16 Ağustos 2024

Erdoğan'ı sinirlendiren araştırma

23 yıldır uğraş, didin, “dinine ve kinine sahip bir gençlik” yetiştirmek için Milli Eğitim’in altını üstüne getir, varabildiği yer bu: Gençlerin yüzde 30,4’ü hâlâ Atatürkçü, yüzde 4,7’si dindar! Dindarlara muhafazakârları da eklesek yüzde 9’u ancak buluyor!

AKP Gençlik Kolları bir “saha çalışması” yaptırmış ve bu çalışma partinin Merkez Yürütme Kurulu’nun toplantısında tartışılmış.

Türkiye gazetesinden Emrah Özcan’ın kulis haberine göre bir MYK üyesi, bu çalışmayı değerlendirirken “siyasi kimliğimizi değiştirelim, muhafazakâr demokrat kimliğimizden sıyrılalım” deyince Erdoğan çok sinirlenmiş.

Buna şaşırmadım çünkü kendisi zaten öfkesi burnunda bir karakter. Beğenmediği bir şey söylenince sinirlenebiliyor.

Ebru Karatosun’un eski Hürriyet’in logosunu kullanan gazetedeki haberine göre; bu çalışma haziran ayında Türkiye genelinde 3 bin kişiyle yürütülen bir araştırma.

Bence Erdoğan’ı asıl sinirlendiren bu saha çalışmasının sonuçları olmalı.

Bu araştırmaya göre gençlerin yüzde 30,4’ü kendisini Atatürkçü olarak tanımlıyor.

Yüzde 13,6’sı Türk milliyetçisi, yüzde 4,7’si dindar, yüzde 4,3’ü muhafazakâr fikirlere yakın.

Toplamının 100 etmediğinin farkına varmış olmalısınız.

Geri kalan yüzde 47 nasıl fikirlere sahip, bunu bilmiyoruz.

Gazetenin editörleri de geri kalanını merak etmediği için olsa gerek haber burada kesilmiş. Kim bilir belki de yüzde 47, Demirören familyasının Erdoğan’ı kızdırmamak için sansür etme ihtiyacı duyduğu bir görüşe kapılmıştır.

Ama her şart altında Erdoğan’ı çok sinirlendirecek bir tablo bu.

23 yıldır uğraş, didin, “dinine ve kinine sahip bir gençlik” yetiştirmek için Milli Eğitim’in altını üstüne getir, varabildiği yer bu:

Gençlerin yüzde 30,4’ü hâlâ Atatürkçü, yüzde 4,7’si dindar! Dindarlara muhafazakârları da eklesek yüzde 9’u ancak buluyor.

Ben Erdoğan’ı teselli etmek için şunu söylemeliyim ki üzülmesin, bunu başaramayan ilk politikacı kendisi değil.

Daha önce Stalin’den tutun, Hitler’e, Franco’dan tutun Pol Pot’a kadar gençleri kendi ideolojik askeri haline getirmek isteyen hiçbir lider bunda başarılı olamadı.

Devletin dayattığı ideoloji eninde sonunda her yerde yenildi. Tarihteki en başarılı örnek sayılabilecek Mao’nun Kültür Devrimi’nin bile izleri silindi.

Erdoğan gençlerin beyinlerini kendi ideolojik saplantılarıyla doldurmak istedi, başaramadı.

MYK’da sinirlendiyse, asıl bunun için sinirlenmiştir.

Değişen sosyolojiyi göremiyor

Tavşanlı'da sokak köpeklerine mama götürürken bir minibüsün çarpmasıyla hayatını kaybeden Aysun Köse'nin muhafazakâr olma olasılığı yüksek. Erdoğan ve partisine oy verenler içindeki hayvanseverlerin sayısının da hatırı sayılacak büyüklükte olduğuna eminim. Aysun Hanım’ın aramızdan ayrılmasına yol açan talihsizliği, bu çıplak gerçeği bir kez daha gözümüzün içine sokmuş olmalı...

AKP’nin 23. kuruluş yıldönümünün kutlandığı saatlerde, Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde genç bir kadın, bir trafik kazasında hayatını kaybetti.

Üç tekerlekli elektrikli bisikletine mama yükleyip, sokak köpeklerini beslemek üzere yola çıkan Aysun Köse, arkadan gelen bir minibüsün çarpmasıyla hayatını kaybetti.

Kazada Aysun Köse’nin bisikletinin sepetinde bulunan köpeği de öldü.

Çevresinde “hayvansever” olarak tanınan rahmetli Aysun Köse, sık sık bölgedeki sokak köpeklerini beslemeye gidermiş.

Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi muhafazakâr bir kent.

Son yerel seçimde YRP adayı 17 bin 438 oy ile seçimi kazandı.

İkinci sıradaki AKP adayının oyu 11 bin 875. Üçüncü sırada MHP var, 8 bin 937 oy.

CHP’nin oyu 1714.

Saadet, İyi Parti ve Zafer Partisi’ni de katarsanız muhafazakâr oyların toplamı yüzde 94,36’yı buluyor.

Rahmetli Aysun Hanım’ın fotoğraflarına bakıyorum.

Giysisine bakarak insanların siyasi görüşleri hakkında fikir yürütülmesinden hazzetmem ancak bu kılık, muhafazakâr olma olasılığının çok yüksek olduğunu gösteriyor.

Erdoğan, sokak hayvanlarını öldürme yasasını, bir kültür savaşı çıkarmak ve bu yolla dağılmakta olan tabanını konsolide etmek için kullanmak istedi.

Ben de dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım ki Türkiye değişiyor. Sokak köpeklerini öldürterek, böyle bir siyasi kazanım elde edemezsiniz.

Erdoğan ve partisine oy verenler içindeki hayvanseverlerin sayısının da hatırı sayılacak büyüklükte olduğuna eminim ancak elimde bir araştırma yok.

Aysun Hanım’ın aramızdan ayrılmasına yol açan talihsizliği, bu çıplak gerçeği bir kez daha gözümüzün içine sokmuş olmalı.

Türkiye’de kalbi iyilik için çarpan insan sayısı, kötülük için çarpandan misliyle fazla, bunu bir kez daha gördük.

Aysun Hanım’a Allah’tan rahmet diliyorum, mekânı cennet olacaktır.

Hop hop hop değiş Tonton!

"Yeni dönemin ruhunu ıskalamamak için alışılagelmiş siyaset tarzlarını değiştireceğini" söyleyen Erdoğan, değişip ne yapacak? Yargıya “artık benim dediğim değil, hukukun evrensel kuralları geçerli olacak; AYM ve AİHM kararları göz ardı edilmeyecek” mi diyecek? Bakanlarına dönüp “partisine göre değil, becerisine göre adamları memur ve müdür yapın” mı diyecek?

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan partisinin kuruluş yıldönümünde uzun bir konuşma yaptı.

Bundan 23 sene evvel halktan yükselen değişim dalgasının ürünü olarak siyaset sahnesine çıkan AK Parti'nin, yeni dönemin ruhunu ıskalaması tabii ki düşünülemez” dedi.

“Ruhun ıskalanmasının” önüne nasıl geçileceğini açıkladı: “Alışılagelmiş siyaset tarzlarını değiştirerek!”

Konuşmasında bu sözleri söylemeden az önce “kefenini giyerek yola çıktığını” da söylemişti.

Bu “kefen edebiyatına” hâlâ bir anlam yükleyen bu memlekette kaldı mı, bilemiyorum.

Varlarsa da sayılarının çok olmadığını tahmin edebiliriz.

Ancak bu sözlerine bakarak Erdoğan’ın “alışılagelmiş siyaset tarzını” kolayca değiştiremeyeceğini söyleyebilirim.

“Zamanın ruhu” neyi gerektiriyor, bir kere bunun farkında değil gibi görünüyor.

Konuşmasına hâkîm olan genel üslup, bugüne kadar yaptıklarından gayet mutlu olduğunu gösterdiğine göre zaten “değişme” bahsinde de o kadar istekli gibi değil.

Değişip de ne yapacak?

Hâkimlerine, savcılarına dönüp “artık benim dediğim değil, hukukun evrensel kuralları geçerli olacak, Anayasa’ya, AİHS’ye uyulacak, AYM ve AİHM kararları göz ardı edilmeyecek” mi diyecek?

Bakanlarına dönüp “partisine göre değil, becerisine göre adamları memur ve müdür yapın” mı diyecek?

Milli Eğitim Bakanı’nı çağırıp eğitimde çağın gereklerini yapmasını, siyasal İslamcı ideolojiye uygun bireyler yetiştirmek peşinde koşmamasını mı emredecek?

Maliye Bakanı’nı çağırıp, avanta için şişirilen kamu ihalelerinde müteahhitlere fazladan verilen avantajlar için sıkı pazarlık yapmasını mı söyleyecek?

Geç bunları, anam babam, geç bunları!

Televizyonun siyah – beyaz yıllarında, yanlış hatırlamıyorsam 70’lerin başında TRT’de yayımlanan Tonton Ailesi isimli bir çizgi film vardı.

Büyük bir tek hücreli amibe benzeyen ana karakter “Hop hop hop haydi Tonton” deyince değişir, o an için en gerekli olan kılığa girerdi.

Köprü, istiridye, kaval, çömlek, can simidi, dolmakalem aklınıza gelebilecek her kılığa girebilirdi.

AKP kuruluş yıldönümünde çekilen fotoğraflara baktım, Erdoğan ailesi ile Tonton Ailesi arasında hiçbir benzerlik bulamadım.

Hop hop hop değiş Tonton” deyip, değişebilecek durumda değil.

Zaten Erdoğan ne zaman “değişimden” söz etse aklıma hep Alice Harikalar Diyarındaki o meşhur pasaj geliyor:

Aman Tanrım! Bugün de ne tuhaf şeyler oluyor. Daha dün her şey eskisi gibiydi. Acaba dün gece değiştim mi ben? Dur bakayım: Bu sabah uyandığımda aynı mıydım? Bir değişiklik duymuştum gibi geliyor. Ama aynı değilsem, değişmişsem bir soru çıkıyor ortaya: Ben kimim o zaman. İşte asıl bilmece bu!”

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kendi programına şahsının desteği tam!

Erdoğan sanki bütün bunlardan tek başına sorumlu değilmiş de başkaları sorumluymuş ama yine de tam olarak destek veriyormuş gibi konuşuyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen sistemde yürütmenin başı da sonu da Cumhurbaşkanı

“Maymuna bak” oynayalım mı?

Bir taraftan “cihatçılık” oynarken, diğer taraftan teğmenler üzerinden “demokratlık” gösterisi! Böyle yaparak Sisi’ye ender görülür bir devlet protokolü uygulamış olmasını örtbas edeceği kanısında. Pul olmuş parayı unutturabileceğini, geçim sıkıntısı çeken insanları oyalayabileceğini zannediyor

Tuvalet kâğıdı yerine zımpara!

BRICS beş benzemezler topluluğu. AB gibi bir "ortak yönetişim" arayışı değil. Ve bu birliğin günün birinde AB gibi ortak bir kurumsal yapı yaratmak gibi bir hedefi de yok. Birisi tuvalet kâğıdı ise diğeri zımpara. Aynı amaçla kullanılamazlar, biri diğerini ikame etmez

"
"