15 Aralık 2022

Erdoğan "hassasiyetinde" ne kadar samimi?

Madem aileyi korumak istiyorsunuz, aile birliğinin kuruluşundan itibaren sağlam bir zemin üzerinde yükselmesinin şartlarını yaratın. Anayasa'ya 18 yaşından küçük evliliği yasaklayan bir hüküm ekleyin

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "başörtüsü kanunu" pasını gole çevirmek için bir Anayasa değişikliği gündeme getirdi.

Değişiklik teklifinde başörtüsü ile hiç ilgisi olmayan "aile maddesi" de var.

Teklif kabul edilirse, TC Anayasa'sı, evlilik birlikteliğinin sadece – kadın ile erkek arasında yapılabileceğini hüküm altına alacak.

Böyle yaparak "aile kurumunu koruyacağını" iddia ediyor.

Altı yaşında bir kız çocuğunun tarikat içinde evlendirilmesi ile ortaya çıkan rezaletin ardından Erdoğan, partisinin ileri gelenleri ve eşi de dahil olmak üzere AKP politikacıları önce biraz utangaç bir ifadeyle, sonra da daha açık ifadelerle bu durumu eleştirdi.

Erdoğan, "ülkemizde reşit yaşa ulaşmadan evlilik gibi hususlardaki hassasiyetimizi biz kimseye sorgulatmayız" gibi iddialı bir cümle de kurdu.

Bunu söyledi çünkü kamuoyunun her kesiminden yükselen tepkiye kayıtsız kalamazdı.

Şimdi "aileyi korumak için" hazır Anayasa'da değişikliği yapılması istenirken, bu tepkiye de yanıt verebilir.

Böylece "reşit olmayan yaştaki evliliklere karşı çıkma hassasiyetinin" derecesini de test etme olanağı bulabiliriz.

14 Ekim 1985 günü Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi'nin (CEDAW) 16.2 maddesi bu konuyla ilgili.

Madde şöyle:

"Çocuğun erken yaşta nişanlanması veya evlenmesi hiçbir şekilde yasal sayılmayacak ve evlenme asgari yaşının belirlenmesi ve evlenmelerin resmi sicile kaydının mecburi olması için, yasama dahil gerekli tüm önlemler alınacaktır."

Bu TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiş bir uluslararası sözleşme olduğundan, hükümleri Anayasa hükmü kadar anlamlı.

Ama bakarsınız yarın bir pedofil iktidara gelir ve tıpkı İstanbul Sözleşmesi'nden bir kararnameyle çıkılabildiği gibi bu anlaşmadan da çekilebilir.

Onun için gelin bu hükmü Anayasa'ya da taşıyın.

Madem aileyi korumak istiyorsunuz, aile birliğinin kuruluşundan itibaren sağlam bir zemin üzerinde yükselmesinin şartlarını yaratın.

Anayasa'ya 18 yaşından küçük evliliği yasaklayan bir hüküm ekleyin.

Erdoğan 12 Aralık'ta kabine toplantısının ardından yaptığı konuşmada "Ülkemizde çocuklara yönelik taciz, tecavüz, reşit yaşa ulaşmadan evlilik gibi hususlardaki hassasiyetimizi biz kimseye sorgulatmayız" dedi.

* * *

"İç düşman yaratma" planı

AKP'nin Anayasa değişikliği teklifi, Türkiye'nin gündemine hiç gelmemiş bir meseleyi Anayasa hükmü haline getirmeyi amaçlıyor.

Bu değişiklik teklifi kabul edilirse, şu anda eşcinseller dahil kimsenin talep etmediği "eşcinsel evliliği" konusunun bir daha gündeme gelebilmesi için Anayasa değişikliği gerekecek.

Günün birinde milletin çoğunluğunun böyle bir talebi desteklemesi halinde, Anayasa'nın bu hükmünü değiştirmek zor olur diye düşünüyor olmalılar.

Böylece halkın iradesi üzerinde geleceğe yönelik bir vesayet tesis edilecek.

Erdoğan muhafazakâr bir politikacı, dünyanın her yerindeki muhafazakârlar gibi hareket etmesinde bir tuhaflık yok aslında.

Ama bunu muhafazakarlığından değil, artık kaybedeceği çıplak gözle bile görülebilen seçim nedeniyle yapıyor.

Bunun Altılı Masa'da bir ayrışmaya yol açabileceğini hesaplıyor ancak bu onun için ikinci derecede bir "kazanım" sayılabilir.

Asıl amaç, toplumun bir kesimi için "bir düşman" yaratmak ve o düşmanla savaşan Zaloğlu Rüstem olarak oy toplayabilmek.

Erdoğan için yarattığı düşmanların kimler olduğunun çok bir önemi yok.

LGBTİQA+ bireyleri ötekileştirerek, kendi otokratik yönetimi için ihtiyaç duyduğu "düşman gruplar yaratma" hedefini gerçekleştirme derdinde.

İşsizlik, pahalılık, geleceğe ilişkin ümitlerini kaybetmek gibi nedenlerle öfkelenenlerin, tepkilerinin kendisine yönelmesini engellemek istiyor.

Bunun için o kitleler için düşmanlar yaratmanız gerek.

Bunlar "üst akıl" gibi, Yunanistan, ABD vs. gibi dış düşmanlar da olabilir ancak içerdeki düşman, otokratlar için deyim yerindeyse tadından yenmez!

"Stokçu, zamcı üç harfli marketler" bu ihtiyacın sonucu.

Kimseye bir zararları olmayan, zaten bu ülkede kendilerini açıkça ortaya koymaktan bile çoğu zaman imtina eden LGBTİQA+ bireyleri ötekileştirip, düşmanlaştırarak kendisine bir hedef daha yaratmak istiyor.

Freud, "insan kalabalıklarını tutkuyla bir araya getirmek daima mümkündür. Yeter ki onlara öfkelerini kusabilecekleri başka kalabalıklar gösterin" diye yazmıştı.

Erdoğan bunu gayet iyi bilen bir lider.

Otokratlar, halkı bu tür "tehditlerin varlığına" inandırarak, taraftarlarını birleştirmeyi iyi bilirler.

Kitlelerin öfkesi yer değiştirir, esasen rejime yönelmesi gereken öfke, böyle hayali düşmanlara yönelir.

Bölücü bir taktiktir ve toplumlarda derin acılara da yol açabilecek kadar da tehlikelidir.

Ama bunlar Erdoğan'a vız gelir, tırıs gider.

Onun tek derdi seçimi yeniden kazanabilmek.

Bu arada birçok masum insan üzerlerine yönelen öfke nedeniyle acı çekebilirmiş, başlarına bir şeyler gelebilirmiş umurunda bile değil!

Onur Yürüyüşü - Taksim Meydanı

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İktidar için cinayete göz yumuyor

Erdoğan rejimi, yargı konusunda geçmişte Fetullahçılara yakasını kaptırmıştı, sonucunu hep birlikte izlemiştik. Bu yeni filmde Erdoğan başrolü kiminle paylaştığının farkında mı?

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri