AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “dindar gençlik yaratma” hayalinden yine söz etti.
Önce ilahiyat mezunlarına sitem etti, öğretmen olmak istemedikleri için imam hatiplerde Kur’an derslerinin boş geçtiğini söyledi.
İhtiyaca ve talebe bakmadan, sırf siyasi nedenlerle bu kadar çok imam hatip açılınca, öğretmen sıkıntısı çekilmesinden daha doğal ne olabilir?
Sadece bu değil tabii.
Kendi iktidarı döneminde hemen her kurumda ilahiyat mezunu olmak, bürokraside ilerlemenin şartlarından biri haline geldi.
Herhangi bir devlet kurumunda müdür olmak dururken, imam hatipte öğretmen olmayı kim ister zaten?
“Din kültürü ve ahlak dersine hoca bulunmuyor dersem yalan söylemiş olmam” diyor.
İşte buna da hiç şaşırmadım!
Eskiden “iyi ahlak” ile bir arada anılan dindarlık, dinci siyaset düzeninde haksız zenginleşme ve kişisel ikbal için dinin kullanılmasına dönüştü.
Onun için bunların çocuklara ahlak dersi vermesindense, bütün derslerin boş geçmesi evladır derim!
Dünya üzerinde din adamına en az güvenilen ülkelerden birinin Türkiye olması tesadüfen gerçekleşti mi zannediyor?
Diyanet İşleri’nin, “gençler deist oluyor” paniğinin kaynağı da bundan başka bir şey değil.
Erdoğan konuşmaya devam ediyor:
“İnşallah dindar bir gençlik, dindar bir nesil sizin ellerinizde. Bunu başardığımız takdirde işte çarşıda sokakta pazarda o zaman tinercisini Allah’ın izniyle görmeyiz, o zaman hırsızını görmeyiz veya minimize ederiz. Alkolikleri görmeyiz, niye çünkü dindar gençlik bilecek ki alkol haramdır. Dolayısıyla o yola tevessül etmeyecek. Bu adımlarla dindar neslin olduğu ülkede ben inanıyorum tüm manevi değerler yüksek sıçrama yapacak ve birbirini Allah için seven bir millet ortaya çıkacaktır, menfaat için makam mevki için değil.”
Haram denilince aklına sadece “alkol” gelmesi ilginç bir saplantı.
Haksız kazanç, başkalarına bilerek kötülük yapmak, kayırmacılık, kamu malını kendi malı gibi görmek, israf, gösteriş, kul hakkı yemek de haram. Bunlardan hiç söz etmiyor.
Dünya Yolsuzluk Ligi’nin ilk sıralarını kimselere kaptırmayan ülkelerin İslam ülkeleri olmasına dikkat çekmiyor.
Çevresindekiler belli ki kendisine söylemeye çekiniyorlar, o görevi ben üstleniyorum:
Dindar gençlik projesi yürümüyor çünkü örnek alacakları insanların, bu haramlardan uzak duramadığına bakan gençler ne yapsın? Dinden soğuyorlar haliyle!
***
Bütün kaynaklar din eğitimine harcanıyor
Anayasa Hukuku profesörü Dr. Kemal Gözler, geçen gün ilginç bir makale yazdı.
Prof. Dr. Gözler’in tespitlerine göre Türkiye’de devlet üniversitelerindeki 46 hukuk fakültesine karşılık, 92 ilahiyat fakültesi var.
2018 - 2019 öğretim yılında hukuk fakültelerine kayıt yaptıran öğrenci sayısı 17 bin 180.
Buna karşılık ilahiyat fakültelerine kayıt yaptıran öğrenci sayısı 33 bin 202.
Devlet üniversitelerinin hukuk fakültelerinde 1956 öğretim elemanı varken, ilahiyat fakültelerindeki öğretim elemanı sayısı 4 bin 121.
Yani ilahiyat fakülteleri, hukuk fakültelerini sayı, öğrenci ve öğretim elemanı bakımından ikiye katlıyor!
Bu tablo, toplumun ihtiyaçlarından kaynaklanmıyor.
Bunun nedeni, Siyasal İslamcı iktidarın, İslami toplum yaratma heves ve isteğidir.
İmam hatipler ve ilahiyat fakülteleri marifetiyle İslamcı bir genç nüfus yaratma çabasının bir sonucudur.
Onun için ülkenin kıt kaynakları, gerçekten ihtiyaç duyulan alanlara harcanmıyor, imam hatiplere ve ilahiyat fakültelerine yatırılıyor.
Sonra da Müslümanlar merak ediyor: Bütün icatları, bütün bilimsel gelişmeyi neden Hristiyanlar, Yahudiler gerçekleştiriyor da Müslümanlardan bir “tık” çıkmıyor?
Not: “İlahiyat Nereye Gidiyor? Hukukun Sefaleti ve İlahiyatın Zenginliği Üzerine Gözlemler” başlıklı bu yazının tümüne Prof. Dr. Kemal Gözler’in bloğundan ulaşabilirsiniz.
***
Evrimleri yarım kalmış tipler bunlar
Aksaray’daki Merkez Mehmetçik İlkokulu’nda, otizmli çocuklara karşı girişilen ayrımcı ve aşağılayıcı tutum, ülkemiz insanlarının bir bölümünün hala evrim sürecini tamamlamadığını ortaya koyuyor.
Böyle direk söylediğim için kızanlar, eleştirenler olacaktır kuşkusuz.
Olsun, ben açık konuşmayı seviyorum.
Tanımadığı, bilmediği, kendisinden farklı gördüğü, kendisine benzetemediği her şeye biraz da korkuyla, düşmanca tavır takınmak, insanlığın ilkel çağlardaki halidir.
Ve bu insanları her yerde görüyoruz.
İşte Aksaray’da, otizmli çocukları yuhalıyorlar, kendi çocukları ile aynı okulda okumalarını istemiyorlar.
Çünkü kendilerinden farklı olana tahammülleri yok.
Cahiller, cahil oldukları için de kendi çocukları ile otizmli çocukların farklı sınıfta da olsalar aynı okulda, bir arada olmasından korkuyorlar.
Otizmin bulaşıcı olduğunu zannediyor bile olabilirler.
Sorsan çoğu “yaratılanı yaratandan ötürü” severler.
Ama en tepedekinden, en sıradanına kadar hepsi için bu hoşlarına gittiği için sıkça tekrarladıkları bir sözden ibarettir.
Aslında kimseyi sevmezler, aynaya baktıklarında kendilerinden de nefret ediyorlar mıdır, bilmiyorum.
Aksaray’da otizmli çocukları yuhalayan kafa ile İzmir’de belediyenin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu’nu boykot eden zihniyet aynıdır.
Bunlar apartmanlarında eşcinsel komşuya da tahammül edemezler, trafikte her kuralı çiğneyip iki otomobil öne geçme isteğini de engelleyemezler.
Zengin komşuya itirazları olmaz ama! O zenginlik ahlaksızlıkla kazanılmış olsa bile!
Hırsızlıklarına çocuklarını ortak edenler de aslında aynı familyadandır.
Mahallenin muhtarının bile otizmli çocuklardan şikayetçi olduğu ayrıntısı var haberlerde.
Bu normal, ne de olsa aynı insanlar seçiyor muhtarı da.
Ya okul müdürüne ne demeli?
Böyle bir tipi bir ilkokula müdür tayin edebilen sisteme ne demeli?