Şu anda "emekli yarbay" olarak tanımlayabileceğimiz Korkut Eken, gazeteci Kutlu Adalı'nın Kıbrıs'ta öldürülmesi olayıyla ilgili olarak Sözcü'de Saygı Öztürk ile konuştu.
Sözlerinin şu bölümünün altını çizdim:
"Şöyle bir olay oldu; Hasan Paşa (Dönemin Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı) telefon etmiş. Kundakçı, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'a, 'Kıbrıs'ta çok büyük PKK faaliyetleri var. Teröristler burada cirit atıyor' falan demiş ve bu konuda yardım istemiş. Ben de o dönemde Emniyet'te Özel Harekat Polislerini yetiştirmekle görevliyim. Mehmet Bey de beni gönderdi. Her ihtimale karşı doğru, Sedat Peker'in kardeşi Atilla Peker'le gittim. Evet, doğru Atilla Peker'i ben çağırdım. Atilla Peker'le KKTC'ye gittim. PKK'nın oradaki faaliyetlerine yönelik 3-5 günlük bir inceleme yaptım. PKK'nın yaralılarını Kıbrıs'a götürdüğünü tespit ettik. Rum kesiminde tedavi edildikten sonra Yunanistan'da bulunan Lavrion kampına teröristler sevk ediliyordu. Bunları ben raporladım ve Kolordu Komutanı Hasan Kundakçı paşama verdim."
Size de tuhaf geldi mi bilmiyorum ama bana çok tuhaf geldiğini söylemeliyim.
Koskoca Türk Silahlı Kuvvetleri, yarısını kontrol ettiği bir adada, PKK faaliyetlerinden yakınıyor, "teröristler cirit atıyor" diye şikâyet ediyor.
Bir "ada" diye dikkatinizi çekmek istedim. Dört tarafı denizlerle çevrili bir yer anlamına geliyor bu.
O yıllarda bile Türkiye'nin askeri gücü oralarda kuş uçurtmamaya yeterdi.
Ve o muazzam askeri gücün korgeneral düzeyindeki komutanı Ankara'daki Emniyet Genel Müdürü'nden yardım istiyor.
Niye acaba?
Emir komuta zinciri içinde ordu komutanından ya da Kara Kuvvetleri Komutanı'ndan yardım isteyeceğine niye Emniyet Genel Müdürü'nü aramış?
Emniyet Genel Müdürü'nün, Türkiye sınırları dışında operasyon gücü mü vardı?
Gerçekten tuhaf bir yardım isteği!
Emniyet Genel Müdürü, o sırada polis özel harekat kuruluşu için danışmanlığını yapan emekli yarbay Korkut Eken'e "git bir bak bakalım" diyor.
Korkut Eken de "yalnız gitmeyeyim, yanıma 'sokaklarda yetişmiş' bir mafyatik tipi alayım" diyor ve Sedat Peker'in kardeşi Atilla Peker'i yanına alıp Kıbrıs'a gidiyor.
Niye acaba?
Koskoca Emniyet teşkilatında güvenip, yanına alabileceği bir tek polis yok muydu ki "sokaklarda yetişmiş" bir mafyozoyu yanına alıyor?
Ne bu, Kurtlar Vadisi filminin erken vizyona girmiş hali mi?
Gerçekten tuhaf bir yoldaş seçmiş yanına.
Bu ikili üç-beş günde durumu çözüyor.
Kıbrıs'taki koca kolordunun anlayamadığı trafiği bu ikili üç-beş günde çözüyor!
Bu durumu rapor edip, dönüyor.
Gitmişken Kıbrıs'ta görev yapan kolordunun Sivil Savunma Daire Başkanı Albay Galip Mendi'ye de uğruyor, o da onlara bir beyaz Renault veriyor ki Lefke'ye kadar bir tur gidip gelsinler!
Kusura bakmasınlar ama hiç inandırıcı görünmüyor bu senaryo.
Film olsa çekilmez yani, yönetmen der ki "daha inandırıcı bir gerekçe bulalım Kıbrıs seyahati için"!
Bu ikilinin Aziz Barnabas baskınıyla ya da Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili olup olmadığını elbette bilebilecek durumda değilim.
Etkin bir soruşturma yapılmamıştı.
O zamanki AİHM yargıcı Rıza Türmen de buna dikkat çekiyor, Galip Mendi'nin bugün anlattıklarını, o vakit yapılan sorgusunda anlatmadığını söylüyor.
Büyük bir olasılıkla bugün de etkin bir soruşturma yapılmayacak.
Çünkü bu kararı verecek siyasi otorite artık bu tür tiplerle al takke ver külah olmuş.
Korkut Eken'in açıklamaları hiçbir şeyi açıklamıyor.
Kutlu Adalı'yı tanımadığını, adını bile duymadığını söylüyor da Sedat Peker'in biraderini nereden ve nasıl tanıdığını anlatmıyor.
Saygı Öztürk'e soruyor: Siyasetçiler birbirini kolluyor, bizleri kim kollayacak?
Özel olarak kollanmayı gerektiren bir şeyler yapmayan birisi, niye kendisini kimin kollayacağını merak etsin?