Cumhuriyet Bayramı'nın cumhur tarafından kutlanması, pandemi gerekçesiyle yasaklandı.
"Ayasofya açılırken pandemi yok muydu" diye sormayın.
Yarın cuma namazında Kariye Müzesi, cami olarak açılırken de pandemi bitmiş olacak.
1 Kasım Pazar günü "bayrağını kapıp", Fransa Başkonsolosluğu'na yürüyüş düzenleyecekler için de!
Çünkü Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının halka yasaklanmasının nedeni salgın hastalık filan değil.
Ondan korkuyor olsalardı, zaten emin olun ki iyice serbest bırakırlardı; "Cumhuriyetçiler Covid - 19'a yakalansın, ölsünler" diye!
Dikkatinizi çekmemiş olabilir, Cumhuriyet Bayramı'ndan 10 gün önce AKP Gençlik Kolları bir video yayımladı, "Sen kimsin?" diye soran.
Videonun hemen başlarında şu cümleyi duyuyoruz:
"Beşinci Devre'nin kapısında dimdik bekleyen sensin!"
Bilmeyene bir şey ifade etmiyor tabii; "beşinci devre" de ne ola ki?
Şimdi size Türk İslamcılarının "fikir babası" sayılabilecek Necip Fazıl Kısakürek'in, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ne yanıt olarak yazdığı Gençliğe Hitabe başlıklı manzumesinden bir bölüm aktarıyorum:
"Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... ‘
Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!' şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...
Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet...
İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...
Üçüncüsü bir asır... Allah'ın, Kur'an'ında ‘belhümadal – hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü ?...
Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet...
İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören...
Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi...
Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri ‘yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak ‘mukaddes emaneti ne yaptınız?' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik... Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik...
Halka değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik..."
Necip Fazıl'ın, Birinci Devre dediği, Osmanlı'nın kuruluş dönemi, Kanuni'yi de içine alıyor.
İkinci Devre diye tanımladığı dönem Osmanlı'nın gerileme dönemi. Üçüncü Devre ise Tanzimat ve Meşruiyete ulaşan dönem, o dönemin devrimcilerini "hayvandan aşağı" diye niteliyor.
Dördüncü devre dediği dönem ise Cumhuriyet'in kuruluşundan, bu manzumeyi yazdığı döneme kadar geçen 50 yıl.
Cumhuriyet'i "işgal ordularının bile yapmayacağı cinayet" diye niteliyor.
Beşinci Devre, kapısında bekledikleri dönem oluyor: Meclis'in duvarından "hakimiyet milletindir" yazısının indirileceği dönem.
Buna karşı çıkanlar öldürülecek; "dikeyleri yatay hâle getirmek" dediği bu. Türkçe ise "kurbağa dili" olmuş.
Yani AKP'nin "beşinci devrenin kapısında bekleyen genç sensin" dediği insanlar, TBMM'yi kapatıp, duvarındaki "hakimiyet milletindir" yazısını indirecekler!
Buna karşı çıkarsak bizleri de tepeleyecekler, dikey dururken, yatay hâle geleceğiz!
Kurbağa dili de bu arada yasaklanacak olmalı.
Cumhuriyet devrimlerinin, Türkçe'nin, laikliğin kaldırılıp bir kenara fırlatılacağı beşinci devreyi gerçekleştirecek, kinine sahip bir gençlik istiyorlar.
AKP Genel Başkanı, bu gençliğe Mehmet Akif'in "Asım" isimli şiirinden mülhem "Asım'ın neslisiniz" diyor ama şurası da çok açık ki rahmetli Mehmet Akif mezarından kalksa bastonunu önce bunların kafasına kafasına vurur!
Onun için bir düzeltme yapmak zorundayım:
Bu sözünü ettiğiniz Beşinci Devre'nin kapısında bekleyecek nesle ancak "Dürrizade Nesli" diyebiliriz!
İngiliz işgali döneminin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah'dan mülhem!
Vahidettin'in emriyle Kuvayı Milliyecilerin katli için ferman yayınlayan, Milli Mücadele galibiyetle bitince pılısını pırtısını toplayıp, Rodos üzerinden İtalya'ya kaçan Dürrizade!
Günümüzdeki temsilcisi de Fesli Kadir'di, hatırlarsınız; "keşke Yunan kazansaydı" diyebilen tip!
Cumhuriyet kurumlarından Diyanet'in İslam Ansiklopedisi'nde Dürrizade'den "Beyefendi" diye söz ediliyor, biliyor muydunuz?
Fesli Kadir'i evinde ziyaret için yarışan, tabutunu taşımak için kuyruğa girenler bunlar.
Cumhuriyet Bayramı'nı onun için kutlamak istemezler, kutlanmasından da hoşlanmazlar.
30 Ağustos, 29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs, onlar için matem günüdür, bayram değil!
* * *
Lojistik avantaj nerede?
Cumhurbaşkanı da olan kayınpederinin Haçlı alemine savaş açıp, Avrupa'yı Nazilikle suçladığı gün, Damat Bakan da "uluslararası dev yatırımcıların temsilcilerine" sesleniyordu.
Damat Bakan'a göre Türkiye'ye yatırım dalgası ufukta belirmişti ve "haçlı aleminin finansal temsilcileri" fırsatı kaçırmamalıydı!
Adamlar bu sözleri dinlerken ne düşündüler tabii ki bunları bilmemize olanak yok. Damat Bakan, Türkiye'ye niye yatırım yapılması gerektiğini anlatırken "Türkiye'nin lojistik avantajına" da dikkat çekti.
"Türkiye, doğu - batı, kuzey - güney arasında doğal köprü olarak önemli piyasalar için verimli ve maliyet avantajlı doğal bir merkez" dedi.
Damat Bakan'ın bu hâli beni üzüyor, bunu baştan söyleyeyim.
En önemlisi kayınpederinin yarattığı olumsuzluklar yokmuş gibi davranmak zorunda.
Onun için eleştirirken insaflı olmaya gayret ediyorum; ne de olsa genç bir adam, acemilik günlerinde bir de ben vurmayayım diyorum ama o kadar bilgisiz görünüyor ki üzülüyorum.
Mesela Hristiyan Batı'nın en zengin yatırımcılarına Türkiye'nin lojistik avantajlarından söz ederken, haberi yok ki Türk TIR'ları Macaristan'dan öteye gidemiyor.
Eskiden de kontenjanlar dolunca devletler görüşür, sorunu öteleyerek çözerler, ticaret devam ederdi.
Şimdi "tık" yok. Kamyonlar Macaristan'ı geçemiyor, nerede kaldı lojistik avantaj.
İthalat antrepo yönetmeliği de durduğu yerde duruyor, araçlar yükünü indirmek için bürokrasinin keyfini bekliyor.
Hani Türkiye, Avrupa'ya yakınlığı nedeniyle Çin'e alternatif olacaktı? Nerede kaldı lojistik avantaj?