20 Eylül 2024

Dur bakalım neler olacak

Dışişleri Bakanı'nın, Türkiye'nin BRICS üyeliği talebini doğrularken dile getirdiği "Avrupa Birliği ile ekonomik entegrasyonumuz üyelikle taçlansaydı, belki birçok konuda arayış içerisinde olmayacaktık" sözlerinden anlıyoruz ki, Erdoğan yönetimi BRICS üyeliğini AB'ye alternatif olarak görüyor

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye'nin BRICS üyelik başvurusu ile ilgili olarak Rusya'nın yaptığı açıklamayı doğruladı.

Madem doğruydu, aziz Türk milleti bunu niye Rusya'nın açıklamasından öğrendi, diye sormuyoruz doğal olarak. Çünkü biliyoruz ki bir yanıt alamayız.

Otokrasilerde hayat böyle ilerler zaten.

Devleti yöneten elit kadro bildiğini okur, bununla ilgili olarak halkı bilgilendirmesi gerekmediğini düşünür.

Otokrat, her şeyi bilir, her şeyi görür; eğer millete olur olmaz her şeyi önceden haber verirse bu imajının sarsılacağını düşünür.

Onun için otokrasilerde, halk bilmesi gerekenlerin bir bölümünü dış kaynaklardan öğrenir.

Bunun da ne kadarı manipülasyondur ne kadarı gerçek bilgidir, orası ayrı bir mesele.

Dışişleri Bakanı, BRICS üyeliği talebimizi doğrularken şunu da söyledi:

"Avrupa Birliği ile ekonomik entegrasyonumuz üyelikle taçlansaydı, belki birçok konuda arayış içerisinde olmayacaktık."

Buradan anlıyoruz ki Erdoğan yönetimi, BRICS üyeliğini AB'ye alternatif olarak görüyor.

"Madem siz bizi aranıza almadınız, o halde biz de BRICS'e gidiyoruz" gibisinden bir mesaj vermeye çalışıyor.

AB üyelerinin bunun üzerine nasıl paniğe kapıldıklarını bilmiyoruz; kim bilir belki de o kadar üzülecekler ki koşarak Reis'in ayaklarına kapanacaklar! Bakalım, göreceğiz nasıl olsa.

Dışişleri Bakanı Fidan, başvurunun nedeninin ekonomik arayışlar olduğunu özellikle vurguluyor:

"Avrupa Birliği ile ilişkilerin duraksadığı bir yerde ekonomik alternatiflere bakmamız normal."

Bakan'ı kim bilgilendiriyor, bilemedim.

Çünkü bu işlerle ilgilenen herkes bilir ki Türkiye'nin bir numaralı ticari ortağı AB.

Her on dolarlık ihracatın dört dolarını AB ülkelerine yapıyoruz.

Oran Türkiye lehine biraz daha fazla ama iktisatçı Bilal Bey kardeşimizin kafası karışmasın diye rakamı aşağıya doğru yuvarlayıverdim.

AB'ye ihracatımız ile AB'den yaptığımız ithalat da aşağı yukarı birbirini karşılıyor, AB lehine çok küçük bir fazla var.

Rusya'dan yaptığımız ithalat, ihracatımızın 5 misli; yine yuvarlak hesapla 30 milyar dolara, 6 milyar dolar gibi bir oran.

Çin ile oran biraz daha bozuk. 38 milyar dolara, 6 milyar dolar; rakamları ben yuvarladım. Maksat iktisatçı Bilal Bey kardeşimiz büyük fotoğrafı kolayca görebilsin!

Bu tabloda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan şunu söylüyor:

"Özellikle ekonomiyle ilgili bu kadar çeşitliliğin olduğu bir global markette tabii ki bütün alternatifleri değerlendiriyoruz. BRICS, çok fazla kurumsallaşmamış ama bununla ilgili tartışmaların yapıldığı bir platform. AB gibi ortak para birimleri, finansman usulleri vs. çok fazla yok."

Peki o halde BRICS'e girmek istememizdeki bu ısrar niye? Onu da şöyle açıklıyor:

"İçine girip göreceğiz."

Hatırlarsınız, Fidan Bey, askeri helikopterlerle kendisine operasyon yapılacağı ihbarını alınca Akar Bey ile baş başa konuşmuş, sonra da Diyanet İşleri Başkanı ve Iraklı bir din adamıyla akşam yemeğine gitmişti. Tam çorbaları yudumluyorlardı ki Fetullahçı çete darbe kalkışmasına girişti.

Ben de hep merak ediyordum, nasıl oldu da bu kadar "cool" davranabildi, bu ihbara rağmen çorbasını kaşıklamaya gitti diye.

Demek ki o zaman da aynı şekilde düşünmüş: "İçine girip, görelim bakalım neler olacak!"

* * *

Utanma duygusu!

Biliyorum Kılıçdaroğlu benim önerilerimi dinlemez ama ben yine de söyleyeyim: Bir kenara çekilip, emekliliğinin tadını çıkarmaya çalışması hem kendi psikolojisi açısından hem de partisi açısından daha hayırlı olur

Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Cumhurbaşkanlığı adaylığının kesinleştiği gün, kendisine çok yakın bir gazeteci arkadaşımla konuşuyorduk.

Kemal Bey'in adaylığının doğru olmadığını söylediğimde bana şunu söylemişti:

"Kemal Bey, hesap adamıdır. Kazanamayacağı ile ilgili bir küçük kuşkusu bile olsa aday olmazdı. Kazanamazsa, insan içine çıkamayacağını bilir."

Sonraki gelişmeler bana, arkadaşımın bazı şeyleri ihmal ettiğini düşündürttü.

Sanırım ihmal ettiği şeyin başında da "utanma duygusunun yokluğu" geliyor.

Kemal Bey insan içine çıkmamayı bir yana bırakın, fırsatını bulsa yeniden CHP'nin başına geçmek istiyor, mümkün olsa bir kez daha Cumhurbaşkanı adayı da olacak.


Kemal Kılıçdaroğlu TV100'de

Kılıçdaroğlu, TV100'de Kübra Par'ın sorusunu yanıtlarken, seçimin ikinci turundan önce MİT Başkanlığı'nı ve İçişleri Bakanlığı'nı Ümit Özdağ'a vereceğine ilişkin bir gizli protokol yaptığı iddiası ile ilgili olarak "yok böyle bir şey" dedi.

Televizyonda yayın sürerken Özdağ, sosyal medyadan Kılıçdaroğlu'nun olmadığını söylediği protokolü yayımladı.

Protokolde şunlar yazılı:

"1. İçişleri Bakanlığı ve iki Bakanlık olmak üzere toplam üç Bakanlık,

2. Güvenlik, Adalet ve Ekonomi bürokrasisi öncelikli olmak üzere, görüş birliği sağlanan Bakan Yardımcılıkları (Müsteşarlıklar) Zafer Partisine tahsis edilecektir."

Kübra Par'ın "Az önce yalan böyle bir şey yok dediniz" hatırlatması üzerine de şunu söyledi:

"Altılı Masa'yla ilgilenen bir şey yok ayrıca, orada MİT de yok. Güvenlik bürokrasisi o ayrı."

Pişkinliğin böylesine ne denir, bilemiyorum.

Belli ki seçimi kazanacağım hırsıyla bu protokol imzalanmış.

Seçim kazanılsaydı bu sözü yerine getirebilecek miydi, orası ayrı mesele.

Ama hem seçmenden gizli protokol imzala hem de bu yokmuş gibi davran, işte bu iyi bir görüntü değil.

İnsan, kendisine oy veren seçmenden utanır.

Biliyorum benim önerilerimi dinlemez ama ben yine de söyleyeyim:

Bir kenara çekilip, emekliliğinin tadını çıkarmaya çalışması hem kendi psikolojisi açısından hem de partisi açısından daha hayırlı olur.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhurbaşkanı’ndan “öcü” masalı

Savaş davulları çalarsa, memleketin asıl dertlerinin unutulabileceğini zannediyor. Çünkü Erdoğan yönetiminin dış politikası, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarının gözetilmesi temelinde değil, iç politikada yarattığı gerilime destek olması ekseninde yürütülüyor

Nasrallah’ın adını neden anmadı?

Haniye’nin ailesini başsağlığı için arayan, “Rabb'im cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin” diye dua eden Erdoğan, Nasrallah’a niye bir rahmet dilemedi? Sorunun yanıtı biraz da Suriye iç savaşında gizli

Erdoğan’ın demokrasiyi hazmetme sorunu

Demokrasilerde vatandaşların protestolarından korkulmaz. Bu otokrasilere özgü bir ruh durumudur. Bu tür rejimler için asıl tehlike sokaktaki protestolarda değil, “içeride” fırsat bekler. Bu olayda da Erdoğan hem bir spor karşılaşmasını siyasi amaçlar için kullanmak istiyor, hem de kimse sesini çıkarmadan bu gösteriyi izlesin diye bekliyor

"
"