11 Haziran 2019

Bir tek bana mı garip geliyor?

"Kime soracağımı bilmediğim soru şu: Eniştem, durduk yerde niye İmamoğlu’nu öpmek istiyor?"

Bir sorum var ama sorumun muhatabı kim olmalı, ona karar veremedim.

AKP ve CHP yetkilileri bir protokol yaptılar ve İBB adayları Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu’nun, İsmail Küçükkaya’nın moderatörlüğünde kozlarını paylaşmasına karar verdiler.

Yani AKP yöneticileri, bugüne kadar yaptıklarının tam tersini yapmaya razı oldular.

AKP, medyayı kendisine göre dizayn etmek için olmadık işler yapmayı bile göze aldı.

Medyayı yeniden dizayn etmek için kamu bankalarından krediler yağdırıldı, kamu ihalelerini alan müteahhitlere salma salındı ki tek sesli bir medya düzeni olsun.

Şimdi seçime iki hafta kala bu fikirlerinden vazgeçiyorlar ve seçimden bir hafta önce bütün kanalları iki adaya eşit olarak açacaklar.

Küçükkaya tecrübeli bir meslektaşımız, kuşkusuz ki kurulacak kumpasların içinde yer almayacağı gibi taraflı bir yayın da yapmayacaktır.

Ama Ekrem İmamoğlu’nu kamuoyuna olduğundan farklı tanıtmak için trollerini seferber eden, söylenmemiş sözleri, yapılmamış eylemleri gerçekmiş gibi yayan bir siyasi partinin propaganda mekanizması bir sabah uyanıyor ve bakıyoruz ki hepsi Amerikalı olmuş, “başkan adayları televizyonda tartışsınlar” diye büyüklük gösteriyorlar!

Ve gördüğüm kadarıyla bu sadece bana garip geliyor!

Kime soracağımı bilmediğim soru şu: Eniştem, durduk yerde niye İmamoğlu’nu öpmek istiyor?

                                                                    ***

Binali Yıldırım, işini bilir!

Marmaray için Güney Kore’den satın alınan 478 milyon Euro değerindeki tren setleri, demiryolu hattının makas aralıkları ona uygun olmadığı için depolarda bekletiliyormuş.

Bu bilgiyi İyi Partili milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan’a verdiği soru önergesi vesilesiyle öğrendik.

Ulaştırma Bakanı, soru önergesine verdiği yanıtta lafı bin dereden dolaştırıyor, “tren setlerinin ilgili istasyonlarda bekletildiğini” belirtiyor ama bu “beklemenin” nedeni hakkında her hangi bir açıklamada bulunmuyor.

Çünkü bu tren işi de tıpkı Metrobüs hattı inşa edilirken İBB tarafından Hollanda’dan her biri 1 milyon 200 bin Euro bedelle satın alınan Phileas otobüslerin durumuna benziyor.

O vakit de bir telaşla gidip “en iyi otobüsleri” aldıklarını söylemişlerdi ama sonradan bu otobüslerin metrobüs hattına uygun olmadığı anlaşılmıştı.

Belli ki bu tren setleri de tıpkı o otobüsler gibi depolarda yavaşça çürüyüp, ileride hurdacılara satılacak.

Bu garip ihale yapıldığında Ulaştırma Bakanlığı koltuğunda oturan şahıs bugün AKP adına İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Binali Yıldırım’dan başkası değil.

Yıldırım, İstanbul halkına, “büyük tecrübe” diye pazarlanmaya çalışılıyor.

İmamoğlu ile Yıldırım’ın ortak televizyon tartışmasında İsmail Küçükkaya, bu işin nasıl olduğunu Yıldırım’a bir sorsa da hepimiz öğrensek.

Bu ihale yapılırken “işini bilen memur” rolünü kim üstlendi?

                                                    ***

Devlet Bey dururken Fouche de kim?

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu eleştirirken, tarihten bir örnek verdi.

“İnsan ister istemez Napolyon’un Fransız içişleri Bakanı Fouche için söylediklerini hatırlıyor. Fouche için diyor ki Napolyon: Yaşamım boyunca tanıdığım en kusursuz dönek.”

Fransa’nın, Yeni Türkiye’nin eline su dökemeyeceğinin bir örneği daha!

Nasıl ki futbolda Fransızları top göstermeden yendiysek, döneklik konusunda da onları hezimete uğratacak potansiyele sahibiz.

Ve bu potansiyel bir tek Süleyman Soylu’nun şahsında ortaya çıkmıyor.

Evet, Soylu, bir zamanlar Erdoğan hakkında bugün bizler tekrarlasak o savcı senin bu mahkeme benim dolaşacağımız hakaretleri ardı ardına sıralıyordu.

Şimdi ise neredeyse Erdoğan’ın ayakkabısı toz olmasın diye önüne serilecek!

Ama onu “tek geçmek” büyük haksızlık olur.

Özellikle de Devlet Bahçeli ve Numan Kurtulmuş’un bu konudaki haklarını teslim etmek gerek.

Hatta bir yarışma yapsak, birinciliği hangisine vereceğimizi bile uzun uzun tartışabiliriz.

Bunu söyledikten sonra yakın arkadaşlarıma bir tele anket yaptım.

“Bu üçlüden hangisi birinci gelir” diye!

Devlet Bahçeli uzak ara birinci geldi.

İkincilik Süleyman Soylu’nun, bronz madalya ise Numan Kurtulmuş’un.

FETÖ reisi Fetullah Gülen için eskiden yaptıkları övgüler nedeniyle Bülent Arınç ve Bekir Bozdağ’ın filan da listeye alınmasını önerenler oldu ama bu konudaki özgül ağırlıkları, yarışmada aday olmalarına bile müsait değil.

Şu dillere destan “Adalet Reformu” biran önce yapılsa da “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasına muhatap olmadan bu üçlü arasında gerçek bir yarışma yapabilsek ne kadar iyi olur.

Aslında bu konuda kalabalık jüriye de ihtiyaç yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan birinciyi bizzat seçse daha hakkaniyetli bir yarışma olur.

Yazarın Diğer Yazıları

Amaç ajan yakalamak değil, eleştiriyi susturmak

Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini “eleştiri kisvesi altında” kötüleyerek “kara propaganda yapmak” casusluk gibi değerlendirilip, cezalandırılacak. Memlekette o kadar çok ajan cirit atıyordu ve savcılar da elleri kolları bağlı onları seyrediyordu ki artık bu bir problem olmaktan çıkacak. Neyin “kara propaganda”, neyin “eleştiri”, neyin “haber” olduğuna da doğal olarak onlar karar verecek

Taslak bir varmış, bir yokmuş!

Kamuoyunu aylarca meşgul eden partilerden hiçbiri, hazır Numan Bey oraya kadar gelmişken “Buyurun biz özgürlükçü bir Anayasa taslağını zaten hazırlamıştık” demiyor. Üstelik şu anda TBMM’de bulunan altı partinin üzerinde fikir birliği ettiği, uzlaştığı bir metin bu. Altılı Masa'yı oluşturan bu partiler, seçimi kazanamayınca zor zahmet hazırladıkları taslaktan vaz mı geçtiler?

Kamu kaynaklarıyla vakıfçılık bitecek mi?

TÜGVA, Okçular Vakfı, Türken Vakfı, Ensar Vakfı gibi birçok vakıf var ki bunların gelirleri büyük ölçüde kamu kaynaklarından oluşuyor. Bu vakıfların hiçbiri Erdoğan ailesinin gelirleriyle kurulmadı, faaliyetlerini de böyle sürdürmüyor. Büyük ölçüde kamu ile iş yapan iş adamlarının yardımlarından besleniyor, kamuya ait binaları, kaynakları kullanıyorlar