13 Ekim 2020

Bir bilmecem var çocuklar!

Bugün normalleştirilmeye çalışılan "anormalleşme adımları" atıldığında da bunların ekonomiyi kurtaracağı, finansal istikrarı sağlayacağı yazılıp, çizilmişti. Kime inanacağız?

Merkez Bankası, dün yine bir dizi karar açıkladı.

Bu kararlar elbette ekonomiyi ilgilendiren kararlar olduğu için hepimizi ilgilendiriyor ancak şurası da bir gerçek ki çoğumuz için de bir şey ifade etmiyor.

Zaten bu yazıyı da "bakın ben ne çok şey biliyorum, iktisat bile sular seller gibi ezberimde" demek için yazmıyorum.

Merkez Bankası’nın dünkü açıklamasındaki şu bölüme dikkatinizi çekmek istiyorum:

"Söz konusu düzenlemelerin, son dönemde gerçekleşen normalleşme süreci kapsamındaki diğer adımları destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Bu değişiklikler, normalleşme döneminin amaçlarına uygun olarak, parasal aktarım mekanizmasını ve finansal istikrarı olumlu etkileyecektir."

Finansal istikrar olumlu etkilenecek, bu adım öteki adımları destekleyecek filan gibi sözleri okuyunca nasıl rahatladım, nasıl mutlu oldum anlatamam!

Mutluluğumu daha da arttırmak için Merkez Bankası’nın bundan önceki açıklamalarını da okudum.

Açıklamalarda bir "normalleşme süreci" lafıdır gidiyor.

Bu gelişmeler, havuz gazetesi ile dünürünün gazetesine "normalleşme hamlesi" olarak yansımış.

Aslan gibi bir Merkez Bankamız var ve hamle üstüne hamle yapıyor, ülkeyi normalleştiriyor!

Tabii insanın kafası da karışıyor.

Bunlar "normalleşme adımları" ise, "anormalleşmeye" kim sebep oldu?

Bildiğim kadarıyla Türkiye’de 18 yıldır aynı parti iktidarda.

10 Temmuz 2018 yılından beri, iki yıldan fazla bir süredir de ekonominin dümeni Damat Bakan’ın sihirli ellerinin arasında ki burası çokomelli!

Şimdi birbiri adına normalleşme adımları atıldığına göre daha önce birileri ülkeyi anormalleştirmiş olmalı.

Kim anormalleştirdi, kim normalleştiriyor?

Bugün normalleştirilmeye çalışılan "anormalleşme adımları" atıldığında da bunların ekonomiyi kurtaracağı, finansal istikrarı sağlayacağı yazılıp, çizilmişti.

Kime inanacağız?

Finansal istikrarı bozan kararları alan ile bu kararları normalleştirmeye çalışan aynı kişi değil mi?

* * *

Standart dışı maske, hastalık yayar

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Güney Yarım Küre'de, her yıl yoğun olarak grip ve influenza vakalarının yaşandığı yerlerde, bu yıl vaka sayısının neredeyse yok düzeyinde olduğuna dikkat çekti.

Bakan Koca’ya göre bunun nedeni, Covid - 19’dan korunmak için kullanılan maske ve temizlik kurallarına riayet.

Bakan Koca, Ertuğrul Özkök’ün sorularını yanıtlarken "maskenin aşıdan daha koruyucu olduğuna" da dikkat çekti:

"Maske yüzde 90’ın üzerinde koruma sağlıyor. Aşının ise yüzde 50 – 60’ları geçmediğini biliyoruz. Dolayısıyla bu dönemde herkesin kişisel aşısı aslında maske. Yani bütün toplumu aşılasak bile maske kadar koruyamayacak. Onun için maske ve sosyal mesafe çok önemli olmaya devam edecek."

Bakan bu sözleri sıkça tekrarlıyor ve halkımızın hatırı sayılır bir yüzdesi de buna uymaya gayret ediyor.

Ancak biliyoruz ki bu konudaki en ciddi sorunumuz, maskelerin güvenilirliği meselesi.

Salgının ilk günlerinde devletin dağıtmayı tam olarak beceremediği maskeler bile standart dışıydı.

Şu anda da piyasada satılan maskelerin önemli bölümü sorunlu.

Üç katlı olması gereken maskelerde, asıl filtre görevini gören "meltblown" kumaşı kullanan parmakla gösteriliyor.

Tüketici Hakları Derneği’nin Gaziantep’teki araştırması bunu tespit ediyor.

Dezenfektan olarak satılan ürünlerde de sahtecilik yapıldığını bir ilaç şirketinin sahibi tespit edip, Bakanlığı uyardı.

Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da hepimiz, korumasızız.

Devletin ilgili kurumları görevlerini yerine getirmediği için, taktığınız maskeden de, kullandığınız dezenfektandan da emin olamıyorsunuz.

Kuşkunuz olmasın ki bu tür sahteciliklerle mücadele için yeterli kanun da var, yönetmelik de!

Eksik olan şey, kamu görevlilerinin iş ahlakı ve çalışma bilinçleri.

Artık hepsi biliyor ki işini yaparken ağır bir ağabeye denk gelirlerse, başlarına her şey gelebilir.

Hepsi biliyor ki bir tarikata kapılanmak, işini yapmaktan daha önemli.

Bakan Koca, vatandaşları uyardığı kadar, bakanlar kurulundaki arkadaşlarını da uyarmalı.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Ticaret Bakanı, İçişleri Bakanı, valiler, belediye başkanları: Standart dışı maske ve dezenfektan üretimini engellemek için her şeye sahipsiniz.

Koltuklarınızı ısıtmaya biraz ara verip, sokağa çıksanız ve personelinizi yönlendirseniz belki bir kaç hayatı kurtarabilirsiniz.

* * *

Kazık yine vergi mükelleflerine girdi!

Gelecek ay İstanbul’daki Formula 1 yarışının yapılacağı pisti işleten İntercity’nin sahibi Vural Ak, "Formula 1 yarışlarının yeniden ülkeye getirilmesi projesinin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı tarafından Intercity’ye verildiğini" söylemişti.

Bu nasıl bir görevlendirme, bilmiyorum.

Cumhurbaşkanlığı’nın, özel sektör şirketlerine de görev dağıttığını bilmiyordum.

Ancak böyle tuhaflıklara o kadar alıştık ki yadırgamıyoruz artık.

Yarışın yapılacağının açıklandığı gün şirketin sahibi Vural Ak, şunu da söylemişti:

"Bu sözleşmeyi Intercity olarak tüm yükümlülüklerini kendimiz üstlenerek imzaladık. Formula 1’i tekrar ülkemize kazandırırken, tüm dünyanın ve Türkiye’nin içinden geçtiği böylesine zorlu zamanlarda devletimize yük olmamak çok önemliydi."

"Devletimize yük olmamak" bölümünün altını çizdim.

Şimdi de Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaosmanoğlu’nun sözlerini, dünkü gazetelerden aktaracağım. Bakan, bu sözleri yarışın yapılacağı İstanbul Park’ta "çalışmaları başlatırken" söyledi:

"Yarışların en iyi şekilde yapılabilmesi için Bakanlık olarak biz de gerekli desteği veriyoruz. Formula-1 yarışlarının asfaltı, çok özel bir işçilik ve imalat gerektiren bir iş olduğu için özen gösteriyoruz. Bu sene İstanbul'da gerçekleşecek Formula 1'in yapılacağı asfaltı yenileyeceğiz, bugün asfalt kazıma işlemine başladık."

Bakan bu sözleri söyledikten sonra asfalt kazıcı makinenin yönetimine geçerek çalışmaları başlattı.

Beni de bir düşüncedir aldı: Vural Ak, "devlete yük olmayacağız" diyor ancak, "devlet" pisti yeniden yapma işine soyunmuş bile.

Bu işin Türk halkına maliyeti nedir diye sorsam, yanıt vermeyeceklerini de biliyorum.

Gelecek yıl bu vakitler Sayıştay raporlarından belki öğreniriz.

Uluslararası bir şirket (Formula 1) para kazansın, yerli bir şirket (Intercity) sahip olduğu pisti işletsin diye, vergi mükellefleri "çok özel bir işçilik ve imalat gerektiren" bir işe para yatıracak!

Ne güzel iş değil mi?

Haydi hep birlikte söyleyelim:

Ali Baba’nın bir çiftliği var

Çiftliğinde inekleri var

Möö Möö diye bağırır

Çiftliğinde Ali Baba’nın.

Yazarın Diğer Yazıları

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

Suriye’nin artık zamana ihtiyacı var

HTŞ lideri Colani’nin “değiştik, eskisinden farklıyız” iddiasını ortaya koyabilecek fırsatı bulabilip bulamayacağı da şu an için belirsiz. Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun içinde yer alan grupların da “demokrasi aşkıyla” yanıp tutuşmadıklarını söyleyebiliriz. Yani Suriye’de taşların yerine oturması için önümüzde çok zaman var

"
"