15 Ocak 2020

Binali Yıldırım’ın yanıtlaması gereken sorular

Binali Bey ile olan hukuk davamız henüz görülmedi. Karar verilene kadar dava ile ilgili yazmayacağım. Ancak soru sormaya devam edeceğim. Binali Bey’in çocukları gibi 10 bin genç girişimcimiz, 30’ar gemi sahibi olsalar, Türk deniz ticaret filosunun bileği bükülemez hale gelir. Onun için sorularımı tekrarlayayım, maksat vatana millete hizmet!

Dün hiç olmamam gereken bir yerdeydim: İstanbul Anadolu Adliyesi'nde, bir Asliye Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunda.

Binali Yıldırım’a bazı sorular sordum, derli toplu, tutarlı bir yanıt almayı beklerken mahkemeyi boyladım.

Olabilir, Türkiye’de işler böyle yürüyor.

Şikayetçi değilim aslında, böylece Binali Bey’e hakaret etmediğimi, gazeteci olarak görevimi yaptığımı kanıtlama olanağı da bulacağım.

Bu arada şunu söyleyeyim, Kartal’daki Anadolu Adliyesi için "dünyanın en büyük adliyesi" deniliyordu, gerçekten de devasa bir bina.

Bakarsınız, günün birinde dünyanın en büyük adliye binasının içine, dünyanın en adil ve bağımsız/tarafsız mahkemelerini koyma olanağını da buluruz.

Zaten övünülmesi gereken de bu olmalıdır. Mahkeme binasının büyüklüğünden ziyade, içinde dağıtılan adaletin niteliği önemlidir.

Binali Bey ile olan hukuk davamız henüz görülmedi, bu ceza davasıydı ve ileri bir tarihte avukatlarımız, yargıcın huzurunda tezlerini kabul ettirmeye çalışacaklar. Mahkemeyi etkilemeye çalışmak ile suçlanmamak için bundan sonra, karar verilene kadar bu dava ile ilgili bir şey yazmayacağım. Mahkemeyi de, iki tarafın avukatlarını da bu süreçte rahat bırakmak gerek.

Ancak bu durum, sorularımı sormaya devam etmeme engel değil. İkisinin yeri ayrı.

Binali Bey, kendisi gibi bir devlet memuru olan öğretmen eşi ile Allah bağışlasın üç çocuk büyüttü.

Çocuklar olağanüstü başarılı, adeta ticari deha seviyesindeler.

Bir memur ailesinin çocukları, şimdi yedi denizde gezen 30’a yakın geminin sahibi olan şirketlerin sahibi durumundalar.

Gördüğünüz gibi yaklaşık bir rakam verebiliyorum. Çünkü bu işlerde gemiler alınıp, satılabiliyor, sayı artıp azalabiliyor.

Binali Bey, inadı bırakıp yanıt vermiş olsaydı, kaç şirket ile kaç geminin yüzdürüldüğünü öğrenebilirdik.

Bu kendisi için de iyi olurdu, çocukları için de, biz sıradan seçmenler için de.

Bir demokraside, Binali Bey konumuna yükselmiş siyasetçilerin, bu tür hesaplar sorulduğunda açıklıkla yanıtlamaları beklenir.

Gazeteci sorar, siyasetçi açıklar, halk da gerçeği öğrenir. Bu kadar basit!

Öte yandan bizimki gibi girişimciliğin yetersiz olduğu ülkelerde, bu tür örnek olayların kamuoyu ile paylaşılması hem girişimcilik ruhunu ateşler, hem de iş idaresi becerilerinin alenileşip, yaygınlaşmasıyla birlikte ekonomi canlanır.

Dünyaca ünlü yabancı iş okullarında, bu tür başarılar örnek olay olarak derslere, lisansüstü tezlere de konu olur.

Onun için sorularım sadece gazetecilik meraklarım ile sınırlı değil aynı zamanda memlekete bir hizmet olarak da görülmeli!

Binali Bey’in çocukları gibi 10 bin genç girişimcimiz, 30’ar gemi sahibi olsalar, Türk deniz ticaret filosunun bileği bükülemez hale gelir.

Onun için sorularımı tekrarlayayım, maksat vatana millete hizmet!

* İlk gemi nasıl ve ne zaman alındı? Ne tür bir kredi kullanıldı, nasıl bir teminat gösterildi?

* Binali Bey, siyasete girmeden önce çocuklar denizcilik işinde miydiler?

* Binali Bey’in siyasette yükselmesine paralel bir gelişme gözledim. Yanılıyor muyum? Bu başarı, kaç yıl içinde gerçekleşti?

* Şirketlerin kaçı Türkiye’de, kaçı Malta filan gibi vergi avantajı sağlayan ülkelerde kuruldu? Bu şirketler ne kadar vergi veriyor?

* Gemi sayısı tam olarak kaçtır? İsimleri, bandıraları, tonajları nedir?

* Kamu bankalarından kredi kullanılmış mıdır? Kullanılan kredilerde kamu bankaları payı kaçtır?

Bu soruların yanıtlarıyla yola çıkarsak, bundan sonra soracağım bazı ek sorularla kamuoyunun aydınlanmasını sağlayabiliriz.

* * *

Tarih bizimdir ama geride kaldı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Libya’da 500 yıldır Türklerin olduğunu söyledi. "Libya’daki Türk varlığı 1500’lü yıllara dayanıyor" dedi.

AKP medyası da Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme kararı almasını desteklemek için yayın yaparken, Atatürk’ün Libya’da İtalyan istilasına karşı savaşta çekilmiş fotoğraflarına başvurmuştu.

Türkiye’nin, Libya’da BM tarafından tanınan yönetime destek vermesini değişik gerekçelerle savunmak mümkün.

Ben asker gönderilmesini ve Libya iç savaşında taraf olunmasını eleştirdim ama Cumhurbaşkanı, belli ki günün birinde Libya’da barış, görüşmeler yoluyla sağlanacak olursa Türkiye’nin de masada olmasını istediği için bu yolu tercih etti.

Bu hesabı, eğer iç savaş barış masasında sona erecek olursa tutacak.

Ancak Hafter, kesin bir askeri galibiyetle Libya’yı ele geçirirse, bütünüyle yanlış bir hesap olacak.

Bunu zamanla göreceğiz.

Ama unutmayalım ki bunlar hep 'bugünün' meselesi. Ne Libya’nın geçmişiyle ilgisi var ne de Türklerin şanlı tarihiyle ilgisi var.

Hele Bahçeli’nin sözleriyle, Atatürk’ün ilgisiyle, Libya’nın bir zamanlar Osmanlı kontrolünde olmasıyla hiç ilgisi yok.

Günümüzün bir sorunu ile uzak tarihi geçmişi ilişkilendirmek tehlikelidir.

Bugün işinize gelen tarihsel gerçekler, bir de bakmışsınız size karşı kullanılıyor.

Libya, 500 yıl önce Osmanlı kontrolündeyse, unutmayalım ki ondan çok daha önce de Roma İmparatorluğu’nun kontrolündeydi.

Anadolu’daki Türk varlığını 1071 tarihine bağlıyoruz. İstanbul, 1453’ten beri Türk. Bizden önce de başkaları vardı.

'Eski sahiplerin ilgisi' konusunu, getirip dış politikanıza rehber yaparsanız, hiç hoşlanmayacağınız talepler, iddialar ile karşılaşırsınız.

İçi boş hamaseti bırakıp, bugüne odaklanmak gerekir.

Tarih, iyisiyle kötüsüyle bizimdir ama geride kaldı.

Önümüze bakalım, hesabımızı doğru yapalım ki elimizdeki avucumuzdakini de tehlikeye atmayalım.

* * *

Süper Vali işbaşında!

Vali Davut Gül, Gaziantep’in eğitim başarısını 'yükseltmek' için sihirli formülü buldu: Sınava giren öğrenci sayısını azaltmak!

Milli Eğitim Bakanlığı, bunu bugüne kadar neden akıl edemedi, gerçekten merak ettim.

Halbuki liselerde okuyan öğrenci sayısını, ders notları 8’in üzerinde olanlarla sınırlasaydık, PISA testlerinde uzak ara dünya birincisi olabilirdik!

Büyük fırsat kaçırmışız yani.

Vali Bey, Bir Gün gazetesinden Mustafa Mert Bildircin'in haberine göre, gazetecilerin sınavlarda Gaziantepli öğrencilerin neden başarısız olduğuna ilişkin sorularını yanıtlarken bu sihirli formülü açıklamış.

Şöyle anlatıyor:

"Sınava girenler içinde Suriyeli öğrencilerden tutun da hiç okumaya niyeti olmayan bir sürü öğrenci var. Biz de bu sene çocukların olabildiğince az kısmının sınava girmesini önereceğiz, bunu istiyoruz."

Şunu söyleyebilirim:

Osmanlı Maarif Nazırı Emrullah Efendi’nin "Okullar olmasaydı, maarifi ne güzel idare ederdim" dediği rivayet edilir.

Bence Reis’in Valisi, ondan çok daha başarılı bir vecize yumurtlamış bulunuyor, gelecek kuşaklar her fırsatta kullanacaklardır, kutlarım.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"