04 Ocak 2020

Bilip de engellemeyenler nerede?

2010 KPSS sorularının çalınmasındaki kilit isimlerden biri olan Ispartalı Baki Saçı, savcılığa verdiği ifadede cemaat bağlantılı bir arkadaşının "Sana bir hediyem var" diyerek soruların yanıtlarını kendisine gönderdiğini anlatıyordu

Eski ÖSYM Başkanı Ali Demir’in 18,5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması isteniyor.

Yapılacak yargılamayı da izleyeceğiz elbette ama bu iş Ali Demir’i, hapse göndererek kapatılamayacak kadar büyük.

Demir’den daha büyük sorumlular var ve onlar şimdilik dokunulmazlık zırhı ile korunuyor olsalar da haklarındaki vicdani yargılama sürecek.

Ali Demir, 2010 yılında yapılan KPSS’nin sorularının çalındığının anlaşılmasından bir kaç ay sonra göreve geldi.

Zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dı ve Ali Demir’in "bu işleri düzelteceği" söyleniyordu.

Demir’in hiçbir şeyi düzeltmediği daha göreve başladığının ilk aylarında ortaya çıkmıştı aslında.

YGS’deki şifreli cevap anahtarı skandalı ve hemen arkasından ALES sınavında soru kitapçıklarının bir bölümünün kasten hatalı basılması iktidarı uyandırmalıydı.

Uyanmadıkları gibi, Ali Demir’i dinleyip, 'tatmin oldular'!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şöyle konuşuyordu:

"Böyle bir sınavda aslolan burada kopya var mı, yok mudur. Başkan dedi ki kesinlikle burada kopya yok. Burada kopya yoksa problem de yok. Ben son açıklamalardan sonra tatmin oldum. Ama süreç yargıda. Yargıda gelen ilk sinyaller de olumlu mu? Olumlu. Burada sonuna kadar bu işin takipçisi olduğumuzu söyledim. Kopyanın olmamış olmasının teyidi beni rahatlatmıştır. Kopyaya yönelik bir şey olsaydı orada tereddüt etmeyip gerekeni yapardık."

Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuşmasındaki son cümlenin altını tekrar çizeyim: "Kopyaya yönelik bir şey olsaydı orada tereddüt etmeyip gerekeni yapardık."

Bu cümle, aslına bakarsanız normal bir demokraside, bir politikacının siyasi hayatının sonu olabilirdi.

Çünkü, kopyayı kimlerin çektiğini bildiği halde, sesini çıkarmadan yapılanları seyretmeye devam etti.

2010 yılının da KPSS sorularının çalındığının anlaşılmasının ardından zamanın Başbakanı, MİT Müsteşarı ve Emniyet Genel Müdürü’nü makamına çağırmış ve "Soruları çalanları bulun, dosyayı da önce bana getirin" demişti.

Dosyanın tamamlanıp, önce Başbakan’a götürüldüğünü artık biliyoruz.

Çünkü MİT Müsteşarı o günden beri görevinin başında, Emniyet Genel Müdürü de AKP’den milletvekili yapılarak taltif edildi.

Kendilerine bizzat Başbakan’ın verdiği görevi yerine getirmemiş olsalardı, böyle olur muydu?

Normal olarak savcılığa verilmesi gereken dosyayı, götürüp Başbakan’a veren bu iki yüksek dereceli memur için de elbette bir yasal işlem yapılmadı.

Vicdanen rahatlar mıdır, bilmiyorum. Bir vicdanları olduğundan da o kadar emin değilim zaten.

Gerçekten vicdanlı memurlar olsalardı, binlerce insanın hayatıyla oynayan bu çeteye o gün suç üstü yapabilirlerdi.

KPSS sorularını kimin çaldığını, Suudi Kralı’nın hediyeleri ve Bülent Arınç’a suikast meselesi ile birlikte Hürriyet’teki köşemde, üç yıl boyunca aralıksız her Pazartesi sordum.

Sorarken soruları kimin çaldığını biliyordum. Tıpkı Suudi Kralı’nın hediyelerinin üstüne yatıldığını, Arınç’a suikast iddiasının da palavra olduğunu bildiğim gibi!

Bu sorunun yanıtını nereden biliyordum?

Hayır, Başbakan’a verilen dosyanın bir kopyasına ulaşmış değildim.

Sadece gazete okuyarak bu bilgiyi elde etmiştim.

Soruların çalındığının belli olmasının hemen ardından 10 Eylül 2010 tarihinde Milliyet’te, Tolga Şardan ve Türker Karapınar imzasıyla bir haber yayınlandı.

2010 KPSS sorularının çalınmasındaki kilit isimlerden biri olan Ispartalı Baki Saçı, savcılığa verdiği ifadede cemaat bağlantılı bir arkadaşının "Sana bir hediyem var" diyerek soruların yanıtlarını kendisine gönderdiğini anlatıyordu.

Sadece KPSS değil, ALES, YGS sorularının yanıtlarının da örgüte mensup kişilere dağıtıldığını açıklıyordu.

Saçı, ifadesinde, üniversiteye hazırlanırken gittiği bir dershanede Fethullah Gülen cemaati mensuplarıyla tanıştığını, "Sana imkânlar sunarız" diyen cemaate ait evlerde 4 yıl boyunca kaldığını ve cemaati bu şekilde tanıdığını anlatıyordu.

Ankara’ya getirilerek savcılık tarafından şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Saçı, daha sonra serbest bırakılmıştı.

Bu ifadeyi veren neden serbest bırakılmıştı, bilmiyorum. Muhtemelen olaya bakan savcı da Fethullahçıydı.

Recep Tayyip Erdoğan, Hakan Fidan ve Oğuz Kağan Köksal’ın bu ifadeden haberdar olmaması mümkün müydü?

Mümkün değildi. Fetullahçıların bu işi yaptığını tıpkı benim gibi onlar da biliyorlardı ama seslerini çıkarmadılar.

O gün görevlerinin gereğini yerine getirmiş olsalardı, KPSS sorularının dağıtıldığı kişilerin üzerinden giderek TSK’daki Fethullahçı yapılanmaya ulaşabilirler, gerisini de çorap söküğü gibi çözebilirlerdi.

KPSS sorularının verildiği öğretmen adaylarının ikisinin eşi albay, 14’ünün eşi yarbay, 40’ının eşi binbaşı, 40’ının eşi yüzbaşı ve dördünün eşi üsteğmen rütbelerindeydi.

Bunlara ulaştıktan sonra çetenin TSK’daki uzantılarına ulaşmak son derece kolay olacaktı.

Üç yıl boyunca bu konuyu sordum, tınmadılar bile.

Onun için şimdi Ali Demir için açtığınız davadaki sanık listesi eksiktir savcı bey.

"Örgüt üyesi olmasa da örgüt faaliyetlerinin sürdürülmesi için zemin hazırlayan, göz yumanlar" da var.

On binlerce insanın hayatının akışı bu yüzden değişti.

Tam 60 sınavda soruları çalmışlar. Tam 60 sınavda insanların hakkı yenildi. Kimisi kazanması gereken okula giremedi, kimisi memur olamadı.

Buna göz yuman, öğrendikleri halde gereğini yapmayanların yüzü de maalesef hiç kızarmıyor.

Kulaklarımızda o pişkin ses yankılanıyor: "Kopyaya yönelik bir şey olsaydı orada tereddüt etmeyip gerekeni yapardık."

Hadi canım sen de!

* * *

Van Valiliği’nin açıklaması

Van Valiliği, Çatak’ta iki öğretmene ait 'uygunsuz' görüntülerin bulunduğu hususuyla ilgili olarak açıklama yaptı. Açıklamada şöyle deniliyor:

"Bu kapsamda, ilimiz Maarif Müfettişleri tarafından bir lisede iki öğretmene ait uygunsuz görüntülerin bulunduğu hususuyla ilgili inceleme soruşturma çalışmaları başlatılmış, soruşturma sonucunda ilgili kişiler hakkında disiplin ve idari teklifler getirilmiştir. İlgili haberlerde iddia edildiği gibi 'doğum günü kutlaması ortamında yaşanan bir durumun söz konusu olmadığı' tespit edilmiştir."

Milli Eğitim Bakanlığı da dün bu köşede yaptığım yorum ile ilgili olarak bana şu açıklamayı yaptı:

"Özel hayatın gizliliği, kişisel hakların ve bilgilerin korunması kapsamında kamuoyu ile daha fazla bilgi paylaşılmaması uygun görülmektedir."

Okuyucularımın bilgilerine sunarım.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"