07 Ağustos 2024

Atalay'ın yeri TBMM, hapishane değil

Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın kararının "yok hükmünde" olduğunu tespit eden kararı ile Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi işlemi de yok hükmünde

Can Atalay

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Can Atalay'ın milletvekilliğinin TBMM'de düşürülmesi ile ilgili Yargıtay kararı okunurken tesadüf bu ya yurt dışındaydı. Aslında ortada tesadüf filan yoktu.

Kurtulmuş, kararın yokluğunda okunmasıyla vicdani sorumluluğundan kurtulacağını hesaplamıştı, hepsi bu kadar.

Nitekim Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi ile ilgili karar bu işler için biçilmiş kaftan sayılan Bekir Bozdağ'ın başkanlığındaki oturumda okutuldu.

Oysa Kurtulmuş, TBMM Başkanı olarak Anayasa Mahkemesi'nin ilgili kararını gerekçe göstererek bu kararı Yargıtay'a iade edebilir, Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesinin önüne geçebilirdi.

Bunu yapmak istemedi çünkü Erdoğan'a karşı bunu yapacak cesareti yoktu. Yurt dışına çıkarak bu işten elini yıkayabileceğini zannediyordu.

Ve şimdi bomba dönüp dolaşıp yine kucağına geldi.

Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın kararının "yok hükmünde" olduğunu tespit eden kararı ile Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi işlemi de yok hükmünde.

Kurtulmuş, vaktiyle görevini tam ve eksiksiz yerine getirebilmiş olsaydı, bugün böyle bir sorunu çözmek için de uğraşmayacaktı.

Şimdi kuşkusuz ki yeni bir süreç başlayacak ve bu süreçte de iktidar koalisyonunun hukuki laf cambazlıklarına tanık olacağız.

Dillerinden "millet iradesi" lafını düşürmeyenlerin bunu söylerlerken ne kadar samimiyetsiz olduklarını bir kez daha göreceğiz.

Çünkü bu arkadaşlar için "demokrasi" sadece işlerine geldiği zaman kabul gören bir kavram.

Onlar için Can Atalay'a verilen oylar ile mesela Bekir Bozdağ'a verilen oylar bir değil.

Türkün oyuyla, Kürdün oyunun bir olmadığını da belediyelere atanan kayyımlar sayesinde öğrenmiştik.

Bir not da Anayasa Mahkemesi'ne:

Bu kararı yayımlamak için Meclis'in tatile girmesini beklediğiniz anlaşılıyor.

Kimseye hesap vermesi gerekmeyen yüksek yargıçlar olarak bu vicdanınızda herhangi bir etki yarattı mı?

Yoksa Reis'i kızdırmamak endişesi, ettiğiniz yeminden daha mı ağır basıyor?

Karakolda doğru söylüyor ama

Adalet Bakanı sadece işine öylesi geldiği zaman demokrasiyi hatırlıyor
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Instagram'ın kapatılması ile ilgili bir soruyu yanıtlarken şunu söyledi:

"Özellikle Heniyye'nin öldürülmesi konusunda başsağlığı dileyen vatandaşlarımızın paylaşımlarına engel konuldu. Bu basın özgürlüğüne sığar mı? Eğer siz sosyal medya şirketleri olarak bazı paylaşımlara izin verecek bazı paylaşımlara izin vermeyecekseniz o zaman özgür bir ortam değilsiniz demektir. Dolayısıyla eğer siz basın özgürlüğüne inanıyorsanız, sansüre karşıyım diyorsanız o zaman o paylaşımların engellenmesine de karşı çıkmanız lazım."

Adalet Bakanı'nın durumu "karakolda doğru söyleyip, mahkemede şaşan" adamın durumuna benziyor.

Bir basın özgürlüğü savunucusu olarak doğru söylüyor ancak kendisinin Adalet Bakanı olduğu ülkede sansürden ve baskıdan geçilmediği gerçeğini unutuyor.

RTÜK'ün uyduruk gerekçelerle muhalif kanallara cezalar yağdırması, Açık Radyo'nun lisansını iptal etmeye kalkışmasına ne diyor, bilmiyoruz.

RTÜK'ün sadece bedelini ödeyen abonelerine yayın yapan video kanallarından içerik kaldırtması da Bakan'ın tanımına göre "sansür" değilse, nedir?

Adalet Bakanı sadece işine öylesi geldiği zaman demokrasiyi hatırlıyor.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"