19 Nisan 2024

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, parlamentoda grubu bulunan partilerin Meclis Başkan Vekilleri, Grup Başkanları ve kâtip üyeleriyle toplantı yaptı ve Anayasa değişikliği çalışmaları için destek istedi.

Serkan Demirtaş'ın dün T24'te yayımlanan haberine göre Kurtulmuş, yeni Anayasa çalışmalarında "konsensüsün sağlanmasının önemli" olduğunu vurgulamış.

AKP'nin TBMM'de çoğunluk olduğu süre içinde yapılan Anayasa değişikliklerinin herhangi birisinde bile "konsensüs" sağlamak gibi bir derdi olmadığını bildiğim için Kurtulmuş'un bu konuya vurgu yapması ilgimi çekti.

Acaba AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, partisi için sözünü ettiği "değişim" bu mu diye merak ettim ama o kadar da heyecanlanmadım.

Belki hatırlarsınız, Cemil Çiçek'in TBMM Başkanı olduğu dönemde Meclis'te bir "Anayasa Uzlaşma Komisyonu" kurulmuş ve partilerin hazırladıkları taslaklar bu komisyonun çalışmalarıyla "uzlaştırılmak" istenmişti.

O tarihteki (2011 – 2013) Uzlaşma Komisyonu'nun neden başarısız olduğunu AKP'li üye Ahmet İyimaya şöyle açıklamıştı:

"Komisyon müzakere sürecinde başarılı, kural üretme, taslak üretmede başarısız."

Bu cümleyi unutmamak için not etmiştim. Türkiye'de siyaset yapma sürecini, "uzlaşma kültürünü" bir tek cümle ile mükemmel olarak özetleyebildiği için!

O tarihte AKP tarafından hazırlanıp, komisyona sunulan Anayasa taslağında "egemenliğin kullanımı" ile ilgili bir ayrıntıya, Taha Akyol'un "Atatürk'ün Anayasası – Tek Partiden Cumhurbaşkanlığı Sistemine 100 Yıl" isimli kitabında rastladım. (Doğan Kitap)

Mevcut Anayasa'ya göre egemenlik "kayıtsız ve şartsız" olarak Türk Milletine ait.

Buradaki "Türk milleti" tanımının etnik bir vurgu içermediğini, "T. C.'ye vatandaşlık bağını" ifade etiğini de belirteyim.

T. C. vatandaşları, belirli durumlarda bir araya gelip, egemenlik hakkını kullanamayacağından egemenlik haklarını kullanması için Anayasa bazı organları yetkili kılıyor. Bir tür vekâlet veriyor da diyebiliriz.

Bunlardan biri TBMM. Yasama yetkisi bu organa ait. Milletvekillerini seçiyoruz, onlar da bizim adımıza bu yetkiyi kullanıyorlar diye varsayıyoruz.

Anayasa'da şöyle ifade edilmiş:

"Türk Milleti egemenliğini, Anayasa'nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanır."

Yargı yetkisi de bu genel kural çerçevesinde bağımsız mahkemeler tarafından kullanılıyor diye varsayıyoruz.

Anayasa'da bu yetki devri şöyle gerçekleşmiş: "Yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır."

Onun için mahkeme kararlarında şu kalıp hep tekrarlanıyor: Türk Milleti adına karar veren filanca mahkeme…

AKP'nin 2011'de Uzlaşma Komisyonuna sunduğu Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor.

Önerdikleri Anayasa maddesi şöyle: "Yargı görevi, bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yerine getirilir."

Ayrıca mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesinden de söz edilmiyor.

Kolayca anlaşılacağı gibi "görev" ile "yetki" arasında ciddi bir fark var.

Ayrıca AKP'nin o tarihteki taslağında, Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağlayacağı ile ilgili hüküm de yok.

O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi ancak daha sonra siyasetin dar hesaplarıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen, benzerine bir başka demokraside rastlanamayacak acayip bir sisteme geçtik.

AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda.

Mahkemeler, Erdoğan'a bağımlı ve millet adına değil de adeta Erdoğan adına karar veriyorlar.

Millet adına yasama yetkisini kullanacak TBMM, yürütme organı olan Cumhurbaşkanı'nın tahakkümü altında.

Çizgi: Tan Oral

Kanun teklifleri bile Saray'da hazırlanıyor, bazen milletvekilleri neyi oyladıklarını bile bilmeden parmak kaldırarak Saray'ın emirlerini yerine getiriyor.

Bütçe hakkından filan söz eden de kalmadı.

Millet, egemenlik hakkını kullanma yetkisini adeta bir tek kişiye devretmiş gibi görünüyor.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş şimdi yeni bir uzlaşma arayışı peşinde yeniden yola çıktı ancak güçler ayrılığı konusunda AKP – MHP koalisyonu ile muhalefet partilerinin anlaşamayacaklarını bugünden söyleyebilirim.

Önceki kapsamlı Anayasa tekliflerinin ruhu bunu gösteriyor.

Sıra Anayasa değişiklik teklifinin oylamasına geldiğinde, adaylığını kabul ettirmek için bol keseden milletvekilliği dağıtan Kemal Kılıçdaroğlu'nun kulaklarını çok çınlatacağız diye bir hissim var. Bunu da söylemiş olayım.

* * *

Orada duralım derim!

Filistin sorunu, artık bir insanlık sorunu. İsrailli dinci faşistler insanlıktan çıktı diye insanlıktan çıkarsanız, onlardan farkınız kalmaz

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu. (17 Nisan 2024)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas ile Kuvayı Milliye'nin "aynı olduğunu" söyledi:

"Millî mücadelede Kuvayı Milliye neyse Hamas da aynen odur. Bunu söylemenin bir bedelinin olduğunun da elbette farkındayız. Bütün dünya bilsin, idrak etsin. Tek başıma kalsam dahi Allah ömür verdiği sürece mazlum Filistin halkının sesi olmaya devam edeceğiz."

Erdoğan böylece kendi "aşırıcı" tabanına bir mesaj verdiğini düşünüyor olmalı.

Bu konuda tek başına kalmayacağını söyleyeyim.

Kimse kalmasa bile solcular kalır, merak etmesin.

Ayrıca artık hepimiz biliyoruz ki böyle boş hamaset nutuklarıyla Filistin sorunu çözülmüyor.

"Millî mücadelede Kuvayı Milliye neyse Hamas da aynen odur" konusuna gelince Erdoğan'a orada biraz durup, derin bir nefes alarak sakinleşmesini öneririm.

Eskiler "serin gel" derlerdi, onun gibi yani.

Kuvayı Milliye askeri bir hareketti. Sivillere saldırmadı. Kadınları, çocukları rehin almadı.

Hamas için bunu söyleyemeyiz.

Sivilleri hedef ve kurban olarak seçen her hareketin terörist hareket olduğunu kabul etmek zorundayız. Bunun "ama"sı olmaz.

Hamas, İsrail ordusu ile savaşırken elbette vatanını savunuyor.

Ancak çoluk çocuk sivillerin öldürülmesi, esir alınması ile bunun bir alakası yok.

İsrail'in dinci faşist hükümetinin sivilleri hedef almasını nasıl kınıyorsak, Hamas'ın bu tür hareketlerini de kınamalıyız.

Aksi takdirde inandırıcı olamayız.

Filistin sorunu, artık bir insanlık sorunu.

İsrailli dinci faşistler insanlıktan çıktı diye insanlıktan çıkarsanız, onlardan farkınız kalmaz.

Hamas'ın bu konuda sicili temiz değil. Kimse kusura bakmasın ve bu konudaki sicili tertemiz Kuvayı Milliye ile karıştırmasın.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Yargının itibarı nasıl korunur?

Taksirle ölüme sebebiyet vermekle suçlananların bile iktidara yakınlık durumlarına göre tutuksuz yargılanabildiği Türkiye’de, Nasuh Mahruki sosyal medya paylaşımı nedeniyle tutuklandı. ‘Uluslararası Demokrasinin Küresel Durumu – 2023’ raporuna göre Türkiye, 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 148. sırada yer alıyor. Bu tabloda siyasetin olduğu kadar yargı kurumlarının da rolü yok mudur?

Bu disiplinsizlik en ağır cezayı mı hak ediyor?

Teğmenlerin, subay yemini yapılmayacağına ilişkin emre rağmen, bu yemini etmeleri kuşkusuz ki bir disiplinsizliktir. Ancak ellerin vicdanlardan çekilmemesi de yararlı olur: TSK Disiplin Kanunu’nun öngördüğü en ağır cezayı gerektirecek bir disiplin suçu mudur?

İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına

Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Riyad’daki dans gösterisinde Kâbe siluetinin dijital dekor olarak kullanılmasına, “Suud ulemasının sessizliği fecaattir” sözleriyle tepki göstermesini tebessümle karşıladım. Fetullahçılar, her türlü ahlaksızlığı yaparken kendisi Diyanet İşleri Başkanı idi. Bu ülkede yolsuzluğa “hırsızlık değildir” diyen, “rüşvet vermek caizdir” diyen fıkıh uleması bile gördük

"
"