04 Aralık 2024

AKP’den kalacak en kötü miras

Eğitim sistemi, fakirliği yeniden üretmeye odaklanmış durumda. Bunu aşmayı başaran çocukların bir kariyer mesleğine adım atabilmeleri ise ceplerine koyabilecekleri bir kartvizit olup olmamasına bağlı. Yazılı sınavda en yüksek notları alanların, “mülakatta” elenip işsizliğe terk edilmeleri işten bile değil

Geçen gün gazeteci Nilay Örnek’in “Nasıl Olunur?” isimli podcastinde Adnan Bali ile yaptığı söyleşiyi dinledim. Bali eski İş Bankası genel müdürlerinden, hâlen bankanın ve Şişe Cam'ın Yönetim Kurulu Başkanı. Önde gelen, başarılı bir özel sektör bürokratı.

Söyleşi Nilay’ın “Türkiye hâlâ çalışanın bir yerlere gelmesine müsaade ediyor mu” sorusuyla açılıyor.

Bali’nin bu soruya yanıtı olumlu.

“Cumhuriyetin en önemli vasıflarından bir tanesinin bu ülkedeki en kısıtlı imkânlara sahip çocuklar için bile bir dikey mobilizasyon, yukarıya doğru bir hareket, hatta daha açık ifade edersem bir üst sınıfa geçebilme imkânı sunabilmesidir” diyor.

Aynı soru bana da sorulsaydı aynı yatakhaneyi ve dershaneyi paylaştığım ortaokul ve lise arkadaşlarıma, SBF’deki sınıf arkadaşlarıma ve kendi kişisel geçmişime bakarak benzer bir yanıt verebilirdim diye düşündüm.

Sonra tereddüt ettim. Gerçekten de hâlâ böyle bir imkân var mı diye!

Dışardan bakıldığında sistem büyük ölçüde aynı.

Her şeye rağmen kalitelerini korumayı başarabilen ortaöğrenim kurumları hâlâ var, üniversitede okumak neredeyse bedava.

Yüksek fiyatlar ödenerek okunabilen üniversiteler içinde ciddiye alınacak eğitim kurumlarının sayısı bir elin parmaklarına zor ulaşıyor; sayıları az olsa da devlet üniversitelerinin bazıları bu kalitenin de üstüne çıkabiliyor.

Ancak iyi üniversitelerin nesli de giderek yok olma noktasına yaklaşıyor.

AKP’nin üniversiteler üzerindeki vesayet kurumu YÖK, üniversiteleri “yüksek lise” düzeyine indirgedi.

Birçok üniversite, gençleri dört yıllığına da olsa işsizlik istatistiklerinden uzak tutabilme görevini yerine getirmekten başka bir işe yaramıyor.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın öğrencilerin önüne çıkardığı engeller de cabası!

Sistem herkesi imam hatip okullarına yönlendirmeye çalışıyor ama bunların içinde kaliteli bir eğitim düzeyine ulaşabilenlerin sayısı iki elin parmakları kadar bile değil.

Deyim yerindeyse eğitim sistemi, fakirliği yeniden üretmeye odaklanmış durumda.

Bütün bunları aşmayı başaran çocukların bir kariyer mesleğine adım atabilmeleri ise ceplerine koyabilecekleri bir kartvizit olup olmamasına bağlı.

Yazılı sınavda en yüksek notları alanların, “mülakatta” elenip işsizliğe terk edilmeleri işten bile değil.

Gazeteler neredeyse her gün böyle bir haber verebiliyor.

Siyasi nepotizm, liyakatin yerini aldı.

Benim üniversiteyi bitirdiğim yıllarda arkadaşlarımın hiçbirinde böyle bir kuşku yoktu.

Okuldaki sınav notlarına bakarak bile kimin ileride devlette genel müdür, büyükelçi ya da vali olabileceğini tahmin etmek mümkündü.

Nitekim en önemli kariyer mesleklerinin sınavlarını, sınıfın en çalışkanları kazandılar; “falanca Maliye müfettişliği sınavını kazanmış” dediklerinde kimsenin aklına “hadi canım, nasıl kazanabilir ki” sorusu gelmedi.

Evet, fakir ailelerin çocukları hâlâ iyi okuma olanağına sahip olabilirler ama artık sadece bu yeterli değil.

Parti devletinde memuriyete adım atabilmek bile ailenizin geçmişine, sosyal medya mesajlarınıza, sosyal medyada kimleri takip ettiğinize bağlı.

Devlet kadrolarında yükselebilmek, parti zincirinin bir halkası olabilmenizle ilgili.

İyi okumuş, akıllı çocukların bir şansı olabilecekse o da özel sektörde olabilir gibi görünüyor ki artık oralarda da bilgi ve yetenekten önce diplomaya bakmayı “İK yöneticiliği” zanneden tipleri aşmak, deveye hendek atlatmaktan zor olabilir.

Yaşım ilerledikçe karamsar mı oluyorum diye endişe de ediyorum ama sistem bir kere bozuldu mu, yeniden düzeltmenin ve hâline yoluna koyabilmenin çok zor olduğu gerçeğini de unutamıyorum.

Buna ne zinciri adı veriliyor bilmiyorum ama kötü eğitimli, yeteneksiz mezunların yöneteceği kurumların, bir sonraki yöneticilerinin onlardan da kötü durumda olacaklarını tahmin etmek için allame olmaya gerek yok.

Kötü öğretmen kötü öğrenci yetiştirir, o kötü öğrenci öğretmen olduğunda kendisinden kötüsünü yetiştirir, zincir böylece hep daha kötüye doğru uzar gider.

“Öğretmen” mesleğinin yerine diğer meslekleri de yazabilirsiniz. Hesap uzmanı, müfettiş, öğretim üyesi, büyükelçi, doktor, vali, hâkim, savcı, asker vs.

Kötü vali, daha kötü maiyet memuru yetiştirir, o daha kötü kaymakam ve vali olur, zincir böylece hep daha kötüye doğru uzar gider.

Bunca yılın ardından günün birinde seçimi kaybedip giderlerse, AKP’den geriye kalacak en kötü miras sanırım bu olacak.

Kaybolan para yine kazanılır ama kötü eğitimle kaybedilen nesillerin yerine iyi eğitimlilerini koyabilmek için çok ama çok uzun yıllar gerekir.


Not: Nilay Örnek’in Adnan Bali ile yaptığı söyleşi, Nasıl Olunur podcastinde yayınlandı. Spotify, Storytel ve youtube’dan ulaşabilirsiniz. Özellikle küçük çocuk sahibi genç ebeveynlerin ve artık kendilerine bir yol çizme zamanı gelen gençlerin dinlemelerini öneririm.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aradığımız kişi, sorunları yaratan kişi değil

“Türkiye’yi liderlik tecrübesine ve yetkinliğine daha fazla ihtiyaç duyan bir ülke” hâline getiren Erdoğan’dan başkası değil. Bütün ağır sorunların üstesinden gelecek bir akla ve programa sahip bir siyasi heyete ihtiyacımız var. Hiçbir şey bilmediğini bile bilmeyen bir tek adama değil

Erdoğan bir çıkmaz sokakta

Erdoğan, gelecek seçimi AKP’nin kazanmasını istiyorsa yapması gereken değişiklik kendisinden başlıyor. Parti içinde kendi yerine alternatif olabilecek kimseyi bırakmadığı için de işi zor. Birçok kişiye göre Hakan Fidan bu pozisyonun doğal adayı. Bu “doğal adaylık” hali de Fidan’ın gelecek ile ilgili planlarını zorlayacak hususlardan biri olarak not edilmeli

Kötülük sıradanlaşınca

Rejimin iki bakanlığı, 2007’de verilmiş bir Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmasını istiyorlar. İstedikleri şey, belediyelerin açtığı “kreşlerin” kapatılması. Dar gelirli ailelerin çocuklarını ortada bırakmak, çalışan anneleri çaresiz bırakmak ve bu yolla CHP’li belediyeyi cezalandırmak, başka türlü tanımlanamaz zaten

"
"