29 Haziran 2024

Güneşin altında yeni bir şey yok

Kutsal kitaplardaki anlatılarda da günümüz dünyasında da her şey aynı zeminde cereyan ediyor: Kadınları etkilemek isteyen erkekler ve beğendiği tek bir erkeği kendisine bağlamak isteyen kadınlar! Bir erkek hayatta ne yapıyorsa, hep bir kadını etkilemek için yapıyor...

Saba Melikesi Belkıs, bugün Etiyopya ve Yemen'in bulunduğu bölgede hüküm sürdüğü rivayet edilen Saba Krallığı'nın hükümdarıydı.

Modern arkeoloji bilimi böyle bir medeniyetin varlığını henüz kanıtlamamış olmakla birlikte kutsal kitaplarda varlığından söz edilen bir ülke bu.

Kutsal kitaplarda varlığı bildirilen bir ülkeyi, nasıl olur da bulamazlar demeyiniz lütfen.

İnançları tartışabilecek durumda değiliz, arkeoloji biliminin temel varsayımlarını tartışmak da sizi bilmem ama beni aşar.

Kim bilir belki de arkeologlar buldular da bunu kendilerine saklıyorlardır!

İslam kültüründe Belkıs olarak adlandırılan melike, kendi "memleketinde" Makeda adıyla bilinirmiş.

Habeşi lisanında "bu şekilde değil, böyle değil" anlamına gelen bir sözcük bu.

Bazı kaynaklarda Lilith ve Nikola olarak da isimlendiriliyor. Biz, Belkıs'ı tercih ediyoruz, bu konuda da bir polemiğe girmeye gerek yok sanırım.

Nasıl bir kişilik olduğunu tahmin etmek zor değil.

Çok zengin bir ülkenin tek hâkimi olan bir kadın!

O vakit estetik ameliyatlar bilinmiyordu kuşkusuz ama onun da sahip olduğu onca zenginlikle kendisini güzelleştirecek bazı yöntemler kullanmış olabileceğini tahmin etmek zor değil.

Saçlarını palmiye yağıyla ovduğunu, sabahları keçi sütü banyosunda yarım saat geçirdiğini, her salı akşamı yatmadan önce toz kakule ve toz tarçın ile bulamaç haline getirilmiş çiçek balından bir maskeyi yüzüne uyguladığını tahmin edebiliriz.

Bugünün petrol zenginleri gibi...

Bunları denemeye kalkmayın tabii, "olsa olsa" yöntemi kullanarak uydurdum.

Belkıs büyük olasılıkla bugünün petrol zengini şeyhlerinin şımartılmış kızları gibi olmalı. Gününü aylaklıkla geçiren, müzik dinleyip dans eden bir genç kadın!

Gerçi bu tanımlamada biraz oryantalist bir hava koktuğunu ve bunun beni rahatsız ettiğini de söylemeliyim.

Avrupalı gezginlerin de katkılarıyla Batı'da böyle gizemli bir "Doğulu kadın" imajı yaratılmış, biz de sanki Doğulu değil de Batılıymışız gibi bunları tekrarlayıp duruyoruz.

Belkıs, Rönesans'tan sonra beyaz tenli bir kadın olarak çizilmişse de yaşadığı ülkeyi ve genel olarak Afrika halklarının ten rengini dikkate alarak aslında hayli koyu bir tene sahip olduğunu söyleyebiliriz. Veteran manken Iman Abdülmecit gibi yani!

Beyazperdede önce Gina Lollobrigida tarafından canlandırılmıştı, hiç olmazsa esmer ve siyah saçlı güzel bir kadındı Gina.

Filmin daha sonraki çevriminde doğru yol bulundu, Belkıs'ı Halle Berry oynadı ki en azından rengin tutturulduğunu söyleyebiliriz, oyunculuk derseniz, eh işte!

Belkıs zenginliğini ve ününü duyduğu Kral Solomon'u (Süleyman Peygamber olarak tanıyoruz) ziyarete gelmişti ve gelirken de yanında hediye olarak 4.5 ton altın getirmişti.

O günkü ulaşım olanaklarını ve ölçü birimlerini dikkate aldığınızda bu kadar altını nasıl taşıdı, taşımak için kaç katır ve deve gerekirdi, o develeri güdecek personelin iaşesi için kaç deve yükü yiyecek içecek taşınmalıydı gibi soruları sormayın lütfen.

Kutsal kitaplarda yazılanları tartışmamaya karar vermiştik, hatırlarsınız.

Tabii bir de Belkıs Hanım'ın o yolculuk sırasında konforunun sağlanması sorunu da var.

Konaklamalar için içi kuş tüyü yastıklar ve değerli halılarla doldurulacak dev bir çadır, nedimeleri ve uşakları için ayrı çadırlar filan.

Yanında 4.5 ton altın taşıyan bir kadını korumak için de küçük bir ordu gerekirdi. Onların iaşe ve ibatesi de ciddi bir aritmetik problemi olmalı.

Lafı uzattım, neresinden baksanız bugünün bir tümen askerine denk gelecek bir kalabalığın Etiyopya'dan kalkıp Kudüs'e yolculuğunu gözünüzün önüne getirmeye çalışın.

Kral'a avlanan kendisi oldu

Bunu yaparken kendi zenginliği ile Kral'ı etkilemek istediğini varsayabiliriz.

Ama "avlanan" kendisi oldu, Kral'ın bilgeliği ve zenginliği karşısında dili tutuldu ve aşık oldu.

Kral Hazreti Süleyman'ın 700 karısı ve 300 cariyesi olduğu rivayeti de var.

700 eşi ve 300 cariyesinin her biri, "bu akşam belki bana gelir" diye kuş sütü eksik olmayan bir sofra hazırlıyor ve bekliyorlarmış ki Hazret gelsin.

Bunun şöyle bir sonucu oluyormuş: Kral'ın uğramadığı 999 evde pişen yemekler, mezeler, tatlılar, yıkanıp sofraya konan meyveler filan fakirlerin karnını doyurmaya yarıyormuş.

Hazreti Süleyman inanışa göre hayvanlara ve "üç harflilere" talimat verebiliyordu.

Mutfağında pişen hayvanlar ve kuşların Kral'ın mutfağına kendi istekleriyle koşarak girip fırına atladıkları da bir başka rivayet.

Normal olarak bir erkeğin arzuladığı şeyler çoğunlukla gerçeklikten bağımsızdır. Benim 60 metrelik şahane bir yelkenli ile dünya turuna çıkma hayalim gibi!

Çocukken de çok hayal kurardım, rahmetli anneannem beni gerçek dünyaya döndürmek için çok çabalamıştı.

Kadınlar ise daha gerçekçidir, gerçek olan şeyler arasından istediği şeyin ne olduğunu keşfeder, ona yönelir.

Ama dedim ya "normal olandan" söz ediyoruz.

Bazen Yin ve Yang bir insanın içinde öyle bir bileşim yaratabilir ki zaten onlara "erkek gibi kadın" diyoruz! Erkekse de "bir genç kız kalbine sahip" tanımlaması, başka çağrışımlar yaratmaması açısından daha uygun!

Hangi erkeğin hoşuna gitmez?

Saba Melikesi'nin develere altın yüklerini sararak, Kral Süleyman'ı etkilemek hayaliyle yola çıkması da buna benzer bir Yin ve Yang oyunu olmalı. Ama sonunda kadın olarak bulduğu gerçeğe âşık oldu.

Süleyman'ın gururunun da bu durumdan çok hoşnut olduğunu tahmin edebiliriz.

Bir kadının ilgisini çekmek, bir kadını kendisine âşık etmek hangi erkeğin hoşuna gitmez ki?

Zaten Süleyman Peygamber de kendisine aşırı güvenen Belkıs'ı şaşırtmak için, camdan köşkünün zeminini billur ile kaplatmış, altından su akıtıp içine balıklar koymuştu.

Camdan köşke giren Belkıs bir suyun içinden geçeceğini zannederek eteklerini topladığında çevredekilerin gülüp gülmediklerini bilemiyoruz. Din kitapları, tanımı gereği bir editörün elinden geçmediği için bazı ayrıntılar doğal olarak ihmal edilebiliyor.

Kutsal metinler bu olay nedeniyle Belkıs'ın, Hazreti İbrahim geleneğine uygun olarak tek tanrının varlığını kabul ettiğini belirtiyor.

Ben böyle yazınca olay daha çok bir magazin haberine benzedi ama doğrusunu isterseniz günümüz dedikodu haberleri de üç aşağı beş yukarı aynı zeminde yapılan davranışlardan kaynaklanıyor.

Günümüz dünyasında da her şey aynı zeminde cereyan ediyor: Kadınları etkilemek isteyen erkekler ve beğendiği tek bir erkeği kendisine bağlamak isteyen kadınlar!

Bir erkek hayatta ne yapıyorsa, onu hep bir kadını etkilemek için yapıyor.

Belki camdan köşkler yapıp zeminine billur döşetmek herkesin altından kalkabileceği bir şey değil ama biz fani ve sıradan erkeklerin küçük çabalarının işe yaramadığını da kimse iddia edemez.

Hazreti Süleyman taa o vakit söylemiş zaten: "Güneşin altında yeni bir şey yok!" 


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Geçinmeye gönlünüz var mı, yok mu?

Erkeklerin ve kadınların eşlerini aldatma nedenleri farklı. Erkekler en çok "biraz eğlenmek için" bu yola yöneliyor, kadınlar ise "daha çok arzulandığını hissetmek için"! Çok öğretici veriler olduğunu düşünüyorum

Gönül kaçanı kovalar ama!

İnsanın sevdiği birisinin gitmesine göz yummasını, hatta bunu "Geri dönmezse de zaten yoktu" diye gerekçelendirmesini anlayamam. Aşk daha bitmeden, yaşanacak onca şey eksik kalmışken tamamen yitirilen bir sevgilinin ardından asla doldurulamayacak büyük bir boşluk kalır çünkü...

Erik dalı gevrektir basmaya gelmez

Cinselliğin ikili romantik ilişkilerde çok önemli olduğu, mutlu bir birliktelik için olmazsa olmaz rol oynadığı genel kabul gören bir bakış. Evlilik terapistleri yıllardır bunu söylüyor