08 Haziran 2024

Erik dalı gevrektir basmaya gelmez

Cinselliğin ikili romantik ilişkilerde çok önemli olduğu, mutlu bir birliktelik için olmazsa olmaz rol oynadığı genel kabul gören bir bakış. Evlilik terapistleri yıllardır bunu söylüyor

Schopenhauer “istedikleri kadar dünyevilikten uzak görünsün, aşk sadece cinsel dürtüde temellenir” diye yazmıştı.

Geçen hafta yazıyı bitirirken kullandığım alıntıyı, bu hafta yazıya giriş için kullandığımı fark eden dikkatli okuyucular; sakin olunuz ve okumaya devam ediniz lütfen. Alıntı aynı ama konu tamamen farklı.

Will ve Rose’u tanımazsınız, ben de tanımıyorum ancak tanımıyor olmamızın bir önemi yok, zaten bunlar takma isimleri.

Bu isimlere bakınca birincinin erkek, ikincinin kadın olduğunu anlıyoruz ve bu iki kişi arasında yaşananları, dedikoduya fazla girmeden sizlere aktarmaya çalışacağım.

Will ve Rose 10 yıl önce internette tanıştılar. Will uzun boylu, zayıf, gözlüklü, üniversite öğrencisiydi. Rose zaten böyle tipleri hep çekici bulmuştu. Bu tanıma uyuyorsanız telefonun arama motoruna parmağınızı dokundurmanızı önermiyorum, onu da belirteyim.

Will de Rose’u “heyecan verici” bulmuştu ki bunun için çok zorlanmadığını tahmin ediyorum. O yaşlarda bir kadını heyecan verici bulmayan heteroseksüel erkek var mıdır acaba?

Will ile Rose arasında ilk bir yıl “uzak mesafeli flört” ile geçti. İlişkilerinin üçüncü yılında evlendiler. Şimdi tek yatak odalı bir dairede, Los Angeles’ta yaşıyorlar.

Sarılma var dokunma yok

Geceleri yatakta birbirlerine sarılıp televizyon izliyorlar. Rose “günün en çok bu saatlerini seviyorum” diye anlatıyor.

Merak etmeyin, artık sadede geliyorum: Rose ve Will aynı yatakta yatıyorlar ama televizyon dizisi seslendirmesi Türkçesiyle ifade edecek olursam “birbirlerine dokunmuyorlar”!

Sarılmayı asla reddetmeme gibi bir politikaları var; bu, herhangi bir ilişkide kaçınılmaz olarak ortaya çıkan küçük anlaşmazlıkları çözmek için uyguladıkları bir şey.

Ama Rose artık Will ile sevişmek istemiyor! Will her zaman hazır ama Rose için bu uzun bir süreç.

O ruh haline girebilmesi için kuaföre gitmesi, ağda yaptırması, akşam yemeğinde birkaç kadeh şarap içmesi ve mümkünse tatile çıkması gerekiyor.

Bazen hiçbir seks beklentisi olmadan birlikte duş alıp birbirlerine çıplak olarak sarılıp yatıyorlar. Will bu anların başka bir şeye yol açacağından umutlu olsa da ısrarcı olmuyor.

Cinselliğin ikili romantik ilişkilerde çok önemli olduğu, mutlu bir birliktelik için olmazsa olmaz rol oynadığı genel kabul gören bir bakış.

Evlilik terapistleri yıllardır bunu söylüyor, bunu anlatıyor.

Ancak evrende değişmeyen tek şey değişme gerçeği ve insan acayipliklerinin bir sınırı da yok.

Çiftlerin bir yatak odasını, hatta bir evi paylaşması gerektiği yönündeki temel varsayımlara meydan okuyan çiftlere artık daha çok rastlanıyor.

Birlikte yaşayan ama cinsellikten uzak duran çiftler için Apartners adlı bir Facebook grubunun yöneticisi olan Sharon Hyman, topluluğundaki birçok üyenin, her dakikayı birlikte geçirmedikleri zaman seks hayatlarının daha iyiye gittiğini gördüklerini anlatıyor.

Psikoterapist Esther Perel “yatak odasında can sıkıntısı” diye bir durum tarif ediyor.

Aşırı maruz kalma riski

“Birbirine aşırı derecede maruz kalmanın” biraz gizem ve yabancılık gerektiren erotizmi nasıl baltaladığını anlatıyor.

Perel uzun vadeli aşk ve arzunun imkânsız olmadığını kabul etmekle birlikte cinsel ilgiyi canlı tutabilmek için “biraz yaratıcılık” öneriyor. Önerilerine hiç girmeyeyim, dertsiz başınıza dert açmayın.

Amerikalılar ırk, cinsiyet, bölge, eğitim düzeyi ve çalışma durumuna göre genel olarak eskisinden daha az seks yapıyor.

Bir çalışma, 1990’larda doğan Amerikalı yetişkinlerin, yaşlı nesillere göre daha az seks yaptığını ortaya çıkardı.

2021 yılında yapılan bir araştırma, yetişkinlerin yüzde 50’sinin ayda bir veya daha az seks yaptıklarını ortaya koyuyor.

TikTok’ta yayılan “erkeklere karşı ayık olma” eğilimi, genç kadınları cinsel perhize yönlendiriyor.

Güney Kore’de ortaya çıkan ancak sosyal medya aracılığıyla küresel çapta yayılan feminist 4B hareketi, çocuk doğurmanın yanı sıra heteroseksüel flört, evlilik ve seksin de reddedilmesini savunuyor.

Ve olaylar böylece gelişiyor.

Buraya kadar anlattıklarımı The New York Times’ta Amanda Montei’nin makalesinden aktardım.

Montei bu makale için çok sayıda çift ve psikiyatr, psikolog ile görüşmüş. “Cinsellik olmayan bir evlilik, mutlu bir evlilik olabilir mi?” diye soruyor.

Böylece yazının girişinde Schopenhauer’den yaptığım alıntıya geliyoruz; hani aşk sadece cinsel dürtüde temelleniyordu?

Makaleyi okurken Danimarkalı filozof Soren Kirkegaard’ı hatırladım.

“Evlilik gerçekten aşk değildir ve bu nedenle de iki kişinin tek bir ruh değil, tek bir ten oldukları durumdur” diye yazmıştı.

Montei’nin makalesini okusa ne derdi acaba?

Büyük olasılıkla “saçmalamayın canım” diyeceğini aklımdan geçirdim ama Freud, bunları duyduğuna eminim çok mutlu olurdu.

Freud libidoyu “insan davranışlarının temelini oluşturan cinsel içgüdü” olarak tanımlamıştı.

Bu cinsel içgüdünün insanlar için zararlı olacak sonuçlar yaratabileceğini düşünüyordu.

Jung ile anlaşamadıkları konulardan biri de buydu.

Düşük libido erken ölüm

Jung libidonun, bireysel gelişimi ileri iten bir enerji olduğu kanaatindeydi.

Freud ise toplumsal konforun ve uygarlaşmanın libidonun kontrolünü gerektirdiğini düşünüyordu.

“Sen ne düşünüyorsun?” diye soracak olursanız, Japonya’da yapılan bir araştırmayı hatırlatmak isterim.

Buna göre düşük libido, erkeklerde orta ve ileri yaşlarda farklı sağlık sorunları nedeniyle erken ölüm riskinin çok yükselmesine yol açıyor.

21 bin erkeğin 10 yıllık sağlık kayıtları üzerinden yapılan bu araştırmaya göre libidosu düşük 40 yaş üstü erkeklerde kalp hastalıklarından ölme olasılığı 1.5 kat daha fazla.

Kanser vakalarında ise olasılık daha da yükseliyor, tam 2 kat!

Aynı araştırmada kadınlarda libido ile ölüm riski arasında bir bağlantı bulunamadığını da belirteyim.

Belki de “cinsellikten uzak ilişki” savunucularının daha çok kadınlar olmasının nedeni de içgüdüsel olarak bunu biliyor olmalarıdır.

Bu konunun yazının başlığıyla ne ilgisi var derseniz, çok ilgisi var.

Ben geleneksel düşünceye yakınım.

Bu işler erik dalı kadar gevrektir, aman diyeyim!

Kıldı tüydü diye “yatağı soğuk tutarsanız”, bir de bakmışsınız dal kırılıvermiş.


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Geçinmeye gönlünüz var mı, yok mu?

Erkeklerin ve kadınların eşlerini aldatma nedenleri farklı. Erkekler en çok "biraz eğlenmek için" bu yola yöneliyor, kadınlar ise "daha çok arzulandığını hissetmek için"! Çok öğretici veriler olduğunu düşünüyorum

Gönül kaçanı kovalar ama!

İnsanın sevdiği birisinin gitmesine göz yummasını, hatta bunu "Geri dönmezse de zaten yoktu" diye gerekçelendirmesini anlayamam. Aşk daha bitmeden, yaşanacak onca şey eksik kalmışken tamamen yitirilen bir sevgilinin ardından asla doldurulamayacak büyük bir boşluk kalır çünkü...

Kafanda kalan iz silinmez

Günümüzün ağır meselelerinden biri de bu... Biriyle beraber olunca dövmeciye koşturmak, ayrılınca da sildirmenin yollarını aramak. Üzerine yenisini yaptırarak ya da lazerden medet umarak bir dövmeyi sildirebilirsin ama hayatında bıraktığı izi sildirebilir misin?