22 Haziran 2024

Geçinmeye gönlünüz var mı, yok mu?

Erkeklerin ve kadınların eşlerini aldatma nedenleri farklı. Erkekler en çok "biraz eğlenmek için" bu yola yöneliyor, kadınlar ise "daha çok arzulandığını hissetmek için"! Çok öğretici veriler olduğunu düşünüyorum

Evlilik ilişkisinde aradan geçen yılların ilişkide yarattığı yıpranma ve alışkanlık kökenli özensizliğin yol açtığı bir durum bu...


Bir araştırma yapılmış ve ortaya çıkmış ki "Her dört Türk'ten biri eşini aldatıyor."

Şu anda gazeteden başınızı kaldırıp çevredeki insanları süzmenizi önermiyorum, bu kaba bir davranış olur.

Araştırma sonucu böyle çıktı diye çevrenizdeki her dört kişiden birine bu gözle bakmak yakışık almaz çünkü istatistik bilimi böyle ilerlemiyor.

Araştırma, Smith Investigation Services, World Population Review ve The Tech Report isimli internet sitelerinin ortak çalışmasıyla gerçekleştirildi.

"Sadakatsizlik" rekorunda birincilik ABD'nin. 10 ABD'liden yedisi eşini aldattığını açıklamış.

Onu Almanya (yüzde 68), Birleşik Krallık (yüzde 66), Tayland (yüzde 61) izliyor.

Brezilya ve Fransa yüzde 57 aldatma oranıyla 5'inciliği paylaşıyor.

Rusya altıncı sırada (yüzde 53).

Yedinci sıradaki Japonya'da eşini aldatanların oranı yüzde 49 olarak kayıtlara geçerken Japonya'yı yüzde 46 ile Romanya ve yüzde 44 ile Avustralya takip ediyor.

Onuncu sırada ise Türkiye ve Kanada var. Skorumuz eşit: Yüzde 27!

Yazının tam burasında, bu konularda Türklere güvenmediğimi söylemek zorundayım.

Bizde bu tür araştırmalarda anketi yapanın kim olduğu, cinsiyeti, yaşı, kılık kıyafeti vs. de öne çıkabiliyor. Ankete katılanlar, kendilerini anketçiye beğendirmek amacıyla gerçeği biraz eğip bükebiliyorlar.

Nereden biliyorsun derseniz, kendimden biliyorum.

Milliyet'i yönettiğim yıllarda gazete okuyucularının eğilimlerini, meraklarını, takip ettikleri konuları vs. öğrenebilmek için bir araştırma yaptırmıştım.

"En çok okunan sayfalar", ekonomik kriz nedeniyle sayfa azalttığım için kaldırmak zorunda kaldığım bölümler çıkmıştı! Olmayan bir sayfanın nasıl olup da en çok okunan sayfa olabildiği meselesi de bana böyle açıklanmıştı.

Anketörün gözüne girmek isteyen denekler, gerçekleri kolayca eğip bükebiliyorlardı.

Nitekim televizyon programlarıyla ilgili araştırmalar da böyle çıkıyor. Araştırmalara bakılırsa halkımız en çok "belgeselleri, kültür ve sanat programlarını" izlediğini söylüyor ama gerçekte Zuhal Topal'la Yemekteyiz ya da Müge Anlı ile Tatlı Sert için ekrana yapışıyorlar.

Survivor farklı tabii, bunu bir kültür programı olarak izleyenleri hiç saymayacağım.

Onun için "eşimi aldatıyorum" diyen yüzde 27'nin içinde kaç yalancı var, "aldatmıyorum" diyen 73'ün kaçı yalan söylüyor bilebilmemiz mümkün değil. Ama zaten işimiz sayılarla değil, nedenlerle!

Bir insan eşini neden aldatır?

Erkekler ve kadınlar bu konuda ayrışıyorlar.

Erkekler "biraz eğlenmek için" (yüzde 44) bu yola yöneliyorlar, kadınlar ise "daha çok arzulandığını hissetmek için"! (yüzde 40)

Çok öğretici sayılar olduğunu düşünüyorum. Evlilik ilişkisinde aradan geçen yılların ilişkide yarattığı yıpranma ve alışkanlık kökenli özensizliğin yol açtığı bir durum bu.

Aldatmayla gelen 6 ayda gidiyor...

İntikam amaçlı aldatma olayları kadınlar ve erkekler için aynı oranda: Yüzde 10.

Ve aldatma ilişkilerinin kahir ekseriyeti en fazla altı ay içinde sona eriyor. (Yüzde 90). Aldatmayla başlayıp uzun süreli bir ilişkiye dönüşen ilişkiler sadece yüzde 10.

Her iki "aldatan"dan biri, bu ilişkisini daha sonra eşine itiraf ediyor ve çiftlerin yarısı hemen, dörtte biri de kısa süre içinde boşanıyorlar.

Aldatma itirafına rağmen evliliklerin yüzde 15'i sürüyor.

İlerleyen yıllarda bu yüzde 15'in ne kadarında tartışmalarda "sen beni aldatmıştın" diye kafaya kakmalar devam ediyor, bunu bilemiyoruz.

Oranın hayli yüksek olacağına iddiaya girerim ancak araştırmacılar bu meseleyi takip etmemişler.

Şunu söyleyebilirim ki vazo bir kere çatladı mı, su tutması mümkün olmuyor.

"Vazo" deyince tam da bu konuyla ilgili bir hormondan söz etmemek olmaz ki bu "serbest çağrışım" bile sayılmaz.

Hormonumuzun adı vazopresin.

Erkeklerde bu hormon yüksek ise tek eşliliğe eğilimli oluyorlar, düşük ise aldatmaya eğilimli oluyorlar. Vazopresini düşük diye mutlaka aldatmak zorunda diye bir şey yok yani.

Vazopresin beynimizdeki "accumbens çekirdeği" olarak bilinen bölgedeki reseptörlere bağlanıyor ve hissedilen hazzın, belli bir dişiyle ilişkilendirilmesine yol açıyor.

Bu tek eşliliği sağlayan bir süreç.

2008 yılında İsveç'teki Karolinska Enstitüsü'nde, uzun süreli heteroseksüel ilişkide bulunan 552 erkek üzerinde yürütülen bir araştırmayla, vazopresin reseptörünü kodlayan bir gen incelendi.

Bulgular RS3-334 isimli genin bir bölgesinin değişken sayılarla ortaya çıkabildiğini gösterdi.

Aldatanın hiç suçu yok mu?

Bazı erkeklerde genin bu bölgesi hiç yoktu. Bazılarında tek ya da çift kopya halinde ortaya çıkabiliyordu. Kopya sayısı arttıkça vazopresinin beyin üzerindeki etkileri o derecede azalıyordu.

Bu kimsenin kabahati değil tabii.

Öte yandan Binghamton'daki New York Eyalet Üniversitesi'nde (SUNY) 2010 yılında yürütülen bir araştırma, dopamin hormonu salgılayan D4 reseptör geninin bir varyasyonuna sahip kişilerin, olmayanlara göre sadakatsiz olma olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya çıkardı.

Baş araştırmacı Justin Garcia, "bulduğumuz şey, DRD4 geninin belirli bir varyantına sahip bireylerin, tek gecelik ilişkilere ve sadakatsizliğe eğilimli oldukları" diye anlatıyor.

Bu kişiler aldatma eylemi sırasında aşırı dopamin salgılıyorlar ve bu suçluluk duymalarını engelleyen bir ödüllendirilme hissi yaratıyor.

Bazı erkeklerin ve kadınların "gözlerinin dışarıda" olması gördüğünüz gibi tamamen onların suçu sayılmaz.

Vücut kimyasalları ve genetik kodlarımız, kontrol edebileceğimiz şeyler değiller ve belki biliyorsunuzdur ABD'de bu tür şeyler, cinayet davalarında bile sanığın savunmasında kabul görüyor.

Genlerinde kendi arzuları dışında böyle şeylere sahip olarak doğan erkekleri ve kadınları elbette suçlamayacağız ama tek eşlilik konusu sadece genlerle değil, toplumsal hayatımız, gelenek göreneklerimizle de ilgili ve aynı zamanda "öğrenilebilir" bir duruma da karşılık geliyor!

Ama meselenin asıl sihirli çözümü yazının ortasında sorduğum sorunun yanıtında: Erkekler, "biraz eğlenmek için" (yüzde 44) bu yola yöneliyorlar, kadınlar ise "daha çok arzulandığını hissetmek için"! (yüzde 40)

Yani diyeceğim şu ki "geçinmeye gerçekten gönlünüz varsa", bunu sağlayabilmek de sizin elinizde.

Eşinizi eğlendirmek için çaba sarf etmenizde, eşinizi çok arzuladığınızı göstermenizde ne sakınca var?

Kimse bu amaca giderken bazı numaralar yapıyorsunuz diye bu yüzden size dava filan da açmaz üstelik.

Biraz hayal gücü, biraz istek yeter. Envai oyuncak ve eğlencelik giysiler de emrinizde üstelik.


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Gönül kaçanı kovalar ama!

İnsanın sevdiği birisinin gitmesine göz yummasını, hatta bunu "Geri dönmezse de zaten yoktu" diye gerekçelendirmesini anlayamam. Aşk daha bitmeden, yaşanacak onca şey eksik kalmışken tamamen yitirilen bir sevgilinin ardından asla doldurulamayacak büyük bir boşluk kalır çünkü...

Erik dalı gevrektir basmaya gelmez

Cinselliğin ikili romantik ilişkilerde çok önemli olduğu, mutlu bir birliktelik için olmazsa olmaz rol oynadığı genel kabul gören bir bakış. Evlilik terapistleri yıllardır bunu söylüyor

Kafanda kalan iz silinmez

Günümüzün ağır meselelerinden biri de bu... Biriyle beraber olunca dövmeciye koşturmak, ayrılınca da sildirmenin yollarını aramak. Üzerine yenisini yaptırarak ya da lazerden medet umarak bir dövmeyi sildirebilirsin ama hayatında bıraktığı izi sildirebilir misin?