01 Eylül 2024

Türk dış politikasındaki eksen kayması ve Batı'nın yeni sınırları

Bir gölde iki balık kavga ediyorsa biraz önce oradan uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir. Doğu ülkelerine gitmek için şişme botlarda çoluk çocuk hayatını tehlikeye atan göçmen görülmemiştir

Eksen kayması ve nedenleri

Siz Türkiye'nin Orta Doğu politikasındaki zikzaklara bakmayın. Son yıllarda ülkemizin dış politikasının Doğu'ya, özellikle önce Rusya, sonra Çin ve İran gibi ülkelere doğru gerçekleştirdiği eksen kayması bazı yalpalamalara rağmen oldukça istikrarlı bir görünüm arz ediyor.

Batı ile gerilimler

Türkiye'nin eksen kaymasının nedenlerinin en başında Batı ile olan gerilimler gelir.

Ülkemizin Avrupa Birliği üyelik süreci tamamen durmuştur.

ABD ile aramızdaki sorunların başında Suriye'deki çıkar çatışmaları, PKK/PYD'ye verdiği destek, ülkemizin ABD'nin İran'a ve Rusya'ya uyguladığı yaptırımları deldiği iddiaları ve bu yüzden kendisine uygulanan yaptırımlar ve silah alımlarında karşılaşılan güçlükler geliyor.

Daha Fethullah Gülen'i, kapitalizmin son aşamasını ve ülkemizdeki Batı karşıtı kültürü ve söylemleri saymadım bile.

Bugün ülkemizde NATO'dan çıkmak ve idam cezasının geri gelmesi bir halk oylamasına sunulsa bence sonuç evet çıkar.

Rusya ile ilişkiler

S-400'leri bize satarak hem NATO'nun doğu kanadını tek bir bomba atmadan parçalayan hem de üstelik bu işten para kazanan Vladimir Putin göbeğini kaşımakta, en üst düzey heyetimizi kapısında uzun süre bekletebilmekte, 33 askerimizi şehit edip hasıraltı ettirebilmekte ve Ukrayna savaşı ile başı dertteyken Türkiye sayesinde bir can simidine sahip olabilmektedir.

Tabii bunda Rus uçağını düşürmemizin, Rus Büyükelçisi'nin Ankara'da vurulmasının, enerji bağımlılığımızın ve bunu misliyle artıracak Akkuyu Nükleer Santrali'nin de büyük payları bulunur.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra doğu Avrupa ülkelerine yerleşen ve Batı ile arasına bir Demir Perde yerleştiren Sovyetler Birliği bizden Kars ve Ardahan'ı talep etmiş, ayrıca Boğazlar'da bir üs kurmak istemişti. Biz de o zamanlar Sovyet yayılmacılığına karşı yaratılan NATO'ya üye olmak için başvurmuştuk. Bazı üyeler "Türkiye'nin Kuzey Atlantik'le hiçbir ilişkisi yoktur" diye karşı çıkınca gizli bir pazarlık sonucu Kore'ye asker gönderip yüzlerce şehit verdikten sonra NATO'ya kabul edilmiştik.

Rusya Ukrayna'dan toprak alıp genişlerse gözünü güneye dikmeyeceğinin garantisi yoktur.

Bana sorarsanız Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşarak Doğu'ya yönelmesi uzun vadede stratejik çıkarlarına zarar verebilir. NATO ve AB gibi Batılı kurumlarla olan bağların zayıflaması, Türkiye'yi uluslararası arenada yalnızlaştırabilir.

Rusya ile karşılıklı ekonomik çıkarlar

Türkiye'nin enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla Rusya ve İran gibi ülkelerle geliştirdiği ilişkiler Doğu'ya yönelimin önemli bir sebebidir. Türkiye, enerji güvenliğini sağlamak ve enerji bağımsızlığını artırmak amacıyla bu ülkelerle stratejik ortaklıklar kurmuştur.

Enerji Türkiye-Rusya ilişkilerinin temel taşıdır. Türkiye enerji ihtiyacının büyük bir kısmını Rusya'dan ithal ettiği doğal gaz ve petrolden karşılamaktadır. Bu bağlamda Türkiye ile Rusya arasındaki en önemli projelerden biri TürkAkım doğal gaz boru hattıdır.

İki ülke arasındaki ticaret hacmi de sürekli olarak artış göstermektedir. Ancak bence Türkiye'nin Rusya'ya ekonomik açıdan bağımlılığı bir ulusal güvenlik sorunu haline gelmiştir. Tarım ürünleri ihracatı ve turizm gelirleri cari açığımızı azaltması açısından çok önemlidir. Ancak iki ülke ilişkilerindeki asimetrik bağımsızlık Rusya'nın lehinedir. Türkiye Rusya'dan doğal kaynak ithalatı gerçekleştirirken Rusya Türkiye'den gıda, tekstil ve makine satın almakta, bu da durum kritik zamanlarda ve siyasi anlaşmazlıklarda Rusya'ya üstünlük sağlamaktadır. Rusya'nın Türkiye'deki yatırımlarının daha stratejik sektörlerde olması da Rusya'nın daha avantajlı olmasına neden olmaktadır.

Türkiye'nin buğday ithalatının yüzde 86'sı, ülkeye gelen turistin yüzde 27'si Rusya ve Ukrayna'dan gerçekleşmektedir. Doğalgazın da yaklaşık üçte birini Rusya'dan sağlıyoruz. O yollar tıkanırsa Türk ekonomisinin çok büyük zarar göreceği açıktır.

Çin ile karşılıklı ekonomik çıkarlar

Türkiye ile Çin arasındaki ticaret hacmi son yıllarda sürekli olarak artış gösteriyor. Çin Türkiye'nin en büyük ticaret ortaklarından biridir. Ancak bu ticaret büyük ölçüde tek taraflıdır. Dolar olarak ülkemizin Çin'den yaptığı ithalat oraya yaptığı ihracatın on mislidir.

Çin'in Bir Kuşak, Bir Yol girişimi, Türkiye ile Çin arasındaki ekonomik ilişkileri derinleştiren önemli bir unsurdur. Bu proje kapsamında Çinli firmalar Türkiye'de altyapı projelerine yatırım yapmakta, limanlar, demiryolları ve enerji santralleri gibi stratejik projelerde yer almaktadır. Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle bu girişimde önemli bir transit ülke olarak konumlanmıştır. Bu da iki ülke arasındaki ekonomik bağları güçlendirmektedir.

Türkiye'nin Batı'nın İran'a uyguladığı yaptırımları delme girişimleri

Türkiye, İran'a yönelik Batı'nın özellikle ABD'nin uyguladığı yaptırımları deldiği iddialarıyla eleştirilerin odağındadır.

Türkiye, enerji ihtiyacının önemli bir kısmını İran'dan karşılıyor. ABD'nin İran'a uyguladığı yaptırımlar özellikle enerji sektörünü hedef alırken, Türkiye'nin enerji güvenliği açısından İran'la ticari ilişkilerini sürdürmesi hayati bir önem taşıdığı için Türkiye yaptırımların en yoğun olduğu dönemlerde dahi İran'dan petrol ve doğal gaz ithalatına devam etti. Bu durum ülkemizin ABD ve Avrupa tarafından eleştirilmesine yol açtı.

Türkiye'nin Batı'nın İran'a yönelik yaptırımlarını delme girişimlerinden biri altın ticareti üzerinden gerçekleşti. İran, uluslararası bankacılık sistemine erişimi kısıtlandığında Türkiye ile altın ticaretini bir alternatif olarak kullandı. Türkiye, İran'a ihraç ettiği enerji karşılığında İran'a altın göndererek yaptırımları aşmaya çalıştı. Bu süreç özellikle 2013 yılında "altın karşılığı gaz" skandalı olarak bilinen olayla uluslararası arenada dikkat çekti.

Bu olayla bağlantılı olarak, Türkiye'nin önde gelen kamu bankalarından Halkbank ABD'de İran'a yönelik yaptırımları delmekle suçlandı ve bu konuda davalar açıldı. Halkbank İran'ın uluslararası finansal sistemden dışlanmasının ardından İran'ın petrol gelirlerini altın ve diğer yollarla aklamasına yardımcı olduğu iddialarıyla karşı karşıya kaldı. Bu dava Türkiye ile ABD arasında da siyasi gerilime neden oldu.

Türkiye'nin bölgesel bir güç olma hedefi

Türkiye'nin Filistinlilerin sözcülüğüne soyunması, Suriye ve Irak'taki askeri varlığı, İran ve Rusya'ya uygulanan Batı yaptırımlarını delme çabaları bağımsız dış politika izleme ve bölgesel bir güç olma arzularının yansıması olarak görülebilir.

Türkiye, Doğu'daki aktörlerle ilişkilerini güçlendirerek bölgedeki etkisini ve Batı ile Doğu arasında bir köprü olarak stratejik değerini artırmayı amaçlamaktadır.

Batı'nın yeni sınırları

Yunanistan'ın 2021'de ABD ile imzaladığı ve geçen yıl Yunan parlamentosunda onaylanan Karşılıklı Savunma İş Birliği Anlaşması ABD'nin Yunanistan'da üçü yeni olmak üzere dört üsten faydalanmasına olanak sağlıyor. Taraflar ayrıca savunma alanındaki iş birliğini derinleştirme ve genişletme kararı aldı. 

Anlaşmada, Volos'taki Georgula Kışlası, Litohoru'daki atış alanı, Dedeağaç'taki Yannuli Kışlası ve Suda üssü ABD'nin kullanabileceği alanlar arasında gösteriliyor. Böylelikle 1969'da 1. sınıf bir deniz astsubayı komutasında 16 personel için ABD'ye açılan Girit'teki Suda üssüne üç yeni üs daha eklenmiş oluyor.

Muhalefet ülkede Amerikan askeri varlığının katlanarak artmasından son derece rahatsız. Yunanistan'ın arzusuna rağmen ABD'nin Ege'deki İskiri Adası'nda üs kurmaya yanaşmaması muhalefetin vurguladığı bir başka unsur olarak ortaya çıkıyor. 

Anlaşmaya ilişkin parlamentodaki görüşmelerde söz alan ana muhalefet partisi lideri Aleksis Çipras, "ABD bir yandan operasyonları için Yunanistan'ı kullanmak istiyor ama öte yandan Türk-Yunan sorunlarına karışmamak adına adalara da herhangi bir şekilde karışmıyor" değerlendirmesini yaptı.

NATO üyesi Türkiye, Şanghay İş Birliği Örgütü'ne üye olabilir mi?

Şanghay Beşlisi olarak da adlandırılan Şanghay İş Birliği Örgütü (ŞİÖ) 1996'da Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın katılımıyla bölgede siyasi, ekonomik ve güvenlik iş birliğini artırma amacıyla kuruldu. Türkiye 2012'de örgütün diyalog partneri oldu.

Örgüt zamanla genişledi ve Hindistan, Pakistan, İran ve Özbekistan da üyeliğe kabul edildi.

Dönemin Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin ile Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin bu anlaşmayla çok kutuplu dünyayı deklare ettiler.

Batı'nın Kırım ve Ukrayna'daki eylemleri nedeniyle Rusya'ya uyguladığı ekonomik yaptırımlar da Moskova Çin ve Hindistan Asya'nın gibi büyük pazarlara sahip yükselen ekonomileriyle iş birliğini derinleştirmesini zorunlu hale getirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Özbekistan ziyaretinde sarf ettiği Şanghay İş Birliği Örgütü'ne 'üye olmayı hedefledikleri' yönündeki sözleri ülkemiz kadar Batı'da da yankı buldu. Kimileri bunu Erdoğan'ın izlediği muğlak dış politikanın bir örneği olarak yorumlarken, kimileri de 'Batı'ya karşı kullandığı bir kart' olarak görüyor. Rus Dışişleri Bakanları kaynakları ise Türkiye'nin ŞİO'ya üye olabilmesi için NATO üyesi olmaması gerektiğini söyledi.

Almanya'da koalisyon hükümeti ortaklarından Yeşil Parti, Erdoğan'ın bu açıklamalarıyla "NATO'yu stres testinden geçirdiğini" savundu. Sosyal Demokrat Parti ise bu yönde atılacak bir adımın "Türkiye için büyük hata olacağı" uyarısında bulundu.

Amerikan PBS kanalına konuşan Cumhurbaşkanı, "Böyle güçlü bir konumu olan Türkiye'nin oyalama taktikleriyle bir kenarda tutulması şüphesiz ki bizim için çok çok manidardır. İster istemez farklı arayışlar içerisine girme durumunda da olabiliriz. Avrupa Birliği 52 yıldır bizi tutacak, bizi yanına yaklaştırmayacak ve ondan sonra da 'Niçin şurayla görüştü, niçin burayla görüştü?' diyecek. Görüşürüm" ifadelerini kullandı.

Doğu aşkı ve Putin-severlik hakkında

Son zamanlarda ülkemizde ve hatta bazı Boğaziçi öğrencileri arasında bile artan Doğu aşkını ve Putin-severliği hayretle karşılamaktayım. Uzun yıllar Batı'da yaşamış olan bir akademisyen olarak önemli sorunları olmasına rağmen her türlü özgürlüğün Batı'da kesinlikle daha fazla ve daha yaygın olduğunu söyleyebilirim. Doğrusu eşitlik için aynı şeyi iddia edemem.

Yine unutmayalım ki beğenelim beğenmeyelim tüm temel ve vazgeçilmez insan hakları, kadın hakları, işçi hakları, şeffaflık ve demokratik haklar, yani vatandaşların yöneticilerinden hesap sorabilme hakkı Batı'dan gelmiştir. Buna karşın Doğu'da genellikle ceberut yönetim, yasaklar, yolsuzluk ve yoksulluk görülür.

Düzensiz göç de bu nedenden ötürü tek yönlüdür. Doğu ülkelerine gitmek için şişme botlarda çoluk çocuk hayatını tehlikeye atan göçmen görülmemiştir.

Ülkemizin eksen kayması da bu bağlam içinde değerlendirilmelidir.

Benim endişem bizim jeopolitik gücümüze güvenip "Şangay Örgütüne giderim ha" blöfümüzü Batı'nın görmesi ve "buyurun gidin" demesidir. Bu, Türkiye'nin bir küme daha düşmesi ve daha da Lübnan'laşması anlamına gelecektir.

Daha büyük bir endişem bizim evrensel ve vazgeçilmez insan haklarını gavur icadı diye küçümseyip reddetmemiz ve kendi ayağımıza sıkmamızdır.

Benjamin Franklin "Geçici bir güvenlik için temel özgürlüklerinden vazgeçenler ne güvenliği ne de özgürlüğü hak ederler" demiş. Yoksa o da mı Amerikalı? Kulak asmayın o zaman.

Bir gölde iki balık kavga ediyorsa biraz önce oradan uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.

Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?

Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi.

Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı.

1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24’te siyaset ve müzik yazıları yazmayı seviyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Klasik müzik tavsiyelerim I

Baştan çıkarıcı, nefes kesici, ürpertici, neşelendirici, coşturucu, dertlendirici, heyecan verici, kışkırtıcı, teslim oldurucu, ilham verici…

Sevdiğim caz albümleri I

Büyüleyici, uçurucu, duygulandırıcı, aşk depreştirici, özlettirici, iç titretici, oynatıcı, hüzünlendirici, sorgulayıcı, düşündürücü, iç çektirici, boş verdirici, içirici…

Siyasi film tavsiyelerim III

Politik manipülasyon, adalet arayışı, vicdan, empati, baskıcı rejimlere direniş, eşitlik mücadelesi, sivil haklar, gücün istismarı, etik sorunlar, basın özgürlüğü, şeffaflık, işbirlikçilik, hainlik

"
"