23 Haziran 2024

Siyaset mi, ticaret mi? Amerikan demokrasisinin yüz karası: Siyasi kampanyaların finansmanı

Mark Twain: Politikacılar ve bebek bezleri aynı nedenden ötürü sık sık değiştirilmelidir

Amerika'da siyaset çok pahalıdır

Amerikalı siyasetçiler 2020'deki son başkanlık seçim kampanyaları için tam 14,4 milyar dolar harcadılar. Bu rakam 2016'da 8 milyar, 2012'de 4 milyardı; yani her seçim kampanyası için bir öncekinin iki misli para harcanıyor. Amerikalı politikacıların hizmet aşkı gerçekten göz yaşartıcıdır.

Peki bu para nereden ve hangi amaçlarla geliyor? Kısa cevap yabancı ülkeler dahil her türlü çıkar grubundan ve aklınıza gelebilecek her türlü amaçla. Amerika'da belli kurallar dahilinde her türlü lobi faaliyeti ve siyasi kampanyalara bağış yapmak yasaldır. Siyasi sistemin çevresinden izole olmaması ve çift taraflı etkileşme teoride güzeldir ancak pratikte parayı veren düdüğü çalmakta, veremeyenler de şanslarına küsmektedir.

ABD'de en fazla siyasi bağış yapan çıkar grupları menkul kıymetler ve yatırım şirketlerini temsil eden gruplardır. Onların geçen yıl 738 milyon dolar kampanya bağışı yapmaları beni hiç şaşırtmadı. Beni şaşırtan Amerikalı emeklileri temsil eden grupların kapitalist ağababaların hemen arkasından 723 milyon dolar siyasi bağış yapmalarıydı.

Türk emeklileri ve onların siyasal gücü topuna girip fakir fakir konuşmak istemiyorum. Karl Marx mezarından kalkıp ülkemizdeki sınıf düzenini inceleseydi emeklileri eyleme teşvik ederdi ve 'zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok' diye onları gaza getirirdi.

Sıfır toplamlı oyun ilişkisi

ABD'de siyaset son zamanlarda gittikçe para döndüren, iş dünyasının siyasi bağışları sayesinde devletten kendilerine uyumlu yasalar ve avantajlar sağladığı, al gülüm ver gülüm diye niteleyebileceğimiz bir ticaret aracı haline gelmiş durumdadır. Siyasi kampanyaların finansmanı ülkenin politik çizgisini belirleyen en önemli unsur olmasının yanı sıra şeffaflık ve adalet konularında da sürekli tartışmalara yol açmaktadır. ABD'de uygulandığı biçimiyle demokrasi ile siyasi kampanya bağışlarının arasında sıfır toplamlı bir oyun ilişkisi vardır. Yani birinin kazancı diğerinin kaybıdır.

Amerika'da siyaset eskiden büyük ölçüde kullananların belirli kurallara uymaları karşılığında kamu, yani vergi mükellefleri tarafından karşılanırdı. Bu kurallar hala geçerlidir ancak günümüzün siyasetçileri onlara uymamak için bireylerin ve kuruluşların yaptıkları bağışları tercih etmektedirler. Bu bağışlarla ilgili olarak sık sık ortaya çıkan şeffaflık eksiklikleri ve büyük ölçekli bağışçıların kampanyalar üzerindeki mevcut ve potansiyel etkisi demokratik süreçleri zayıflatmaktadır.

ABD'deki Watergate skandalından sonra yozlaşmış siyaseti temizlemek isteyen kurulu düzen birtakım önlemler aldı. Bunlar genellikle fazla etkili değildi ve siyasetçilerle iş dünyası arasındaki karşılıklı çıkar ilişkisi sonucunda su yine yolunu buldu.

Bağış limitleri: Kurallar ile uygulama arasındaki kopukluk

1971'de çıkan Federal Seçim Kampanyası Yasası üç ilke belirledi: Bireysel bağışların bir tavanı olmalıdır, tüm bağış bilgileri şeffaf ve halka açık olmalıdır, başkanlık seçim kampanyaları kamu tarafından finanse edilmelidir. Yasa toplam harcamaya sınır koymadı ama bireysel bağış sınırı getirdi. Örneğin politikacılara verilecek bireysel bağışlar 1000 doları, toplam bağış da 25 bin doları geçemezdi. Grup ve dernekler en fazla 5000 dolar bağış yapabilirdi. En önemlisi tüm federal seçimleri yönetecek Federal Seçim Komisyonunun kurulması ve siyasi bağışların toplanacağı Siyasi Eylem Komitelerinin (PAC) yaratılmasıydı.

Amerikan demokrasisine en büyük darbe: 2010 Citizens United (Vatandaşlar Birliği) kararı

Bence Amerikan yüksek yargısının katılımcı demokrasiye yaptığı en büyük darbelerden biri, siyasi eylem komiteleri (PAC'ler) ve Süper PAC'ler aracılığıyla sınırsız miktarda bağış toplanabilmesine olanak tanıyan 2010 tarihli Citizens United kararıdır. Yüksek Mahkeme siyasi bağış yapmayı anayasada güvence altına alınan ifade özgürlüğünün bir parçası saydı.

Bu durum, büyük şirketlerin ve zengin bireylerin siyasi kampanyalar üzerinde büyük bir etkiye sahip olmalarına yol açtı ve demokratik süreçlerin adilliği konusunda ciddi endişelere neden oldu. Bu süreç, siyasetin demokratik idealinden uzaklaşmasına ve karar alma süreçlerinin ticari çıkarlar doğrultusunda şekillenmesine yol açmaktadır.

Parayı veren düdüğü çalar - Ne kadar ekmek o kadar köfte

2010 Citizens United kararı katılımcı demokrasi yerine sermaye çıkarlarının korunmasını teşvik eden bir adım olarak görüldü. Sonuç olarak, politika yapma süreçleri büyük şirketlerin ve zenginlerin kontrolü altına girdi ve halkın sesi kısıldı. Düzen parayı verenin düdüğü çaldığı, hizmetin ve avantajların 'ne kadar ekmek o kadar köfte' prensibiyle elde edildiği bir sisteme evirildi.

Ayrıca, siyasi eylem komiteleri ve süper PAC'ler aracılığıyla yapılan anonim bağışlar, şeffaflık ilkesini zedelemekte ve halkın siyasi finansmanın gerçek boyutunu tam olarak anlamasını engellemektedir. Kamuoyunun, hangi çıkar gruplarının hangi kampanyalara destek verdiğini bilmeye hakkı vardır; ancak mevcut düzenlemeler bu konuda yeterince şeffaf değildir. En fazla kullanılan metot başkasının adını kullanarak bağış yapmaktır.

Son zamanlarda adayları doğrudan desteklemeyen, ancak onların savunduğu pozisyonları tanıtan ve "Sorun Savunuculuğu" diye adlandırılan reklamlar yaygın bir taktik haline geldi. Örneğin kürtaj karşıtı bir sorun savunuculuğu dolaylı olarak tutucu Cumhuriyetçi Partili adayı destekliyordu. Tabii ki bunun maliyeti kampanya harcamalarının dışında tutuluyordu ve herhangi bir kısıtlamaya tabi değildi.

Rüşvet: Bal tutan parmağını yalar

Amerikan politikacıların doğrudan rüşvet aldıkları örnekler nadir olsa da yolsuzluk ve etik dışı davranışlarla ilgili çeşitli skandallar tarihsel olarak mevcuttur. İşte bazı örnekler:

  1. ABSCAM (1980'lerin başı): FBI'ın yürüttüğü bir operasyon sırasında, bazı Amerikan Kongre üyeleri ve diğer devlet görevlileri, gizli bir FBI ajanı tarafından rüşvet almaya teşvik edildi. Operasyon, rüşvet ve yolsuzluk skandallarının kamuoyunda geniş yankı bulmasına yol açtı.
  2. Jack Abramoff (2005): Lobici Jack Abramoff, bir dizi federal suçlamadan dolayı hapis cezasına çarptırıldı. Abramoff, Kongre üyelerine ve diğer devlet görevlilerine lobicilik yoluyla rüşvet teklif ettiği ve sağladığı rüşvetlerle ilgili olarak suçlandı.
  3. Duke Cunningham (2005): Kaliforniya Temsilcisi Randy "Duke" Cunningham, savunma şirketlerinden milyonlarca dolarlık rüşvet almakla suçlandı ve kabul ettiği hediyeler karşılığında federal sözleşmelerde avantaj sağladığı ortaya çıktı. Cunningham, rüşvet ve yolsuzluk suçlarından dolayı hapis cezasına çarptırıldı.
  4. William J. Jefferson (2009): Louisiana Temsilcisi William Jefferson, Nijerya'dan rüşvet aldığı iddiasıyla federal olarak suçlandı ve suçlu bulundu. FBI ajanları, Jefferson'un evinde nakit para bulmuştu ve bu durum kamuoyunda büyük tepkiye yol açmıştı.
  5. Bob Menendez (2017 ve 2024): New Jersey Senatörü Bob Menendez, bir doktorun rüşvet verdiği ve bu rüşvetler karşılığında lobi faaliyetleri yaptığı iddiasıyla yargılandı. Menendez, 2017 yılında mahkeme tarafından suçlu bulundu, ancak daha sonra davanın düşmesiyle serbest bırakıldı. Geçen yıl bir ihbar üzerine evini basan FBI Mısır tarafından verildiği iddia edilen 13 kilo külçe altın ve yüksek meblağda nakit para buldular.
Bob Menendez

Sonuç

Amerika'da siyasi kampanyaların finansmanı, genellikle büyük şirketlerin ve zengin bireylerin çıkarlarını koruyan bir yapıya sahiptir. Zaman içinde mevcut bağış ve harcama kısıtlamalarının üzerlerine yazıldığı kağıt kadar değeri kalmamıştır.

Büyük şirketler, süper PAC'ler aracılığıyla sınırsız miktarda para akıtmakta ve bu durum demokratik süreçlerin sağlıklı işlemesini engellemektedir. Büyük şirketlerin ve zengin bireylerin siyasi kampanyalara yaptıkları büyük bağışlar politikacıların kararlarını ve politik gündemleri belirleyen en önemli faktördür. Bu durum, demokratik süreçlerin adil olmasını zorlaştırmakta ve halkın gerçek çıkarlarını yansıtan politikaların hayata geçirilmesini engellemektedir.

ABD'de siyasetin finansmanının bu şekilde düzenlenmesi, eşitsizliği ve sosyal adaletsizliği derinleştirmektedir. Eğitim, sağlık, çevre ve adalet gibi temel konularda ilerleme sağlamak yerine, politik süreçler büyük şirketlerin kâr odaklı çıkarları doğrultusunda şekillenmektedir. Bu durum toplumsal eşitsizliği derinleştirerek ve demokratik katılımı kısıtlayarak Amerika'nın demokratik idealinden giderek uzaklaşmasına neden olmaktadır.

Öte yandan Amerika'da bir kültür savaşının da savaşıldığını, örneğin kürtaj karşıtı grupların ve silah taşıma özgürlüğünü savunan NRA (Ulusal Tüfek Derneği) gibi çıkar gruplarının siyaset üzerindeki etkilerinin limitsiz kampanya bağışları sayesinde gittikçe arttığını da unutmamamız gerek.

Tüm ülkelerde siyaset halkın iradesini yansıtmalı ve ticaret ya da sosyal mühendislik aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Üstat Mark Twain'in sözünü dinleyip politikacıları sık sık değiştirmek bunun ilk adımıdır.

Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?

Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi.

Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı.

1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24’te siyaset ve müzik yazıları yazmaktan keyif alıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Romantik, agresif, kederli, neşeli, oynak, karamsar, ihtiraslı, intikamcı: İspanyolca müzik

Her gün bir süre olsun iyi müzik dinlemeyi ve bu kötü dünyadan kopmayı unutmayın...

İtalyan müziği

Tüm aşk, kıskançlık, heyecan, hasret, kibir, keyif, gösteriş, meydan okuma, alay etme, övünme, acıma, nefret, şikayet ve eleştiri ihtiyaçlarınızı karşılar...

Trump 2.0: Daha Putin-sever, daha duvar-sever, daha despot-sever (2)

ABD'nin dış politikası: Parayı veren düdüğü çalar / Ne kadar ekmek o kadar köfte