İstanbullular Venezuela’nın mutlak başkanı Nicolas Maduro’yu üç yıl önce Çin dönüşü birkaç saatliğine uğradığı Nusr-Et’in pahalı etlerini löpür löpür götürürken tanıdılar. Kısa sürede viral hale gelen görüntülerde Maduro’nun keyifle Nusret’i tuzlama show’u yaparken izlemesi ve yemek yerken puro içmesi dikkatleri çekti. Öte yandan Venezuela’daki muhalefet Maduro’nun lüks restoranda çekilen görüntülerine tepki gösterdi. Muhalefet lideri Julia Borges Twitter paylaşımında "Venezuelalılar acı çekerken ve açlıktan ölürken Nicolas Maduro ve (eşi) Cilia, Venezuela halkından çaldıkları paralarla dünyanın en pahalı restoranlarından birinde sefa sürüyor" ifadelerini kullandı.
Viagra yerine Maduro Diyeti
Bir diğer medya olayı beş yıl önce Maduro’nun konuk olduğu bir televizyon programında cereyan etti. Maduro izleyicilerden birine niçin bu kadar zayıf olduğunu sordu. Maduro yandaşı sıska adam önce şaşırdı, sonra kollarını koşar gibi hareket ettirerek çok egzersiz yaptığını iddia etti. O sırada bir kadın seyirci herkesin aklına gelen şeyi bağırarak yumurtladı: “Maduro diyeti!”. Bu deyimi ülkedeki yiyecek kıtlığı nedeniyle kilo vermek zorunda kalanlar kullanıyor. O gün Maduro’nun da hazırcevaplığı üstündeydi, “Maduro diyeti seni güçlü yapar” dedi, sonra yandaş parti ve hükümet çalışanlarının alkışları arasında ekledi, “Artık Viagra’ya bile ihtiyacın olmaz”. Tabii bu soğuk espri varoşlarda kıtlık ve açlıkla boğuşan yandaşlarının desteğini biraz daha azalttı. Her nedense Maduro diyeti kendisini şişmanlaştırırken yoksulları daha da zayıflatıyor.
Rejimin sigortası dış güç: "Büyük şeytan" Amerika
Maduro, Hugo Chavez’den devraldığı sosyalist mirası hoyratça harcamış ve sınıf değiştirmişti, ancak popülist söylem hala devam ediyordu. Ne de olsa bir numaralı “dış güç” Amerika Venezuela’nın en büyük düşmanıydı ve sistemin sigortasıydı. “Büyük Şeytan” gerçekten ülkede karışıklık çıkarıp önce Chavez’i, sonra da Maduro’yu devirmeye çalışmıştı. Ancak CIA’nin avanak ajanları nasıl Castro’yu 11 kez öldürmeye çalışıp başaramamışlarsa, tüm yaptırımlara, kıtlığa ve hiperenflasyona rağmen koltuğuna yapışan Maduro’yu da bir türlü yerinden edemediler, o da her türlü felaketin ve yoksulluğun arkasında “dış mihrakları” gösterip rejimini daha da konsolide etti.
Bolivar istemem, dolar ver
Maduro’nun devlet başkanlığı döneminde Venezuela yüksek enflasyon, işsizlik ve ulusal para Bolivar’ın değerini yitirmesi sorunlarıyla uğraştı. Uzmanlar bütün bunlara yanlış uygulanan ekonomik reçetelerin, yolsuzluğun ve liyakatsiz ahbap çavuş yönetiminin sebep olduğu düşünüyor. Eylül 2021’de Venezuela’da enflasyon yüzde 1946’ydı. 1973-2021 yılları arasındaki ortalama enflasyon yüzde 3 bin 762 olarak hesaplanıyor. Bu durumda etiketlerin 15 dakikada bir, hatta daha da sık değişmesi gerekebiliyor.
Fıkra bu ya, Nicolas Maduro bir bara gitmiş ve barmenden bir bira istemiş. “1,5 milyon Bolivar lütfen” demiş barmen. Maduro cevap vermiş, “1,6 milyon Bolivar mı dedin? Hiç kimse bir biraya 1,7 milyon Bolivar vermez.”
Çapkın Maduro, Avrupa gezisinde kaldığı otellere seks işçileri çağırmış. Londra’daki kadın kısa bir süre sonra “Never!” diye bağırarak odadan çıkmış. Paris’teki kadın “Jamais!” diye bağırmış ve kapıyı çarparak kaçmış. Berlin’deki de “Niemals!” diye bağırmış ve oteli terketmiş. Maduro’nun korumaları onun kadınlardan ne istediğini çok merak etmişler ve birisi cesaretini toplayıp ona sormuş. Maduro da “Ben sadece Bolivar kabul eder misiniz diye sordum” diye cevap vermiş.
Demokrasi tramvayı
Maduro popülist ve kavgacı sosyalist lider Hugo Chavez’in başkan yardımcısıydı. Foreign Policy dergisine göre, Chávez onun önemli popülist cazibesine, komplocu söylemine ve bahaneler üretme konusundaki olağanüstü yeteneğine güveniyordu. Maduro, Chavez 2013’te hayatını kaybettikten sonra başkanlık koltuğuna oturdu. İlk yaptığı işlerden biri sosyal programları koordine etmek için George Orwell’in mezarında kulaklarını çınlatacak Yüce Mutluluk Bakanlığı'nı kurmak oldu. Aynı yıl yapılan tartışmalı seçimlerde oyların yüzde 50,62’sini kazanarak yerini sağlamlaştırdı. Sonradan demokratik hak ve özgürlükleri gitgide kısıtlayarak 2015 yılından bu yana Venezuela’yı iktidar partisinin egemenliği altındaki parlamentonun kendisine verdiği yetkilerle kararnameyle yönetti. Ülkedeki kıtlıklar ve kötüleşen yaşam standartları ülke çapında günlük protestolara, muhalefetin ve özgür basının baskı altında tutulmasına ve Maduro’nun popülaritesinin azalmasına yol açtı. New York Times, Maduro yönetimini ekonomiyi çok kötü yönetmekten, ülkeyi derin bir insani krize sürüklemekten, eleştirenleri hapse atmaktan ya da dışlamaktan ve hükümet karşıtı protestoculara karşı ölümcül güç kullanmaktan sorumlu tuttu.
Meclisin yetkileri başkana verildi
Maduro’nun cevabı daha da sertleşmek oldu. Ele geçirip yandaşları yaptığı Yüksek Mahkeme, Ulusal Seçim Kurulu ve Ordu aracılığıyla iktidarını sürdürdü. 2015’te tüm hile ve hurdaya rağmen Ulusal Mecliste muhalefet çoğunluğu kazanınca Yüksek Mahkeme önce meclisin yetkilerini kaldırdı ve başkana ülkeyi kararname ile yönetme yetkisini verdi. Maduro 2017’de yeni bir anayasanın yazılması çağrısında bulundu ve tüm üyeleri Maduro yandaşı olan Venezuela Kurucu Meclisi seçildi. 2018’deki başkanlık seçimleri muhalefet için son derecede kötü koşullarda yapıldı. Muhalefet liderleri hapse atıldı, sürgün edildi ya da aday olmaları yasaklandı. Seçmenlerin Maduro’ya oy vermedikleri takdirde işlerini ya da aldıkları sosyal yardımları kaybedebileceklerini öne süren taktikler kullanıldı. Hiçbir uluslararası gözlem yapılmadı. Çoğu ülke Kurucu Meclis ve 2018 Başkanlık seçimlerinin geçerliliğini tanımadı. ABD, Kanada ve Panama hükümetleri Maduro’yu bir diktatör olarak tanımladılar ve Venezuela’ya karşı yaptırım uygulamaya başladılar. Amerikan Devletleri Örgütü OAS raporunda onun başkanlığı sırasında insanlığa karşı suçların işlendiğini yazdı. Uluslararası Ceza Mahkemesi ICC Venezuela’da işlendiği iddia edilen insanlığa karşı suçlarla ilgili bir dava açacağını duyurdu. Birleşmiş Milletler Maduro yönetimi altında 9000’den fazla kişinin yargısız infazlarla ortadan kaldırıldığını ve büyük çoğunluğu orta sınıf olan beş milyondan fazla Venezuelalının ülkeden kaçmak zorunda kaldığını rapor etti.
Maduro’nun dostları ve düşmanları
“Düşenin dostu olmaz” derler ama Maduro hala küçülen koltuğuna yapışmış durumda ve kilit yandaşlarını besleyebiliyor. Onu destekleyen yabancı ülkeler Rusya, Çin, İran, Küba ve Türkiye bunu onun kara gözü ve kara kaşı için değil ama “düşmanımın düşmanı benim dostumdur” düsturu uyarınca yapıyorlar. Bu ülkelerin ortak yanının ne olduğunu tanımlamayı sevgili okuyucuya bırakıyorum.
Öte yandan Batılı demokratik ülkelerin ezici çoğunluğu Maduro’nun başkanlığını tanımıyorlar ve Ulusal Meclis Başkanı Guaido’yu Geçici Devlet Başkanı olarak destekliyorlar.
2017’deki Kurucu Meclis seçiminden sonra ABD Maduro'ya yaptırım uygulayarak onu Beşar Esad, Kim Jong-un ve Robert Mugabe'den sonra yaptırım uyguladığı dördüncü yabancı devlet başkanı yaptı. Hazine Bakanı Steven Mnuchin “Maduro Venezuela halkının iradesini hiçe sayan bir diktatördür" dedi.
Uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklama
Okuyucular Venezuela’nın son zamanlarda Türkiye gündeminde pudra şekeri bağlantıları, nedense üzerine alıcı adresi yazılması unutulmuş Mersin Limanı'na gelen 4,9 ton uyuşturucu ve tek bavulluk maske yardımı gibi vesilelerle sık sık yer aldığının farkındadırlar. Malum nedenlerden ötürü Türkiye ilişkisi topuna fazla girmeden dümeni Maduro’nun kendi çöplüğünde giriştiği iddia edilen uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklama eylemlerine kırmak isterim.
2015’te Maduro’nun eşi Cilia’nın diplomatik pasaport taşıyan iki yeğeni Amerikan Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi tarafından ABD’de uyuşturucu kaçakçılığı iddiasıyla tutuklandılar. Bir muhbir iki yeğenin sık sık Simon Bolivar Havaalanının başkan için ayrılmış terminalinden uçtuklarını ihbar etti. Amerikan mahkemesi sanıkları suçlu buldu ve iddianamede kazanılan fonların Maduro’nun seçim kampanyalarında ve ailelerinin iktidarda kalmasına yardımcı olmak için kullanıldığı belirtildi.
Bu eylemi bir “adam kaçırma” olarak niteleyen Maduro “milletimiz yoluna devam edecek” dedi. Öte yandan onun eski başkan yardımcısı Tareck El Aissami ve bir diğer üst düzey yetkili Diosdado Cabello uyuşturucu kaçakçılığı ve devlet terörüne yardım etmekten ABD’nın yaptırımları altına konuldu. Onlar İran destekli terörist gruplara ve ülke içinde çeşitli kartellere yardım etmekle, hükümet içindeki güçlerini “gasp, kara para aklama ve zimmete para geçirmekle” suçlandılar.
Geçen yıl ABD Adalet Bakanı William Barr Maduro’yu, bazı diğer Venezuelalı yetkilileri ve bazı eski FARC üyelerini narko-terörizmle suçladı. İddiaya göre Venezuelalı liderler ve FARC fraksiyonu iki yoldan ABD’ye kokain kaçakçılığını gerçekleştiriyorlar: Bir Venezuela hava üssünden Orta Amerika’ya uzanan “hava köprüsüyle” ve Karaipler üzerinden giden deniz yoluyla. Bir muhbir uyuşturucu kaçırırken zamanlama açısından televizyonda önemli maçları ya da güzellik yarışmalarını seçtiklerini açıkladı.
15 milyon dolar kazanmak ister misiniz?
Yine geçen yıl ABD Adalet Bakanlığının Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi Maduro’nun tutuklanmasına yol açacak her türlü bilgi için 15 milyon dolar ödül koyduğunu ilan etti. Acaba Maduro’yla 100 kereden fazla kucaklaştığı söylenen Nusret onun etlerini tuzlarken bu ödülü ve miktarını tahmin edebiliyor muydu? Telefon numarası aşağıda.
Beni zayıf yerimden vurdun ey bıyıklı Latin Reis
Bu sıra dışı ve şeytan tüyüne sahip diktatörün sempatik bir yanının olduğu açık. Aksi halde onun yönetiminden ve olmayan ya da tek taraflı ekonomik politikasından en fazla zarar gören yoksul sınıflardan hala destek görmesini başka biçimde açıklamak zor. Başka alternatifleri olmayan, onun dağıttığı üç kuruşluk sosyal yardıma bağımlı olan gecekondu sakinleri sanki onları rehine alanlara âşık olan Stockholm sendromu kurbanlarının yaşadığı bir trans halindeler. Öte yandan Maduro bir John Lennon, Robert Plant ve Led Zeppelin hayranı olduğunu söylemiş. Beni zayıf yerimden vurdun ey bıyıklı Latin reis!