Sabıkalı Trump'ın kaybedecek bir şeyi yoktur. Fareli köyün kavalcısı gibi saftirik milletini uçurumdan aşağı sürükleyebilir. Amerikan kapitalizminin çökmesinin dünyadaki sonuçları komünizmin çöküşünden çok daha büyük olacaktır. Oh olsun demeden önce bizim bu tsunamiden ne kadar etkileneceğimizi hesaplamamız gerekir.
Trump falcıda
Siyasi geleceğini merak eden Donald Trump bir falcıya gitmiş. Falcı kadın sihirli küresine bakmış ve sonra "sizi bir arabada giderken görüyorum", demiş, "civardaki halk çok mutlu ve sevinçli, dans ediyorlar ve arabaya çiçekler atıyorlar." Trump'ın ağzı kulaklarına varmış. Falcıya "Peki ben ne yapıyorum?" diye sormuş. Falcı biraz daha bakmış, sonra, "göremiyorum" demiş. "Tabutun kapağı kapalı."
Bu marazi fıkra aslında eski Fransız başbakanı Sarkozy için anlatılırdı. Ancak Sarkozy, Trump, Putin, Wilders ve Maduro gibi tüm sağcı popülist faşizan liderler rahmetli anneannemin dediği gibi aynı kaba yaptıkları için burada al birini vur ötekine prensibi uygulanabilir.
Öte yandan belki günde on Big Mac yiyip bir o kadar kola içen ve damarları muhtemelen iyice tıkanmış olan obez Trump bir saatli bomba olarak nitelendirilse de önümüzdeki seçimlerden önce onu öbür dünyaya yollamak için bence vakit biraz erkendir.
Amerika'nın ve belki de dünyanın en önemli seçimi
Son yıllarda Amerika'da siyasi kutuplaşmanın ve toplumsal gerginliklerin gittikçe artması önümüzdeki 5 Kasım'daki Kamala Harris ve Donald Trump arasındaki ABD başkanlık seçimini kritik bir dönemeç haline getirdi. Şu sıralar yarış başa baş gibi gözüküyor. Ancak son günlerde tüm ülkedeki ve kritik eyaletlerdeki kamuoyu yoklamalarında Harris ve yeni başkan yardımcısı adayı Tim Walz biraz önde görünüyor. En önemlisi onların oylarının artış hızının Trump-Vance ikilisinden çok daha yüksek olması.
Donald Trump'ın Kamala Harris'e karşı olası bir yenilgisi aynen geçen seçimde olduğu gibi onun bunu kabul etmemesi ve yandaşlarını ikinci bir isyana teşvik etmesi sonucu bir iç savaşın patlayıp patlamayacağı sorusunu akla getiriyor.
ABD'nin 2020 seçimleri, Trump'ın seçim sonuçlarını kabul etmeyi reddetmesi ve "büyük yalan" olarak adlandırılan hile iddialarıyla hatırlanır. Bu durum, 6 Ocak 2021'deki altı ölümle sonuçlanan Kongre baskını gibi eşi benzeri görülmemiş bir olaya yol açtı. Trump'ın destekçilerinin çoğu hâlâ seçimlerin hileli olduğuna ve sistemin adil olmadığına inanıyor. 2024 seçimlerinde Trump'ın yenilgisi durumunda benzer bir tepkinin daha da şiddetli olabileceği endişesini taşıyanların sayısı az değil.
Yargı darbesi ve Kral Trump
ABD Yüksek Mahkemesi'nin geçenlerde aldığı ve başkanlara görevleri sırasında istediklerini yapabilecekleri ve yasal sorumluluklarının olmayacağı kararı bence bir yargı darbesiydi ve Amerikalıların İngiltere kralı George'a karşı ayaklanma gerekçesinin altını oyuyordu. Amerikalı kurucu babalar devletteki tüm kontrol ve denetleme mekanizmasını ikinci bir despot Kral George'un başa gelmesini önlemek amacıyla inşa etmişlerdi. Yüksek Mahkeme'nin bu kararı bence Kral Trump'a yazılmış yaldızlı bir davetiyeden başka bir şey değildi. Üstelik Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'ndeki ve anayasadaki eşitlik ilkesini açıkça ihlal ediyordu.
Yüksek Mahkeme'nin bu inanılmaz kararı Kasım ayında yapılacak olan Başkanlık seçiminin önemini çok daha artırdı.
Trump adaletin pençesinde
Bir günlüğüne de olsa diktatör olmayı düşünen Trump ise Reagan çizgisinde bir devlet düşmanıdır. Bence Trump gibi hakkında düzinelerce çok ciddi dava açılmış, kadınları ve azınlıkları aşağılayan, Amerika'nın tüm dostlarına sırtını dönüp düşmanlarını ve otoriter diktatörleri sarıp sarmalayan bir politikacının yalnız seçilme şansının değil, hapishane dışında kalabilme şansının da olmaması gerekir.
Trump hakkında açılmış olan davalar tecavüz, mali yolsuzluk, seçim sonuçlarını değiştirmek ve sahte seçmenler bulmak için komplo kurmak, halkı isyana teşvik etmek, devlet sırlarını evine götürerek güvenlik ihlali, ilişkisi olduğu seks işçisine seçim kampanyası kasasından sus payı vermek gibi geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Trump Temsilciler Meclisi'nin hakkında iki kez azil mekanizmasını işlettiği ama Senato sayesinde koltuğunu koruyan yegâne başkandır.
New York'taki federal mahkeme Trump'ın bir seks işçisine sus parası verirken belgede sahtecilik dahil 34 ağır suçun hepsini işlediğine karar verdi. Genel kanı Trump'ın hüküm giyeceği, ancak temiz sabıka kaydı ve yaşı göz önüne alınıp şimdilik hapsi boylamayacağı. Tabii sırada çok daha ciddi suçlamaların bulunduğu diğer davalar var.
Bir iç savaş mümkün mü?
Amerikan milleti için bir iç savaş hiç de yabancı değildir. 1861'de Kuzey ve Güney güçleri arasında çıkan ve dört yıl süren savaşta en az 750 bin kişi öldü ve tüm ülke harap oldu.
Bir iç savaşın çıkması için geniş çaplı ve organize bir silahlı örgütlenme ve ekonomik destek gerekir. ABD'nin mevcut durumunda böylesi bir çatışmanın geniş çapta yaşanması olası görünmüyor. Ancak yerel düzeydeki çatışmalar, şiddetli protestolar ve iç huzursuzlukların artma ihtimali daha gerçekçidir. Silahlanma oranının yüksek olduğu ABD'de milis grupların ve radikal unsurların potansiyel olarak bu tür olayları körükleyebileceği büyük bir ihtimaldir.
Trump'ın destekçileri arasında yaygın olan "vatansever" milis gruplar seçim sonuçlarına yönelik güçlü bir tepki verebilir. Ancak bu grupların bir iç savaşı başlatacak kadar geniş bir organizasyona sahip olduklarını sanmam. Ayrıca, ABD ordusunun ve kolluk kuvvetlerinin bu tür hareketlere karşı koyma kapasitesi ve kararlılığı da hesaba katılmalıdır.
Walters: Yarı otoriter istikrarsız ülkeler iç savaşa daha yatkın
Barbara F. Walter "İç Savaşlar Nasıl Başlar ve Nasıl Önlenilebilir" adlı kitabında anokrasi olarak adlandırılan ne tam demokratik ne de tam otoriter olan, geçiş halindeki istikrarsız siyasi sistemlerin iç savaşlara en yatkın sistemler olduğunu yazar. Bu tür sistemler siyasi olarak ne tam anlamıyla özgürlükler sunar ne de düzgün bir denetim mekanizmasına sahiptirler. Bu da siyasi düzenin kırılgan olduğu ve toplumsal gerginliklerin barışçıl yollarla çözülemeyeceği anlamına gelir. Anokrasi, insanların hükümete güvenini yitirdiği ve radikal değişim taleplerinin ortaya çıktığı bir ortam yaratır, bu da iç savaş riskini artırır.
Etnik ve siyasi kutuplaşma
Walter, etnik ve siyasi kutuplaşmanın iç savaş riskini ciddi ölçüde artırdığını belirtir. Toplumlar özellikle etnik çizgiler boyunca bölündüğü ve siyasi partiler bu bölünmeler üzerinden örgütlendiği zaman iç savaş olasılığı artar. Bu tür bir kutuplaşma grupların birbirini varoluşsal tehdit olarak görmesine neden olabilir. Etnik kimlikler, siyasi kimliklerle örtüştüğünde, bir grubun iktidarı kaybetme korkusu onun şiddete başvurma olasılığını artırır. Bu tür durumlar demokratik kurumları zayıflatarak toplumsal çatışmayı kaçınılmaz hale getirebilir.
Ekonomik eşitsizlik ve krizler
Ekonomik durgunluklar ve gelir eşitsizliği iç savaşları tetikleyen önemli faktörler arasındadır. Ekonomik krizler toplumsal memnuniyetsizliği artırır ve hükümete olan güveni zedeler. Özellikle büyük gelir eşitsizliklerinin olduğu toplumlarda yoksul kesimler zenginlerin kontrol ettiği bir sisteme karşı isyan etmeye daha yatkındır. Bu tür ekonomik gerilimler şiddetli çatışmaları tetikleyebilir. Bu nedenle ekonomik adaletin sağlanması iç savaşı önlemede kritik bir rol oynar.
Sosyal medyanın rolü
Sosyal medya yanlış bilgi yayılımını hızlandırarak toplumsal güveni zedeler ve kutuplaşmayı artırır. Sosyal medya platformları insanların kendi görüşlerini pekiştiren içeriklerle etkileşime girip farklı düşüncelere kapalı kalmalarına yol açmaktadır. Bu da toplumsal gruplar arasında iletişimsizliği ve düşmanlığı körükler. Sosyal medyanın bu etkisini azaltmak için daha etkili düzenlemeler gereklidir. Sosyal medya platformlarının da sorumluluklarını yerine getirmeleri önemlidir.
Trump'ın 2024'teki olası yenilgisi sonrasında sosyal medya platformlarının bu tür içeriklere karşı nasıl bir tutum sergileyeceği büyük bir önem taşıyacaktır. Facebook, Twitter ve diğer platformlar, 2020'deki seçimlerin ardından benzer içerikleri sınırlamaya yönelik adımlar atmıştı. Ancak bu platformların tarafsızlık ve ifade özgürlüğü dengesi konusunda zorlanacağı kesindir.
Elitlerin ve liderlerin davranışları
Siyasi liderlerin ve elitlerin iç savaşların başlamasında oynadıkları kritik rol yadsınamaz. Özellikle otoriter eğilimlere sahip olan liderler kendi çıkarları için ayrımcı söylemler kullanarak ve demokratik normları zayıflatarak toplumsal gerilimleri körüklerler. Bu tür liderler, kutuplaşmayı derinleştirerek ve toplumu daha da bölerek iç savaş riskini artırırlar.
İç savaşları önleme stratejileri
İç savaşları önlemek için demokratik kurumların güçlendirilmesi, kapsayıcı siyasi sistemlerin teşvik edilmesi ve ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi öncelik taşır. Uluslararası toplum da risk altındaki ülkeleri destekleyerek ve erken uyarı sistemleri kurarak çatışmaların önlenmesine katkıda bulunmalıdır.
Harris-Walz ortaklığının zaferine hazır olun
Biliyorum ki Amerikan politikası hakkındaki son tahminim, yani Josh Shapiro'nun başkan yardımcısı adayı olacağı gerçekleşmedi. Bence daha da iyi oldu. Walz'ın seçimi belki Pennsylvania'dan oy götürecektir, ancak Müslüman oylarının sayısını artıracaktır. Sempatik ve esprili, halk ağzıyla konuşan Walz, son iki seçimde Trump'a gitmiş olan eski yüksek ücretli işlerini kaybetmiş az eğitimli beyaz erkek oylarını tersine çevirebilir.
Trump'ın nispeten güçlü olduğu yan Amerikalıların gittikçe artan kaçak göçmenlerden, suç oranından ve ölümcül uyuşturucu kullanımından kaynaklanan güvenlik endişesidir.
Harris-Walz ortaklığının 5 Kasım'daki olası zaferine hazır olun. Tabii Trump ve ateşli yandaşlarının ikinci bir yenilgiyi nasıl karşılayacakları, 2021'deki birinci isyandan ders alıp almadıkları, yeni bir isyana kalkışıp kalkışmayacakları merak konusudur.
İkinci bir isyan
6 Ocak 2021'de Trump yandaşları Amerikan demokrasisinin temellerini sarsıp neredeyse onu deviriyorlardı. Amerika’nın daha da faşistleşmesi tüm dünyadaki demokratlar için kötü haber, otokratlar için de iyi haberdir.
Umarım yanılırım ama ben Trump önümüzdeki seçimi tekrar kaybettikten sonra aşırı ve militan yandaşlarının sonucu yine kabullenmeyip bölgesel de olsa bir isyana girişmeleri olasılığını yüksek görüyorum.
Tüm dünyada temel hak ve özgürlükler çok zor kazanılır ama çok çabuk kaybedilir. Sınırların eridiği günümüz dünyasında Amerikan demokrasisinin olası çöküşünün siyasal, ekonomik ve sosyal sonuçları herhalde komünizmin çöküşünün yarattığı değişikliklerin boyutlarını geçecektir.
Bu olası tsunamiden bizim de etkilenmeyeceğimizi sanmak büyük safdilliktir. Tüm dünya vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerinin üzerlerine titremeleri ve onları Batı'nın burjuva icadı diye dışlamamaları kendilerinin çıkarınadır.
Küçük Amerika mı büyük Türkiye mi?
Ülkemizdeki politikacılar bir zamanlar Türkiye'yi Küçük Amerika yapacaklarını vaat ederlerdi. Bence bu gerçekleşmedi ama yargının siyasallaştığı ve başkanın yetkilerinin artırıldığı Amerika gittikçe bir büyük Türkiye'ye benzeşme yolundadır.
Hiziplere bölünmüş Demokrat Parti'yi CHP'ye, adaylıkta uzun süre ısrar eden Biden'i de Kılıçdaroğlu'na benzetmek mümkündür.
Amerika’da her seçim bir dönüm noktası olarak lanse edilir. Ancak 2024 seçiminin sonucunun ülkenin ve dolayısıyla dünyanın üzerinde büyük siyasi, ekonomik ve sosyal değişikliklere yol açacağı daha belirgindir. Amaca odaklanmış sadık ve kararlı yandaşların desteklediği yeni versiyon Trump 2.0 bildiğimiz demokrasinin sonunu ve Türk tipiyle benzeşen yeni bir başkanlık sisteminin kurulması sonucunu doğurabilir.
Fareli köyün kavalcısı Trump
Sabıkalı Trump'ın kaybedecek bir şeyi yoktur. Bir Fareli köyün kavalcısı gibi saftirik milletini uçurumdan aşağı sürükleyebilir. Amerikan kapitalizminin olası çöküşünün dünyadaki etkisi komünizmin çöküşünden çok daha büyük olacaktır. Kelebek etkisi kavramı küçük olayların büyük etkilere ve sonuçlara neden olabileceğini anlatır. Büyük olayların etkilerinin de büyük olacağını tahmin etmek için bir siyaset bilimci olmaya gerek yoktur.
Kısacası "kahrolsun Amerikan emperyalizmi" diye büyük şeytanın olası çöküşüne sevinmeden önce gittikçe küçülen dünyamızdaki olası tsunamiden aziz milletimizin ne kadar etkileneceğini hesaplamamız gerekir.
Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?
Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi.
Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı.
1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24’te siyaset ve müzik yazıları yazmaktan keyif alıyor.
|