Ünlü İngiliz futbolcu ve futbol yorumcusu Gary Lineker eski bir zamanda "futbol 22 futbolcu ve bir top ile oynanan, sonunda da Almanların kazandığı bir oyundur" demişti. O günden bugüne epey zaman geçmiş ve Alman futbolu da eski görkemini yitirmiş olabilir. Ancak bu sözü günümüze uyarlarsak "kapitalizm piyasa ile oynanan ve Batılıların kazandığı bir oyundur". Eğer oyunu Batılılar kazanmıyorsa sen mutlaka hile yapıyorsundur, o zaman da gene Batılıların kazanacağı şekilde kurallar düzenlenir.
Bugün dünya ekonomisinin en büyük üç oyuncusundan ikisi Batılıdır. ABD ve AB neredeyse ortak sayılabilecek bir düşünce yapısı ile yükselmekte olan Çin'i baskılamaya çalışıyorlar. Bunun arkasındaki temel neden de Çin'in ABD ve AB'nin çalışma paradigmasına paralel yürümeyen devlet mekanizmasıdır. ABD ve AB'nin çalışma sistemini biliyoruz. Devlet adil bir piyasa ekonomisi için kural koyucu ve o kuralların düzgün işlemesini sağlayıcıdır. Kısıtlı araçların dışında piyasanın işleyişine ve gidiş yönüne karışmaz. Çin'de ise devlet kural koyucu ve denetleyicinin ötesinde piyasanın ve üretimin gidiş yönünü de belirleyen güçtür.
Aslında ülkemiz de uzun süredir benzer bir çaba içerisindedir. Bu çabanın ürünü olan 12. Kalkınma Planı'nın uygulama süresi içerisindeyiz. Ancak nazikçe Batı'ya olan yakınlığımız planlı bir ekonominin uygulanmasını her zaman için zorlaştırmıştır diyebiliriz. Çin'de ise parti daha uzun vadeli planlar yaparak bu planların uygulanmasını ısrarla takip eder. Mao'nun ölümünün ardından atılan adımlar Çin'i günümüze taşımıştır. Tarih kitaplarında da gördüğümüz gibi Çin'in kalkınma planları uygulama süresi içerisinde en az iki defa revize edilen beş yıllık planlar değildir. Uzun vadeli yapılan bu planların takip edilmesi sonucunda Çin bugünkü seviyesine ulaşmıştır.
Yanlış anlamayın lütfen, bu yazının amacı Çin güzellemesi yapmak değil. Sadece Batı'nın işine gelmediği zaman oyunun kurallarını değiştirmesinin yanında Çin'in planlı ve uzun vadeli adımlarla ilerlediğini göstermektir. Bugün Çin'in uzun vadeli üretim planları üç ana alan üzerine yoğunlaşmaktadır. Elektrikli araçlar, batarya teknolojisi ve yenilenebilir enerji. Çinli yetkililer bu üç teknolojinin geleceğin üstüne kurulacağı yapı olduğunu öngördüklerinden uzun süredir yatırımları bu teknolojilere ve bunların tedarik zincirlerine yönlendirdiler. Bu nedenle de Çin bugün bu üç teknolojide de dünya lideri durumdadır.
İnsanlığın bugüne kadar karşılaştığı en önemli sorun iklim krizidir. Bu krizin yarattığı sorunları yeryüzünün her tarafında görmeye başladık. İklim krizini yaratan ise yaktığımız kömür, petrol ve doğal gazdır. Bu fosil yakıt bağımlılığımız gelişmiş ülkelerin teknolojisinin tüm insanlığa yayılmasıyla kolay kurtulamayacağımız bir hale geldi. Sorunun ilk görünür olduğu zamandan başlayarak gelişmiş ülkeler, daha kirli olarak gördükleri teknolojileri gelişmekte olan ülkelere transfer ederek kendileri oralardan sadece ürünleri satın aldılar. Bugün başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin görece daha kirli teknolojilere sahip olmalarının ardındaki nedenlerden biri de 1990'lardan itibaren gelişmiş ülkelerin kendilerini temiz gösterme çabasıdır.
Bugün gelinen nokta sadece kirli teknolojilerin değil günlük hayatta kullanılan çoğu teknolojinin de değişmesi isteğidir. Gelişmiş ülkeler artık enerjilerini güneş ve rüzgardan elde edip, bu enerjiyi depolayıp, hareketlilik de dahil olmak üzere tüm sistemlerini elektrik üzerine kurgulamak istiyorlar. Yalnız ufak bir sorun var. Bu üç sektörü de kendi topraklarında geliştirmek istiyorlar. Elektrikleşme operasyonu da üç temel unsura dayanır: teknoloji, hammadde ve işgücü. Her ne kadar ilkinde gelişmiş ülkeler kuvvetli olsalar da ham madde konusunda bugün harekete geçmekte geç kaldılar. Yenilenebilir enerji ve elektrikleşme teknolojilerinin gerektirdiği ham madde tedarik zincirlerini Çin uzun çabalar sonunda kurdu ve çalıştırıyor. Gelişmiş ülkelerdeki işgücü de hâlâ Çin'e göre pahalı kaldığından tek avantaj olarak teknoloji kalıyor. Yalnız Çin bu avantajı da son senelerde gelişmiş ülkelerin elinden almakta.
Bu noktada Çin dünya pazarlarını daha ucuz yenilenebilir enerji ve elektrikleşme ürünleri ile dolduruyor ve özellikle gelişmiş ülkeler bundan fazlasıyla şikayetçi. Gelişmiş ülkelerdeki üreticiler kendi pazar sistemleri içerisinde üretim yapmak zorunda olduklarından Çin'in devlet destekli üretim sistemine karşı koyamıyorlar.
Batı düşüncesi tarafından endoktrine edilmediyseniz probleme dışarıdan bakmak çok da zor değil. Bir tarafta piyasa ekonomisine dayanarak yükselmiş gelişmiş ülkeler, diğer tarafta da planlı devlet kapitalizmine yaslanan Çin. Dışarıdan bakan vatandaş kolayca "siz neden Çin'in yaptığını yapmıyorsunuz?" diyecektir. Özellikle de iklim krizine çözüm getirmeye çalışan yenilenebilir enerji ve elektrikleşme çözümleri söz konusu olunca. "Biz insanlığın ve bu gezegenin geleceğinden bahsediyoruz, siz Çinli üreticilerin haksız rekabetinin yenilenebilir enerji sektörüne daha ucuz mâl ürettiğinden. Siz neden aynısını yapmıyorsunuz? Şu anda hepimizin ihtiyacı olan daha çok ve daha ucuza yenilenebilir enerjidir." Bu da bizi Deng Xiaoping'in ünlü sözüne getiriyor: "Önemli olan kedinin siyah ya da beyaz olması değil fare yakalamasıdır" Bizim için de önemli olan bütçemize uygun yenilenebilir enerji kaynaklarına ve elektrikli araçlara sahip olmaktır. Bunu kimin ürettiği ikincil problemdir.
Elbette gelişmiş ülkeler bunun karşısında çeşitli taktiklere ve kural değişikliklerine başvuracaktır. Ama neyin önemli olduğunu gözden kaçırmayalım. Gezegenin geleceği olabildiğince hızlı yenilenebilir enerji teknolojilerine geçiş yapabilmemize bağlı. Söz konusu gezegenin ve bizim o gezegendeki geleceğimiz ise gerisi teferruattır.
Levent Kurnaz kimdir?
Levent Kurnaz İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi'nden 1988 yılında Elektrik ve Elektronik Mühendisi olarak mezun oldu. Aynı üniversitede 1990 yılında Fizik lisans ve Elektronik Mühendisliği yüksek lisans programlarını tamamladı.
ABD'deki Pittsburgh Üniversitesi'nden 1991 yılında fizik yüksek lisans, 1994 yılında doktora derecelerini aldı.
1992 yılında FCC lisansı alarak WPTS radyo istasyonunda program yapımcısı olarak çalışmaya da devam etti.
1995 - 1997 yılları arasında New Orleans'daki Tulane Üniversitesi Kimya Bölümü'nde petrol sızıntılarının temizlenmesi üzerine doktora sonrası araştırmalar yaptıktan sonra Türkiye'ye döndü.
1997 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. 2014 yılında kurucusu olduğu İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin de halen müdürlüğü görevini yürütüyor.
Temel bilimlerin değişik alanlarında yayınları olan Levent Kurnaz'ın diğer kitaplarının yanı sıra iklim değişikliği alanında yazdığı "Son Buzul Erimeden" ve sürdürülebilirlik alanında Gülin Yücel ile birlikte kaleme aldığı "Yeni Gerçeğimiz Sürdürülebilirlik" kitaplarını raflarda bulmak mümkün.
|