Melis Danişmend
Caz Festivali’nde Bokante’yi dinlemek üzere Beykoz Kundura Fabrikası’na girerken bu soru yazıyordu bir ayaklı panoda. Bunu hiç bilmediğimi düşündüm. Çünkü şimdiye kadar yaşadığım hiçbir evde yan, üst ya da alt komşum benimle aynı müziği dinlememişti. Hatta uzun süre yaşadığım Caddebostan’daki evimde hiç ama hiç müzik sesi duymadığım aklıma geldi. Üç katlı apartmanın neredeyse tüm sakinleri yaşlıydı ya da daireler boştu. Senelerce değil müzik sesi, doğru düzgün insan sesi duymadım orada. Asansörsüz apartmanın en üst katından altına iner ya da alttan üste çıkarken nadiren bir komşuya rastlardım. Selamlaşır ve geçerdik.
Birinci katta tek başına yaşayan, artık pek de işitemeyen yaşlı hanımın verdiği ekmek ve gazete paralarının üstünü apartman görevlisi iç ediyordu. Bir gün kapıyı açtığı sırada beni merdivenden çıkarken gördüğünde titrek sesiyle, “Ben parayı torbaya koyuyorum ama üstü hiç gelmiyor efendim, 1-2 TL belki ama yine de anlayamıyorum,” demişti. Torunu yaşındaydım, bana “efendim” diyordu. Ve parayı iç eden, üstelik bizim apartmanın bile görevlisi olmayan, dışarıdan gelen bir adama nezaketinden bir şey diyemiyordu.
Altı senenin sonunda evden ayrılırken, yaşı epey ileri yan komşuma, “Ben taşınıyorum. Hoşçakalın,” dediğimde, “Bir dakika lütfen,” deyip içeri koşmuş ve bir torba içerisinde yepyeni, renkli, kumaş mutfak bezleri getirip, “Çok üzüldüm gitmenize,” diyerek hediye etmişti. Çok şaşırmıştım çünkü altı sene içerisinde ‘merhaba’ dışında hiç doğru düzgün sohbetimiz olmamıştı.
Yaşadığım evlerde duyduğum müzikler hiç benim dinlediklerime yakın olmadı. Ama yaşadığım apartmanlarda hiç kötü komşum olmadı. Huysuz olan bir-iki kişinin aksiliği de görmezden gelinebilecek seviyedeydi. Bir komşudan hiç kahve, limon, soğan isteyemedim. Ama biliyordum ki, istesem koşa koşa verirlerdi.
Şimdi o tatlı, artık nesli tükenmiş bir kibarlığa ve saygıya sahip yaşlılarla dolu apartmanlar kentsel dönüşüm yalanıyla bir bir yıkılırken içim sadece 60’lara, 70’lere has o sade ama kibar mimarinin ölmesine cız etmiyor; o komşuların çoğunun buralardan ya da bu hayattan gittiğini gördüğüm için üzülüyorum. Birbirine ‘merhaba’ demeyen, buna üşenen hatta korkan insanlarla dolu yeni binalarda, asansörlerde başka başka yönlere bakıp nefeslerimizi tutarak bir an önce ineceğimiz katlara gelmeye çalışıyoruz. Birbirimizden korkuyoruz. Birbirimize şüpheyle bakıyoruz. Hatta -acı ama gerçek- birbirimizi sevmiyoruz. O yaşlıların mirasını koruyabilmek için hep yüksek sesle, “Merhaba. İyi günler,” demeye çalışıyorum. Hiç ses gelmese bile.
“İyi bir komşu seninle aynı müziği dinleyen birisi midir?” Hayır. İyi bir komşu senin varlığını kabul eden, korkmayan, saygı duyan, başın sıkıştığında kapısını çalabileceğin birisidir. Varsın dinlediğiniz müzikler birbirinden apayrı olsun.
İyi bir komşu her pazartesi T24'te
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 15. İstanbul Bienali, “iyi bir komşu” başlığını taşıyor.
Mahallelerin ve ev içi yaşantılarının dünyanın her yerinde geçirdiği köklü değişimler, bir arada var olma şekillerimizin uğradığı değişimleri konuşmayı da zorunlu kılıyor. “iyi bir komşu”nun kim olduğu, aynı zamanda kendimizin “iyi bir komşu” olup olmadığı sorusunu soran İstanbul Bienali, T24 işbirliğiyle internet ortamında bir sohbet başlatıyor.
Bienal başlayana dek her pazartesi sürpriz bir yazar, sanatçı, akademisyen, mimar, psikanalist veya gazeteci T24’te “iyi bir komşu” hakkında yazıyor.
15. İstanbul Bienali
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 1987 yılından bu yana düzenlediği İstanbul Bienali’nin 15'incisi, 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset’in küratörlüğünde, “iyi bir komşu” başlığıyla gerçekleştirilecek. Koç Holding sponsorluğunda düzenlenecek ve iki ay boyunca ücretsiz olarak gezilebilecek 15. İstanbul Bienali’nde, birbirine komşu mekânlarda yer alacak serginin yanı sıra bir dizi performans ve konuşma da düzenlenecek.
|