02 Mayıs 2017

Gözün kayıp oyuğu

Sema Kaygusuz:Komşu, gözdür. Her şeye bakma hakkı olan epeski göz

Sema Kaygusuz

Bir ilişki biçimini kelimesi kelimesine tarif etmek her zaman kolay olmuyor. Aynı cümlede hem ahlak felsefesinin başat kavramı ‘iyi’den, hem de göreceli daha yeni bir konu olan ‘komşu’dan söz etmek tez canlılık olabilir. Göğün göğsünden çatı altına çekildiğimizden beri şunun şurasında birkaç bin yıldır altlı üstlü sağlı sollu bitişmişiz. Açık söyleyeyim fazla aceleci, aşırı pratik buluyorum “iyi bir komşu” tümcesini.

Burada toplumsal yarar gözeterek iyi bir komşudan mı söz ediliyor, kuşkuluyum. Kimse kendi aleyhine toplumsal yarar düşünemeyeceğine göre komşudan beklenenin aynı zamanda cömertçe sunulması gerektiği yasayla belirlidir zaten. İoanna Kuçuradi’nin insan hakları nazariyesine rabıtalı binlerce yasa üreterek iyi komşuluk hukuku yazılabilir. Sessizlik istiyorsan sessiz ol, yemek daveti bekliyorsan ikram et. Ne ki çok azımız yasalara uyar. Ayrıca gürültücü birinin sessizlik aktine uyması için özel bir baskı gerekir. Hele ki komşumuz aldırışsız olamayacak kadar ezikse ya. Hiçbir kapıcının çalıştığı apartmanda çalgılı şarkılı bir şölen sofrası kuramaması gibi. Dolayısıyla iyi komşu faraziyesi son derece kişiseldir ve yalnızca eşitlerle denkler arasında gelişir. Su boruları patlayınca akit birdenbire bozuluverir ama. Çünkü komşuluk yasalar üretirken çoktandır komşulanmış olmanın zorunluluğuyla sahte bir gönüllülük içerir. Keşke mesele çiçekleri sulamak, çocuklara iki saat göz kulak olmakla kalsaydı ya da keşke sadece öyle kalsaydı. Oysa tarihten biliyoruz ki önce komşu ihbar eder, komşu yağmalar, komşu haset eder, komşu tecavüz eder.

Bu yüzden en iyi komşu eşit komşudur. Benzer gelir grubundan benzer mülkiyet ilişkileri kurmuş, eşit sayıda odaları, eşit büyüklükteki balkonları olanlar birbirleriyle iyi komşu olurlar. Kapılar sonuna kadar açık, yedek anahtarlar ortalıktadır. Hiyerarşi, tahakküm, fazladan saygınlık, kıyas, alttan alma gibi hallere meydan vermeyen, barışmak üzere küsebilen ideal komşuluklardır onlarınki. Fevkalade komşuluk ise herkesin kiracı olduğu komşuluktur. Ev sahiplerine karşı omuz omuza dayanışırlar. Ama bütün bunların ötesinde en muhteşem komşu sevilen insandır.

Bütün bu hukuki yaklaşımı buruşturup bir kenara atarsak –çünkü sıkılmak üzereyim- en gerçek komşu kadındır diye başka yöne sapalım hemen. Komşuluğun kurucusu. Bu heteroseksist patriarkal alemde evi temsil eden asil üyeler olarak eteklerindeki koca ve çocuklardan müteşekkil yedek üyelerin komşuluk vazifesini onlar yürütürler. Şehir düzenlemesinde çıkmaz sokaklar ve kapalı avlularla pekala çözümlenmiştir kadın mahremiyeti. Gelgelelim mahremiyet pencerelerden dışarı taşar. Komşu, bir kadın başıdır. Pencereyle çerçevelenmiş uzamda belinden aşağısı olmayan, gözleyen, seslenen, dikizleyen, yanıtlayan, yalnızca gündüz işleyen etten bir saattir.

Kurgucu ve video sanatçısı Çiçek Kahraman’ın birkaç yıl önce SALT’da sergilediği “Bütün Mahalle Duysun”* çalışması sanatçının delirtici bir sabırla yüzlerce Yeşilçam filminden topladığı, bir zihniyet ve söz dizimi olarak kelimenin tam anlamıyla pencereden sokağa sarkan kadınların karşılıklı iki binanın ön cephesiymiş gibi çoğul ekranlarda dizilişidir. Yeniden kurgulanan apartmanlar vardır karşımızda. Seyirci filmlerin değil eskiden beri bildikleri komşularının önünden geçer. Ulu orta yargılayan, eviçi erotizmi yüz kızartıcı şekilde ima eden, yalnızlık çeken, yol gözleyen, geçip giden zamanın tartımında pencerede tükenen komşu, önünden geçen herkesin dilsel egemenidir. Tarihsel bir merakla seyrettiği kişiyi tanımlayarak denetler. Pencerede olduğu sürece dokunulmazlık kazanmıştır sanki. Ancak sokağa indiğinde medyaya düşen biri olarak başka pencerelerin nesnesi olmayı göze alması gerekir. *

Penceredeki ‘kadın başından’ az ileriye, kültürün ötesine geçersek en iyi komşu canlı bir bedendir. Ulu ya da büyüleyici, ruhsallığı uyaran beden. Yiyecek arayan, can havliyle çırpınan, yavrulayan beden. Bu komşular insan komşularına bütün fiziksel varlığıyla birlikte topyekun bakar. Yaşamsal bir arzunun içinden kürkleri, kuyrukları, fosforışılı gözleri ve kabuklarıyla önümüze çıkarlar. Hayatta kalma telaşıyla süzerler. Böyle aç aç. Böyle küstah. Hiç düşünülmedik meyve ağrısıyla, böyle yaprak yaprak bakarlar. Bir parmaklığın arasından fırlayan mor salkım diyelim, arısıyla birlikte bakar. Sözgelimi köşedeki dut, yolun ortasındaki meşe, bacayı tıkayan karga yuvası, eski bir evin bahçe duvarından kısık gözlerle havadaki heylicanları izleyen kedi. Yaşantıyı asap bozan bir kendiliğindenlikle harikulade kılan öbür komşular, böcek, örümcek, kırlangıç, baharı gökten önce sezen karınca, yemeğini bekleyen köpek. Sözleşmeye tabi olmadan belli belirsiz bir sınır çizgisinde ihlale açık, en iyi olasılıkla kışkışlanmak üzere aramızda yer tutarlar. Mahalledeki hayvanın ya da ağacın kişiliğe bürünmesi an meselesidir. Kendi öz varlığı sanki mevcut değilmiş gibi insandan dönüşmüş, insana uğrayıp kendine geri dönmüş varlıklar muamelesi görürler daha çok. Kesilirken ince bir inleyiş çıkaran meşenin dilinde sormak gerek. Sahi kimdir en iyi komşu, ya da komşu dediğin nedir?

Komşu, gözdür. Her şeye bakma hakkı olan epeski göz. Bedenden azade olmayı beceren tinsel hafızada ne gördüğünü saklayabilen optik sinir dizisi. O göz evrenin körlüğünü görmüştür örneğin. Taşın eriyişinden sonra yok olan türlerin ilk oluşlarına değin her şeyi görmüştür. Görmüştür görmesine de bir arada yaşayan birçok canlının bu en ilkel organı denizden karaya evrimleştiği zamanda asılı kalmış, sanılanın aksine henüz mükemmelleşmemiştir. Balıktan beri bozuktur hatta. Karaya çıktıktan sonra suda kırılan ışığı ölçemez, keskin ışıkta kamaşır, çok yakına bakınca bulanır. On yılı dolmadan merceği niteliğini yitirmeye başlar. Üstelik bilhassa kendinin körüdür göz.  Ancak bir zihne bağlanarak ne gördüğünü görebilir. Kim bilir nasıl bir zihniyetle, kim bilir hangi inançla ışığı gölgeden ayırabilir. Olağan üstü karmaşıklığıyla bir başına muazzam, bir başına hiçbir şeydir göz.  Bedenle arasına giren birçok kötü sebep yüzünden henüz kendine soramamıştır da. Acaba ben kimin oyuğundayım?

Bildiğimizi bilmiyor gibi davranan kimin oyuğundayım? Çoğu uyduruk soyutlamalarla kurgulanan şu bir sıkımlık canı olan hayatta, insanın düşündüğü her şeyi olmuş saydığı bu yerle bir olası şehirlerin dapdaracık kılcallarında, erdemin sahiden ne olduğunun muğlak kaldığı kültür çukurunda, hangi apartmanda kimin retinasındayım? Hanginizin arzulu gözeviyim komşusunu arayan? İyilik meselesini bundan sonra konuşalım.

 

*Çiçek Kahraman’ın videosuyla ilgili söyleşisini 5harfliler sitesinden okuyabilirsiniz.

İyi bir komşu her pazartesi T24'te

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 15. İstanbul Bienali, “iyi bir komşu” başlığını taşıyor. 

Mahallelerin ve ev içi yaşantılarının dünyanın her yerinde geçirdiği köklü değişimler, bir arada var olma şekillerimizin uğradığı değişimleri konuşmayı da zorunlu kılıyor. “iyi bir komşu”nun kim olduğu, aynı zamanda kendimizin “iyi bir komşu” olup olmadığı sorusunu soran İstanbul Bienali, T24 işbirliğiyle internet ortamında bir sohbet başlatıyor.

Bienal başlayana dek her pazartesi sürpriz bir yazar, sanatçı, akademisyen, mimar, psikanalist veya gazeteci T24’te “iyi bir komşu” hakkında yazıyor.

15. İstanbul Bienali

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 1987 yılından bu yana düzenlediği İstanbul Bienali’nin 15'incisi, 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset’in küratörlüğünde, “iyi bir komşu” başlığıyla gerçekleştirilecek. Koç Holding sponsorluğunda düzenlenecek ve iki ay boyunca ücretsiz olarak gezilebilecek 15. İstanbul Bienali’nde, birbirine komşu mekânlarda yer alacak serginin yanı sıra bir dizi performans ve konuşma da düzenlenecek.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kutsal çarşamba

Hepimizi “bir” kılan şeyin yalan bir resmi tarih olduğunu anlamam için epey bir yaş almam gerekti

Korku ruhu kemirir

"İyi bir komşu korkmadığınız bir yabancı mıdır?"

Bizimkiler’de işler her zaman yoluna girer

Bizimkiler’de pahalı tatiller, havalı arabalar, uğruna ölünesi aşklar yok belki ama...