16 Haziran 2023

Tarım Bakanı Sayın Yumaklı; 2'nci ümid-i vatan sizde...

Bugüne kadar ne, nasıl yapıldıysa öyle yapmaması, başka şeyler yapması gerekiyor, artık "faiz sebep, enflasyon sonuç" benzeri mantıklara yer yok

Seçimler bitti, önce CHP daha sonra da Sayın Kemal Kılıçdaroğlu kaybetti. Ben hem CHP'ye hem de Kılıçdaroğlu'na oy vermiştim. CHP'nin müthiş endüstriyel fikirlerine veya (sadece) Kılıçdaroğlu'nun Gandivari davranışlarına sempati duyduğum için değil; AK Parti ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan "tek adam yönetimi" taraftarı oldukları ve Atatürk ilke ve inkılaplarına yeteri kadar yakın durmadıkları için.

Prensip olarak siyaset ile "konularım" paralelinde ilgileniyorum.

Oy verirken hangi partinin beni ne kadar etkilediğine değil hangi işlev ve söylevleri itibarıyla ülkeye yarar sağlayacaklarını düşünüp tartarak karar veriyorum.

Coğrafyamızın en ünlü filozoflarından Nikos Kazancakis, roman kahramanı Zorba'ya "Akıllı adamlar ve bakkallar her şeyi tartarlar!" dedirtiyor!..

Ancak seçimden hemen sonra Kılıçdaroğlu'na karşı başlatılan "linç" hareketini de hayretle izliyorum. Meğer ne çok akıldane* varmış! Aklınız neredeydi diyeceğim; diyemiyorum, çünkü hakikaten CHP yönetimi seçimden önce kimseyle görüşmedi.

Batı dünyasında, mesela bir basketbol ya da futbol maçında, oyuncu John, çok iyi bir şut atıp sayı yaparsa "good shot!" (iyi atış!) diye alkışlarlar, yine güzel bir şut atıp kaçırırsa da "nice try!" (iyi deneme!) diye… Orta Doğu ülkelerinde ise sayıyı oyuncu Ahmet yaparsa "aslan Ahmet!", yapamazsa da sinkaflı bağırırlar ya da en azından bir ses çıkartmazlar.

Öte yandan, herhangi kuruluşun "tepe yöneticisi" değişince yeni gelen eskisiyle ciddi bir toplantı yapıp o güne kadar o seviyede neler yaşandığını öğrenmeye, yani birinin bıraktığı noktadan geçmiş bilgilerle karar üretmeye çalışır.

Kadim dostum eski Fenerbahçe Başkanı Ali Şen'e "Aziz Bey seçilince gelip seninle konuştu mu?" diye sormuştum. "Bizde böyle adet yok..." cevabını almıştım. Seçimden önce Fenerbahçe Başkanı Ali Koç da Şen'in evine kadar gelip akıl almaya çalışmış, seçilince kaybolmuştu.

Özel sektörde odalar, dernekler vesaire var. Yöneticiler en azından o çerçevede birbiriyle konuşur ve bilgi aktarır. Ne yazık ki; normalin tersi olan bu durum "kâr gayesi gütmeyen" kurumlarda var. Onun için ülkenin en önemli yardım kuruluşunun yöneticisi kalkıp da ticaret yapmaya çalışabiliyor.

Bu alışkanlık en açık siyasi partilerde var. Buna rağmen, bu seçim sonunda eski başkanlardan Murat Karayalçın gidip Kılıçdaroğlu'yla uzunca bir konuşma yapmış. Ülkenin en önemli siyasetçilerinden ve hakiki bir vatansever olan Karayalçın, eminim ki gelmekte olan yerel seçimlerde, eskiden yapılmış olan hataların yeniden yapılmaması için kendi tecrübelerini aktarmıştır.

Şimdi top Kılıçdaroğlu'nda!

"Kural neyse onu uygularım" diyor. Doğru. Ancak "Roma'dayken Romalılar gibi yap!" derler! CHP'nin sorumluluğu, sadece CHP'lilere bırakılamayacak kadar büyük.

Siyaset bu kadar!

Artık esas görevim olan endüstri köşe yazarlığına geri dönüyorum.

Geçtiğimiz hafta Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek'in para olmadan hiçbir şey yapamayacağını yazmış ve ülkenin önce dış ticaret ve onun oluşturduğu bütçe açığına işaret edip, bunun sadece sanayi ve tarım bakanlarının ortak gayretiyle aşılabileceğini söylemiştim. İlk olarak da Sanayi Bakanı Sayın Mehmet Kaçır için yazmıştım.

Bugün sıra Tarım Bakanımız Sayın İbrahim Yumaklı'da.

Yumaklı da Kaçır gibi bakanlık makamını doldurabilecek kişisel tecrübe ve donanıma sahip.

Yaratıcı olmayan özel sektörde yer bulamaz...

Eskiden o koltuklarda operatör doktor, lise matematik öğretmeni gibi meslek sahipleri oturduğu için Türk ekonomisi bugünkü haline geldi.  

Yumaklı, özel sektörde başarılı bir geçmişe sahip. Renkli bir kişilik. Televizyonculuk bile yapmış. Türk siyasetine bu tip "inovatif" insanlar lazım. Çünkü iktidarın bugüne kadar gelen tarım bakanlarının dış ticaret karneleri çok zayıf.

Yani Yumaklı'nın bugüne kadar ne, nasıl yapıldıysa öyle yapmaması, başka şeyler yapması gerekiyor, artık "faiz sebep, enflasyon sonuç" benzeri mantıklara yer yok.

Saç önümüze düştü.

Ben bilgi edinmek için Tarım Bakanlığı'nın internet sitesine girince karşıma "Kekikte Pirolizidin Alkaloidleri İzleme Programı Sonuçları ve Halk Sağlığı Açısından Riski Hakkında Bilimsel Görüş" başlıklı bir yazı çıktı.

Umuyorum Yumaklı, kekiğin faydalarından daha ciddi konuları düşünüyordur.

30 yıldır tarım ve sanayi bakanlarımızın hemen hepsiyle konuştum. Vardığımız noktada değişen hiçbir şey yok. Sanayide ihracat, ithalatı karşılamaktan uzak. Tarım ihracatının ithalatı karşılama oranı neredeyse başa baş.

Oysa bize benzer ülkelerde bu oran neredeyse bire iki.

Size daha elle tutulur bir örnek: İspanya dünyanın en büyük zeytin yağı ihracatçısı. 2021'de 230 milyon dolarlık zeytin yağı ihraç etmişler. Bu ülke aynı zamanda en büyük zeytin yağı ithalatçısı da!

Bilin bakalım, aynı yıl biz ABD'den sonra zeytin yağımızı hangi ülkeye ihraç etmişiz?

Önceki yazılarımda yeni hükümete -deniz, balıkçılık ve su ürünlerinde konularında yeterli bilgi sahibi olan bir kişi olarak- "Denizcilik Bakanlığı kurulmalı" tavsiyesinde bulunmuştum. Ciddiye alan olmadı.

Benim Tarım Bakanlığı'yla ilk temasım 1988 yıllarında oldu.

Emekliliğimi geçirmek üzere bir balık çiftliği kurmaya niyet ettim, Tarım Bakanlığı'nın Muğla İl Tarım Müdürlüğü'ne gittim. Balık çiftçiliği için yatırım yapmak istediğimi, bilgiye ihtiyacım olduğunu söyledim. İl Müdürü de bana "Vallahi biz anlamayız!" dedi. "Ne yapacağım?" diye sorunca da "Bir proje hazırlayacaksınız, bize getireceksiniz, biz tasdik edeceğiz, deniz kirası sözleşmesi yapacaksınız, yatırıma başlayacaksınız" dedi. "Biraz evvel balık çiftliğinden biz anlamayız dediniz, nesini tasdik edeceksiniz?" diye sordum tabii. O da "Usul böyle efendim!" dedi.

Biraz (!) bürokrasi ile uğraşarak, 1990 yılında devletle deniz alanı kiralama kontratı yaptık, 15 yılda bir yenilenecekti.

Üreticileri organize ettim, Türkiye Akuakültür Derneği'ni kurdum. Türk su ürünleri sektörünü Avrupa Birliği'ne (AB) soktum. Avrupa Akuakültür Üreticileri Federasyonu'na resmi üye olduk. Sektör ciddi miktarda üretime başladı. Akdeniz birincisi olduk.

2000 yılında Muğla Valisi "Balık çiftliklerini açık denize alın!" dedi.

"Efendim bizim 5 yıl daha kira kontratımız var!" dedik ama o "Sahil Koruma botu yollar çektiririm!" dedi.

Balık çiftliklerinin sebep olduğu kirliliği ortadan kaldıracak bir mühendislik projesi yaptım. NTV'de "Türk mucit" ilan edildim. Tarım Bakanı önce projenin uygulanmasını destekledi, başarıyla bitirdiğimde ise iki yıl ortadan kayboldu.  

Daha sonra görüştüğüm bakan yardımcıları de ne anlattığımı anlamadılar.

Bugün de fazla bir şey değişmiş değil, Bakanlık kekikle meşgul.

Yumaklı'nın yapacağı çok iş var.

Üstelik bunlardan hiçbiri eski yapılanlar olmamalı, çünkü işe yaramıyor.

Ben "kamu aydınlatma" görevime devam ederek, bakanlıklarımızı takip edecek ve sizlere bilgi aktaracağım. Sanayi Bakanlığı yetkilileriyle konuştum. Önümüzdeki günlerde Tarım Bakanlığı yetkilileriyle de görüşeceğim.

Merak ediyorum, bakalım ne yapabileceğim?


*akıldane: Akıl veren kimse

Yazarın Diğer Yazıları

Diyalog Monşer Büyükelçi Ahmet Süha Umar, Trump...

Son birkaç yıldır bu ülkede ucuz ve bol balık yiyebiliyorsak bunda Süha’nın ciddi emeği vardır. 20 yıl, kurduğu ve başkanlığını yaptığı, Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme Ve Tanıtma Vakfı faaliyetleri ile iki kez, Birleşmiş Milletler Çevre Ödülü, Global 500’e aday gösterilmiş ve daha bir çok ödül almış bir, “iyi vatandaş”tır

T.C.’nin beka sorunu - 2

Beka, TDK’ya göre kısaca “kalıcılık”  yani konmuş olan kuralların devamı, değiştirilmemesi ya da  kaldırılmaması demek. Bundan sonra, tamamen “mantık olarak” bekanın değişip değişmediğini, partilere veya kişilere atıfta bulunmadan ve hiç kritik etmeden “beka sorunun” nereden geldiğine bir analiz yapalım

T.C.’nin beka sorunu

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti, zaten insanlarda var olan ve yukarıda sayılan bir çok filozof ve düşüncenin ışığı üstüne çağdaş Batı’nın hürriyet ve demokrasi anlayışlarını da katarak, dünyanın ilk laik, kadin eşit, demokrat devletini kurmuştur

"
"