19 Mayıs 2019

Yelpazenin ardındaki tarih

Eski Mısır'ı anlatan filmlerin değişmez sahnesidir, kölelerin salladığı yelpazelerle sahiplerini serinletmeleri. Sizce de köle-efendi ilişkisini en iyi anlatan simgelerden biri de yelpaze değil mi?

Yelpaze deyip geçmeyin, o kadar ilginç tipleri ve farklı maddelerden yapılanları var ki; insanoğlu doğada bulduğu her şeyden faydalanmış yelpaze yapmak için. Kaplumbağa kabuğu, inci, fildişi, deri, kurutulmuş büyük yapraklar, ipek, keten, altın, gümüş, değerli taşlar, çeşitli ağaçlar ve devekuşu başta olmak üzere büyük kanatlı hayvanların tüyleri yelpazelerin saplarında, yelleyen kısımlarında kullanılmış.

Yelpaze bugün bile bazı coğrafyalarda ateşin harını arttırmak, uçucu haşaratı uzaklaştırmak ve yerine göre toz almak için de kullanılıyor. Ama bizim konumuz tümüyle yelpazenin serinletici özelliğinin yanı sıra hem dekoratif, hem de tarih dizgesi içindeki farklı zaman ve mekanlardaki simgesel özellikleri üzerinde yoğunlaşacak.

Yelpazenin Eski Mısır'dan başlayan bir süreç içinde, 4000 yıl öncesine varan bir tarihi var. MÖ 1332 ila 1323 yılları arasında hüküm süren ünlü Mısır firavunu Tutankamon'un mezarından son derece iyi korunmuş bir halde çıkarılan 2 ayrı tipteki buluntu sayesinde, Eski Mısır’da yelpazenin önemli bir aksesuar olduğu ve dini törenlerin seremonilerinde kullanıldığını anlıyoruz. Bunlardan birinin sapı som altından, diğerinin ki ise abanoz ağacındanmış ve değerli taşlarla süslenmiş sapların üstü, yani yelleyen kısmı ise aynı bazı eski filmlerdeki gibi, deve kuşu tüylerinden oluşuyormuş.  

Tarih boyunca soyluluk ve saygınlık simgesi 

Birbirlerinden son derece uzakta yaşayan, kültürel-sosyal bağların ve etkileşimin kurulmasının çok zor olduğu binlerce yıl öncesinde, farklı coğrafyalarda çok farklı yelpaze tipleri ve simgesel işlevleri görülmekte. Çin’de, İbraniler'de, Antik Yunan'da, Etrüsk ve Roma medeniyetlerinde, serinletme işlevinin yanı sıra, sosyal yaşamın dini seremonik etkinliklerinde yer alan kutsal bir aksesuar olmuş; aynı zamanda sanatsal bir yüze bürünmüş. Çıkan buluntulardaki pişmiş toprak kaplar üzerindeki resimlerden ve diğer arkeolojik bulgulardan anlaşıldığına göre, yelpaze figürü, serinletmesinin yanında, neredeyse her çağda ve her coğrafyada, soylu sınıfın egemenlik alanlarını pekiştiren bir aksesuar olarak da kullanılmış. 

Çin’de bilgeliğin simgesi

Yelpazenin Çin’deki tarihçesi de oldukça eski. Çin kaynaklarındaki bilgiler ışığında, yelpazenin MÖ 1600’lü yıllara denk gelen Shang Hanedanlığı dönemine dek uzanan bir geçmişi olduğu ve halkın kıvanç kaynağı olarak bilgeliği simgelediği yazılıyor. Çin felsefesinde ve edebiyatında, doğayı betimlediği gibi efsanevi-tarihi karakterlerle de ilişkilendirilen yelpaze, tüm düşünceekollerini temsil eden ilke ve terimleri de kapsayacak şekilde zaman zaman kaligrafik motiflerle de süslenmiş. MÖ 1230’lu yıllardaki Song döneminde, toplumun tüm kesimlerine yayılarak çok geniş bir kitle tarafından popüler bir rağbet görmüş.


4. Yüzyılda yelpaze, Bizans kilisesinde “flabellum” tipiyle önemli bir dinsel obje olarak görülüyor. Orta Çağ kilise törenlerinde “Diyakoz”un yani gönüllü rahibin elinde taşıdığı uzun bir sap üzerindeki metal bir disk şeklinde görülen flabellum yelpaze, bugün de Vatikan’ın simgelerinden biri…

“Yarasa kanatları”nın verdiği ilham 

Yelpazeler eski Mısır’da da Asya ve Avrupa’da da açılıp kapanmayan tipte, yani sabit yapıdaymış. Bugün anladığımız şekliyle, açılıp kapanabilen tiplerinin ilk kez 670’ li yıllarda, yelpaze fikrini Çinlilerden alan Japonlar tarafından tasarımlandığı düşünülüyor.  Bir yarasanın açılan ve kapanan kanatlarından ilham alındığı düşünülen bu tasarımın, yelpazenin gelişimini çok etkilediği ve bilinen özellikleri dışında, günlük yaşamda tamamlayıcı bir sosyal unsura dönüştüğü düşünülmekte. 

Özellikle 16 yüzyılda, Hindistan, Çin ve Japonya ile ticaret yapan Portekizli tacirlerin getirdikleri örnekler sayesinde, batı dünyası da açılan ve katlanan yelpazelerle tanışmış. Benzerlerinin yapılması, farklı tasarımların da düşünülmesiyle, özellikle Rönesans dönemi yaşayan Avrupa ülkelerinde yelpaze kısa zamanda soylu kadınların vazgeçilmezi haline gelmiş. Hem işlevsel kullanımı hem de sanatsal ve dekoratif özellikleriyle yelpaze zarafetin de dışa vurum şekli olmuş. Artık zenginliğin ve asaletin yansıtılmasında, ünlü ressamların elinden çıkmış çizimlerle bezenmiş yelpazeler kullanılmaya başlanmış. Yelpaze, Ortaçağdan çıkan Rönesans Avrupa'sında çölde yaşam umudu olan bir vaha gibi, sosyal yaşama renk katmış, bireylere umut getirmiş.

16.yüzyılda katlanan yelpazelerin yanı sıra özellikle İtalya ve Fransa’da bayrak biçimindeki yelpazeler de moda olmuş. 18. Yüzyıl ortalarına kadar yaygın olarak kullanılan bayrak yelpazeler, Avrupa’ya Doğu’dan, hatta günümüzde hala kullanılan tipiyle Afrika'dan gelmiş olmalı. Dönemin yelpaze üretim merkezleri Roma, Venedik, Bologna olmuş; taşbaskı ve elle boyanan resimlerde dantelli işlemeli şeritler kullanılmış. 

Paris'te yelpaze loncası

Bugün Avrupa müzelerinde sergilenen resimlerde izlerini sıkça görebileceğimiz yelpaze kullanımı, artan bir hızla gelişmiş ve tüm sosyal katmanlar tarafından benimsenmiş. Paris yelpaze yapımının da, kullanımın da merkezi olmuş ve Avrupa'nın çok yerinde yelpaze üreticileri özel meslek birlikleri içinde örgütlenmeye başlamışlar. Yelpazenin yapımı da, satılması da kullanımı gibi saygın ve cazip uğraşlar arasına girmiş. İşte bugün özel koleksiyoncuların peşinde koştukları yelpazelerin önemli bir kısmı bu dönemde yapılmış.   

Fransa Kralı IV. Henri tarafından yayınlanan Nantes fermanı sonrasında, Fransız yelpaze ustaları İngiltere'ye ve Hollanda'ya göçmüşler. Londra'da ilk yelpaze şirketi, 1709 yılında kurulmuş. Çin'den ve Hindistan'dan İngiltere'ye yelpaze getirilmesinin de yasaklanmasıyla birlikte, İngiltere'deki iç pazar canlanmış; tasarlanan yeni yelpaze tiplerinde sedef, fildişi ve inci gibi değerli malzemeler kullanılmış.

Hasırdan yapılan ve açılıp kapanmayan yelpaze tipi, bugün bile Asya ve Afrika ülkelerinde kullanılıyor.

Ülkeler arasındaki diplomatik ilişkilerde, kraliyet aileleri arasında yapılacak ziyaretlerde, eşlere ve çocuklara götürülecek hediyelerden biri de yelpaze olmuş. Artık yelpaze soylu olarak doğan çocukların da gözde oyuncakları arasındaymış. Yelpaze ustaları sınırlar ötesinden, başka ülkelerden iş teklifleri alıyor, yaratıcı beyinler yeni tasarımlar üstünde çalışıyorlarmış. Sanayi devrimine doğru giden süreçte, Avrupa ülkelerinde yeni yeni kullanmaya başlanılan ham maddeler, yelpazeler üzerinde de denenmeye ve yeniliklerin tasarımlara yansımasına çalışılmış. Lebrun, Romanelli, Abraham Bosse ve Callot gibi kabiliyetli ressamlara çizdirilip boyatılan yelpazeler, kullanana renk, izleyene de göz zevki katmaya başlamış.

Opera-tiyatro salonları, diaroma ve sinematografinin ayak izleri olan dikiz tiyatrolarının sergilendiği alanlarda yelpazeli kadın tipi, bir anda açan ilkbahar çiçekleri gibi salonları donatmış. Görkemli salonlarda açılan renk renk, çeşit çeşit yüzlerce yelpaze, gök kuşağını andıran manzaraları ortaya çıkarmış.

Osmanlıda misafirler için yelpaze

19. Yüzyılın başına kadar Osmanlı toplumunda da yelpaze yaygın olarak kullanılmış. Atların çektiği arabalarda gezerken Osmanlı hanımlarının yanlarından ayırmadıkları yelpazeler, genellikle küçük boyutluymuş. Misafirlerin kullanması için evlerde yastık ve masa üzerine genellikle hurma dallarından yapılmış yelpazeler konurmuş. Ayrıca evlerde toz almak için de yumuşak tüylü yelpazeler bulundurulmuş.

1900 yıllara gelindiğinde, yelpaze kullanımı toplumun tüm katmanlarınca benimsenmiş. Zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin kullanıldığı “art nouveau” çizgileri taşıyan yelpazeler müthiş bir reklam kampanyası ile her yerde görülmeye başlanmış. Gazetelerin, dergilerin sayfaları yelpaze ilanlarıyla dolmuş. Halkın yeni heyecanı olan, sessiz sinemada oyuncular yelpaze görselleriyle bir şeyler anlatmaya çalışmışlar.  

Osmanlı kadını için yelpaze her devirde çok önemli bir aksesuar oldu.

Gerek Birinci gerekse de İkinci Dünya Savaşı’nın insanlara yaşattığı acılara rağmen umutlar 1950’li yıllarda tekrar yeşermeye başlamış. Sinemanın parlayan gücü, büyük şehirlerdeki yaşamın ışıltılı hayatı, eğlencenin ve modanın birlikte gelişen varlığıyla, yelpazeler tekrar açılmış ve toplumun tüm katmanlarına saçılmış. Herkes parası ve gücü nispetinde yelpazesini seçmiş ve yeni umutlara doğru açmış... 

Bugün dünyanın her yerinde özel yelpaze müzeleri de var. Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Bölümünde sergilendiği gibi önemli müzelerde yelpazelerin ziyaretçilere sunulduğu özel alanlar mevcut. Yelpaze biriktirmek koleksiyoncuların her çağda gözde objeleri arasında olmuş. Bugün de önemli müzayedelerde yelpazeler boy gösteriyor, geçmişin izlerini taşıyan nadide yelpazeler koleksiyonerlerin rüyalarını süslüyor. Size bir koleksiyoncu tavsiyesi; bundan sonra yelpazelerinize bir de bu gözle bakın ve geleceğe aktaracağınız değerlerin içinde saklayın.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!.. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Koleksiyoncunun kaleminden: Jübilenin kültür tarihi

Tarih öncesinde kölelerin "azat" edilmesi için kullanılan "jübile" sözcüğü yıllar içinde evrilmiş, emeklilikten araba kornasına hatta tarlaları nadasa bırakmaya kadar farklı imgeleri yüklenmiş

Koleksiyoncunun kaleminden: Oy vermenin kültür tarihi

Antik tarihte suçlular ve istenmeyen kişiler de oylanmış; en fazla oy toplayanlar sürgüne gönderilmiş

Dünya Kukla Günü kutlu olsun: Koleksiyoncunun kaleminden "kuklanın tarihi"

Kukla, hareketli hikâye anlatımında eğlenceli olduğu kadar kendini ifade etmenin de bilinen en eski sanatsal gösterim biçimlerinden biri