25 Eylül 2022
Taç eski çağlardan bu yana gücü, meşruiyeti, zaferi, onuru ve şanı temsil etmiş; aynı zamanda belirli hakların ve toplumsal statülerin sembolü olmuş. Taçlar, genellikle, monarşiyi, kraliyeti ve egemenliği simgelemiş, yönetim erkinin, hükümetin veya onun tarafından onaylanan öğelerin bir amblemi şeklinde nadide, değerli ve çok pahalı malzemelerden yapılmış. Tarihsel süreç boyunca taç takmak onurlandırmanın en geleneksel şekli olurken tacın bahşedilmesi, onurlandırmayı resmiyete sokmuş hatta toplumsal olarak simgesel bir eylem haline getirmiş.
Avcı - toplayıcı atalarımızın yerleşik hayata geçmesi, kalıcı alanlara yerleşmeye başlaması ve içlerinden bazı kişilerin önder, kılavuz, yönetici ya da kral olarak ayrıldığı Neolitik dönemin sonuna kadar uzanan kraliyet taçları otoritenin, gücün ve egemenliğin sembolü olmuş. Boynuz, fildişi, yele ve tüy gibi o gün mümkün olan en prestijli, en nadir malzemelerden yapılarak tasarlanmış, en zor bulunan değerli taşlar taçların üstünde yer almış. Gücü, ihtişamı, ölümsüzlüğü, kraliyet ailesinin halk üstündeki egemenliğini temsil eden taçlar, yıllar içinde değerli metallerden de yapılmış, bulunabilecek en nadide mücevherlerle süslenmiş. Antik Çağ'da yer yer hükümdarları belirtmek için farklı şekillerde kullanılan kaş bandı şeklinde de görülmüş.
Tarih öncesi zamanlarda Hindistan'ın Haryana kentinde keşfedildiği düşünülen "taç" Ahameniş Pers imparatorları tarafından giyildiğinde "diadem" adı verilen bir alınlık şeklindeymiş; merkezi otoritenin görkemini yansıtan İran tacı, halk arasında "tiyara" ve "kidaris" olarak da adlandırılmış. Perslere oranla daha milliyetçi ve daha merkeziyetçi olan Sasanilerde taç Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi konumundaki krallara sunulan bir değer olmuş; Tanrı ile kral arasındaki ilişkiyi simgelemiş. Sümer, Âkad, Babil, Asur gibi diğer Mezopotamya uygarlıklarında da taç yaygın olarak kullanılmış; hepsinde krallara bahşedilen tanrısal gücü ifade etmiş. Babil taçlarından esinlenerek geliştirilmiş örnekleri kullanan Hititler, diğer Mezopotamya toplumları gibi doğa ve doğa güçlerini kutsallaştırarak onlara ilahi değer katmış, taçların üzerinde yer alan boynuz sayısıyla Tanrıların hiyerarşik düzenlerini göstermeye çalışmış.
Dünyanın bilinen en eski tacı, 1961'de İsrailli arkeologlar tarafından bir mağarada keşfedilmiş. Bakır Çağının yaşandığı MÖ 4500 ila 3600 yılları arasındaki bir kültürden günümüze ulaşan bu taç yaklaşık 18 cm çapında ve 17 cm yüksekliğinde karartılmış bakırdan yapılmış; tacın üst kenarında kabza şeklinde bir haç, iki kuş, stilize ızgaralar ve boynuzlar varmış.
Mısır uygarlığında da bir dizi farklı taç kullanılmış, bazıları otorite göstermek için başa geçirilirken bazıları ise dini törenlerde takılmış. Her firavunun tacı farklı tasarlanmış, her tacın anlamı ve Tanrılar tarafından giyildiği düşüncesi içinde sembolik derinliği olmuş. Eski Mısır kralları günümüzde Sudan civarında yer alan bölgede "hedjet" olarak anılan pürüzsüz beyaz tacı başlarına takmışlar, Kızıldeniz ve Akdeniz kıyılarında yaşayan firavunlar da muhtemelen deri veya kumaştan yapılmış -genellikle tam bir daire olmayan- (deshret) isimli kırmızı taç kullanmışlar. Mısır toprakları tek yönetim altında birleştirildikten sonra bu taçlar da benzer hale gelmiş, Birleşik Mısır'ın ilk hanedanlık firavunu Djet, "Pschent" ismi verilen çifte tacı giyen ilk kişi olmuş. Antik Mısır kayıtlarında MÖ 1290'daki taç giyme törenine ait tasvirler bulunmuş.
Antik Çin'de imparatorların yanı sıra, hanedan ailesinin bireyleri, veliahtlar, prensler, prensesler ve devletin yüksek makamlarındaki yöneticiler de başlarına kendi statü ve yetki alanlarını gösteren farklı tasarımlarda taç takmışlar.
Çin İmparatorları -özellikle- törenlerde "mianqi" ya da kısaca "mian" olarak adlandırılan hayvan kürkü üzerinde boncuklu bir perde etrafına 12 adet yeşim taşı ile bezenmiş taç takmışlar; bu taçla birlikte Tanrıya sunaklar adamışlar. İmparator tacının üstünde yer alan "yan" isimli dikdörtgen plaka, ona toplumun tüm kesimlerini görebilmeyi ve kendi küçük kusurlarını da tolere edebilmeyi simgeliyormuş. Kısacası kralın taçlı başlığı otoritesinin simgesel gücü yanında, ülkenin tüm sosyo-kültürel değerlerine ve görgü kurallarına sahip olduğunun göstergesiymiş. İmparator tacı zaman zaman yüzü tam olarak kapatacak şekilde tasarlandığı için suratta beliren ifade net bir şekilde görülememiş, vücut dili öngörülememiş. Tacı takan imparatorun mekanik - soyut dış görünüşü yıllar boyunca farklı bir gizemli etki yaratmış, yüzü görülmediği, düşünceleri hissedilemediği için ona bakanlar üstünde psikolojik baskı oluşmuş.
Zhou, Qin ve Han Hanedanlıkları sırasında yaygın olarak kullanılan taç Song ve Ming Hanedanlığı sırasında ve sonrasında sadece imparatorların ara sıra giydiği bir başlığa dönüşmüş; Qing Hanedanlığında da hiç kullanılmamış.
Çin'de taç takanlar duvara dayanırcasına göğsünü ve sırtını düz tutmaya gayret ettiği için vücut dilini bütünleştirmiş, tacı düşürmeden taşıma çabası doğru duruşta yürümeyi, sakin olmayı, doğru davranışlar sergilemeyi gerekli kılmış.
Tang Hanedanlığı sürecinde imparatorun tören tacı değişmeye başlamış, prensler, prensler ve kraliyet ailesinin üyeleri tarafından da farklı tasarımlı taçlar tekrar giyilmeye başlanmış. Bu yıllardan sonra Kore devleti ve diğer birçok komşu ülke kralları tarafından da örnek alınan Çin tacı, özellikle saçları sarmak için de kullanılmış. Şakaklardaki saçları kanatlı başlı yuvarlak yakalı bir elbise ile tamamlayarak üzerinde çift ejderha bulunan inci bezeli siyah tül şapka şeklinde bir tasarıma dönüşerek elbisenin dekorasyonu olarak önemli bir iz bırakmış.
Orta Asya'da var olan kültürler arasında MÖ 4 ila MÖ 1. yüzyıla tarihlenen örnekler incelendiğinde, görülen üçgen dilimli taçlar daha sonra sürekli rastlanacak olan formlara dönüşmüş. Göktürk ve Budist kültürlerinde rastlanan örnekler ışığında kullanılan bu taçların Tanrısal niteliklere sahip oldukları varsayılan kağan ya da prens gibi kudretli şahsiyetlere ait olduğu anlaşılmış.
Uygurlarda yüksek alınlıklı, çıkıntılı, yaprak ya da mantar şeklinde görülen taçlar takanın toplumsal konumunu belirleyen simgesel öğelerle süslenmiş. Karahan, Gazne ve Oğuz toplumlarında da görülen taç kullanımı Selçuklu devletine kadar uzanmış, Sasanilerin köklü ve görkemli taç takma geleneği Orta Asya'dan gelen İslam dışı etkileri İslam'la bağdaştırmaya çalışan Selçuklu toplumunda kısmen sürmüş:
Osmanlı toplumunda taç geleneğine ilgi gösterilmemiş, taç takma törenlerinin yerini kılıç kuşanma ritüelleri almış. Osmanlı hükümdarları "taç takma" geleneğini Hıristiyan Dünyası ile ilişkilendirmiş, bu yüzden de eski Türk toplumlarında kullanılan taç takmanın kavramsal içeriği zamanla unutulmuş.
İngilizceye "crown", Almancaya "krone", Fransızcaya "couronne" olarak giren Latince "çelenk" anlamındaki "corona" sözcüğü, sahibinin unvanını ve meziyetlerini belirleyen bir başlık olarak anılmış, Antik Yunanistan'da çelenk özel bir onur işareti olarak kabul edilmiş.
Antik Yunan'da ve Eski Roma'da çimen, çiçek, defne, meşe, zeytin dallarından yapılan taçlar daha sonra altından tasarlanmış, askeri cesaretin ödülü olarak da değerlendirilerek şölenlerde, cenazelerde de başa geçirilmiş. Modern taçların öncüsü kabul edilen I. Konstantin ile başlayan bir süreçte hükümdarlar tarafından giyilen taçlar, geleneksel bir aksesuara dönüşmüş, Roma imparatorları Hıristiyanlığa geçmeden önce parlak ve ışıltılı taç takmışlar.
Gerek ülkemizde gerekse de dünyanın her yerindeki müzeleri süsleyen ikonografik açıdan birbirine çok benzeyen Klasik Dönem vazo resimlerinde sporcuların, imparatorların, sanatçıların, şifacıların ve düşünürlerin de taçlandırılmaları betimlenmiş; taçlandırılanlar hep ölümlü figürlerden oluşsa da, taçlandıranlar genelde Athena gibi, Herakles gibi, Zeus gibi kutsal mitolojik değerler olmuş.
Antik Yunan'da olimpiyat oyunlarında başarı gösterenleri, şairleri, düşünürleri, sanatçıları, kanaat önderlerini, zanaatkârları ve müzisyenleri onurlandırmak amacıyla takılan çelengin anlamı Roma İmparatorluğu döneminde değişmiş; askeri zaferlerin ve yayılmacı gücün sembolü haline gelmiş.
Roma İmparatorluğunun Hıristiyanlığı kabul etmesinden önce imparatorlar "Sol Invictus" kültünün bir parçası olarak "corona radiata" isimli tacı kullanmışlar; MS 4. yüzyıldan itibaren, Hristiyan Roma imparatorlarının ve Avrupa krallarının yanı sıra papalar da üç katmanlı taç giymiş. Roma İmparatorluğunda taçlandırılanlar -genelde- siyasi ve askeri kimliğe sahip imparatorlar olduğu için Eski Yunan'daki uygulama değişmiş; imparatorlar bir tanrı tarafından taçlandırılırken savaştan zaferle dönen muzaffer komutanları -tanrıdan daha küçük bir boyutta betimlen- imparatorlar çelenkle taçlandırmış.
Kolomb öncesi Güney Amerika'daki Kızılderili kabileleri de, nadir tüylerden ve doğal malzemelerden taçlar ve diğer başlıklar takmış. En iyi bilinen örnek, Sioux, Cheyenne, Plains Cree ve Crow gibi yaklaşık bir düzine kabile tarafından giyilen Kızılderili tüyü savaş başlığıymış. Savaşta takılan başlıklar genelde altın ile kartal tüylerinden yapılmış; yapanın cesaret göstergesi olmuş. Savaş boneleri sadece erkek savaşçılarla komutanları tarafından giyilmiş, Kanada ve ABD'nin farklı yerlerinde yaşayan kabileler taçları için nadir ve güzel kuşların tüylerini kullanmışlar.
Meksika ve Orta Amerika'nın Highland Maya ve Aztek Kızılderilileri de farklı papağan tüylerinden yapılmış başlıklar giymişler, Kızılderili kültüründeki kraliyet aileleri, yeşim, altın ve mücevherlerle süslü muhteşem tüylü başlıklar giymişler.
Hıristiyan geleneği içindeki Avrupa ülkelerinde monarşik güç kilise eliyle verilmiş; yeni bir hükümdar taç giydiğinde, hükümdarın başına taç bir kilise yetkilisi tarafından yerleştirilmiş. Hatta çoğu Kutsal Roma İmparatoru, Papa tarafından taçlandırılmak için Roma'ya gitmiş.
İngiltere'deki taç giyme töreniyle ilgili çok şey yazılıp çizildi; tekrarlayarak zamanınızı almak istemiyorum. Ama bazı hususlar önemli; İngiliz Monarşisi tacı ulusal bir sembol olarak kullanan tek devlet olmasa da taç giyme geleneğini sürdüren dünyadaki tek monarşi olarak kalmış. 900 yılı aşkın bir süredir aynı şekilde yapılan ve çoğu Londra'daki Westminster Abbey'de gerçekleştirilen İngiliz taç giyme töreni, hükümdarın halka sunulması, kutsal yağ ile arındırılması, kraliyetin sembolleri olan küre ile asayı alarak madalyalarını takıp taçlandırılmadan önce yemin etmesiyle başlamış. Daha sonra Başpiskopos, 1661 yılından kalma som altından bir taç olan Aziz Edward Tacı'nı Charles'ın başına yerleştirip töreni tamamlamış; bu arada Kralın karısı da kraliçe olarak onurlandırılarak taç giydirilmiş.
Taç belki de dünyanın en çok kullanılan tasarımları arasında. Logosunda taç bulunan yüz binlerce işletme dünyanın her yerinde faaliyet gösteriyor, olmalı. Yeni nesil taçlar düğünlerden nişanlara, diploma törenlerinden başarı kazanımlarının mükâfatı olarak takılıp başları süslüyor. Taçlar aynı zamanda devlet müzelerinin de, özel koleksiyonların da ilgi alanı içinde. Tematik olarak taç biriktiren koleksiyoncular puldan madalyaya, çikolata kartlarından teneke kutulara, logolardan anahtarlıklara, efemeralardan kartpostallara kadar çok şeyi topluyorlar.
Taç takan baş akıllanır mı bilmiyorum ama taca sahip olma adına verilen mücadeleler tarih boyunca hep sürmüş, sürmeye de devam ediyor.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
https://beretkah.co.uk/news/from-antiquity-to-the-present-day-the-history-of-the-crown
https://quickjewelryrepairs.com/articles/what-is-the-history-of-the-royal-crowns/
https://www.quora.com/Where-did-the-concept-of-a-crown-for-royalty-originate
https://www.bbc.com/turkce/articles/c88yk0dvrmzo
https://www.oggusto.com/mucevher/kraliyet-ailesinin-gorkemli-taclari
Türkler'de Hükümdar Tacı Geleneği, Zühre İndirkaş, TC Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002
İrfan Yalın kimdir? Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı. Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu. Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı… |
Hindi, Amerika'nın keşfi sonrasında Avrupa’ya getirildiğinde şaşkınlıkla karşılanmış
Yılbaşı ağaçları ve süslemeleri Hristiyanlıktan çok önce ortaya çıkan pagan adetlerinden biri
The Economist dergisinin gelecek yıl için beklentileri “belirsizlik” ve “istikrarsızlık” içerikleriyle dolu
© Tüm hakları saklıdır.