09 Haziran 2019

“Satıyorum, satıyorum, saaattım”: Müzayedelerin kültür tarihi

Müzayedeler artık ev kadınından esnafa kadar, koleksiyonerlerden bir şey almasa da stres atmak için vakit geçirmeye çalışan meraklıların uğrak yerlerinden…

Müzayede denildiğinde aklınıza hemen paha biçilmez değerli eşyaların 5 yıldızlı otellerin lüks salonlarında açık arttırma ile yapılan bir satış sonrası el değiştirdiği ve sadece çok varlıklı insanların katıldığı bir etkinlik gelmesin. Her ne kadar yazılı ve görsel medyada yer aldığı şekliyle müzayede kavramı bu şekilde görülüyorsa da ve rekor fiyatlara satılan objelerin haberleri her daim başlıkları süslese de bu uğraş tabana inmiş durumda. Yani gerek İnternet'te, gerekse de şehrin çeşitli yerlerinde 1 liradan başlayan peylerle her keseye, her zevke, her çeşit ihtiyaca ve meraklılara hitap eden müzayedelerin sayısı gittikçe artıyor.

Yapılan arkeolojik kazılardan çıkan bulgulara göre açık arttırma yoluyla satış kavramı çok eskiye dayanıyor. Kayıtlara geçmiş ilk açık arttırma MÖ 500’ lü yıllarda eski Yunan’da olmuş. Evlilik yaşına gelmiş kızlarına açık arttırma yolu ile koca arayan baba, farkında olmadan bugün dünyanın her yerinde yaşatılan “müzayede” kavramının ilk örneğini denemiş. Sonrasında yaşananları tam olarak bilmesek de açık arttırma ile satış kavramına MS 30 yılında bu defa da eski Roma’da rastlıyoruz. Soylu ailelere ait mülkler ve kullanılmış eşyalar ile savaş ganimetleri bu yıllarda mezat yoluyla satışa sunuluyormuş.  İşgal edilen yerlerden toplanan değerli - yarı değerli eşyalarla birlikte savaş esiri olarak getirilen ve köleleştirilen insanların satışı bu yıllarda çok rağbet görüyormuş. Koleksiyonculuğun tarihi konusunda araştırma yapanlar, özellikle bu devirde kurulan pazarların, insanlarda farklı eşyalara karşı merak uyandırdığını ve biriktirme güdülerinin onları etkileyerek ilk koleksiyonerlerin ortaya çıktığını yazıyorlar. Hatta burada ilginç bir detay var, o da bu yıllarda müzayedeyi yöneten kişinin aksesuar olarak mızrak kullanması ve son yüksek peyi duyup biraz da bekledikten sonra mızrağını yere sürerek o ürüne ait satışı kapatması. Günümüzde açık arttırmalarda satışlar son teklif sonrasında çekiç ile vurarak ve bazen de zile basarak kapansa da en eski halinin mızrak olması ilginç değil mi?

600'lü yıllarda, skolastik dönem Avrupa'sında en popüler müzayede eşyaları, ölen keşişlere ait kullanılmış eşyalar olmuş. Keşişlerin kullandığı eşyalara sahip olarak günahlardan korunup cennete gitme düşüncesi çok kişiye önemli ölçüde para harcatmış ve heyecan yaşatmış olmalı. 

İstanbul’un fethi sonrasında Fatih’in emri ile biri Galata’da, ikisi de sur içinde 3 bedesten inşa edildi. Osmanlı döneminde bedestenler bir yandan mezat salonu olarak alıcı ile satıcının direk olarak yüz yüze geldiği bir yer olmuş, diğer yandan da dolaplarının, mahzenlerinin para ve kıymetli eşyalarını koymak isteyenlere küçük bir ücret karşılığı kiralandığı bir işleve bürünmüş. Bugünkü tabirle bedesten içinde çok sayıda kiralık kasa varmış yani! Yaklaşık 1461 yılında inşaatı tamamlanarak açılan bugünkü bedesten, sadece sandal adı verilen bir kumaşın satışına tahsis edildiği için yüzyıllar boyunca  “sandal bedesteni” olarak anılmış. Kısa bir süre sonra etrafına yapılan dükkanlarla canlılığı artmış. Ve özellikle doğu ülkelerinin havasını yansıtan bir ortamda şarktan gelen ipekli kumaşlar, marokenler, firuze işlemeleri kemerler, hançerler ve günün ihtiyacına cevap veren diğer mallar mezat yoluyla satılır, el değiştirir olmuş. İlerleyen yıllarda Osmanlıda müzayedeciliğin kuralları da yavaş yavaş değişmeye, yerleşmeye başlamış. Değeri on bin kuruştan fazla olan mallar sadece Perşembe günü “huzur münadileri” adı verilen özel bir mezat ekibi tarafından müzayedeye çıkarılmış. Bedestenlerde eşyalar öğle namazına kadar müzayedede kalmaya, mal sahibinin beklemeden gitmesi halinde de öğle namazından sonra son peyi verene satılmaya başlamış.  

Yakılan mum sönünce mezat biter, mal son teklifi verenin olurmuş  

1500’lerde Kral III. Richard'ı öldürerek Tudor Hanedanı üyesi ilk kişi olarak İngiltere Kralı olan 7. Henry müzayede kavramına ilk olarak resmi bir statü vermiş ve bu işi lisanslı hale getirmiş. Yani açık arttırmacılığın sorunları ve uygulama yolları, mevcut tecrübeler eşliğinde yeniden değerlendirilerek kurallar belirlenmiş. Böylece İngiltere’de müzayedecilik lisansa bağlanmış ve yapılış şekilleri ile kimlerin açık arttırmalı satış yapabileceği yazılı hale getirilmiş. Bu yıllarda İngiltere’de açık artırmalarda ilginç bir adet çıkmış; her obje için ayrı olarak açık artırmanın başında yakılan mumun alevi ne zaman sönerse o zaman o malın satışı kapanırmış. Ne derece etkili olur, kestiremiyorum ama katılımcıların mumun ne zaman söneceğini ve müzayede süresinin ne zaman sona ereceğini bilememeleri yüzünden müzayede başlangıcından itibaren ciddi tekliflerin gelmesi bu yolla teşvik edilirmiş.   

Bugün müzayede dendiğinde gerek katılımcı sayısı, gerekse de sunulan eşyaların niteliğiyle ilk akla gelen yer Amerika! 1600 lü yıllarla beraber, kıtaya ilk yerleşenler olarak kabul edilen ve Pilgrimsler olarak bilinen göçmenlerin açık arttırma kavramını yanlarında götürdükleri düşünülüyor. O yıllarda nelerin satıldığı konusunda yapılmış çok detaylı bilimsel araştırmalar yok ama şu bir gerçek ki, köle ticareti uzun yıllar boyunca yapılan alım - satımlar arasında ilk sıralarda yer almış; hatta neredeyse müzayede ile özdeşleşmiş. 

Aşağı yukarı aynı zaman diliminde, kıta Avrupa'sında da açık arttırma şirketleri yavaş yavaş belirmeye başlamış. İlk olarak 1674 yılında İsveç'te “The Stockholm Auction House” şirketi kurulmuş. Bugün farklı ülkelerde faaliyet gösteren ve dünyanın her yerine yayılmış meraklılar tarafından takip edilen ünlü Sotheby’s şirketi 1744, Christie’s ise 1766 yılında salonlarını müzayede severlere açmış.  

Amerikan İç Savaşı’ndan müzayede salonlarına kaçan muvazzaflar

1864 de başlayan Amerikan iç savaşında açık arttırmalar savaşın stresini ve yaşanan acıları bir nebze unutturmak için başvurulan yollardan biri olmuş. Savaşan muvazzafların müzayedelere olan ilgisi ve özellikle de savaştan şu ya da bu nedenle kenara çekilerek müzayedelerde kendine iş bulan rütbelilerin bu davranış şekli, bugün bile Amerika’da müzayede işi ile uğraşanlara “colonel” denilerek yaşatılıyor. 19.yüzyılın sonlarına doğru Amerika'da her türlü taşınmaz mülk de açık arttırmalarla satılmaya başlanınca bu işin belli bir altyapıya sahip olması ve tüm sorunları ortadan kaldıracak şekilde devam etmesi adına eğitiminin kurulmasına karar verilmiş. Ve bugün “müzayedecilik” eğitimi veren saygın okullar birbiri ardı sıra açılmış. Geleceğe yönelik olarak vizyonu açık olan gözler tarafından, açık arttırma yoluyla gerçekleşecek satışların dünyanın her yerinde her geçen gün artacağı ve küresel ekonomi içinde ciddi bir güce ulaşacağı öngörüsü, yarınları yakalama adına dün olduğu gibi bugün de önem arz ediyor.

Biz de ise, 2. Mahmut döneminde depo haline getirilerek kapatılan Sandal Bedesteni 1914 Yılında, Cemil Topuzlu’ nun şehreminiliği sırasında Mimar Kemalettin tarafından onarılarak “Belediye Mezat Salonu” olarak açılmış ve müzayede heyecanı çok yakın yıllara kadar belediye denetiminde tekrar yaşanır olmuş. 

Birinci ve ikinci Dünya savaşının getirdiği yıkım ortamı nedeniyle yarım asra varan bir zaman içinde pasif kalan müzayedecilik, 1950’ li yıllarla beraber büyük bir ivmeyle gelişmeye başlamış. Hatta savaşlarda yaşananlar ve geride kalan hatıralar milyonlarca kişinin ilgisini çekmeye o yıllarda başlamış olacak ki, savaş temalı koleksiyonlar varlığını bugün bile artan bir ivmeyle koruyorlar. Tablolara yatırım yapan şirketlerin, kurumsal koleksiyonerlerin, müzelerini geliştirmek için farklı ülkelerdeki müzayedeleri takip eden devletlerin ve tüm bireysel meraklıların büyük bir tutku ve heyecanla açık arttırmaları takip etmesi sayesinde müzayedeciliğin çok büyük bir sektör haline geldiğini sizler de fark etmiş olmalısınız. İletişimin gelişmesi ve yaşanan dijital gelişmeler sonrasında, gerek İnternet üzerinde faaliyet gösteren açık arttırma siteleri, gerekse de belli bir program dahilinde periyodik olarak satıcı ile alıcıları karşılaştırarak herkesin gözü önünde açık arttırma yapan müzayede şirketleri, günümüzde Dünyanın en ücra köşelerinde yaşayan insanları bile yerine göre satıcı, yerine göre de alıcı yapıyor. Düşünsenize, birinci Dünya savaşı sırasında Mısırdaki esir kamplarında tutulan bir askerimizin İstanbul'da yaşayan ailesine gönderdiği mektubunu İnternet mezatında Paraguay'da yaşayan birinden aldım. 

 Koleksiyoncular için müzayede salonları hayati önem taşıyor ve özellikle de büyük şehirlerde haftanın belli günlerinde açık arttırma ile satış yapılan yerlerin sayısı gittikçe artıyor. İnternet üstünden canlı yayınla evindeki eşyaları açık arttırma yoluyla satanlara bile sık sık rastlamak olası artık. Pul gibi, para - madalya ve resim gibi özellikli alanlarda organize edilen mezatlar olduğu gibi, koltuk takımından eski kolonya şişesine, porselen eşyalardan halıya, deri cekete kadar çok geniş bir yelpazedeki sürpriz parçaların 3 - 5 liradan başlayan peylerle vitrine çıkacağı organizasyonlarda alıcı ile satıcıyı karşı karşıya getiren müzayedelerin de meraklıları çok. Katılımcılara yaşattığı zevki, neşesi, fırsatı ve alım-satım özellikleriyle müzayedeler artık sadece koleksiyoncuların değil, herkesin heyecan yaşama ve stres atma yerlerinden biri!   

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!.. 

Yazarın Diğer Yazıları

Dünya Kukla Günü kutlu olsun: Koleksiyoncunun kaleminden "kuklanın tarihi"

Kukla, hareketli hikâye anlatımında eğlenceli olduğu kadar kendini ifade etmenin de bilinen en eski sanatsal gösterim biçimlerinden biri

Koleksiyoncunun kaleminden: Sömürge madenciliğinin tarihi

Doğal kaynakların ve kolay işlenebilen maden kaynaklarının konumu insan yerleşimini her dönemde etkilemiş

Koleksiyoncunun kaleminden: Zekâ küpünün öyküsü

Üç boyutlu problemleri öğrencilerine anlatmak için farklı bir yol arayan Ernő Rubik'in icat ettiği "akıl küpü" dünyanın en bilinen eğitici – oyuncak tasarımları arasına girmiş