Bakmayın siz son yıllarda pul biriktirmenin eski cazibesini kaybetmesine; dedelerden, babalardan kalan pul defterlerinin bir köşeye atılmış olmasına! Pul biriktirenlerin sayısı, her ne kadar azalıyor gibi gözükse de, dünyanın her yerinde pul koleksiyonculuğu ve pulla ilgili her şeyi içine alan “ filateliye “olan ilgi azımsanmayacak kadar fazla.
Mutlaka hatırlayanlar çıkacaktır, İnternetin olmadığı yıllarda pul koleksiyonerlerinin uzak ülkelerden yazıştığı dostları vardı. Aslında, birbirlerine gönderdikleri, zarfların üstündeki pullarla birlikte seyahat eden sevgiydi, meraktı, öğrenme isteğiydi ve kıtalar arasında yaşanan kültür alış - verişiydi.
Geçen yazımda belirtmiştim, insanlık tarihi içinde posta kavramı çok öncelere dayanıyor olsa da, pulun yaşamımıza giriş tarihi çok eski değil. Haberleşmenin tarihini anlatmaya çalıştığım bir önceki yazımda Osmanlıdaki iletişim tarihinde yeri olan ulaklardan, menzilhanelerden, peyklerden, posta tatarlarından ve sistemin işleyişinden bahsetmeye çalışmıştım. Avrupa'daki gelişmelerden, iletişim tarihinde adları saygıyla hatırlanan Taxis ailesi bireylerinden söz etmiştim. Şimdi isterseniz bu hatırlatma bahislerinden sonra pulun ortaya çıkışına doğru yola çıkalım.
Pulun olmadığı yıllarda, siviller arasındaki iletişim son derece zor ve pahalıydı. Ya aynı güzergahta yola çıkan bir dostunuz olacaktı, ya özel hizmetkarınız. Ya da göndereceğiniz mektubun yüksek posta ücretini ödeyebilecek dostunuz. Evet, yanlış okumadınız, pulun icadı öncesinde, posta parasını gönderen değil, alıcı ödüyordu. Bunun çok farklı nedenleri var ama en akla yatkın olanı, alıcının bulunarak emanetin teslim edilmesinin son derece zor olduğu yıllarda, verilen hizmet postanın teslim edilmesiyle tamamlanmış oluyor ve karşılığı alıcıdan tahsil ediliyordu. Öyle ya, parayı gönderen verse, kötü niyetli bir ulak için o anda hiçbir şey yapmadan kazanç doğmuş olabilirdi.
Bu sistem tabii ki, ardında son derece büyük zorlukları da beraberinde getiriyor, posta gönderilerindeki çeşitlilik, ağırlık ve para algısındaki farklılıklardan dolayı büyük bir belirsizlik hüküm sürüyormuş. Tarife sistemleri her geçen gün daha zor anlaşılır bir hal almış, paranın ödenmesi anında sık sık anlaşmazlıklar baş göstermiş. Çünkü, alıcıya teslim edilme sırasında istenen ücretler, postanın niteliğine ve alan kişinin sosyal statüsüne göre değişiyormuş. Uzun lafın kısası, inisiyatif tümüyle ulakta, isteyeceği ücret de vicdanının derinliklerindeymiş.
Adına gelen zarfı teslim almayan hizmetçi kadın, "pul" fikrine hayat vermiş
Pulun ilk ortaya çıkışı konusunda hep anlatılan bir hikâye vardır. Bu hikâyenin gerçek olup olmadığı belli değil ama o günün işleyişini göstermesi ve pulun icadı yolunda geçilen bir basamak olması açısından çok önemli.
Kısaca anlatayım, pul fikrini ortaya atarak ilk kez pul basılmasını ve kullanımını sağlayan Rowland Hill , günün birinde İngiltere’de bir handa konaklıyormuş. Hana bir postacı gelmiş ve hanın hizmetçisine bir mektup getirmiş. Hizmetçi mektubu evirmiş, çevirmiş, sağına soluna bakmış. Cebinde ödeyecek parası olmadığını söyleyerek zarfı postacıya iade etmiş. O anı izleyen Rowland Hill nezaketle yanlarına yaklaşmış ve gelen postanın parasını ödeyerek almak, hizmetçi bayana mektubu vermek istemiş. Fakat bayan kabul etmemiş, hatta şiddetle karşı çıkmış.
Posta pulu fikrini ilk ortaya atan Sir Rowland Hill, farklı ülkelerde basılan pullarla ve ilk gün zarflarıyla sık sık anılıyor.
Postacı zarfı alıp gitmiş, biraz zaman geçmiş; Rowland Hill’i almış bir merak. Öyle ya insan çok uzaklardaki nişanlısından gelen mektubu almak istemez mi? Kızı çağırmış ve sorduğu sorularla ağzını aramaya başlamış. Ve fark etmiş ki, ikisi arasındaki diyalogda, daha önceden anlaştıkları şekilde zarfı almaya gerek yokmuş. Çünkü gelen zarfın içi boşmuş ama uzaklardaki nişanlının sağ ve sağlıklı olduğunu anlatıyormuş. Zarfın üzerine konan belli belirsiz küçük işaretler de durumu hakkında bilgi veriyormuş.
Kendisine posta hizmetlerinin ıslahı konusunda yetki verilen sir Rowland Hill, posta ücretinin gönderildiği anda ödenmesinin doğru olacağını işte o anda kararlaştırılmış. Hikaye doğru mudur, böyle bir şey yaşanmış mıdır bilinmiyor ama bilinen bir şey var ki, alıcı ödemeli posta hizmeti vermek aynı zamanda devlet bütçesinde de ciddi bir açığa sebep oluyormuş.
Posta pulunun yaratıcısı olarak bilinen Sir Rowland Hill, 1837 yılında yazdığı “ posta reformunun önemi ve uygulanabilirliği” adlı kitabında pul fikrini ortaya atmış ve posta ücretlerinin alıcı yerine gönderici tarafından ödenmesini vurgulayarak, dönemin kudretli ismi kraliçe Victoria’ya sunmuş. Kitabında, gönderilere belli bir standart getirilmesini ve o güne kadar keyfi olan ücretlendirmenin belli bir tarifeye göre yapılmasını önermiş. 15 Gr ağırlığına kadar olan tüm gönderilerin İngiltere içinde nereye giderse gitsin, 1 Penny olarak sabitlenmesini önermiş.
Penny Black olarak bilinen ilk pul, hem koleksiyonerlerin hem de müzayedelerin gözdesi
"Penny Black" olarak bilinen ilk pul, 6 Mayıs 1840’da tedavüle girmiş
Uzatmayayım, hazırlıklar yapılmış, bugün pul koleksiyonerlerini peşinden sürükleyen, üzerinde Kraliçe Victoria’nın resmi bulunan ilk pul 1 Mayıs'ta basılmış, 6 Mayıs 1840 tarihinde de tedavüle çıkmış. Tamamen siyah renk üzerine dantelsiz olarak hazırlanarak tabaka halinde basılan ve makasla kesilerek ayrılan bu pula o günden sonra “Penny Black” ismi verilmiş. Pulun alt köşelerinde yer alan harfler tabaka üzerindeki yerini ifade etmek için kullanılmış. İşte pul koleksiyonculuğu da böylece başlamış. Ortada tek tip pul olsa da, meraklıları harflere göre toplayarak, tabakayı tamamlamaya çalışmışlar.
Pula hayat vererek, dünyanın en büyük iletişim tasarımlarından birini hayata geçiren Rowland Hill, kraliçe tarafından “sir” unvanı ile onurlandırılmış ve 1854 – 1864 yılları arasında İngiltere Posta Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuş.
Gelelim ülkemize… Sultan Abdülmecid döneminde geleneksel yollarla posta hizmeti veren menzilhanelerin kapatılması sonrasında 23 Ekim 1840 tarihinde Postahane-i Âmire kurulmuş. Posta hizmeti veren tatar ağaları postacı olmuş, menzilhaneler de postane.
1 Ocak 1863 tarihinde basılmış ilk Osmanlı pulu, 13 Ocak tarihinde tedavüle çıkmış.
Yaklaşmakta olan modern postaneciliğin ayak seslerinin iyice hissedildiği bu zor günlerde, sahneye Osmanlı’da adını çok şeyin ilki olarak yazdıran Agah Efendi çıkmış. 1832 yılında İstanbul Sarıyer’de dünyaya gelen Agah Efendi, yedi sene tıp eğitimi görmüş ama doktor çıkmadan ayrılmış birisi. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli memuriyetler yaptıktan sonra, 1861'de o günlerde ayrı bir bakanlık düzeyinde olan Posta Nazırlığı'na getirilmiş. 1865 yılına kadar yürüttüğü bu görevde, posta dairesinin ıslahı için yaptığı çalışmalar meyvalarını vermiş ve ilk posta pulu Konstantinopolis matbaasında, 1 Ocak 1863 tarihinde basılmış. Darphane-i Amire’ de sikkezenbaşı olarak çalışan Abdülfettah Efendi ile Ensercioğlu Agop tarafından tasarımlanan ve taş baskı tekniği, yani litografi ile ince beyaz kağıt üzerinde hazırlanan pullar, daha sonra tülbent ve süngerle istenilen renklerde boyanmış. Osmanlı Devleti, arkası yapışkanlı olarak bastığı bu pulla Asya kıtasında pulunu basmış ikinci bağımsız devlet olmuş. Pulun kullanılması sonrasında, posta işlemleri büyük ölçüde basitleşmiş, yanlışlıklar, düzensizlikler ve yolsuzluklar önlenmiş.
Agah Efendi, Osmanlıdaki ilk pulun ve ilk özel gazetenin fikir babası oldu.
Osmanlı’da ilk posta kutuları
13 Ocak 1863 tarihinde, ilk pulumuzun satışına Sirkeci, Beşiktaş, Üsküdar ve Fatih postahanelerinde başlanmış. Pulun tedavüle girmesiyle birlikte, göndericiler posta ücretlerini anlaşılır bir şekilde ödemeye başlamışlar. Agâh Efendi, bununla da kalmayarak halkın postaneye gitmeden mektup yollayabilmesi için ilk defa posta kutuları uygulamasını da başlatmış. Dünyada yeni yeni gelişen pulun, ülkelerin egemenliklerinin bir göstergesi olduğunu fark etmiş ve 14 Şubat 1865 tarihinde, ülke sınırları içinde her türlü posta taşınması haklarının devlete ait olduğunu açıklamış.
Agah Efendi, 21 Ekim 1860 tarihinde Şinasi ile birlikte özel sermayeyle çıkarılmış ilk Türk gazetesi olan Tercüman-ı Ahval (durumların sözcüsü) gazetesini çıkartmış. Şinasi’nin altı ay sonra ayrılmasıyla tek başına kalmış ama yılmadan devam etmiş. Birçok ekonomik ve toplumsal sorununu tartışmaya açmış, halkın kolay anlayacağı bir dil kullanılmasına özen göstermiş. Yazılarında eğitime önem vermiş, çağdaş eğitim anlayışını savunmuş. Sonu malum, gazetesi kapatılmış, kendisi sürgüne gönderilmiş vs.
Benim gibi meraklıların, koleksiyoncuların ya da eskiye dair yaşanmışlıkların dokunulabileceği mekan sahibi olanların çok sık karşılaştığı bir şey vardır; o da babasından dedesinden kalan pul defterlerini satmak için gelenler. Yaygın bir değişle, “değerlendirmek” isteyenler. Bu amaçla içeri girenlerin sorularında ve söylediklerinde, ellerindeki pulların çok değerli olabileceği, umulmadık bir meblağın teklif edilebileceği ön görüsü vardır. Bu konuda söylemek istediğim ve sizlerle paylaşacağım bir şey var; lütfen bu tür birikimleri elden çıkarma güdüsü ile satmaya çalışmayın. Evet, pula olan ilgi son yıllarda oldukça azaldı ve işin maddi değeri bir hayli düştü ama her birine zevkle sahip çıkabilecek çocuklarımız, torunlarımız var etrafımızda. Ben inanıyorum ki, elinizdeki bu tür geçmişten kalan ve devam etmek istemediğiniz koleksiyonlar, bugün yaşam merdivenlerinden yeni yeni çıkmaya başlamış yarınların sahipleri için çok değerli olabilir. İnanın bana, duyduğunuzda hayal kırıklığına uğrayacağınız bir para miktarını öğrenip üzülmektense, bir çocuğun rüyalarını süsleyip, iyi bir şeylere vesile olmanın mutluluğunu yaşamak size çok iyi gelebilir.
Pul koleksiyonu yapmak, milyonlarca insanı peşinde sürükleyen bir hobi.
Belki de dünyanın her yerinde koleksiyonculuk dendiğinde ilk akla gelen şey pul. Pul, kralların, asillerin, devlet başkanlarının yanı sıra, öğretmenden öğrenciye, yazardan pazarcıya kadar çok geniş ve farklı özelliklerdeki insanların zevkine mazhar olmuş bir şey! Pul, öylesine önemli bir buluş ki, belki de kullanım şekliyle son yüzyıla damgasını vurmuş en önemli tasarımlardan biri! Yaratıcı tasarım gücünün sınandığı en önemli alan olmasının yanı sıra, ardındaki bilgi dolu birikimi ile devletlerin egemenlik göstergelerini ve görsellik zevkini yaşatması sayesinde, her daim gözde bir koleksiyonculuk alanı. Pulla ilgili olarak söylenecek o kadar çok şey var ki; ne sayfalar yeter, ne de tefrikalara sıkışır. Pulun öyküsünü ve ardındaki gizemleri–kendimce ve bilgim nispetinde- anlatmaya devam edeceğim.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..