17 Ekim 2021
Fizik, kimya, barış, edebiyat, tıp ve ekonomi alanlarında verilen, bırakın kazanmayı aday adayı olunduğunda bile tüm gözlerin çevrilmesine yol açan Nobel ödülleri, gerek ciddiyeti, gerek verilen ödül miktarı, gerekse de Dünyanın her yerindeki insanların haberi olacağı şekildeki yerleşik bilinirliği dolayısıyla, alanlarında yetkinliğiyle ünlü insanların rüyalarını süslüyor.
Nobel Ödülü, ismini 21 Ekim 1833 yılında Stockholm'de –bazı eski kaynaklara göre Nobellöv köyünde- dünyaya gelen Alfred Bernhard Nobel’den almakta. Varlıklı ve soylu bir anneye sahip olan Nobel’in babası kendisi gibi mühendismiş. Alfred Nobel 3. çocuk olarak dünyaya geldiğinde, babası işini kaybetmiş durumdaymış ve aile kötü günlerden geçmekteymiş. Yeni bir iş arayışlarıyla aile önce 1837 yılında Finlandiya’ya, 1842 yılında ise Rusya'nın St. Petersburg kentine taşınmış. Hayata tutunma gayreti içinde anne Nobel bakkal dükkânı işletirken baba da açtığı küçük bir atölyede Rus ordusu için silah, makine ve mayın üretimi denemeleri üzerinde çalışmaya başlamış.
1843 Yılında aileye 4. çocuk olarak Emil katılmış; işlerin iyiye gitmesi Alfred Nobel’e ve kardeşlerine özel öğretmenlerden alınan kaliteli bir eğitim imkânı sağlamış. Alfred bu yıllarda, doğa bilimleri ile edebiyat alanında Rus ve İsveçli öğretmenlerden özel dersler almış. Dil konusunda o kadar güzel yetiştirilmiş ki, daha 17 yaşında iken Rusça, İsveççe, Fransızca, İngilizce ve Almanca dillerini okuyup yazıyormuş; çok da iyi konuşuyormuş. Denilen o ki, babası onun edebiyata ve şiire olan merakından pek de memnun değilmiş. Onu kendisi gibi kimya alanında yetişmesi ve yeniliklerin peşinden koşacak bir araştırmacı olması düşüncesiyle Almanya’ya, Amerika’ya ve Fransa’ya yollamış. Alfred Nobel, çok genç yaşta bulunduğu, eğitim aldığı bu ülkelerin içinde en çok ünlü bir kimyager olan Profesör T.J. Pelouze'nin özel laboratuvarında çalıştığı Paris’i sevmiş; Paris’teki çalışma ortamı Nobel’in gelecekteki hayatını ve arayışlarını da değiştirmiş. Bu özel laboratuvarda tanıştığı, bir süre beraber çalıştığı, kendisinden 21 yaş büyük olan İtalyan kimyacı A. Sobrero, uzunca bir süredir keşfetmeye çalıştığı “nitro-gliserin” adlı patlayıcıyı Alfred Nobel'e tanıtmış, keşfi sırasındaki heyecanı ile beraber yaşadığı korkularını da paylaşmış. Çünkü gliserin ile nitrik asitten üretilen bu madde üzerinde çalışmak çok tehlikeliymiş, deneyler sırasında bile bütün çalışanlar korkuyormuş. Üretim sırasında sık sık kazalar yaşanıyor, bırakın deney yapmayı, bu madde taşınırken bile sarsıntıdan patlıyormuş. Herkes tarafından korkularak yaklaşılan bu yeni maddenin gelişim süreci içinde yer almak isteyen Nobel’in bu kararının hem kendisi hem de insanlık için bir dönüm noktası olacağını tabii ki, o yıllarda kimse tahmin etmiyormuş. Oysa, önünde açılan süreçte onu, insan uygarlığının üretebildiği en yıkıcı madde olan dinamitin keşfine açılan yolda tehlikelerle dolu uzun bir koridor bekliyormuş.
Rusya'nın Osmanlı ile arasının açıldığı, kılıçların çekilip biriken hesapların muharebe meydanlarında görüleceği Kırım Savaşı öncesinde, 1852 yılında, babası onu Rusya’ya geri çağırmış, yoğunlaşmaya başlayan işlere yardımcı olmasını istemiş. Çünkü savaşın yaklaşmakta olduğunu sezen baba Immanuel Nobel, 2 oğluyla birlikte işleri büyüterek Rus ordusundan yeni malzeme siparişi almış. Babasının son derece şevkle yeni projeler üzerinde çalışan biri olması Alfred Nobel’i yaşamının her devresinde etkilemiş olmalı ki, çok mutlu çalışma ortamına sahip olduğu Paris'teki laboratuvarı bırakıp ailesinin yanına gitmiş.
Baba Nobel, ısrarla sürdürdüğü çalışmalarıyla Rus Çarını ve generallerini İstanbul Boğazından çıkacak düşman -Osmanlı ya da Osmanlı müttfeki- gemilerin St. Petersburg'a girmesini, denizden saldırmasını engellemek için deniz mayınlarının kullanılabileceğine inandırmış. Gerçekten de ilk kez çok ülkenin karşı karşıya geleceği ve tarihte ilk defa farklı ülkelerin askeri ittifak yapacağı bir çatışmanın kokusunu çok önce alan baba Nobel’in ürettiği mayınlar, 1853-1856 yılları arasında yaşanan Kırım Savaşı sırasında İngiliz Kraliyet Donanmasının St. Petersburg şehrine zarar verebilecek şekilde atış menziline girmesini bir nebze engellemiş ama Rusya'nın savaştan yenilgi ile çıkmasına çare olamamış. Müttefikleriyle beraber Kırım Savaşını kazanan Osmanlı İmparatorluğu, Birleşik Krallık ve Fransa arasında 30 Mart 1856 tarihinde imzalanan Paris antlaşmasıyla Rusya'nın ağır yaptırımlar altına alınması, Nobel ailesi için de bir kez daha kara günleri getirmiş, aile bir kere daha iflasın eşiğine gelmiş.
Savaş sona erdikten sonra yaşanan sarsıntı sonrasında Alfred'in ağabeyleri Robert ile Ludvig, aile işinden geriye kalanları kurtarmak için Rusya'da kalmışlar, Çara olan yakınlıkları ve eski başarılı bağlantıları sayesinde işlerini değiştirmişler, Rusya'nın güney kesiminde - zaman içinde başarılı olacakları- petrol endüstrisi alanında çalışmaya devam etmişler.
Alfred ile birlikte ailenin diğer bireyleri 1863 yılında memleketleri İsveç’e dönmüşler. Aklından bir türlü gitmeyen Paris günlerindeki nitrogliserin ile ilgili çalışmalarıyla bu maddeyi kontrol edebilme konusundaki araştırmaları Stockholm’de de sürmeye başlamış. 1864 yılında, korkulan olmuş, tesisteki kaza neticesinde yaşanan patlamada ailenin en küçük bireyi olan kardeşi Emil ve 6 işçi ölmüş. Nobel Fransa’da tehlikeli olduğu için yasaklanan laboratuar araştırmalarının nedenini bir kez daha hissetmiş ama kardeşinin kaybıyla da son derece acı bir bedelle yüzleşmiş. Nobel ödülüne açılan yoldaki ilk ateşleyici de -belki de- Alfred Nobel’i hüzne boğan bu ölümler olmuş, kardeşini ve 6 çalışma arkadaşını kaybetmesinin acısını ömrü boyunca taşımış.
Bu feci olaya el koyan hükümet, yaşananlar bilimsel araştırma sırasında kazayla gerçekleşmiş olsa da Alfred’i suçlu bulmuş, ruhsatını iptal etmiş, patlayıcının Stockholm ve çevresinde üretilmesiyle birlikte deneysel çalışmalarını da yasaklanmış. Ama Nobel, kayıplarına, acısına ve karşısına çıkan engellere rağmen çalışmasına devam etmiş; aklındaki kontrol edilebilir patlayıcı üretme tasarımından vazgeçmemiş. Hükümetin karada çalışmasına izin vermeme yasağının açığını bularak Maloren Gölü civarına taşınmış, altı düz bir tekne satın alarak üzerine kurduğu küçük bir tesiste kıyıdan uzakta olarak bilimsel arayışlarına bıraktığı yerden inatla devam etmiş.
Bu yıllarda dünyayı heyecanlandıran Süveyş Kanalı projesi de konuşuluyor, Asya kıtasının zenginliğini Avrupa'ya taşıyacak yolun inanılmaz ölçüde kısalmasının hayali kuruluyormuş. Tabii ki bir yandan da tonlarca kayanın kazmalarla parçalanması, milyonlarca metreküp toprağın elle kazılması gerçeği bu hayalin önünde ciddi bir sorun oluşturuyormuş. İnşaatçılar kayaları matkapla deliyor ve deliklere çok önceden de bilinen barut yerleştirip patlatıyorlarmış ama bu işlemin etki gücü sınırlıymış. Diğer yandan çok daha şiddetli olacağı tahmin edilen nitrogliserin kullanmak arzusu herkesin aklındaymış ama bu madde sıvı olduğu için deliklere yerleştirilmesi zor ve tehlikeliymiş, işçiler de, taşeron firmalarda da kullanmaktan korkuyorlarmış.
Nobel’in aklında sıvı patlayıcıya katı maddeler katarak kolay taşınabilmesini ve bu yolla kontrol dışı patlamasını önlemeye çalışma düşüncesi oturmuş. Yani bu konuda başarılı olabilirse nitrogliserin yol, tünel, baraj inşaatlarında kullanılabilecek, sanayi devriminin yarattığı üretim faaliyetleri içinde inşa edilecek fabrikalardan demiryollarının gelişim ağına, şehirleşmeden maden çıkarmaya kadar çok alanda fayda sağlayacakmış.
Alfred Nobel’in, ısrarlı çalışması ve yoğun deneyleri sonucunda nitrogliserin maddesinin bir çeşit ince kumla karıştırılması olumlu netice vermiş, sıvı haldeki tehlikeli maddenin kuma emdirilerek çubuklar halinde macuna dönüşmüş şekliyle çok önemli bir engel aşılmış. Dinamitin 1867’deki ilk formülü yüzde 75 “nitrogliserin” ile yüzde 25 oranında “kizelgur” adlı maddeden oluşuyormuş.
Dinamit adını verdiği bu çubuklar açılan sondaj deliklerine yerleştirilebilirse, babasının da uzmanlık alanı olan devasa kayaları patlatmak çok kolay olabilirmiş. Ama çok önemli bir engel daha varmış; uzaktan patlatabilmenin de yolunu bulmak gerekiyormuş! İşte bu nedenle 1866 yılında yapılan bu buluşun patenti bir yıl sonra alınmış; bu süre içinde de çubukların istenilen zamanda güvenle infilak ettirilebileceği fünye, kolay taşıyabilme aparatları ile patlatma başlığı icat edilmiş.
Farklı bilimsel araştırmaların ayrı ayrı alanlarda birbirini destekleyebileceği tezine örnek olurcasına bu tarihlerde farklı ülkelerde, tünel açma konusunda hala kullanılan elmas başlıklı delme matkabı üzerinde çalışılıyormuş. Sert kayaların delinerek derinlere yerleştirilebilen dinamitlerle yerinden oynatılması düşüncesi o günün teknoloji dünyasında çığır açan bir devrime dönüşmüş. Bu yeni buluşlarla birlikte tünel açma, kaya patlatma, köprü inşa etme gibi birçok inşaat işinin maliyeti bir anda düşmüş, öncesinde hayali bile kurulamayacak projeler büyük inşaat şirketlerinin tasarım ofislerindeki masaların üzerinde görülmeye başlanmış! Patlayıcının karışımına önce ince odun talaşıyla sodyum nitrat eklenmiş, 1875 yılında da selüloz nitrat adlı plastik madde katılınca dinamit su altında da kullanılır hale gelmiş.
Sanayi devriminin tüm hızıyla esen rüzgârının fazlaca hissedildiği bu yıllarda dinamit kullanılması madencilik alanında da çığır açmış, devasa boyutlarda hammadde üretimi fabrikaların deposunda üretim bandını bekler olmuş. Böylesine güçlü bir patlayıcının bulunmasıyla silah endüstrisinin bilinen silahları da değişim sürecine girmiş, menzil uzamış, uzaktan atılabilecek füzelerin, bombaların, mayınların tasarımı üzerinde çalışmalar yoğunlaşmış. Artık sadece cephedekiler değil, evlerindeki sivil masumlar da ateş hattı içindeymiş! Silah sanayi yatırımlarıyla Alfred tam 20 ayrı ülkede 90 farklı yerde fabrika kurmuş, Avrupa'nın yeni zenginleri arasına girmiş, en büyük zevklerinden biri olarak yerlerini bile karıştırdığı fabrikalarını ziyaret etmek olmuş.
O artık Paris'te yaşayan bir milyonermiş, İsveç, Almanya, İskoçya, Fransa ve İtalya arasında mekik dokuyormuş. Zenginliği ve buluşlarıyla Avrupa basınında sıkça yer alan Alfred için Victor Hugo, “Nobel, Avrupa'nın en zengin boşta gezen serserisidir” demiş! Farklı ülkelerde evler almış, hepsinin bir köşesine, aklı estiğinde çalışmak üzere kimya laboratuvarı kurmuş.
Nobel hakkında araştırma yapanlar onun kendisi için “insanlardan uzak biriyim ama insan sevgisiyle doluyum” dediğini söylüyorlar. Yaşı 43’e ulaştığında zengin, yorgun, bıkkın ve yalnızmış. Hayatına sekreteri olarak giren Avusturya'lı bayan Bertha von Suttner’in kısa bir süre çalıştıktan sonra bir başkasıyla evlenmek için Avusturya'ya geri dönmesinin kendisini etkilediğini söyleyen çok atıf var. Alfred ve Bertha von Suttner yıllar boyunca birbirlerine mektup yazmışlar, fikir alışverişinde bulunmuşlar. Alfred Nobel'in silah endüstrisinin çarklarını canlandıran buluşlarına rağmen savaş karşıtı duruşuyla “Silahları Bırakın” adlı bir de kitap yazan ve 1905 yılında Nobel Barış ödülü kazanan Bertha von Suttner’in “Nobel Ödüllerini” oluşturma yolunda önemli etkenlerden biri olduğu söyleniyor.
Bu yıllarda ilginç bir şey olmuş, kardeşi Ludwig’in ölüm haberi bir gazete yanlışlıkla “Alfred Nobel öldü” diye yazılmış. Üstelik yazının içeriğinde de “silah sanayine kattıklarıyla sayısız insanın ölümüne neden olarak zenginleşen kişi” olarak tanımlama varmış.Yaşarken ölüm ilanı çıkması bir yana, bu şekilde tanıtılması Alfred Nobel’i etkilemiş olmalı ki, vasiyetnamesini değiştirmiş, servetinin yüzde 94’lük kısmını kendi adına ödül dağıtmak amacıyla, kuracağı vakfa devredilmesini istemiş.
Silahtan kazansa da, sık sık etrafına “bana kalsa tüm silahları ait olduğu yere, cehenneme yollardım” diyen Alfred Nobel’in 10 Aralık 1896 tarihinde, İtalya'nın San Remo kentinde ölümü sonrasında, değişmiş vasiyetine akrabaları karşı çıkmış, servetinin dağıldığı çeşitli ülkelerdeki yetkililer tarafından durum sorgulanmış. Nobel Vakfı yöneticilerinin tüm tarafları Alfred'in isteklerini yerine getirmeye ikna etmesi tam dört yıl sürmüş; ilk ödüller 1901 yılında dağıtılmış. “Ekonomi” ödülü, 1968’de Nobel onuruna verilmek üzere eklenmiş.
Alfred Nobel’in hayatında zorluklara karşın yılmayan, buluş yapan ve ürünlerini dünyaya pazarlayan bir girişimci kişiliği ön plana çıkmış; hataları varsa bile servetini barış, bilim ve kültür için bağışlaması örnek bir davranış olmuş. O, dinamit, balistik gibi silah yapımında kullanılan birçok patlayıcıyı icat etse de, sentetik kauçuk, deri ve suni ipek yapmayı da denemiş; 1896'da öldüğünde kendi adına kayıtlı tam 355 patenti varmış.
Nobel ödülleri aynı zamanda tematik bir koleksiyon alanı! Nobel konulu pullardan madalyalara, ilk gün zarflarından gazete haberlerine ve Nobel kazanmış kişilerin özel eşyalarına kadar çok şey koleksiyonerler tarafından toplanıyor; müzelerde sergileniyor. Her ülke kendi insanının aldığı Nobel ödülünü yüceltirken, yapılan çalışmalar sergilere, seminerlere ve bilimsel araştırmalara da itici güç oluyor.
Bilimsel bilginin erdemlerle çalışılarak üretilmesiyle ve kazanımların anca tüm insanların yararına olabilecek şekilde paylaşılmasıyla bir değer kazanabileceğinin göstergesi olarak Nobel ödüllerinin verilmesi önemli! Silahların yerine barışı yeşertecek, teknolojik buluşlarla uygarlığımıza, insan hayatına ve çevreye fayda getirecek olumlu çalışmaların Nobel ödülleriyle mükâfatlandırılması umarım her zaman bilgi ile erdemin birleşeceği doğru isimlerde birleşir, tüm insanların barışı ve mutluluğu yolunda bilgelikle devam eder.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
The Economist dergisinin gelecek yıl için beklentileri “belirsizlik” ve “istikrarsızlık” içerikleriyle dolu
Kimliği doğrulamak, metni onaylamak, bir fikre katılmak ve yapılanı sahiplenmek için atılan imzanın ardında 5 bin yılı aşkın bir tarih var
“Son Akşam Yemeği” temalı çizimler Leonardo Da Vinci’den tam 1300 yıl önce de tasarlanmış
© Tüm hakları saklıdır.