Masallar dünyasına geçen hafta çıktığımız yolculuğumuz devam ediyor. Doğruluk payını sorgulamayı aklınıza bile getirmeyeceğiniz, zor anlarda sığınıp, pembe hayallerle umut dolu sonucu bekleyeceğiniz fantezileri fısıldayacağım kulağınıza. İyilerin kazandığı, zalimlerin cezasını çektiği, en sonunda sabrın selamete kavuştuğu anlatılarla filozofların çıkarımlarına kafa tutan masalların gerçek üstü yaşam dinamiğini anlatmaya çalışacağım. Tavşanların, sincapların dile geldiği, kurtların, kuşların, ağaçların canlanıp farklı karakterlerle hayata katıldığı, düşlerin ete kemiğe büründüğü fantastik bir hayal alemine giden yola çevireceğiz başımızı.
Masalların folklorun bir parçası olduğunu, anlatı geleneğinden geldiğini, seçkinlerin arasından değil, eğitimsiz halk içinden çıktığını, "anonim" yani hem yazarı hem de ortaya çıkış tarihi bilinmeyen derlemeler olduğunu geçen hafta bu köşede yazmıştım. Önceki çalışmamdan hatırlatmak istediğim hususlar arasında masalların 4 özelliği var. Geçmişin kolektif aklını ifade etmeleri, aktarımlarında iç içe geçmiş unsurların olması, anlatı geleneğine dayanmaları ve hayal gücüne dayanan sembolizm içermeleri. Merak eden önceki çalışmamı okusun temennisiyle masalların sayfalarını açıyorum efendim…
Sırada "Binbir Gece Masallarının" ortaya çıkış efsanesi var. Hikâye içinde hikâye anlatım biçimiyle, devrindeki doğu edebiyatının tüm renk ve folklorik motiflerini taşıyan binbir gece masallarına "Binbir Gece" isminin takılmasının ardında fantastik bir kurgu var. Bu öyle bir öykü ki, bünyesinde taşıdığı aşk, aile hayatı, cesaret, yoksulluk, kahramanlık, zenginlik, şatafat, adalet ve haksızlıkların önlenmesi gibi temalarla sanki televizyon dizisi gibi!
Hikâyeye göre; İran Şah'ı Şehriyar, Hindistan'dan Çin'e kadar egemenlik kurmuş güçlü bir imparator. En büyük yardımcısı da kardeşi Şahzaman. Denen o ki, her ikisi de eşleri tarafından aldatıldıkları için bütün kadınların iffetsiz - sadakatsiz olduklarına karar vermişler ve kadınlara kin duymaya başlamışlar. Hükümdar Şehriyar, kadınlara olan öcünü her gün bir kızla evlenip ertesi gün onu idam ettirerek almaya başlamış. Düşünsenize bir kadın olarak bu masalın içine kendinizi koyduğunuzu! Kimi hayır dediğinde bir gün önce öldürülme korkusundan, kimi de bir gecelik de olsa hükümdar eşi olmak ve bir kraliçe olarak ölmek isteğiyle bu çarkın içine girmiş.
Zaman geçmiş, ülkedeki kadınların üstündeki kara bulutlar artarken, vezirin güzelliği dillere destan, bilgili, aynı zamanda da akıllı kızı Şehrazat ortaya çıkmış ve sıranın kendisine gelmesini beklemeden, hükümdarla evlenip, tüm kadınları bu beladan kurtarmaya karar vermiş. Planını önce babasına anlatmış ve onun dereler gibi akan gözyaşlarına rağmen bin bir güçlükle ikna etmiş. Uzatmayayım, düğün dernek faslı sonrası gerdeğe girmişler ve Şehrazat ölümünü geciktirmek için hükümdara masal anlatmaya başlamış. Şafak sökene dek anlatmış, anlatmış ve en heyecanlı yerinde keserek "arkası yarın" demiş. Uykusu gelen Şehriyar, infazı ertelemiş, merakla ertesi geceyi beklemeye başlamış.
Gün içinde de Şehrazat ile kız kardeşi Dünyazat masalın devamını düşünmüşler ve o gece de masal en önemli yerinde yarım kalmış. Bu böyle sürüp gitmiş, masalın sonunu bir türlü duyamayan hükümdar her seferinde infazı ertelemiş ve bir gece sonrasında yepyeni bir masalla karşılaşmış. Bitip tükenmeyen, sonu bir türlü gelmeyen masallar tam binbir gece sürmüş. Masalların üstündeki giz perdesi aralanmamış ama bu süre içinde Şehrazat'ın hükümdar Şehriyar'dan üç erkek çocuğu olmuş ve mutlu evliliklerinin üzerinden tam 1001 gün geçmiş. Şehriyar tüm kadınları temsilen sadakatini ve iffetini ispat etmiş, kralın da kadınlara olan öfkesi dinmiş. Ve o günden sonra, bir gün tahtını bırakacağı çocuklarını iyi yetiştireceğine emin olduğu eşinin sözünden çıkmamış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…
Kocası İran Şah'ı Şehriyar'a 1001 gece boyunca uykusu gelene dek masal okuyan Şehrazat öldürülmekten kurtulmuş
Doğunun gizemli masalları Avrupa'ya İstanbul'dan gitmiş
Çevirileriyle Batı dünyasını masallarla karşılaştıran Antonie Galland, Fransa'nın küçük bir kasabasında doğmuş birisi. Sonrasında Sorbonne'da eğitim almış ve bir süre üniversite kütüphanesinin şark yazmaları bölümünde çalışmış. 1670 yılında, IV. Mehmed zamanında Osmanlıya elçi tayin edilen Charles François Olier de Nointel'le birlikte katip olarak İstanbul'a gelmiş. Düşünebiliyor musunuz, hem doğu kültürüne meraklı, hem de bir Sorbonne mezunu olarak o yılların İstanbul'unda yaşamayı. Araştırmacı ve koleksiyoner kişiliği ile İstanbul'da kanımca servet niteliğinde yazmalar, sanat eserleri ve antika eşyalar toplamış. Dikkatinizi çekerim, bu eserler bugün Paris'teki kraliyet kütüphanesinin yani Milli Kütüphanenin temel değerleri arasında. Galland, İstanbul'da zamanını çok iyi kullanmış, Türkçe, Rumca ve Arapça öğrenmiş. Fransız tüccarlarla birlikte Osmanlı limanlarını, Ege Adalarını, Yunanistan'ı, Lübnan'ı ve Kudüs'ü görme fırsatı bulmuş ve 5 yıl sonra Paris'e dönmüş.
Belli ki İstanbul'un gizemli yaşamından çok etkilenen Galland, 1679 yılında tekrar İstanbul'a gelmiş. Bu defa da 6 yıl boyunca İstanbul'da kalmış ve sonrasında da 3 yıllık bir Doğu seyahatine çıkmış. 1688 yılında ülkesine geri döndüğünde çevirmenlikle beraber kütüphanecilik yaparak hayatını idame ettirmiş. 1709 yılında College de France'da Arap dili kürsüsüne atanırken Arapça ve Türkçeden yapmış olduğu çevirileri arasında meşhur "Binbir Gece Masalları" isimli kitabı da varmış. Masallar diyarından masallarla evine dönen Galland'ın eserleri kısa bir zaman içinde çok bilinir olmuş, farklı dillere çevrilerek tüm Avrupa'da yoğun ilgi uyandırmış.
Aslında Galland'ın İstanbul'da kaldığı süre içinde gördüklerini topladığı eserlerinde yer alan bilgiler bizler için de çok önemli. Düşünsenize, 1670'li yılların İstanbul'undaki günlük yaşamın bir Fransız gözü ile tasvir edildiği satırları. İstanbul'da duyduğu hikâyeleri, şehirde yaşayan farklı kültürlerinin adetlerini, eğlencelerini, bayram ve düğünlerini, dinlediği müzikleri ayrıntılarıyla anlatmış. Masallar diyarından gelen Antonie Galland'ın birikimleri Fransa'nın Şark edebiyatına açılan kapısı olmuş.
Yaşamının bir kısmını 1670'li yılların İstanbul'unda geçiren Antonie Galland, çevirileriyle Batı ülkelerini Doğu'nun mistik masallarıyla karşılaştıran isim olmuş
Masalları devrine göre değerlendirmek gerekiyor
Masallar üzerinde bilimsel araştırmalar yapan bir ekip, 1812-14 yılları arasında Almanya'nın Kassel kentinde yaşayan ve dünya edebiyatına aralarında Kırmızı Başlıklı Kız, Kül Kedisi, Hansel ve Gretel, Pamuk Prenses gibi ölümsüz eserlerden oluşan 150 masal kitabı kazandıran Jacob ve Wilhelm Grimm kardeşlerin böylesine güzel başlıkların altında şiddet, seks, cinayet, yamyamlık, bebek katilliği ve ensest hikâyeler tasarladıklarını gündeme getirmiş. Bunların bazı versiyonlarının günümüz çocukları için uygun ve kabul edilecek türden konular olmadığı konusunda fikir birliği oluşmuş. Harvard Üniversitesi'nden Alman folkloru ve mitolojisi profesörü Maria Tatar, Pamuk Prenses masalındaki cinsellik ve şiddet içeren faktörleri, bir bir sıralamış. Kötü kalpli üvey annenin, küçük kızın ciğerlerini isteyip kızgın demir ayakkabılar giydirmesi, küçük kızın avcı tarafından ormana götürülmesi, üvey kız kardeşleri tarafından topuklarının ve ayak parmaklarının kesilmesi gibi tatsız şeyler ürküntü yaratsa da, bu masalların yazıldığı dünya ile günümüz şartlarının farklı olduğu kanısına varılmış ve masalların güncele evrilebileceği düşüncesi ön plana çıkmış!
Masallardan etkilenen Montesquieu, Voltaire ve Diderot gibi yazarlara, Çaykovski'nin "Kuğu Gölü", Bartok ve Balasz'ın "Mavi Sakal'ın Şatosu", Dvorak'ın "Deniz Kızı Operası Rusalka" ya da Rus Balesinin "Ateş Kuşu" gibi eserlerini de ekleyebiliriz.
İngiltere'de yayınlanan Guardian gazetesi, geçtiğimiz yıl, İran'ın yoksul bölgelerinde çocuklara "vaaz vermek yerine kitap okuyan" ve masallar anlatan bir din adamının hikâyesini haber yapmış. Haberde bahsedilen İsmail Azerinecad, 39 yaşında iki çocuk babası bir imam. İslam felsefesi ve Arap Edebiyatı dersleri vermediği zamanlarda, İran'ın güneybatısında köy köy gezerek çocuklara 'kış kapıdaydı ve ayının uykusu gelmeye başlamıştı' sözleriyle başlayan masallar okuyormuş. Azerinecad, İran kültüründe, "nekkalî" olarak adlandırılan ve UNESCO listesinde yer alan "dramatik hikâye anlatıcılığı" sanatının yaşayan örneklerinden.
Hollanda'nın Rotterdam kentine bağlı Schiedam semtinde, okul çağındaki iki küçük çocuğunu uyutmakta zorlanan bir baba, çocuklarına masal okunması isteğiyle polise başvurmuş. Schiedam Polisi verilen adrese bir polis memuru göndermiş ve Jaey ile Enzo adlı iki küçük kardeşi "zıpzıp ve havuçlu tost" isimli masal eşliğinde uyutmuş. Bizler polisten bu tür bir hizmet almaya alışık olmadığımız için, bu haberi yapan çok saygın bir yabancı gazete olmasına rağmen, hala masal olup olmadığına karar veremedim doğrusu!..
Kanada Başbakanı Justin Trudeau yaklaşık 20 yıl önce öğretmenlik yaptığı lisenin "Binbir Gece Masalları" temalı bir okul partisinde "Alaaddin" kılığına girip yüzünü kahverengiye boyadığı için halkından özür dilemiş. Trudeau, lisenin yıllığından alınan fotoğrafı için, o dönemde bunun ırkçı görüneceğini düşünmediğini, oysa şimdiki aklıyla siyaha boyanmış yüzün, oryantalist mitolojiye gönderme yapan ırkçı bir tavır olduğunu kabul ettiğini söylemiş.
Farklı ülkelerdeki başarıları ve ödülleriyle uluslararası anlamda da mimarlık mesleğinin zirvelerine yürüyen Erdal Özdemir'in gözü çizimleriyle hayat verdiği kahramanlarında ve kısa bir süre çocuklarla buluşturacağı masal kitaplarında
Balıkçıları kollarıyla denize çeken mürekkep balığı gerçek mi?
Orta Çağ balıkçı masallarında insanları gemilerden çekip denizin dibine sürükleyen "Kraken" isimli dev mürekkep balığı, masallardan çıkıp su altı araştırmacılarının takibine girmiş. İkinci Dünya Savaşı sırasında Maldive adalarında boyu 53 metreyi bulan dev mürekkep balığı kayıtlara girmiş. Ara sıra da avlanan İspermeçet balinalarının midesinde 10-15 metrelik küçük tipleri (!) görüldüğü olmuş.
Kuzey Kore liderleri genellikle, acımasız- zalim kişiler olarak bilinirler ama şu anki lider Kim Jong-un'un babası ve dedesi, kitapların gücünün farkında olarak, gençler için masal kitabı yazan liderlermiş. Hoş bu masallarda hainler de, kahramanlar da politik mesajlarla propaganda aracı olarak kullanılmışlar ama devrimi başarılı kılma güç ve sorumluluğuna sahip insanlar olarak masalın sonunda her şeyin efendisi olarak çıkmışlar. Mesela, "Kelebek ve Horoz" gibi, önce Kim İl-sung tarafından anlatılan ve sonra yazıya geçirilen Amerikan karşıtı masallarda, ABD'yi sembolize eden bir yavru horozun huzurlu bir bahçeyi mahvedip diğer hayvanlara kabadayılık taslamasını; Kuzey Kore'yi temsil eden genç ve gözü pek bir kelebeğin ise işgalciye karşı durarak vaziyeti kurtarmasını anlatılıyormuş.
Masallar mucizeleri, yani anlatılardaki sihirli içerikleri saklarlar. Şaşkınlık hali, olağanüstü etkenler, hayret unsurları iç içe geçer ve masallarda yoksullara, ızdırap ve acı çekenlere umut kaynağı gösterilir. Mutlu son, hayal aleminde gerçekleşen olayların kahramanlarını gerçek dünyadakine benzer sıkıntılarla, korkularla, felaketlerle karşı karşıya bırakır ama sonunda mucizelerle gelen yaşanmışlıklar arzuları gerçek kılar.
Masallara geri dönelim ve mutlu sonla konuyu kapatalım. Masallardaki mucizeyi gerçekleştiren aktörler bölgesel inanç sistemine, geleneklere göre farklılıklar gösterse de, kurgular hayali unsurların yanı sıra tarihsel izler de taşırlar. Bir tarafta periler, cinler, öte yanda koca karılar ve üvey anneler olsa da, masala konu olan kahramanlar genellikle hayali birer tasarımdırlar. Masallarda yerine göre şiddeti, adaletsizliği ve talihsizliği görebilirsiniz ama sonunda ortaya çıkacak olan umudun renklerine olan yolculuk, beklemeyi ve masallarla birlikte yaşamayı özletir. Tüm çocuklarının masal okunarak uyuduğu bir ülke hayaliyle...
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..