16 Aralık 2018

Manikür ezelden beri var!

Kişisel bakım sektörü dur durak bilmeyen bir endüstri canavarı gibi sanki

Manikürün günlük yaşamımızdaki yeri malum! Geri kalmış ülkelerde bile manikür hizmeti veren yerler mevcut. Aynı saç kestirmek gibi, sakal tıraşı olmak gibi, Dünyanın neredeyse çok büyük bir kısmında doğal bir gereksinim olarak algılanıyor.  Bir yandan el ve ayak bakımı ile ilgili ürünler kozmetik endüstrisinin dev üretim alanlarından birini oluştururken, diğer yandan da erkekler için bile her geçen gün daha fazla önem kazanmakta. 

Ne dersiniz, bakımlı ve güzel ellere sahip olma güdüsü, yüzlerce yıldır hiç değişmeden kalan en insani öğelerden biri değil mi?.. 

“Manikür” kelimesi Latince el demek olan “manus” ile bakım -önem vermek- ihtimam göstermek anlamlarına gelen “cura” kelimelerinden türemiş. Arkeolojik kazılarda çıkan bulgular, el ve ayak bakımının kültür tarihini Çin’den eski Mısır'a, Anadolu medeniyetlerinden Mezopotamya’da yeşermiş farklı uygarlıkların yaşanmışlıklarına doğru neredeyse eş zamanlı olarak götürmekte. Tüm diğer sosyal ve kültürel öğeler gibi, manikür de tarih süzgeci içinde, tacirlerin, seyyahların, mucitlerin hatta savaşların, işgallerin sayesinde toplumlar arasında paylaşılan ve kabul gören uygulamalardan biri olmuş! Farklı yaşam biçimlerinde kendine has uygulanış şekliyle gelişmiş ve teknik olarak da zaman içinde evrilmiş olmalı!..

‘Statü’ simgesi tırnaklar 

Somut olarak tarih vermek gerekirse, eski Mısır’da, MÖ 3000‘lü yıllara tarihlenen arkeolojik bulgularda, değişik boyda ve renklerde olan tırnakların statü belirlediği görülüyor. Farklı sosyal sınıflara ait olarak gün yüzüne çıkartılan mumyaların tırnaklarındaki cila, kına ve renk uygulamalarından dolayı net olarak biliyoruz ki, soyluluk ve zenginlik, tırnak üstüne sürülen renklerle de ifade edilmiş. Eski Mısır’da işçi ve köylü sınıfı da el-ayak bakımı konusunda çok istekli olmuş ama cila olarak sadece şeffaf ve parlak olmayacak şekilde natürel renkler kullanabilmişler. Çünkü kurallar gereğince tırnaklarını uzatamamışlar ve renkli boyalar sürememişler. Bu devirde yaşayan köleler için kesinlikle yasak olan her türlü manikür uygulaması, böylece onların kolayca tanınmalarını ve özgür bireylerden ayrılmalarını sağlamış.

Aynı zaman dilimi içinde, Çin’de de manikür uygulamaları görülüyor. Varlıklı Çinliler o yıllarda, el ve ayak bakımlarında altın ve gümüş renkleri tercih etmişler. Tırnakların üstüne sürülen sıvının, yani bugünkü adıyla ojenin kalıcı olması için de yumurtanın beyaz kısmıyla birlikte kemik unundan çıkartılan jelâtin ve kauçuk ilk kez Çin’de kullanılmış. Ming hanedanının hüküm sürdüğü yıllarda, aristokrat sınıfa ait Çinli kadınlar, siyah ve açık kırmızı tonlardaki boyalarla tırnaklarını boyamışlar, tırnaklarının uzun ve bakımlı olmasına önem vermişler. 

Ünlü Rus ressam Vasily Andreevich Tropinin, 1800'lü yılların başında yaptığı bu tablo, günlük yaşamda el bakımına verilen önemi vurguluyor.

Orta çağ Avrupa'sında temizlik dendiğinde genellikle iyi şeyler hatırlamayız ve günümüzden bakıldığında pek de içimize sindiremediğimiz bir temizlik anlayışının hüküm sürdüğünü biliriz. Yakın denebilecek yıllara kadar, kıta Avrupa'sında yaşayanlar yıkanmak yerine silinmeyi tercih ediyorlardı. Aristokratlar için bile, temizlik olgusu sadece iç çamaşırı değiştirmekle sağlanıyordu. Çok uzun yıllar boyunca suyun vücuda teması hoş karşılanmadı. Sadece ellerin ve kısmen de ayakların temizliği suyla yapılıyordu. Hatta Osmanlı coğrafyası da dahil olmak üzere denize girmek de avam takımının işiydi ve hoş karşılanmazdı.

Ama yine de Avrupa ülkelerinde de, tırnak temizliği daha farklı ele alınmış ve nispeten kişisel bakımda özen gösterilen bir alan olmuş. Hollandalı eğitim kitapları yazarı Desideius Erasmus 1530 yılında yayınladığı sağlık kılavuzunda parmak bakımını da anlatmış ve tırnakların 8 günde bir kesilmesini söylemiş. Bu yıllardaki farklı yayınlarda da kısa tırnağın sağlıklı olduğu ve insanların tırnaklarını uzatmadan kesmeleri yönünde telkinde bulunulduğu görülüyor. İşte özellikle bu zaman dilimiyle beraber, makas kullanımı, tırnak bakımının vazgeçilmez parçası olmuş ve el- ayak bakımında ölü derinin makasla alınması ilk kez bu dönemde denenmiş.

1830 Yılında Tıp doktoru Sits tarafından portakal kabuğundan esinlenilerek üretilen tırnak törpüsünün geliştirilmesi sonrasında, gerek Amerikanın gerekse de Avrupa'nın farklı şehirlerinde manikür yapan salonlar peşi sıra açılmaya başlandı.

 

Portakal ağacından törpü

On dokuzuncu yüzyıl başlarında manikür setlerinin içindeki aksesuarların nicelik ve nitelik olarak gelişim göstermesi, özellikle 1830 yılında, Doktor Sits tarafından gerçekleştirilmiş. Doktorun hastaları üzerinde ilk kez portakal ağacı kabuğundan yaptığı törpüyü kullanması kısa sürede Amerika’ya, sonrasında da dünyanın her yerine yayılmış. Bir anda kısa ve ucu keskin olarak törpülenmiş tırnaklar moda olmuş. Bugün filmlere, tiyatrolara, genellikle kadın hayatının dramatize edildiği edebi eserlere ve sohbetlere konu olan “tırnak törpülemek” o günden başlayan bir süreçte özellikle kadınların vazgeçilmezi olmuş. İlk yıllarda lüks gibi algılansa da hızla tüm sosyal katmanlara yayılan el ve ayak bakımı kısa bir zaman içinde de, soylu erkeklerin de yaşamları içinde var olmuş.

Sanayi devrimi yaşamın her alanını etkilediği gibi el ve ayak bakımına da yansımış. Gelişimi günümüze kadar artarak ilerleyen ve kadınların vazgeçilmezi olan akrilik içerikli ojeler, yine bir doktor tarafından tesadüfen keşfedilmiş. Keskin makaslar, törpüler, fırçalar ve dar alanlarda tırnak derisine bakım yapabilecek şekilde geliştirilmiş metal aksesuarlar tasarlanmış. Günümüzde manikür seti içinde düşünemeyeceğimiz çok şey o yıllarda aynı çanta içinde kullanılmış.

Bugün koleksiyoncuları peşinden koşturan bu döneme ait manikür setlerinde, yeni yeni üretilmeye başlanan minik gümüş kurşun kalemler, korse sıkıcısı, ayakkabı çekeceği, kürdan, kulak temizleme çubuğu, parfüm şişesi hatta dikiş-nakış aksesuarları bile yer alıyor. Genelde sadece gümüşten yapılan manikür aletlerinin sapları sedef, fildişi, kaplumbağa kabuğu, abanoz, hatta altın gibi o gün olduğu kadar bugün için de değerli şeylerle kaplanmış. Manikür aletlerinin içine konduğu çantalar her zaman çok gösterişli ve estetik şekilde üretilmiş. Bu setler o kadar göz alıcı kutulara konmuş ve ipekli kumaşlarla, nadide derilerle, zarif kadifelerle kaplanmış ki, sahip olunduğunda kadınların başını döndürecek kadar değerli olmuş, başlı başına genç kızların rüyalarını süslemiş. Yine bu yıllarda kullanılan hoş kokulu yağlar, yumuşak pamuklu bezler, sürülen renkli ojelerin ve kremlerin çıkartılması için denenen asit tipleri ile gelişen masaj teknikleri de manikürün günümüze gelen yolculuğunda etkili olmuş.

En makbul hediye, “manikür seti”ydi!

1870’li, 1880’li yıllara gelindiğinde, manikür setlerinin biraz daha orta halli halkın yaşamına indiğini, çok pahalı olan tiplerinin yanında, nispeten erişilebilecek olanların da gözde dükkânların özenle süslenen vitrinlerinde sergilendiğini görüyoruz. Şuna emin olun, bir bayana hediye olarak “ne alayım” sorusunun cevabı bu yıllarda genellikle manikür seti olmuş. Küçüklü büyüklü manikür setlerini o günlerden sonra kadın çantalarının vazgeçilmez bir parçası, güzelliği tamamlayan kişisel eşyalardan biri olarak görüyoruz. Devir artık gerek Avrupa’nın gerekse de Amerika'daki büyük şehirlerin en popüler caddelerinde peşi sıra açılan manikür evleriyle sosyalleşmenin yeni yüzü devri olmuş. 

Yazının başında da söylediğim gibi, her geçen gün yeni bir ürünün eklendiği kişisel bakım sektörü dur-durak bilmeyen bir endüstri canavarı gibi sanki. Tabii ki bu gelişimden manikür takımları da içerik olarak etkileniyor. İlginçtir, bundan yüz-yüz elli yıl öncesinin perspektifi ile bakıldığında bazı aletlerin manikür setlerinde artık yer almadığını, her an el altında olacak şekilde tutulan araç ve gerecin daha sade ve daha basit bir pakete indirgendiğini görüyoruz.

Amatör bir kültür tarihi araştırmacısı ve bir koleksiyoner olarak, ne zaman eski bir manikür seti görsem, insanoğlunun kendini bakımlı ve güzel görme isteğinin hep var olduğunu ve hep var olacağını düşünmeden edemiyorum. 

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..

Yazarın Diğer Yazıları

Koleksiyoncunun kaleminden: Yumurtanın öyküsü

Yumurta, yüzbinlerce yıldır sofrada olmuş; tek başına yenilmesi yanında, çok şeyle birlikte de pişirilmiş

Koleksiyoncunun Kaleminden: “Kış saati” uygulamasının tarihi

Kış saati uygulaması -bizde kabul görmese de- 70’ten fazla ülkede enerji tasarrufu yapmak için uygulanıyor

Koleksiyoncunun kaleminden: Sirkenin öyküsü (2)

Sirke 5. yüzyıldan sonra tam bin yıl boyunca tüm coğrafyalarda üretilen, günlük yaşamda çok yönlü bir ürün olarak kullanılan ana ihtiyaç malzemelerinden biri olmuş

"
"