17 Mart 2019

Mağara devrinden bu yana balenin öyküsü

Bale sanatı, ülkemizde yaşadığı sıkıntılara rağmen, gelişimini sürdürüyor, çocuklarına dans ve bale eğitimi aldırmak isteyen velilerin ilgisi her geçen gün artıyor... 

Farkındasınız, bale sanatı gelişmiş dünyada saygın yerini koruyup gelişimini sürdürürken ülkemizde zaman zaman siyasetten, zaman zaman da yazılı ve görsel basından saldırılara maruz kalıyor, çeşitli zorluklarla mücadele ediyor. Ama yine de iyimser olmak lazım ki, her şeye rağmen varlığını ve gelişimini de sürdürüyor. Hatta son yıllarda ülkemizin büyük şehirleri dışındaki farklı yerlerde de dans ve bale eğitimi veren özel kursların da açıldığını, çocuklarına dans ve bale eğitimi aldırmak isteyen velilerin ilgisinin her geçen gün arttığını görüyoruz.

İnsanlığın evrensel gelişim süreci içinde, dansın onbinlerce yıldır var olduğu kaynaklarda mevcut. İlk çağlardan bu yana atalarımızın öfke duyduğu, minnet, sevgi, şükran hissettiği, doğa olaylarına olan korkularını, duygularını ve düşüncelerini değişik hareketler eşliğinde yaptıkları ilkel danslarla dışa vurduğu gösterileri biliyoruz. M.Ö. 40.000 - 10.000 yılları arasında, Güney Fransa'daki Les Trois Freres bölgesinde, gerek gücüne öykündüğü hayvanların kılığına bürünüp yüzüne maskesini takarak, gerekse de kutsal varlıklara olan inancını tazelemek için danslar yapıldığı da bilinmekte. M.Ö. 5.000 'li yıllarda eski Mısır'da görülen ellerin başlar üzerine konularak yapıldığı ritmik hareketler, bugün de gerek Afrika'da, gerekse de Polinezya ve bazı Güney Amerika ülkelerinin çok kutsal varlıklı inanç sistemlerinde yaşanmaya devam ediyor.

Aynı bugünün Türkiye'sindeki gibi, Eski Roma’da da, Ciceron gibi, dans edenlere iyi gözle bakmayan, "dans eden kimse sefahate dalıp aklını kaybetmiştir" diyen düşünürler olsa da, Aristo ve Homer gibi dans etmenin metnini yapan filozoflar da vardı. Belli bir konunun dansla anlatılmasına dayanan ilk örneklerin hep var olduğu eski Yunan ve Roma saraylarındaki bu gösteri türüne Latince ismiyle, fabulae Atellanae denmiş. 1400' lü yıllara yaklaşırken de, İtalyanca "dans” anlamına gelen “ballo” ya da “balletto” sözcükleri kullanılmış.

Koreografik düzenlenmiş danslar bileşkesi: Bale

Teknik olarak bale nedir dersek, “koreografik olarak düzenlenmiş danslar bileşkesi” olarak tanımlamak yerinde olur. Dans tekniklerinin, müzik, dekor ve giysi ile birleştirilerek stilize edilmesi ve gösterime sunulması olarak da tanımlanabilir. Bale dramatik olarak bir öykü üzerine kurgulansa da, tümüyle estetik de olabilir. Bu arada koreografinin de adım tasarımcılığı, bir çeşit dans besteciliği olduğunu, baleyi ya da dansı oluşturan adım, figür ve ifadelerin tümü olduğunu belirtmek lazım.



İtalya'da Rönesans devrinde, sanat ve sanatçıya büyük değer verildiği malum. Rönesans'a damgasını vuran ünlü Medici ailesi, saraylarında yemeğe davet ettiği asillere müzik, dans, pantomim, şiir ziyafeti çeker, illüzyonistlerin, cambazların ve soytarıların gösterileri ile misafirlerini büyülermiş. İşte bale, mitolojik konuların canlandırıldığı bu dramatik dans gösterilerinde doğmuş. Kimi araştırmacılar 1489 yılında oynanan "Jason ve altın yaprağı" adlı oyunun ilk bale gösterisi olduğuna vurgu yaparken, kimileri de 10 -15 yıl öncesini ya da sonrasını işaret etmekte.


İlk bale, İtalya'yla eşzamanlı İstanbul’da sergilendi


Burada çok ilginç bir şey var, o da bale sanatının neredeyse eş zamanlı olarak İstanbul'da da sergilendiği. 2008 Yılında kaybettiğimiz değerli koleksiyoncu ve araştırmacı yazar Metin And' ın, kaynağını kendi kitaplarında ortaya koyduğu şekliyle, İstanbul'da bir Venedik soylusunun evinde, 1524 yılında, bir bale gösterisi sergilediğine ilişkin çalışması var. Bale sanatının ilk yeşerdiği ülkelerden biri sayılan Fransa'dan neredeyse, 50 yıl önce İstanbul'da yaşandığı bilgisi, klasik bale tarihi için son derece önemli olmalı. İzleyici olarak Türklerin de katıldığı bu bale temsilinde, Türk çengileri de dans etmişler ve Türk dansını İtalyanların önünde sergilemişler. Başka örnekler de var; mesela İtalyan gezgini Pietro Della Vale, İstanbul’da 1614 yılında Venedik Elçisi’nin konağında, bale gösterisi yapıldığını, izleyici konuklar arasında Türklerin de olduğunu yazmakta.

Fransa’da 1564 yılıyla beraber bale yapıtlarının sergilendiği biliniyor ama müzikle ve dekorla bütünleşmiş olarak sunulan ilk bale gösterisinin 1581’de, Fransız Valois Sarayında, Kraliçe Catherine de Medici onuruna gerçekleştirilen “Balet Comique de la Royne” olduğu sayılmakta.

Sonrasında da bale sanatında hızlı bir ilerleme var. İlk bestenin adı Orchesographie olup, 1588 yılında Thoinot Arbeau tarafından yazılmış. İlk bale okulu, dans sanatları akademisi adıyla, Fransa Kralı XIV. Louis tarafından 1661 yılında Paris'te kurulmuş. Toplum önünde dans eden ilk balerin topluluğu 1681 yılında Paris Operasında sahneye çıkmış. İlk kareografik bale figürleri 1727 - 1810 tarihleri arasında yaşamış Jean Georges Noverre tarafından 1760 yılında, "bale ve dans üzerine bilgiler" adlı kitapta (Letters on Dancing and Ballet) yayınlanmış. Modern balenin öncüsü kabul edilen Noverre'nin kitabındaki bale teknikleri, bugün bile uygulanıyor ve bu sanatın günümüze dek uzanan en güzel örneklerini içeriyor.

Bir bale gösterisinde, balerinlere ve baletlere ayak uçlarında yeterince yükselebilmeleri için özel mekanizmalı pabuçlar giydiren ilk koreograf, Charles Didelot olmuş. Didelot’un 1796 yılında Kraliyet Tiyatrosundaki bu kareografisinde, erkek dansçının partnerini havalandırması ve bu hareketin iki dansçı arasında bir iletişim aracı olması da bir başka ilk.

Ufak-tefek değişiklikler geçirse de, günümüz romantik balesinin standart giysisi sayılan ilk bale eteği 12 Mart 1832’de Paris Operasında galası yapılan “La Sylphide” adlı gösteri için  Alfred Chalon tarafından çizilmiş.

Osmanlıda da dans vardı

Tam olarak bale ile ilgisi yok ama Osmanlıda da gösteri sanatları içinde danslı sunumlar var. Eskiler gösteri sanatına “temaşa” diyor ve bugünkü tabirle gösteri sanatlarının tümünü kapsayacak şekilde, bakmak, seyretmek ve ibret almak anlamlarında da kullanılıyor. Osmanlıda temaşa sanatı, özel olarak kurulmuş bir sahnede, herhangi bir meydanda oynanan ya da kukla gösterisi gibi perde üzerinde oynatılarak göze ve kulağa hitap eden oyunların, dansların tümü olarak kabul ediliyor. Metin And "temaşa" oyunları içinde anlattığı köçek ve çengilerin dans gösterimlerini, yerine göre balenin dramatik özelliği ile yorumluyor. Sultan 2. Mahmut’un 1857 yılında yasakladığı skandallar dolu bu eğlence türü, Osmanlı’da kostüm ile temanın, koreografi ile gösterimin bir bütünü olarak kadının olmadığı bir tarih aralığında asırlar boyu devam etmiş.

İstanbul’da bir bale okulu 1921'de açıldı

Devrimden kaçıp İstanbul'a yerleşen Ruslardan olan Madam Lydia Krassa Arzumanova tarafından 1921’de İstanbul’da açılan bir bale okulu var ve bu okulun öğrencilerinin Adnan Saygun’un “Bir Orman Masalı” adlı bale müziğini Arzumanova’nın koreografisiyle sergilediği bilinmekte.



1948 yılında Devlet tarafından davet edilen ve desteklenen İngiliz Kraliyet Balesi’nin yöneticilerinden olan Madam de Valois “Yeşilköy Bale Okulu”nu açmış. Çeşitli şehirlerdeki ilkokulları gezen ve çocukların bedensel yapılarını, yeteneklerini inceleyen Valois, İngiltere’den iki bale öğretmeninin getirilmesini de sağlamış. Kızlı erkekli toplam 28 öğrenciyle 6 OCAK 1948'de açılan Yeşilköy Bale Akademisi, İngiltere’deki ünlü Sadler’s Wells Bale Okulu’nun çalışma programını örnek alarak öğretime başlamış. Bu okulun ilk öğrencileri arasında, yıllar sonra Türk Balesi’nde yönetici, öğretmen ve dansçı olarak görev yapacak olan Hüsnü Sunal, Tenasüp Onat, Engin Akaoğlu, Güzide Kalın Noyan ve Kaya Akkoyunlu gibi isimler yer almış. Yeşilköy Bale Okulu, 1950 Mart ayında yürürlüğe giren bir yasayla Ankara Devlet Konservatuvarına taşınmış ve böylece Konservatuvarın bale bölümü kurulmuş. Ve bale sanatı bugüne kadar olan zorlu yolcuğuna devam etmiş.

Alın size koleksiyon yapabileceğiniz bir tema! Bale ile koleksiyonculuğun ne ilgisi var diye düşünüyor olabilirsiniz. Eğer rahmetli Metin And hocamız gibi Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemine ait eski evrak, bilet, broşür, resim, giyim ve dekora ait aklınıza gelecek her türlü şeyi biriktiren araştırmacı ve koleksiyoner büyüğümüz olmasaydı, asırlar önceki gösteri sanatlarını tarihe zor kaydederdik. Koleksiyonlardaki bulgular bilimsel gelişmelere kaynak oluşturur. Koleksiyonlar toplumların belleğidir.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.

Yazarın Diğer Yazıları

Koleksiyoncunun kaleminden: Jübilenin kültür tarihi

Tarih öncesinde kölelerin "azat" edilmesi için kullanılan "jübile" sözcüğü yıllar içinde evrilmiş, emeklilikten araba kornasına hatta tarlaları nadasa bırakmaya kadar farklı imgeleri yüklenmiş

Koleksiyoncunun kaleminden: Oy vermenin kültür tarihi

Antik tarihte suçlular ve istenmeyen kişiler de oylanmış; en fazla oy toplayanlar sürgüne gönderilmiş

Dünya Kukla Günü kutlu olsun: Koleksiyoncunun kaleminden "kuklanın tarihi"

Kukla, hareketli hikâye anlatımında eğlenceli olduğu kadar kendini ifade etmenin de bilinen en eski sanatsal gösterim biçimlerinden biri