04 Şubat 2024
Tam 81 yıl önce bugün Türk ve dünya basınını İsmet İnönü ile İngiltere Başbakanı Churchill'i karşılaştıran Adana Konferansı kaplamış, İnönü'nün İkinci Dünya Savaşı'ndaki "aktif tarafsızlık" politikası savaşın tüm taraflarınca farklı irdelenmiş. İkinci Dünya Savaşı'nın gidişatını etkileme konusunda tüm tarafları derinden ilgilendiren bu görüşme Adana'nın Yenice kasabasında bir tren vagonunda gerçekleşmiş.
1 Eylül 1939 günü Almanya'nın Polonya'ya taarruzu ile başlayan ve yaklaşık 40 ila 60 milyon kişinin ölümü ile sonuçlanan İkinci Dünya Savaşı'nın en sıcak günleri içinde yaşanıyor anlattıklarım.
İngiliz Başbakanı Churchill, Türkiye'yi kendi saflarında Almanya'ya karşı harbe sokabilmek için 30 Ocak 1943 tarihinde İstanbul'a gelmiş, ayağının tozu ile birlikte de doğruca görüşmelerin yapılacağı Adana'ya geçmiş.
İki gün süren bu görüşmelere taban tabana zıt fikirlerde katılan her iki taraf da amaçlarına ulaştığı izlenimi ile ayrılmış ve bu yönde demeçler vermiş. Adana buluşması neredeyse her ülkenin gündemini kaplamış ve yazılanlar Şubat ayı boyunca gazetelere konu olmuş.
Churchill Adana'ya Fas'ın Kazablanka şehrinde yapılan bir zirveden gelmiş. 14 Ocak 1943 tarihinde başlayan ve tam 12 gün süren bu toplantı İkinci Dünya Savaşı'nın yönünü belirleyen çok önemli buluşmalardan biri olmuş!
ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt, Birleşik Krallık başbakanı Winston Churchill ile heyetleri arasında gerçekleşen ve gizli tutulan bu toplantıya Stalin de davet edilmiş ama o ülkesini savaşta yalnız bırakmamak için katılmamış.
Kazablanka zirvesinde, Alman, İtalyan ve Japon ülke liderlerinin kesin yenilgiyi dünya kamuoyu önünde kabul etmeleri "kayıtsız - şartsız teslim olmaları" konusunda karar alınmış. Bu şartların dışında barış yapılmaması, Türkiye'nin savaşa katılması yönünde gerekli girişimlerde ısrarla bulunulması ve Almanya'ya bu yolla bir cephe daha açılması da kararlaştırılmış.
İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak dış politikada tek belirleyici olan İsmet İnönü, tam bir tarafsızlık üzerine oluşturduğu politikasını ısrarla uygulamaya çalışmış.
Adana görüşmelerine Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Şükrü Saraçoğlu, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu, Ortaelçi Feridun Erkin eşliğinde bürokratlarla katılmış. Winston Churchill de görüşmelerde yanına İngiliz Genelkurmay Başkanı olmak üzere en üst askeri erkanın da dahil olduğu kalabalık bir heyeti almış.
Tüm Avrupa ülkelerinin yaşadığı zorluklar içinde gelişen olumsuz şartlarda savaşın hızla gelişmesinin tedirginliği içinde İnönü soğukkanlılığı koruyarak her uzatılan mikrofona konuşmamış, baskılara boyun eğmemiş; ülkesini bağlayıcı kararlar almamış; oldubittiye izin vermemiş.
Bir yandan Sovyetler'in Alman gemilerinin boğazlardan geçmemesi konusundaki baskısı, bir yandan sınırlarımıza dayanan Hitler'in aba altından sopa göstermesi, bir yandan da başını İngiltere'nin çektiği güçlerin tehditleri İnönü'nün kararlılığını boz(a)mamış.
Anlaşılan o ki, İttihat ve Terakki Partisi'nin oldu bittisiyle içine düştüğü Birinci Dünya Savaşı'ndan ağır bedel ödeyerek çıkan, sütten ağzı yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyen genç Türkiye Cumhuriyeti komşularıyla iyi ilişkiler kurmayı ön plana almış.
Sovyetler Birliği ile 1925 yılında yapılan "Dostluk ve Saldırmazlık Anlaşmasını" "Balkan Antantı", "Montreux Sözleşmesi" ve "Sadabad Antlaşması" izlemiş.
Büyük savaşın iki büyük cephesinden gelen tehdit mesajlarını soğukkanlı bir şekilde değerlendiren İnönü Mihver Devletleri'yle Müttefik Kuvvetleri'n Türkiye'yi savaşa dahil etme baskısına karşı zaman kazanmaya dayalı bir politika içinde muhataplarını oyalamayı başarmış. Savaşan bu iki cephenin kimlerden oluştuğunu görünce insan kaosun sınırlarımıza ne kadar yaklaştığını daha iyi anlıyor.
Mihver Devletleri olarak Almanya, İtalya ile Japonya'nın ana çatısını oluşturduğu bloğa zaman içinde Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Finlandiya, Hırvatistan, Vichy Fransası, Arnavutluk, Habeşistan, Mançukuo, Tayland, Burmanya ve Irak da katılmış.
Müttefik Devletler de İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği etrafında toplanan Polonya, Avustralya, Yeni Zelanda, Danimarka, Norveç, Güney Afrika, Yunanistan, Yugoslavya, Hollanda arasında oluşmuş.
Birinci Dünya Savaşı'ndaki müttefiki olan Türkleri yanına çekmeye çalışan ve karşı tarafa yanaşmasına izin vermeyen Hitler, 1939-1942 yılları arasında Türkiye'ye çok ciddi baskı yapmış.
Hitler Türkiye'nin kendi yanında olmasını o kadar çok istiyormuş ki, birkaç yıl sonra yardımcılığını üstlenecek olan Von Papen'i Ankara'ya Büyükelçi olarak göndermiş. Türkiye'yi Almanya'ya yakın tutmak ve karşı tarafla bir ittifaka girmemesini sağlamak amacıyla elinden gelen her şeyi yapmış.
1941 yılının Şubat – Mayıs ayları arasında İnönü'ye iki defa güvence mektubu göndermiş, sonucunda da Almanya'nın anlaşma gayretleri meyvesini vermiş ve 18 Haziran 1941 tarihli "Türk - Alman Saldırmazlık Anlaşması" imzalanmış.
Gazetelerde çok şey yazılsa da tren vagonunda iki gün boyunca yapılan toplantılarda ne tür bir karar alındığını bilen yok gibi. Gerek dış basın, gerekse de ülke gazeteleri ana sayfadan verdikleri haberlerin içini doldurmakta zorlanmışlar ama görüşme dünya gündeminde ve iç basında büyük yankı yapmış.
İnönü - Churchill buluşmasından kısa bir süre önce Almanya'nın güçlü sesi Büyükelçi Von Papen'e Ankara'da suikast düzenlendiği için görüşmelerin nerede yapılacağı bile sorun olmuş. Önce Kıbrıs'ta yapılması gündeme geldi ise de ülke içerisinde Adana'da gizli olarak bir trende toplanılması için Churchill ile mutabık kalınmış.
Birbirinden zıt düşünceler içinde bir araya gelen Churchill ile İnönü taban tabana farklı fikirlerle görüşmelere katılmışlar ama görüşme sonunda her iki taraf da amacına ulaştığı izlenimi ile ayrılmış. Her ne kadar iki taraf da görüşmeden olumlu ayrıldık deseler de bu toplantı ana hatlarıyla "sağırlar diyalogu" ismiyle tarih sayfalarına işlenmiş; İkinci Dünya Savaşı'nın çetin müzakereleri içinde yer almış.
Yapılan yorumlara göre, Churchill Türk ordusunun modern silahlarla teçhiz edilmesi karşılığında Türk topraklarından ve üslerinden müttefiklerin yararlanmasını, Türkiye'nin müttefikler safında savaşa katılmasını 7000 personelin sivil kıyafetle Türkiye'ye sızmasına izin verilmesi istemiş.
Savaşın Türkiye'nin işbirliğiyle ya da işbirliği olmadan da bitebileceğini düşünen İnönü, her iki durumda da savaşa hazırlıklı olmayan ülkesinin çıkarlarını gözetmek adına karşılanması imkânsız şartları İngiltere'ye dayatmış; hiç açık bırakmamış, güçlü görüntüsünden ödün vermemiş.
Adana toplantısından kısa bir süre sonra Almanya'nın Ankara Büyükelçisi von Papen bir kez daha Berlin'e giderek Türkiye'ye saldırılmayacağı güvencesiyle geri dönmüş. Savaşan taraflar Türkiye'nin taraf olacağı bir savaşın kaderini etkileyebileceğini biliyorlarmış.
Türkiye'nin kararlı bir şekilde tarafsızlığını koruma arzusundan son derece rahatsız olan Alman Nazi yönetimi, Türklerle "barış" mesajları verse de, çok kısa bir süre sonra 1943 baharında ve yazında Türkiye üzerinde güçlü bir baskı uygulamış. Büyükelçi Von Papen, Türkiye'nin savaşa girmesi veya Müttefiklerle işbirliğini artırması durumunda Alman hava kuvvetlerinin İstanbul'u ve diğer Türk şehirlerini bombalayacağını ima etmiş.
Görüşmeler neredeyse dünyanın her yerinde yankı bulmuş; İngiltere, Amerika, Almanya, Macaristan, İtalya basınında farklı bakış açılarıyla işlenmiş.
3 Şubat 1943 tarihli Yeni Sabah gazetesinde Hüseyin Rahmi Gürpınar tarafından kaleme alınan yazıda, "iki ülke arasındaki dostluk bağları her iki tarafı memnun edecek şekilde yeniden görüşülmüştür" şeklinde yazılmış.
Aynı gün İstanbul'da çıkan Son Posta Gazetesinde Ekrem Uşaklıgil, İngiliz Başbakanın 10 gün devam eden bir konferanstan sonra 5 bin km daha yol teperek Türkiye'ye gelmesinin, Türkiye tarafından izlenen "taraf olmama" politikasının bir sonucu olduğunu belirtmiş. Yazıda Türkiye'nin son 20 yıldır hiç taarruz fikri taşımadığı, daima savunmasına ağırlık verdiği, gelen tehlikeyi önceden görerek tedbir aldığı ve dinamik bir politika izlendiği görüşüne yer verilmiş.
Yazımın bu bölümünde yazılarımda sık sık tekrarlamaya çalıştığım "koleksiyonculuğun bilimsel araştırmalara kaynak sağlayacağı ve tarihin karanlıkta kalmış yönlerine ışık tutabileceği" özelliğine dönük olarak kendimden örnek vermek arzusundayım. Sizlere resimlerden, gazete kupürlerinden, orijinal belgelerden, bilgi notlarından ve konuyla ilgili objelerden oluşan, günden güne geliştirmeye çalıştığım İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı sırasında yurt gezilerini yaptığı "Beyaz Tren" temalı koleksiyonumdan küçük bir tanıtım yapmak istiyorum.
Atatürk'ün 1935 yılından vefatına kadar yurt gezilerinde kullandığı ve onun son yıllarına tanıklık eden Beyaz Tren, İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı sürecinde de hizmet vermeye devam etmiş; yurt gezilerinde kullanılmış.
Beyaz Tren son derece bakımlı bir lokomotife bağlı olarak çekilen vagonlar eşliğinde Cumhurbaşkanına ait lokanta, istirahat – toplantı – çalışma bölümlerinin olduğu bir makam aracıydı.
Cumhurbaşkanına refakat eden misafir, muhafız, personel sayısına göre adedi değişen vagonların en arkasına bağlanan özel bölüm misafir odasından banyoya, yatak odasından çalışma salonuna, uzun yolculuklardaki bütün ihtiyaçlar düşünülerek hazırlanmış bir şekildeydi.
Beyaz Tren'in geçeceği güzergâhtan uzun düdükler çalarak ilerleyen kılavuz trenin arkasından görülen makam treni içindeki görevliler bir sonraki istasyonu telgrafla haberdar eder, bilgi verirlermiş. İnönü treni durdurduğu istasyonlarda vatandaşlarla konuşur, onları dinlermiş.
Bir gün kitaba dönüşebilecek şekilde içi çok uzun bir süredir dolmaya başlayan tematik "İnönü'nün Beyaz Tren" koleksiyonumda İnönü'nün istasyonlarda çekilmiş resimleri, seyahat edeceği güzergâhı dakika dakika gösteren daktilo ile doldurulmuş, yer yer el yazısıyla düzeltilmiş şahsa özel yolculuk planı var. Üzerinde Cumhurbaşkanlığı forsu bulunan ve -kanımca- sadece İnönü için hazırlanan "özel tren ilinereri" (bazılarında kelime okunduğu şekliyle “itinereri” olarak yazılmış) o günün gazeteleri ile karşılaştırıldığında günün siyasi atmosferi hakkında bilgi veriyor.
Neyse biz dönelim, büyük savaşın karanlık günlerine…
İkinci Dünya Savaşı boyunca 1945 yılı Şubat ayına kadar tarafsız kalmayı beceren, bu tarihte de kazanan tarafın belli olmasıyla yeni kurulacak Birleşmiş Milletlerde yer alabilmek adına o güne kadar yakınında durduğu Almanya'ya ve Japonya'ya göstermelik olarak savaş açan Türkiye kazananların arasına katılmış.
Yani uzun lafın kısası, dünya birbirine girmiş ama Türkiye dört bir yandan gelen baskılara rağmen tarafsızlığını korumaya çalışmış. Ne "bir koyup üç alacağız" demek gelmiş ülkeyi yönetenlerin aklına ne de "Cuma namazını Şam'da kılmak".
Keşke gerek Irak savaşında gerekse de Suriye sorununda başımızı belaya sokmadan önce eski gazetelerden yaşanmış tecrübeleri okuyup derin bir nefes alabilseydik; sağduyulu davranıp empati yapabilseydik! Keşke bizim de akıllıca işler yapan, gerekli zamanlarda doğru uyarılarda bulunabilen bir muhalefetimiz olsaydı.
Düşünüyorum da, İnönü gibi isteğini duyup, istemediğini duymamaya çalışan biri önderliğinde, eski gazete koleksiyonlarından ders çıkarabilen bir akıl topluluğu eşliğinde -belki de- ne milyarlarca dolar harcamamıza gerek olabilirdi ne bu yüzden canlarımızı kaybederdik ne de milyonlarca mülteci ile baş başa kalma sıkıntısını yaşardık!
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
https://www.habervakti.com/kazablanka
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/20511
https://www.historystudies.net/dergi/adana-gorusmelerinin-turk-basinina-yansimalari2021067b72418.pdf
https://belleten.gov.tr/tam-metin/3131/eng
https://www.youtube.com/watch?v=TZJsGiQHQ44
https://www.gastearsivi.com/gazete/aksam/1943-02-02/
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/20511
https://www.trthaber.com/etiket/mustafa-kemal-ataturk/
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/beyaz-tren/
İrfan Yalın kimdir? Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı. Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu. Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı… |
İnsan kurabiye ile yüzlerce yıl öncesinde tanışmış; kurabiye sevince de kedere de eşlik etmiş
Geçmişin gelecekle bağını kuran “eski gazete koleksiyonları” kültür hazinelerini sararmış sayfalarında saklıyor
Yumurta, yüzbinlerce yıldır sofrada olmuş; tek başına yenilmesi yanında, çok şeyle birlikte de pişirilmiş
© Tüm hakları saklıdır.