17 Şubat 2019

'Joker'in ardındaki giz

Belki de insanın tasarladığı kavramlar içinde, olumsuzu olumluya çevirme gücü sadece jokere yüklenmiş bir vasıf. Jokeriniz varsa, olumsuzlukları dağıtabilir, imkânsız gibi görünenlere çare bulabilirsiniz, değil mi?

Bir dostumun özenle toplanmış joker koleksiyonunu görmeden önce, ben de joker’i büyük ihtimal sizler gibi değerlendiriyordum. Yani kırk yılda bir oturduğum iskambil oyunlarında gelen joker kartını büyük bir zevkle selamlıyor, seçeneklerimi arttırdığı için seviniyordum. Sadece iskambil oyunu olarak düşünmeyin, bugün simgesel olarak joker her yerde! Kim başı dara düştüğünde, yaşamdan bunaldığında, kendini çıkmaz sokaklarda hissettiğinde ya da genel olarak hayatının her alanında karşılaştığı olumsuzlukları bir dokunuşla değiştirebilecek kudrette olacak bir jokere sahip olmak istemez ki!.. 

Dedim ya, simgesel de olsa, kendinizi karanlıkta hissettiğinizde ışıkları yakacak, çaresiz kaldığınızda yanınıza ordu gönderecek ya da yalnızlık duygusuna kapıldığınızda dünyanın tüm renkleri ile kapınızda bekleyecek bir güce sahip olmak istemez miydiniz?  

Teolojik metinleri bir yana bırakırsak, belki de insanın tasarladığı kavramlar içinde, olumsuzu olumluya çevirme gücü sadece jokere yüklenmiş bir vasıf. 

Bütün dillerde telaffuzu aynı tek sözcük

“Joker” bugün dünyada en çok kullanılan sözcüklerden… Neredeyse, dünya üzerinde yaşayan tüm dillere aynı şekilde geçmiş; aynı şekilde telaffuz ediliyor, benzer çizimlerle tasarımlanıyor ve aynı özellikleriyle biliniyor. İşte bu haliyle, tasarımcıların üstünde en çok düşünce gücü harcadıkları alanlardan biri. Dünyanın dört bir köşesinde, o kadar çok joker dizaynı yapılıyormuş ki, inanmakta zorlanırsınız!

Jokere geçmeden önce iskambil kağıtlarının ortaya çıkışı hakkında da kısa bir bilgi vermek iyi olacak. İskambil kağıtlarının 1200'lü yıllarda Çin’de kâğıt para kullanımıyla eş zamanlı olarak ortaya çıktığı düşünülüyor. Önce Hint ve İran topraklarına yayılıyor, sonra da Memluk İmparatorluğu’na. Bir asır sonra da seyyahlarla ve ticaret erbabıyla İtalya’ya, İspanya’ya ve Portekiz'e eş zamanlı olarak götürüldüğü tahmin ediliyor.

Şu bir gerçek ki, ortaya çıkışından sonra, Avrupa insanının bu eğlenceli ve fantastik karışımla karşılaşması en az bir asır almış. Halka indiğini de sanmayın sakın, yıllarca sadece belli bir zümrenin eğlencesi olmuş. Bugün müzelerde sergilenen ve değerli koleksiyonları süsleyen erken dönem iskambil desteleri genelde çok değerli kağıtlar ve özenle, altın yaldızlar kullanılarak yapılmış pahalı işler.  

Yani demek istediğim şu ki ilk örnekler krallar, soylular ve aristokrasi için yapılmış. İskambil kağıtları el üstünde tutulmuş ve farklı kültürlerin yükledikleri simgeler de farklı olmuş. Örnek olarak Memluk destesinde kadeh, altın para, kılıç ve polo sopaları varken, İtalya ve İspanya’da bunlar asa, kılıç, fincan ve para olarak simgelenmiş. Alman kart üreticileri meşe palamudu, yaprak, kalp ve zil kullanmışlar, Fransızlar da yonca, mızrak ucu, kalp ve taş döşeme olarak şekillendirmişler. İngilizler de Fransızların versiyonunu benimsemiş ama mızrak ucuna “maça”, taş döşemeye ise elmas yani bizim tabirimizle “karo” demişler. 

İskambil kartları konusuna bir başka yazımda özel olarak dönmek düşüncesiyle burada ara veriyorum, biz dönelim jokerin ortaya çıkış hikayesine...

Tarot’tan jokere…

Efendim iskambil kartlarının ilk örnekleri görülmeye başlamış ama bu kartlarla bugün anladığımız anlamda oyun oynandığını düşünmeyin sakın. Daha çok illüstrasyon ve fal ağırlıklı olarak gelişen bu süreç içinde 1391 yılında İtalya'da "torocco" ismiyle ortaya çıkan ve bizim “tarot” olarak bildiğimiz kurgu ile başlıyor jokere ulaşan yolculuk. Yaşamın gizemlerini 56 minik resimde sentezleyen, altın, kulup, kılıç, kadeh olarak adlandırılan 4 seriden oluşan 14 figürlü tarot sistemi aslında bir fal tipi ve her figürün bir imajı, özel bir anlamı var. Kimine varoluş, kimine ruh, kimine de yaşamsal oluşum gibi, sihirli dokunuş ve gizemli gelecek gibi anlamlar yüklenmiş. Zaman içinde de tarot kartlarına “fool” isimli bir kart eklenmiş. Türkçeye ana hatlarıyla “aptal”, “aldatma”, “soytarı”, “kandırmak” anlamlarıyla çevirebileceğimiz bu kartın günümüzdeki jokere ulaşan çizgide önemli bir basamak olduğuna inanılıyor. Dedim ya tam olarak belli değil, sadece bir varsayım. 

Şaşıracaksınız biliyorum ama jokerin ilk kez nerede ve ne zaman ortaya çıktığı, bugünkü bildiğimiz halini kim ya da kimlerin tasarladığı konusu da tam olarak belli değil. Bu konuda yapılan çalışma sayısı da az ve kaynaklar da sınırlı. Kimi jokerin İsa Mesih’i hatırlatacak şekilde çizildiğini düşünüyor, kimi de kilisenin baskısına karşı direnen ve bilimsel bilgiye ulaşma çabasında gizli faaliyetlerde bulunan grupları simgelediğine inanıyor. Kimi görüş Hristiyanlık öncesindeki arkaik dönemden kalma heretik ve gnostik yanları olduğunu söylüyor, kimi tezlerde de “joker” tiplemesi baskıcı yönetimlere karşı çıkan bir halk kahramanı olarak görülüyor. Genel kabul gören bir şey var ki, o da joker tiplemesinin Orta Çağ’ın sahne anlayışında görülen ve akrobatlıktan hikâye anlatımına, müzik icra etmekten hokkabazlığa, sihirbazlıktan illüzyon gösterimine, hatta soytarılığa kadar sahnede her rolü oynayabilen bir figürden doğduğu.

Komedyen, palyaço, soytarı, eşittir “joker”

Zaten Joker sözcüğü Latincede komedyen, palyaço anlamına gelen “joculator” sözcüğünden türemiş. Orta Çağ tiyatrosunda farklı özellikleriyle insanları eğlendiren, şakalarıyla neşe saçan bir saray soytarısı olan “jester” ismiyle de özdeşleşmiş. Jester tiplemesi aptal gibi görünse de bizim tabirimizle tam bir köylü kurnazı aslında! O bir yandan aristokrat zümreyi eğlendirirken, bir yandan da yaşamın ağır yükü altında ezilen çoğunluğun sorunlarını kıvrak zekasıyla oyunlarının içinde dile getirebilen biri. Jester, şakayla karışık da olsa imparatorlara, krallara, çok güçlü ve zor ulaşılan kişilere halkın sorunlarını dile getirebilecek kadar zeki, yaratıcı ve sıra dışı özelliklere sahip, genellikle cinsiyeti olmayan kurnaz bir köylü tiplemesi. Sanki bu özelliğiyle bizim Hacivat tiplemesi ya da orta oyunumuzdaki Pişekar gibi.

Jester karakteri bir dönem öylesine etkili olmuş ki, Shakespeare bile oyunlarında ona yer vermiş.   

Farklı joker tiplemeleri 

Jokerin Amerika bağlantısı önemli. Önceleri yeni kıtada “joke” yani “şaka” anlamında algılanmış. Karşı çıkanlar olsa da jokerin ilk kez 1860’lı yıllarda Amerika’da ortaya çıktığı düşünülüyor. Bu görüşe göre, Alman ve Hollandalı göçmenler tarafından Amerika’ya götürülen “Euchre” oyununun Almanca telaffuzu “yuqueur” olduğu için Amerikan İngilizcesine başlangıçta “juker” olarak yerleşmiş. Ve bu oyuna ekstra “koz” ekleme düşüncesi, zaman içinde tek başına işlevi olmasa, bir bütün içinde her şeyin yerine geçebilen jokere dönüşmüş.

Bugün bazı joker koleksiyonerlerin elinde bu dönemlerden kalma el çizimleri var. Matbaa basımlı ilk joker kartı “London Club Park” markası ile 1857 tarihinde Samuel Hart tarafından Amerika’da tasarlanmış. İlginç bir şey daha var, jokerin Amerika dışına yayılması da yıllar almış. 1882 yılında Belçika, 1887’de Kanada, 1902 yılında da Fransa jokerle tanışmış.

Gerek Dünya'nın dört bir yanına dağılmış joker koleksiyonerleri, gerekse de araştırmacılar, joker tarihi ile jokerin farklı oyunlardaki işlevleri ve joker tiplemeleri üzerinde yıllardır çalışıyor. Bir yandan da yaşamın her alanında yeni joker tiplemeleri beliriyor!..

İnanıyorum ki sizler de bundan sonra elinize geçen her jokere farklı bakacaksınız. Çizmesinden şapkasına, elindeki asadan ceketine kadar fark edeceğiniz her ayrıntı belki de sizi Orta Çağ’a taşıyacak. Ya da Amerikan iç savaşı döneminde, bir cephede kâğıt oynatacak.

Kim bilir, belki de siz de jokerleri biriktirmeye ve ardındaki sırları çözmeye çalışacaksınız.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.

Yazarın Diğer Yazıları

Koleksiyoncunun kaleminden: Kurabiyenin öyküsü

İnsan kurabiye ile yüzlerce yıl öncesinde tanışmış; kurabiye sevince de kedere de eşlik etmiş

Koleksiyoncunun kaleminden: Eski gazetelerden kasım ayı gündemleri

Geçmişin gelecekle bağını kuran “eski gazete koleksiyonları” kültür hazinelerini sararmış sayfalarında saklıyor

Koleksiyoncunun kaleminden: Yumurtanın öyküsü

Yumurta, yüzbinlerce yıldır sofrada olmuş; tek başına yenilmesi yanında, çok şeyle birlikte de pişirilmiş

"
"