Dünyanın her yerinde yapılan kazılarda 10 bin yılı aşan eskilikte havanlar ile karşılaşılıyor. İran’dan Anadolu’ya, Çin’den Güney Amerika yerlilerine kadar her yerde havan görülüyor. Gıda dışında kök boya üretiminde, seramikle birleşecek kemik tozu üretiminde ve harç yapımında kullanıldığını gösteren kanıtlar var
Havan sözcüğünün peşinden sürükleyeceğim bu haftaki yazımı. Ama benim anlatacağım havan, “havan batsın” ya da “havanı alırsın” deyimlerindeki havan değil. Havan topu ya da mermisi de değil.
Bakınca fark ettim, Anadolu’da başka anlamları da var havanın. Deveye takılan çan, huni, ılıştırma suyu ve hamur kesmeye yarayan alete de havan dendiği bölgeler var.
Benim anlatacağım, evlerimizdeki havan! Yani içinde sarımsak, ceviz, çeşitli tohumlar ya da sizin aklınıza şu an okurken gelen şeyleri tokmağı ile dövüp küçücük parçalar halinde ufalamaya çalıştığımız genelde sert ağaçlardan, taştan, plastikten, bakırdan ya da başta pirinç olmak üzere farklı metallerden yapılan çukur kâse… Dilimize Farsçadan “haven” sözcüğünden geçmiş.
Bir de havanın büyüğü var, o da dibek. Dibek genellikle kahve ve tahıl tanelerini ezmede, kabuklarını ayırmada kullanılıyor.
Havan deyip geçmeyin, bugün günlük yaşamımızda kullandığımız her şey gibi havanın da insanlık tarihi içinde bir yeri var. Hiç düşündünüz mü; havanı ilk akıl edenleri, farklı tasarımlarını geliştirenleri ve günümüze kadar gelen bir tarih döngüsü içindeki evrimini.
Havan göçebelik, dibek yerleşik hayatla ilişkili
Düşününce bana hak vereceksiniz, havanın bu kadim tarihinin ardında insanoğlunun avcı-toplayıcılıktan yerleşik hayata geçmesinin de izleri var.
Bunu hala köylerde gördüğümüz havanın büyüğü olan “dibek” ile kolayca taşınabilen havanı karşılaştırarak söylüyorum. Yani göçebeliği terk ederek yerleşen ve tarıma başlayan insan, artan ihtiyaçlarını ve çoğalan üretimini bir yandan depolayarak bir yandan da farklı kullanım şekilleri arayarak geliştirdi. Yeri değil biliyorum, yerleşik hayata geçilmesini ve tarım devrimini bizlere hep günümüzdeki modern (!) insana ulaşmada çok önemli bir gelişme olarak anlattılar ama bunun özgürlükleri kısıtladığını, insanoğlunun hayvanları köleleştirip doğayı kirletmeye başladığının ilk adımı olduğunu söyleyenler de var. Mülkiyetin ortaya çıkması ve ihtiyaçtan daha fazla üretimin başlamasıyla, bölgeler arasındaki hır-gürün arttığını, çatışmaların başladığını düşünenler var.
Amacım yerleşik hayata geçilmese ne olurdu, ya da olmasa olur muydu sorularına cevap aramak değil; söylemek istediğim şu ki; havan göçebeliğin, dibek de yerleşik hayatın izlerini taşıyor.
Eminim, havan kelimesi size de “havanda su dövmek” tabirini hatırlattı. Deyimler toplumların yaşam ve düşünüş biçimlerine de ayna tutuyor. Başka dillerde de buna benzer ifadeler mutlaka vardır ama bu sözün bizler için daha özel bir anlamı var, kanısındayım. Sonuca ulaşmayan nafile çaba bu!..
Siyasette “havanda su dövüyoruz” hep
Siyasete girmeyeyim diyorum ama bu söz bana yıllardır konuştuğumuz ve sık sık manşetlere taşıdığımız hiçbir sorunu Türk siyasetinin çözemediğini hatırlatıyor. Ne Kıbrıs, ne Doğu, ne de Ege sorunu çözülebildi. Eğitim, tarım, enflasyon, çarpık yapılaşma, köyden kente göç, gelir adaletsizliği gibi saydıkça başkaları da geliyor. Siz nereye çekersiniz bilmiyorum ama bence “sürdürülebilir istikrarsızlık” bu!..
Yıllar geçiyor ve kaynaklar tüketiliyor. Daha dün Doğu bloğundan ayrılmış komşularımız gibi “atı alan Üsküdar'ı geçiyor”, bizim “havan”ımızda ise “aynı su” ve “aynı tokmak” var. Bırakın çözebilmeyi, bir de Suriye gibi içinden çıkılmaz yeni bir kambur eklendi geleceğimizi inşa edeceğimiz kaynaklarımıza.
Neyse, bırakın ben havana geri döneyim!..
10 bin yıldır her yerde
Aşağı yukarı dünyanın her yerinde yapılan kazılarda 10 bin yılı aşan eskilikte havanlar ile karşılaşılıyor. Ama bize kullanımı hakkında en net bilgi veren görseli Mısır’da MÖ 1550 yılına tarihlenen “Eber” papirüsünün üstüne resmedilmiş olanı.
Dedim ya, öncesinde de, sonrasında da “tasarımlara yön veren ihtiyaçlardır” savını doğrularcasına, İran’dan Anadolu’ya, Çin’den Güney Amerika yerlilerine kadar her yerde havan görülüyor. Gıda dışında kök boya üretiminde, seramikle birleşecek kemik tozu üretiminde ve harç gibi farklı ihtiyaçların yapımında da kullanıldığını gösteren kanıtlar var. Hatta Batı dillerinde havan kelimesi “harç” ve “öldürmek” anlamlarında da kullanılıyor. Ama bu öldürmek bizim soğanı kavurarak öldürmemiz şeklinde, yani niteliğini değiştirmek gibi…
Aklımda sizlerle paylaşacağım havanla ilgili çok bilinmese de bir deyim daha var; “havan dövücünün hınk deyicisi”.
Bir işi yapmakta olana yardım edip, çabasına destek olup yüreklendireceğine, öyle görünüp yardakçılık eden kimse anlamına geliyor bu deyim.
Sanırım bunun için de vereceğimiz örnekler çoktur. Yine siyasete girip neşenizi bozmak istemiyorum ama ne yalan söyleyeyim aklıma ilk gelenler, yandaş basın, kamuda bir kişilik işi çok kişinin yapması ya da atılan nutuklardan kendine vazife çıkartan hukuk sistemimiz.
Havanı anlatırken tasarım farklılıklarıyla, harç yapımıyla ve yerleşik hayata geçmeyle bağ kurulacağını biliyordum ama havanla yardakçılık arasında ilişki olabileceğini düşüneceğimi inanın ben de tahmin etmiyordum! Eminim, sizin de ekleyecekleriniz vardır ama bence bu kadar yeter, bırakalım canımızı sıkmayalım!..
İlaç sanayisi havanla gelişti
Orta Çağ’da yeşermeye çalışan modern kimyanın öncüsü simyacılık için havan çok gerekli bir obje olmuş. Hatta denilebilir ki, havan ilaç sanayisinin gelişiminin de temel direği, belki de bilinen ilk aleti… Simyacıların gizli olarak sürdürdükleri faaliyetlerle kullandıkları küçük porselen havanlar bugün hala müzelerin değerli raflarını süslüyor.
On altıncı yüzyılda havanlara kulp eklenmiş ve tokmaklar daha farklı tasarlanmış. Rönesans dönemiyle beraber bronz kullanılarak farklı büyüklüklerde yapılmış, ama tokmaklarda zamanla tekrar abanoz gibi, şimşir ve teak ağacı gibi sert ve dayanıklı ağaçlara dönülmüş. 1780’li yıllara gelindiğinde, bugün havan koleksiyoncularını peşinden sürükleyen bisküvi seramiklerinden yapılanlar ortaya çıkmış ve kolay temizlenebilir olmaları nedeniyle ev kadınlarının vazgeçilmezi olmuş.
Yirminci yüzyılla birlikte havan tasarımlarında koku tutmaması, kolay yıkanabilmesi ve güç gerektirmeden kullanılır olmasına dikkat edilmiş. Günümüzde her ne kadar elektrikli tipleriyle gerek sanayide, gerekse evlerde kullanılıyor olsa da hepimizin gözünde canlanan hali ve dekoratif görünümleriyle havanlar evlerimizde, mutfaklarımızda ve koleksiyonlarımızda olmaya devam ediyor.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..