05 Ocak 2020

Hapishane bir canlının mezarıdır

Hapishane, üzerinde çok yazılan, ağıtlar, türküler söylenen ve yıllar sonra bile yaşanmışlıkların ardından gündeme getirilen bir olgu

Hapishaneler insanın insan için bulduğu, özgürlüğü kısıtlama icadı. Doğayı ve doğalı yaşama yerine hem kendine hem hayvanlara hem de yaşadığı çevreye dünyayı dar kılan insanın, gelişmişlik adına (!) tasarladığı kendini cezalandırma yollarından biri de bu.

Düşman, suçlu, muhalif ve yaşadığı döneme göre şu ya da bu yüzden tehlikeli sayılan insanların bir yerlerde alıkonulduğu, kaçmasın diye kapatıldığı yerler binlerce yıldır hep olmuş. Ama bu uygulamayı günümüzdeki bir hapishane gibi düşünmeyin. Bu tür yerler genellikle cezalandırılacak kişilerin infazına kadar yönetimin kontrolü altında tutulmasını sağlama görevi görürmüş. Yer yer iktidar karşıtlarının canlarının alınmadan ömür boyu kapatıldıkları zindanlar da tesis edilmiş ama bunları anladığımız anlamda 'hapishane' başlığı altında görmemek lazım.

Kölelik, devrimci bir yaklaşım olarak ortaya çıkmış 

Hapishanenin olmadığı yıllarda, yani düşmanların, karşıtların, esirlerin hemen öldürüldüğü zamanlarda, insanın bulduğu en akılcı yollardan biri 'kölelik' olmuş. Şaşıracaksınız ama bu alanda araştırmaları olanlar, kölelik kavramının 'devrimci' bir çıkış olduğunu söylüyorlar. Hemen kabul edilmesi tabii ki zor ama düşününce haklı oldukları yanlar çok. Düşünsenize, köle olarak çalıştırılanlar hem öldürülmekten kurtulmuşlar hem de iş güçleriyle üretime katkıda bulunmuşlar. Özellikle tarımsal üretim artmış, insanlar karnı tok uyumaya başlamış. On binlerce kişinin boğaz tokluğuna çalışmasıyla ortaya çıkan devasa yapılar, köprüler, tüneller, köleliğin kurumsallaşmasıyla birlikte görülmeye başlanmış. Tabii ki insanı insan yapan 'umut' kavramı köleler için içlerinde sakladıkları büyük bir direnme gücü sağlamış. Azledilenler, her şeye rağmen mutlu olmayı becerebilenler ve kaçarak özgürlüğüne tekrar kavuşanlar olmuş. Buradan bakınca öldürülmekten daha iyi değil mi? Tabii ki, anlattığım bu tür köleliği yakın dönemde özellikle Amerika kıtasında yaşananlardan ayrı tutun. O konunun tüm özelliklerini ayrı değerlendirmek lazım.  

Özellikle savaş esirlerinin öldürülme yerine çalıştırılması hem üretimi arttırmış hem de tutsaklar için yaşam umudunu hep canlı tutmuş, olmalı

Cervantes, köle olarak İstanbul’da cami inşaatında çalıştı mı?

Hapishane günleri, ünlü İngiliz yazar Shakespeare dahil çok yazara ilham kaynağı olmuş. Adı bile antik Yunancada 'köle' anlamına gelen Homeros, MÖ 6. yüzyılda yaşamış antik Yunanlı masalcı Ezop, Don Kişot’un yazarı Cervantes büyük bir köle çuvalından çıkan şu an aklıma gelen birkaç örnek. Yüzlerce yıl sonra bile, arkalarında bıraktıklarıyla dünya edebiyatını hala etkileyebilen isimler. Bu arada belki bir gün konu ona da gelir ama ünlü yazar Cervantes’in köle olarak yaşadığı yılların bir kısmını İstanbul’da geçirdiği ve Tophane sahilindeki Kılıç Ali Paşa Camisi’nin inşaatında çalıştığını söyleyenler var. Bu sav, bugüne kadar hiçbir bilimsel bulgu ile ispatlanamamış durumda olsa da, bu iddiayı ortaya atanlar iaşe kartlarında fark edilen 'tek kollu gavur' sözünün Cervantes’e ait olduğu kanısındalar. Peki, siz sormadan ben sorayım; İstanbul'a gelmediyse İstanbul ile ilgili yazdıklarındaki tasvirleri nasıl yaptı? Bu konuda belli bir süre beraber tutuldukları ve önce İstanbul’da sonra da Cezayir’de esir hayatı yaşayan bir İspanyol askerden duydukları üzerine kurguladığı düşüncesi kabul görüyor.

Geçen hafta da Jules Verne’nin İstanbul'u, Trabzon'u ve Karadeniz sahilinde yaptığı sanal yolculukta tasarladıklarını anlatmıştım. Yani demem o ki, bu tür yaratıcılığı yüksek insanların gözleri sadece fiziksel olarak baktıkları şeyi görmemiş, onlar hayallerindeki dünyayı da en ince ayrıntısına kadar tasvir edebilmişler.  

Neyse biz dönelim konumuza! Geçmiş bir yana, modern insan için kölelik bitti mi diye sorarsak, cevap hâlâ devam ettiği yönünde. Dünyanın ücra coğrafyalarında yaşananları bir yana bırakın, büyük metropollerde bile şu ya da bu şekilde hala görülüyor. Mesela İsveçli model ve oyuncu, 38 yaşındaki Frida Farrell’in Londra'da günlerce bir evde köle olarak yaşadıklarının öyküsü dünya basınında çok yakın bir zaman önce yer aldı.

Farklı inanışlardaki esirlerin ve kölelerin Hristiyan olarak vaftiz edilmesi, yüzyıllar boyunca kilisenin elindeki büyük bir güç oldu

Hapishane yokken suçlu ya öldürülür ya da uzuvları kesilip bırakılırdı

Hapis cezalarının ortaya çıkışı ile bu işlevi yerine getirileceği mekânın, yan, hapishanenin birlikte ele alınması yerinde olacaktır. Özellikle Orta çağ dönemine kadar suçlu bulunanlar için genellikle ölüm veya vücuda yönelik olarak bazı uzuvların kesilmesi şeklinde uygulamalar olduğu için, hapis cezası ortaya çıktığında bunun uygulanma yerlerinin bulunmadığı ortaya çıkmış. Yani bir şekilde hürriyeti ortadan kaldıran ceza düşüncesi, cezaevlerinin de tesis edilmesini sağlamış.

Özellikle verilen suçun karşılığı olarak uygulanacak olan hapis cezalarının tarihçesi ile cezaevlerinin tarihçesi birbiri ile bütünleşmiş gibi görülüyor. Yani bu konuda bugünkü temel dayanak olan 'rehabilite etme' ve tekrar topluma kazandırma yerine öldürme, sürgüne gönderme, 4 duvar arasına hapsetme suretiyle toplumdan ayırma, bedenine işkence etme, azap - ızdırap yaşatma ve sosyal bakımdan da zarara uğratma şekillerinde uygulanmış. Eski Yunan’da Platon, cezanın amacının korkutma ve iyileştirme olduğunu binlerce yıl önce belirtmiş olmasına rağmen, cezanın 'kısas ve intikam' olarak görülmesi yakın yüzyıllara kadar devam etmiş.

İnsanlık onuru işkenceyi yenec…

Ne yazık ki, insanoğlunun bugün ulaştığı nokta 'işkence' ayıbını ortadan kaldıramadı. Teknolojinin, sosyal bilimlerin, kent yaşamının ve kültürel paylaşımın hayal edilemez boyutları bile işkence konusunu dünya üzerinde hâlâ çözülebilmiş değil. Yazmaktan utanıyorum ama, bu konuda karnesi kötü olan ülkelerden biri de biziz.

Tarih süreci içinde, çok yakın zamana kadar uygulanan sistematik ve kurumsal 'işkence' konusunda yazılanlarla ansiklopediler yazılır. Yazılmış ve yazılıyor da zaten. Böyle bir münasebetsiz konuyu açıp tadınızı kaçırmak istemiyorum. Ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Ne Orta Çağ kilisesinin cezalarını merak edin, ne de Yedikule’de yaşananları ve yaşatılanları…

Mahkemeye kravatlı geldiği için ceza indirimine layık görülen, kendisine tecavüz eden ile evlenmeye zorlanan, caniyi değil de "O saatte orda ne işin vardı" diye kadını sorgulayan hukukun adil olmayan ideolojik saplantılı insanların elinden verildiği bizim gibi ülkelerde insanoğlunu en çok yaralayan unsur düşünce suçlarının, yazarların, muhaliflerin ve haksızlıklara ses çıkartabilenlerin hapishanelerde çürümesi, olsa gerek! Düşünebiliyor musunuz, Aziz Nesin gibi yazdıklarıyla düşün dünyamızı zenginleştirebilen birinin yıllarca hapiste dört duvar arasında tutulduğu günleri. Dünyanın çok diline kitapları çevrilen biriyle gurur duyacağımız yerde, ona yaşattığımız şeye bakın.

Aydın ve yazarlarımız içinde hapiste yatma rekoru Hikmet Kıvılcımlı’ya ait

Hikmet Kıvılcımlı gibi düşüncelerinden dolayı 22,5 yıl hapiste yatan birinin yaşadıkları o ülke insanları için onurlarına yapılmış bir saldırı olmalı. Söylemesi kolay ama düşünsenize; tam 22,5 yılı 4 duvar arasında geçirmek! Liste şöyle devam ediyor:

- Kemal Tahir 12, 5 yıl

- Nâzım Hikmet 12 yıl

- Necip Fazıl 10, 5 yıl

- Aziz Nesin 5, 5 yıl 

- Orhan Kemal 5 yıl

Düşünsenize, bugün Kemal Tahir’e, Nazım Hikmet’e, Aziz Nesin’e, Rıfat Ilgaz’a verdiği onursuz cezaların hakimlerini anan, onlara saygı gösteren var mı? Ya Rıfaz Ilgaz’ı Hababam Sınıfı gibi bir eser ortaya çıkardığı için Kastamonu’dan Selimiye’ye gönderen ve yargılayan emir kullarını… Ya da gencecik bir çocuğu yaşını büyüterek asan yargı erkini yâd eden var mı? Bu kararları verenlerin saygınlıklarını (!) bugün çöp tenekesinde bile bulamazsınız. Ama yazarların kitapları, aydınların fikirleri ve Balaban gibi sanatçıların çizgileri gelecek kuşaklara yol gösteriyor.

"Demokrat olmak" ülkemizde sağ düşüncenin beceremediği bir şey 

Sağcı olsun, solcu olsun, fikirleri yüzünden düşünürleri hapse sokmak gerçekten utanç verici. Bu ülkenin aydını 1990’larda şiir okuduğu için Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istemi ile dava açılmasına da aynı şekilde karşı çıkmıştı. Birileri bu görüşü hâlâ eleştirmeye devam ediyor ama --hiçbir zaman sahip olmadığımız- peşinde olduğumuz hukuk devleti arayışı, adam ayırmaz, görüş ve taraf kayırmaz olmalı. Önemli olan prensiplerdir, herkese eşit olarak uygulanacak yasalardır. Dün bu duruma düştüğü için mağdur durumuna düşen birinin tersine uygulamalarını, hiç şüpheniz olmasın tarih yazacaktır.

Bu ülkede her daim, iktidar erki ve elde taşınan güç her zaman muhalifin, farklının ve genele benzemeyenin kafasında bir balyoz oldu. Burada çok önemli bir eksiğimiz var o da bu ülkede 'demokrat olan bir sağ' siyaset oluş(a)madı. Batı dünyasının siyaset ortamıyla karşılaştırıldığında, belki de en önemli eksiklerimizden biri olan bu konuda ne yazık ki doğru örnekleri özümseyemedik. CHP’yi de çoğu yerde demokrat ve sol siyaset içinde olması gerektiği yerde göremediğim için bu konuda -nedense- yakın gelecek için de ümitli değilim.

'Hapishane turizmi' 2. Dünya Savaşı sonrası çok talep görür oldu

Nazi zulmünü bütün çıplaklığı ile ziyaretçilerine sunan toplama kamplarını bir yana bırakın, dünyaca ünlü hapishaneler bugün çok ülkede yaşananları gözleriyle görmek için ziyarete gelen turistleri ağırlıyor. Alkatraz, ABD'de San Francisco açıklarında 3 adadan biri ve en bilineni. Soğuk körfez suları, akıntılı denizindeki köpek balıkları nedeniyle 'kaçılamaz' denilen ve koşulları nedeniyle esir kampına benzetilen ada, yaklaşık yüz yıllık hapishane döneminde ünlü suçluları ağırlamış. Şöhretini, 'Alkatraz Kuşçusu' ve 'Alkatraz'tan Kaçış' filmleriyle yakalayan hapishane şu anda müze olarak hizmet veriyor.

Bir örnek de bizden; dört bin yıl önce inşa edilen tarihi Sinop Kalesi, tarihi kaynaklara göre 14. yüzyılda bile zindan olarak kullanılmış. 1887 yılında da resmi olarak hapishaneye dönüştürülmesinin ardından 1999 yılına kadar sayısız hükümlünün çile çektiği yer olmuş. 1999 yılında kapatılarak müze olarak kullanılmaya başlayan tarihi Sinop Kalesi, dış ülkelerdeki örnekleri gibi hapishane turizmine hizmet ediyor. Darısı 12 Eylül’ün utanç yüzü Diyarbakır cezaevine, demokrasi ayıbı İmralı’ya ve insan onurunun ayaklar altına alındığı diğer hapishanelere.

Bir Pazar yazısında böyle çirkin bir konuyu sizlere hatırlattığım için lütfen kusura bakmayın! Unutmayalım ki, azılı katiller, tecavüzcüler, hırsızlar ve suç işlemeyi yaşam zevki haline getirmiş hasta ruhlu kriminal yapıda olanlar bir yana, dünyanın her yerinde haksızlığa, iftiraya ya da bir anlık bir gaflete düştüğü için dört duvar arasında çile dolduran milyonlarca kişi esaret rüzgarını parmaklıkların arasından soluyor. Gazetecilerimiz, aydınlarımız, on binlerce kişinin oylarıyla seçilen siyasetçilerimiz, bilim adamlarımız, haksızlıklara baş kaldıranlarımız hapiste. Tarih onları da bizi de ve onlara yaşattıklarımızı da hiç kaybolmayacak şekilde kayıt ediyor. Aslında benim bu konuda yazacaklarım bitmedi; haftaya sizler için dünya basınından derlediğim hoş ve ilginç hapishane öyküleri var.

Hapishane konusu koleksiyonculuk için çok büyük bir tema. Hapishane notlarından postadan geçmiş sansürlü mektuplara, tutsakların ürettiği anı eşyalarından ünlü insanların tutsaklık günlerinde kullandıkları giysilere kadar aklınıza getirebileceğiniz çok şeyi biriktiren ve sergileyen koleksiyonerler var. Zamanın ve sabrın bolluğu nedeniyle yapılması çok güç incelikte oymalar, boncuk işleri ve danteller sergi alanlarının duvarlarını, müzelerin raflarını süslüyor.

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!.. 

Japonya suçlularının bir dönemlerde korkulu rüyası olan Nara Juvenile hapishanesi, bugün otel kompleksi olarak gerçeğe uygun olarak yapılmış restorasyonu ve özgün tasarımıyla konuklarını ağırlıyor

Yazarın Diğer Yazıları

Koleksiyoncunun kaleminden: Jübilenin kültür tarihi

Tarih öncesinde kölelerin "azat" edilmesi için kullanılan "jübile" sözcüğü yıllar içinde evrilmiş, emeklilikten araba kornasına hatta tarlaları nadasa bırakmaya kadar farklı imgeleri yüklenmiş

Koleksiyoncunun kaleminden: Oy vermenin kültür tarihi

Antik tarihte suçlular ve istenmeyen kişiler de oylanmış; en fazla oy toplayanlar sürgüne gönderilmiş

Dünya Kukla Günü kutlu olsun: Koleksiyoncunun kaleminden "kuklanın tarihi"

Kukla, hareketli hikâye anlatımında eğlenceli olduğu kadar kendini ifade etmenin de bilinen en eski sanatsal gösterim biçimlerinden biri