15 Ocak 2023

Geleceği içinde barındıran fosil; kehribarın öyküsü

Kehribar, takılarımızı süslemesinin yanında milyonlarca yıl önceki yaşama da ayna tutuyor

Baştan söyleyeyim, amber ile kehribar aynı şey. Bu nedenle yazımda iki kelimeyi de bir arada kullanacağım; sakın farklı şeylerden bahsettiğimi sanmayın. Beni şaşırtan bir şey fark ettim; bu kelime Bengalceden Portekizceye, Tamilceden Maoriceye kadar çok sayıda dünya diline ya amber ya da kehribar olarak geçmiş. Demek ki ardında insanla birlikte evrilen bir kültür tarihi var ki birbirinden çok farklı toplumlar tarafından her çağda kullanım alanı bulmuş, diye düşündüm ve araştırdım. Ortaya çıkan zengin içeriğin öyküsü de edindiklerimin görüntüsü de geleceğin dünyasına kehribar içinde taşınan milyonlarca yıl öncesinin DNA örnekleri ve yazarken yaktığım amber tütsüsünün kokusu da beni olabildiğince içine çekti; derlediklerimi sizlerle de paylaşmak istedim efendim…

Milyonlar yıl öncesinin tropik ve yarı tropik iklim ortamında, bol reçine salgılayabilen ağaç türlerinin çok gelişkin ormanlar içindeki varlığında, aynı bir annenin sarıp sarmaladığı çocuğu misali, reçineler içinde koynunda hapsettiği canlı ya da cansız varlıkları milyonlarca sene koruyup ambere dönüşmesinin öyküsü her dönemde insanı içine çekmiş, gizemine öykündürmüş.

Kehribar içinde, bugün var olmayan fosilleşmiş böceklerin yabani bitkilerin oluşu gerçekten çok önemli bir özellik. Milyonlarca yıl öncesindeki dünyamızın o zamanki doğal yaşam koşulları hakkında bilgi veren bu doğal parçacıklar geçmişin tanığı olmasının yanında içinde hapsettiği doğal güzellikleri de günümüze taşıyor.

Bu değerli fosilin içinde bulunan reçine asitleri, rezenler ve uçucu yağlar böcek, yaprak, dal, çiçek ve mineral gibi kalıntılarının hiçbir zaman bozulmayacak halde, mumyalanmış şekilde korunmasını sağlamış, eski devirler hakkında aydınlatıcı bilgilerin günümüz bilimin emrine açılmasına yardımcı olmuş.

Tarihsel süreç içinde kehribar ticarette değerli - yarı değerli emtia olarak değer bulmuş, her toplumda maddi karşılık görmüş, takanı da, üstünde taşıyanı da değerli kılmış. Kimi yerde para yerine kullanılmış kimi zaman muska olarak taşınmış; kimi zaman da imparatorlara sunulan zengin hediyeler içinde yer almış. Mobilyalara kaplama, giysilere aksesuar, resim gibi heykel gibi sanat eserlerine can katan zenginlik olmuş. Çok eski yıllardan günümüze kadar genelde süs eşyası, ağızlık ve takı yapımında kullanılan bu fosil tipi zaman zaman kültürler arası ticarette çok etkili olmuş; savaşların kazanan tarafına tazminat olarak taahhüt edilmiş. 

Nesli tükenmiş çam ağaçlarının reçineleri "amber" olarak günümüze ulaşmış

Amber çamgiller (Pinaceae) familyasından, bir çam türü olan nesli tükenmiş türden "Pinus Succinifera" ağaçlarının fosilleşmiş reçinesi. Açık sarıdan kızıla kadar çeşitli renklerde bulunabilen genelde saydam ya da yarı saydam olan, oldukça yumuşak olduğu için kolay kırılabilen ve bir yere gömüldüğü zaman ufak cisimleri kendine çekme özelliği kazanan bir fosil parçası.  

Baltık bölgesinde sahillere vurduğunda kolayca toplanan ağaçların fosilleşmiş reçinesi olan kaba kehribar parçalarının başlıca iki çeşidi varmış. Bunlardan biri kırmızımsı sarı veya içinde kırmızı tonları bulunsa da genel hatlarıyla portakal rengini andıran, hatta kendisine kehribar rengi olarak renkler çizelgesinde yer bulmuş olanı. Bünyesinde böcekler, böcek görünümlü ipliksi maddeler ve hava kabarcıkları bulunan bu tipte olanları sürtme sonucu elektriklenir ve hafif parçacıkları kendisine doğru çekermiş. İkincisi ise genellikle donuk sarı renkte olup eskitilmiş kehribar olarak da bilinen, bedenle teması halinde vücuda sıcaklık yayan tipiymiş.  

Avrupa anakarası içinde daha çok Litvanya, Letonya, Estonya gibi Baltık Denizi ülkelerinden çıkarılan kehribar eski tarihlerde genellikle Litvanya'da işlenip dünyanın pek çok ülkesine ihraç ediliyormuş. Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, Polonya ve Sicilya'da da bulunan kehribar madenleri de bünyesinde barındırdığı böcekler, organik kalıntılarla ne olduğu bilim adamlarınca saptanmaya çalışılan diğer kırıntılar nedeniyle oldukça değerli ve hareketli bir yapıya sahipmiş.  

Kehribarın değeri bugüne özgü değil! Parlaklık ve renk açısından hiçbir saydam taş ile kıyaslanamayacak kadar alımlı olan Baltık Denizinden çıkarılan kehribar, yüzyıllardan beri farklı kültürlerde yaşayan kadınların en gözde süs eşyaları arasında olmuş, ortak beğeni kazanarak günlük yaşamın içinde kullanılıp benimsenmiş. Son yıllarda ışıltılı takı mağazalarının vitrinlerinde, moda tasarımlarında ve rengiyle hayat verdiği farklı ürünlerin adında hayat bulan, ciddi talep gören kehribar, antik çağlarda da bilinen en eski süs ve dekoratif maddelerden birisiymiş.

Amber Taş Devrinden beri insan hayatında 

Denilen o ki, insanların kehribarla tanışması Taş Devri'ne kadar uzanmaktaymış! Litvanya, Letonya ve Estonya'da Neolitik döneme ait yüzlerce yerleşimde kullanılmış kehribar ve kehribardan yapılı objelere rastlanmış. Danimarka'da 14 bin, İngiltere'de yapılan arkeolojik kazılarda da 13 bin yıl öncesinde insan eliyle şekil verilmiş kehribar parçaları bulunmuş.   

Ortaya çıkarılan arkeolojik veriler ışığında görünen o ki, kehribar antik dünyada da mücevherat ve dekoratif objeler için kullanılmış. Eski Bronz Çağında ve Eski Yunan uygarlığında yaşayan tacirlerin amber taşlarıyla yaptıkları takıları uzak coğrafyalarda bakır - bronz maddelerle değiştirdikleri çeşitli kaynaklarda görülüyor.

Kuzey Avrupa ve Sicilya'da bulunmasına rağmen, Baltık bölgesinden getirilen kehribar çoğunlukla eski Akdeniz kültürleri tarafından çokça kullanmış. İlginçtir, M.Ö. 3200 yıllarına ait Mısır mahzenlerinde Baltık kökenli amberden yapılmış eserler keşfedilmiş. 

Eski Mısır'da, M.Ö. 3200'lü yıllara tarihlenen Baltık kökenli kehribarlar bulunmuş.

Gerek Fenikeli, gerekse de Romalı denizciler tarafından kehribardan yapılmış cam boncuklar, takılar, küçük heykelcikler çok uzaklara taşınmış, farklı kültürler arasında kehribar özelinde beğeni bağı oluşmuş.

Antik Roma İmparatorluğu'nda kehribarın sonsuz yaşama ulaşmanın anahtarı olduğuna inanılmış, pazarda küçük bir kehribar parçası ile yetişkin bir köle satışı aynı değerde işlem görmüş. Roma İmparatorluğu döneminde Baltık Denizinden İtalya'daki Aquile ve Fratta Polesine'ye giden ticaret hattı "kehribar yolu" olarak isimlendirilmiş.

Roma dönemine ait el oyması amber parfümlük British Museum'da sergileniyor.

Mitolojik efsanelerde amber

Antik Çağ'da içinde yeryüzünde olmayan fosilleri, bitki parçalarını barındıran bu doğal harikanın nereden geldiğini, nasıl oluştuğunu açıklamaya çalışan görüşler olmuş; efsaneler ve mitolojik öykülerde amber çok yerde yer almış.   

Romalı yazar Ovid (Ovidius), Klymene ve kızlarının trajik ölümlerinin ardından kederlerini içlerinde büyüttüğü kavak ağaçlarına dönüşürken kristalize olmuş gözyaşlarından beslediğini eserlerinde işleyerek konuyu ebedileştirmiş. 

Homeros'un destansı şiiri Odyssey'de Güneş Tanrısı Helios'un yerinde duramayan, çok hareketli ve atılgan küçük - tecrübesiz oğlu Phaethon'un, babasına ait arabayı gökyüzünde sürmeye çalışırken kontrolünü kaybetmesi sonrasında Tanrı Zeus yeryüzüne düşen güneş parçalarının etrafı kavurmasını önlemek için Phaethon'u şimşeklerinden biriyle yere vurmak zorunda kalmış. Yunanlılar bu nedenle kehribara güneş için kullandıkları "elektör" sözcüğünü andıracak şekilde "elektrum" adını vermişler.

Bazı antik dönem yazarları da kehribarın bir şekilde dünyaya çarptığında yakalanan katılaşmış güneş ışınları olduğunu iddia etmişler. Etiyopya'daki uzak bir tapınaktan ya da Hindistan'daki bir nehirden geldiğini söyleyenler de olmuş, geçmiş dönemlerde yaşayan kahramanların yasını tutan kuşların gözyaşları olduğunu, hatta vaşağın idrarından geldiğini düşünenler de çıkmış. 

Aristoteles gibi yazarlar "sertleşmiş reçine" olarak tanımlamışlar ve kehribar efsanelerinde ağaçların gerçeklerden uzak olmadığını işlemişler. MS 1. yüzyılda, Romalı yazar Yaşlı Pliny, "Natural History" isimli tüm değerli taşları ve malzemeleri sınıflandırmaya, tanımlamaya çalıştığı eserinde kehribardan da bahsetmiş. 

İlaç olarak Amber 

Amber her zaman bilinmeyenler içinde anlamlandırılmaya çalışılan mistik düşüncelerle, büyülü inançlarla iç içe olmuş. Her çağda üstünde taşıyanı kötülüklerden korumasına inanılması yanında hastalıkları iyileştirmek gibi gizemli niteliklere de sahip olduğu kanısını özelinde taşımış. Astım, gut ve hatta kara veba ile savaşmak için balla karıştırılmış kehribar tozu kullanılmış; yüzyıllar boyunca şifa amberde aranmış. Özellikle ağrı kesici olarak kullanılan amberin ağrıyan bölgeye en yakın kullanıldığında o bölgedeki ağrıyı en aza indirdiğine inanılmış.

Vücutta biriken fazla elektriği önlediği kanısıyla depresyon tedavisinde de kullanılan amber, uyarıcı ve iç organlardaki düz kasların kasılmalarıyla birlikte spazm çözdüğü inancıyla antispazmodik ilaç olarak da kullanılmış.

Halk arasında yüzyıllar boyunca boğaz enfeksiyonlarından, migren ve diş ağrılarına, romatizmadan balgam söktürmeye, kalbi korumadan kan yapıcı özelliklerine kadar hep el altında saklanan kehribar fosili bugün de yoğun talep görüyor. Diş çıkaran bebeklerin acısını alacağı düşüncesiyle giysilere amber parçaları iliştiriliyor ya da bileklik olarak takılıyor; irili ufaklı kehribar parçaları değerli bir takı ya da cebe konan bir parça olarak günlük yaşamda taşınıyor.

Tasavvuf alanında da kehribar yer almış, kötülükle mücadelede düşün gücü içinde var olmuş. Tılsımların ana malzeme kaynağını oluşturmuş; büyü yapımı konusunda toplumlar arasında el değiştirmiş. Tespih ve muska gibi kullanılmasının yanında kötü ruhları korkutmak için tütsü olarak yakılmış.  

Osmanlı sarayında amberli kahve 

1640-1648 yılları arasında 24 yaşındayken tahta çıkan ve 8 sene Osmanlı tahtında kalarak kaynaklarda en gizemli saltanat devrine sahip padişahlardan biri olarak görülen Deli İbrahim Babası vefat ettiğinde henüz 3 yaşındaymış ve Ağabeyi II. Osman'ın yeniçeriler tarafından öldürülmesine de tanık olmuş. Ağabeyi IV. Murat'ın saltanatı sırasında diğer kardeşlerinin ortadan kaldırılmasını görerek ölüm korkusu içinde yaşayan, ruh hali bozuk olduğu için genelde "deli" olarak anılan İbrahim kimilerine göre de kendisinden sonra tahta çıkacak sülaleden başka biri olmadığı için Osmanlı hanedanını yok olmak tehlikesinden kurtarmış.

Deli İbrahim sülalenin o günlerin Türkçesiyle "inkıraz" bulacağı, yani hanedan soyunun sona ereceği, yok olup dağılacağı korkusuyla günde çok sayıda cariyeyle birlikte olduğu için kaybettiği kudreti amber koklamakta ya da amberi kahve içinde eritip içmekte arıyormuş. Bir gece amber krizine giren Deli İbrahim için amber bulunamayınca hekimbaşı kellesini kaybetme korkusu içinde Galata'daki yabancı tacirlere haber salmış, etrafa adamlarını göndermiş. 

Galata'ya giden bostancılar o ana dek kimsenin görmediği büyüklükte piramit şeklinde bir kehribar parçası bulunduran bir İngiliz taciri apar topar saraya getirmişler. Beklenenin aksine Deli İbrahim uzunca bir süre görüşmeyi kabul etmediği için İngiliz tacir alıkonulduğu yerde önce korkmuş, kapitülasyonlar nedeniyle yabancılara zarar vermekten çekinen saray erkânını boğazın girişinde bekleyen İngiliz Donanmasına şikâyet etmek istemiş. Sonunda sabaha karşı da olsa padişah tarafından huzura kabul edilen İngiliz tacir yaşadığı korkuyu yenmiş, elindeki amber parçasını 12-13 bin kuruş gibi çok yüksek bir fiyata sattığı için çok memnun olarak saraydan ayrılmış. 

Sultan Birinci İbrahim, kudretini amber koklamakta, kahve içinde eritilen amberi içmekte arıyormuş.

Gizemini hâlâ koruyan kayıp "Amber Oda"

Bugün hala akıbeti bilinmeyen gizemli Amber Oda'nın inşaatı 1701 Yılında, Prusya'nın ilk Kralı I. Friedrich'in evi olan Charlottenburg Sarayında başlamış; Alman barok heykeltıraş Andreas Schlüter tarafından tasarlanmış ve Danimarkalı kehribar ustası Gottfried Wolfram tarafından inşa edilmiştir.

1716'da Prusya Kralı 1. Frederick William, İsveç'e karşı bir Prusya-Rus ittifakını pekiştirmek amacıyla ziyarete gelen ve odaya hayran kalan Rusya Çarı Büyük Peter'e hediye olarak sunmuş. Amber Oda, 18 büyük kutuda Rusya'ya gönderilmiş ve Avrupa sanat koleksiyonunun parçası olarak St. Petersburg'daki kışlık eve yerleştirilmiş.

1755'te Czarina Elizabeth, odanın Puşkin'deki "Tsarskoye Selo" yani "Çar'ın Köyü" olarak bilinen Catherine Sarayı'na taşınmasını emretmiş. İtalyan tasarımcı Bartolomeo Francesco Rastrelli, Berlin'den getirtilen kehribarları da kullanarak odayı yenilemiş, daha geniş bir alanda yeniden tasarlamış.

Dünyanın Sekizinci Harikası olarak bilinen "Amber Oda" Nazi yağması sonrasında kayıplara karışmış.

18. yüzyılın ikinci yarısındaki diğer yenilemelerden sonra, oda yaklaşık 180 metrekarelik bir alanı kaplıyormuş ve altın varakla desteklenen tam 6 ton kehribar, diğer yarı değerli taşlarla birlikte ışıl ışıl parlıyormuş. Yazılanlara göre büyüleyici kehribar paneller görenlerin aklını başından alıyormuş. 

Bugünün değeriyle 142 milyon dolar değerinde olduğunu tahmin edilen Amber Odası, Çariçe Elizabeth için özel bir meditasyon sığınağı, Büyük Katerina için bir toplantı odası ve kehribar uzmanı II. Alexander için de bir ödül alanı olarak kullanılmış.

Oda, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Avrupa'nın dört bir yanından yaklaşık 600 bin sanat eseri çalan Nazilerin eline geçmiş, faşist rejim tarafından yağmalanmış en değerli, paha biçilmez bir koleksiyon olarak kayıtlara geçmiş.

Yağmalandıktan sonra "Dünyanın Sekizinci Harikası" ve Rusya'nın en değerli eserlerinden biri olarak Almanya'ya götürülen ve halka teşhir edilen oda savaşın son aylarında ortadan kaybolmuş, tüm izleriyle birlikte sırra kadem basmış. Savaşın sonunda çalınan ve dört bir yana dağıtılan milyarlarca dolar değerindeki sanat eserlerinden bazıları gerçek sahiplerine iade edilse de "Amber Odası" savaşın en büyük gizemlerinden biri olarak akıbeti bilinmeyenler içinde kalmış.

Amberden yapılan sanat eserleri krallara, soylulara verilen hediyeler arasında yer almış.

Dinozorlar tekrar yaşatılabilecek mi?

"Jurassic Park" filminin temelini oluşturan "kehribar içine gömülü böcek" teması tüm dünyada gişe rekorları ile karşılaşınca amber konusu tekrar gözler önüne serilmiş. 

Tarih öncesi sivrisinekler tarafından emilen ve daha sonra kehribar içinde korunan dinozor kanında bulunan DNA'dan dinozorların klonlanması etrafında odaklanan hikâye, Dünya çapında ilgi uyandırmış, gözleri amber içinden alınarak –belki bir gün- tekrar canlandırılabilecek nesli tükenmiş hayvanlarla bir arada yaşayabilmenin kurgusuna çekmiş.

Hatırlarsanız, genetik bilimi araştırmacılarının kehribar içindeki organizmaların DNA'sını araştırmaya odaklandığı ve bu organik fosil içindeki küçük parçalarla varoluş bulmacasını çözmeye çalıştıkları teması bilimsel bir öngörünün temelini oluşturuyordu. 

1993'teki Jurassic Park filminin başarılı gişesi sonrasında Mattel tarafından 2019 yılında piyasaya sürülen "amber koleksiyonu" isimli oyuncak serisi, çocukları olduğu kadar büyükleri de içine çekmiş, seri üretimle birlikte filmdeki karakterlerin 3 boyutlu tasarımları ölçekli olarak meraklılara sunulmuş. 

Vücut hatları hareket eden heykeller, hayal ürünü tasarımlar, oyuncaklar ve birbirinden farklı aksesuarlar koleksiyonculara yönelik olarak yenilenerek 2022 Yılında Hammond Collection ismiyle tekrar piyasaya sunulmuş. 

Koleksiyonlarda amber

Amber koleksiyoncuların gözdesi olduğu kadar bilimsel araştırmaların da önemli bir öznesi durumunda! Özellikle jeologlar, gemologlar ve paleontologlar, kehribarı tarih öncesi dönemde önemli bir yaşam endeksi olarak görerek bu konuya ilgi duyuyorlar.

Kehribar parçaları içinde bulundurduğu mikrozom, virüs, pigment granülleri ve yağ damlacıkları gibi cisimler yanında akrep, salyangoz, kurbağa, kertenkele gibi hatta çok daha büyük hayvanları içeren tiplerde bulunabiliyor. Kapsül gibi, hücre içinde hava almayan bir şekilde yüz binlerce hatta milyonlarca yıldan bu yana etrafı zar benzeri bir yapıyla çevrilmiş olarak hapsolan bu "inklüzyonlar" gerek koleksiyonerlerin, gerekse de bilimsel araştırmalar yapanların peşinde olduğu kalıntılar.

Gierlowska kertenkelesi, Gdansk Amber Müzesinde sergileniyor.
Dominik Cumhuriyeti'nde bulunmuş kehribar parçası, soyu tükenmiş bir kertenkeleyi içinde barındırmış.
Milyonlarca yıl öncesinde yaşamış sivrisinek kehribar içinde günümüze taşınmış.

Yüz binlerce yıl öncesinin iklim ve doğa şartları konusunda bilgi veren kehribarın şeffaf yapısı içinde hapsolmuş buluntulardan özellikle soyu tükenmiş, hayvan inklüzyonları (kapanımlar) üzerinde çalışanlara çok şey ifade ediyor olmalı. Gemolojik nesnelerde inklüzyonların varlığı taşın değerini bazen arttırıp bazen düşürse de kehribarın organik kökenli kalıntıları değerini misliyle arttırmaktaymış. 

Her ölçekteki müzayede kuruluşları tarafından satışa çıkarılan, kuyumcular tarafından talep gören, koleksiyonerler ya da kamu kurumları tarafından toplanan amber parçaları, dünyanın dört bir sergileniyor, amber müzeleri ziyaretçilerine kapılarını milyonlarca yıl öncesinin izleriyle açıyor.

Biranın renginden dolayı amberle ilişkilendirilmiş, amber suyu olarak görülmüş; amber renk olarak da tanımlanmış.

Eşi benzeri olmayan koku anlamına gelen "Misk-i Amber" esintisinin yüzyıllardan bu yana Dünyanın dört bir tarafında yaydığı hoşluğu hissedip kehribar vererek yaşamına renk katacağınız değeriniz, sizi yarınlarda ümitli kılacak Dileğiniz olmasını temenni ederim.  

Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.

Jurassic Park filmi, kehribar içinde korunarak gelmiş dinozor kanının klonlanarak tekrar yaşama dönmesi hayaliyle.

https://www.gia.edu/amber-history-lore

https://www.worldhistory.org/Amber/

https://amber-fossils.com/humans-and-amber

https://amberroom.ca/pages/history-of-amber

https://www.amber.org.pl/en/historia

https://www.infoescola.com/geologia/ambar/

https://www.lithuambar.com.br/pagina/conheca-o-ambar-baltico.html

İrfan Yalın kimdir?

Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı.

Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu.

Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı… 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Koleksiyoncunun kaleminden; çağlar boyunca emekliliğin kültür tarihi

İnsan tarihsel süreç boyunca kendini ve bakmakla yükümlü olduklarını kötü günlere karşı garanti altına alma ihtiyacı duymuş; geleceği güvence altına alma isteği sosyal güvenlik fikrini doğurmuş

Koleksiyoncunun kaleminden: Jübilenin kültür tarihi

Tarih öncesinde kölelerin "azat" edilmesi için kullanılan "jübile" sözcüğü yıllar içinde evrilmiş, emeklilikten araba kornasına hatta tarlaları nadasa bırakmaya kadar farklı imgeleri yüklenmiş

Koleksiyoncunun kaleminden: Oy vermenin kültür tarihi

Antik tarihte suçlular ve istenmeyen kişiler de oylanmış; en fazla oy toplayanlar sürgüne gönderilmiş