Günlük yaşantımızda sık sık duyduğumuz "jübile" kelimesinin kökeni çok eskilere, tarih öncesine dayanıyor, ardında mistik bir tarihsel süreç ile farklı dönemlerde yaşamış farklı toplumların geleneklerini, öykülerini barındırıyor.
Hepimizin bildiği şekliyle "jübile" kelimesi günümüzde -genellikle- en popüler spor dalındaki futbolcular için kullanılsa da basketbolcuların, voleybolcuların, tenisçilerin fiziksel performanslarının zorlaması nedeniyle yaptıkları profesyonel sporu sonlandırmaları şerefine son kez sahaya çıkmaları sırasında yapılan törenlerle anılıyor.
Evliliklerin 50. yılındaki kutlamalar için de telaffuz ettiğimiz "jübile" sözcüğü, İbranicede "sevinç veren" anlamında kullanılmış ve binlerce yıl içinden evrilerek günümüze dek gelmiş.
Bunun yanı sıra jübile kelimesi herhangi bir sanat alanında çok uzun süre faaliyette bulunanların, herhangi bir zanaatla - işle uğraşmaya son verenlerin, ortaklıkların ve belli bir işi çok uzun süre yapmanın taçlandırılması onurunu anlatmak için de kullanıldığı oluyor.
50 yıl kölelik yapanların "azat" edilmesi
Köleleştirilmiş İbranilerin 50. çalışma yılını tamamlayarak serbest bırakılması, ellerinden alınmış toprakların geri verilmesi anlamında kullanılan bu kelime ve bu mitolojik öykü zaman içinde farklı dillere de geçmiş, farklı kültürlerde farklı anlamlara bürünmüş.
Bir çeşit emeklilik olan köleliğin sonlandırılması ağır şartlarda yetersiz beslenmeyle çalışan bir köle için ortalama yaşam süresinin 40'lı yıllarda olduğu o yıllarda ender görülen bir durum olduğu için, bu onuru yaşayanların "sevinçle ve avazı çıktığı kadar" bağırmasıyla duyuruluyormuş. Zaten bu anlamıyla "jübile" sözcüğü" günümüzdeki haliyle çok dilde "emeklilik" olarak karşılık bulmuş; "altın çağ" olarak da değerlendirilmiş.
İbranicede bu tören sırasında çalınan keçiboynuzundan yapılmış üflemeli müzik aletine "yōbhēl" deniyormuş ve bu da kutlama yılı anlamında kullanılıyormuş.
Jübile Yılı, keçiboynuzundan yapılan müzik aletinin çalınmasıyla duyurulmuş
Tarihten örnek verirken çıkarılması gereken derslerin değerlendirilip ders alındığını görmek çoğu zaman çok güç! Çektiği eziyetleri mitolojik öykülerinde barındıran, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşadıkları herkesin hafızasında olan bir toplumun yönetimini elinde bulunduran aşırı sağcı – tutucu iktidarın bugün masum insanlara karşı yaptıklarını açıklamak gerçekten imkânsız.
"Jübile" kelimesi, 50. çalışma yılını tamamlayan İbrani kölelerin azat edilmesi anlamından doğmuş
"Jübile" Eski Yunan dilinden Latinceye sonra da batı dillerine geçmiş
Yunanca üzerinden Latinceye geçen jübile kelimesi ilk yıllarda "yōbhēl" ve "jubilaeus" olarak yazılmış "bağırmak ve neşeli çığlıklar atmak" manasına gelen "jubilare" ile birleşince ilk Hristiyanlar tarafından "sevinç içinde bağırmak" anlamında kullanılmış.
İncil diğer dillere tercüme edildikçe, "yōbhēl" kavramı ve adı (yazım değişiklikleriyle de olsa) tüm dünyaya yayılmış, coşku içinde bağırmanın adı olmuş.
Fransızca konuşanlar kelimeyi "jubilé" olarak benimserlerken İngilizce dili Fransızca ve Latince formlardan etkilenerek "jubilee" sözcüğünü türetmiş.
Jübile kelimesi Yunanca üzerinden Latinceye geçmiş
"Jübile" Restorasyon Yılı
Yahudi mitolojisine göre 50. yıl, İbrani kölelerin serbest bırakıldığı, toprakların eski sahiplerine geri verildiği ve tarlaların hasat edilmediği bir dönem olacakmış. Not olarak eklemek isterim ki; bunu bazı dindar kaynaklar Yahudi dinindeki kutsal 7 sayısının 7 ile çarpılmasını dikkate alarak 49 olarak da yorumluyorlarmış.
"Jübile kelimesi" köleleştirilmiş İbranilerin özgür bırakılarak toprakların eski sahiplerine iade edilmesi yanında belli bir yıl içinde toprakla tohumu buluşturmaktan yani ekimden vazgeçerek toprağın nadasa bırakılıp dinlendirilmesi anlamında da kullanılmış; "yenileme yılı" olarak doğanın kendini yenilemesi şeklinde ifade edilmiş.
Hasat sonrasında toprağın kaybettiği organik maddeleri geri kazanmasının ve zararlıların yaşam döngülerini bozup toprağın nemini muhafaza ederek daha verimli bir tohumlamaya hazırlama yolu olarak yüzlerce yıldır bilinen "nadas" sistemi de jübile kavramı içinde yer almış.
Orta Çağ boyunca hatta yakın yıllara kadar -genellikle- tarlalar bir süre boş bırakılıp meraya dönüştürülmüş.
Tabii ki kimyasal gübrelerin icadı öncesinde nadas konusunda bitmek bilmeyen deneyler de yapılmış, -günümüzde de yer yer örnekleri görülebileceği gibi- dönüşümlü dikim yapılmış, iki tarlalı ürün rotasyon sistemi uygulanmış; ekilecek araziler her yıl farklı bir şekilde tohumlanmış.
Hristiyanlıkta "Jübile Yılı"
Yahudi geleneğinden gelen "jübile yılı" kavramı zaman içinde Hristiyan inancında da yer almış, derin bir manevi önem yüklenerek günahların bağışlanması, kardeşlik birliği ve içsel dönüşüm gibi inanç içeriği yüklenmiş. Vatikan bunu Hristiyanların inancını güçlendirmek, hayırseverlik yapmaya teşvik etmek, toplumsal hayatta kardeşlik içeren eylemlerle dolu bir hayat yaşama yolunda kutsallığa davet eden bir yol olarak izlemiş.
Kilisenin ilk jübile yılı kutlaması Boniface'nin Papalığı sırasında 22 Şubat 1300 tarihinde gerçekleştirilmiş.
Elli yıl sonra, Papa VI. Clement 2. Jübile'yi ilan etmiş ve o andan itibaren "lütuf jübilesi" adıyla her 50 yılda bir kutlanması planlanmış. Ama 120 yıl sonra Papa II. Paul, her 25 yılda bir kutlanması gerektiğini öngören bir mektup yayınlamış. Sanki herkes kendi döneminde jübile yapmanın yollarını aramış.
1575 yılında 300.000'den fazla inanlı Hıristiyan Hac için Roma'ya gelmiş; aynı yıl jübilelerin düzenli ve özel olarak ikiye ayrılması konuşulmuş. Buna göre biri önceden belirlenmiş zamanları takip edecek, diğeri de önemli olayları kutlamak amacıyla ilan edilecekmiş.
Papa Pius XI II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden kısa bir süre sonra 1950 yılında barış için dua ederek jübile ilan etmiş, Papa II. John Paul da 2000 yılındaki jübile ilanıyla Kiliseyi üçüncü binyılın eşiğine götürmeyi planlamış.
Elmas jübile mi altın Jübile mi?
1887 yılında tahttaki 50. yılını kutlayan Kraliçe Victoria tüm yurtta bunu "altın jübile yılı" olarak tanıtmış. Fakat kraliçe sıfatıyla o kadar uzun süre hüküm sürmüş ki, tebaası onun tahttaki 60. yılını da görmüş.
1897 tarihinde kutlanacak 60. yıl için altından daha güçlü bir vurgu içerecek özel bir terim arayanların imdadına "elmas Jübile" terimi yetişmiş. Elmas Jübile tabiriyle kutlamanın anlamı "özel yıl dönümünden" biraz daha fazlasına dönüşmüş.
Yeni kıtanın keşfi, sonrasında Avrupa'ya büyük miktarlarda getirilen gümüş ve altın madenlerinin yanında yeni bir elmas değiştirici kuruna ihtiyaç duyulmuş. Bu tabir 19. yüzyılın ortalarında Amerikan İngilizcesi aracılığıyla farklı lisanlara geçmiş.
Tahttaki 50 yılını "altın jübile" olarak kutlayan Kraliçe Victoria 10 yıl daha yaşayınca 60. yıl için "elmas Jübile" terimi bulunmuş.
"Korna" sözcüğü azat edilen kölelerle ilişkili
İbranicede "yōbhēl" kelimesiyle karşılık bulan koçboynuzundan yapılan nefesli bir çalgı aletinin adı 1900'lerin başında yollarda görülmeye başlayan otomobiller için bir güvenlik özelliği olarak icat edilen ses çıkaran uyarıcı mekanizmaya isim aranırken imdada yetişmiş. Zaten eski İngilizcede "horn", Ortaçağ Almancasında "hurni", Hollandaca "horen" olarak kullanılan sözcük kulaklarda aşinaymış.
Otomobilin icadından ve sınırlı da olsa yaygınlaşmasından kısa bir süre sonra sürüş anında yayaları uyarıcı bir şey gerekmiş. O yıllarda çıkan bir yasaya göre arabanın önünde kırmızı bayraklı birinin yürümesi gerekiyormuş. Yeri gelmişken söyleyeyim, 1890'lı yıllarda İngiltere yollarında 14 veya 15 araba olduğu söyleniyor. Bu rakam 1900'de dramatik bir şekilde artarak yaklaşık 700-800'e çıkmış; 1930'da, 1 milyon geçilmiş, 1967'de ise 10 milyona ulaşılmış.
1900'lerin başında kullanılan araba kornaları gerektiğinde sürücünün uyarı sesi çıkarmak için sıktığı ampul tipli plastik başlı kornalarmış.
Arabaların yollardaki artan sayısı kornanın icadını gerektirmiş
1908'de İngiltere'nin Birmingham Kentinde yaşayan Oliver Lucas ilk elektrikli araba kornasının patentini almış. Bu korna o güne kadar çeşitli deneylerle çare aranan uyarıcı özelliğine bir ölçüde sahipmiş; direksiyon simidindeki bir düğmeyle kolayca çalıştırılabilecek şekilde ve yüksek ses çıkartma kapasitesindeymiş.
İlk elektrikli araba kornasının patentinin 1911 yılında Miller Reese Hutchinson tarafından alınmış.
İlk modern elektrikli araba kornasının patentinin 1911 yılında Miller Reese Hutchinson tarafından alınması sonrasında elektrikli kornalar dünya çapında popülerlik kazanmış ve otomobillerde standart bir özellik haline gelmiş.
Motorlu araçların tek tük görülmeye başladığı 1890'lu yıllarda "kırmızı bayrak" taşıyan birinin önde yürümesi zorunluymuş.
Türkiye'de jübile
Bianchi'nin 1846 tarihli "Elsine-i Franseviyye ve Türkiyye'nin Lugati" adlı kitabında "umumi suç bağışlama" şeklinde sadece dinî anlamıyla kullanılmış; Yahudi ve Katolik Hıristiyan ritüeli ve merasimi olduğu belirtilmiş.
Edebiyatımızda birçok ilkin öncüsü olan Şemseddin Sâmi de 1882 tarihindeki çalışmasına bu kelimeyi sadece teolojik anlamıyla almış. Kitabının 1885 baskısında "J" maddesine kelimeyi almayan Şemseddin Sâmi 1898 baskısında "Jubilaire ve Jubilé" kelimelerini sadece dinî anlamıyla değil, sanat ve kültüre bakan yönüyle de ele almış ve "50 senelik ömür, memuriyet veya evliliğe özgü icra olunan tören" şeklinde bir ekleme yapmış.
Ülkemizde jübile geleneği II. Meşrutiyet sonrası yaygınlaşan bir ritüel pratiği olarak akla gelmiş; yaşarken liyakati takdir amacıyla tertip edilen ilk jübile ilk tiyatrocularımızdan yönetmen Mardiros Mınakyan için 50. sanat yılını doldurması onuruna 1912 yılında düzenlenmiş.
Ülkemizdeki ilk jübile, tiyatro sanatçısı Mardiros Mınakyan'ın 50. sanat yılı onuruna 1912 yılında düzenlenmiş.
5 Şubat 1925 Perşembe günü şair Abdülhak Hâmid için Galatasaray Lisesi'nde resmi ve sivil erkânın geniş katılımıyla yapılan 75. yaş jübilesini Ahmed Fehim Efendi'nin 70. yaşında tertip edilen 50. meslek ve sahne hayatı jübilesi takip etmiş.
Batıdaki örneklerine kıyasla Türk tipi diyebileceğimiz bir formatta, düzensiz ve dağınık bir şekilde icra edilen jübile geleneği, "yaş ve saygı günleri", "vefa geceleri", "şeref armağanları", "ustalara saygı geceleri", "onur yazarları gecesi", "yaş armağanı", belli bir "sanat yılı" tamamlanması gibi çeşitli sosyal - edebî formlarda günümüze kadar ulaşmış.
Türkiye öyle bir ülke ki ne 14 yıl boyunca girdiği tüm seçimleri kaybeden liderler kendi isteğiyle jübile yapıyor ne de yüzde değil bindelik oranlarla ölçülen güçleriyle kendilerine masada bir şekilde yer bularak meclise girmeyi beceren -politikası olmayan- siyasetçiler koltuklarından ayrılıyor. Bir de tabii ki tersi var ki; o da bu sene 71. sanat yılını kutlayan, sahneye her veda etmek istediğinde de "gitme" sesleriyle karşılaşan Müjdat Gezen'in altını geçen, elması aşan, platini geçen jübile coşkusu! Sevgili Müjdat Abime başta sağlık olmak üzere yeni rekorlar, çocukluktan alıp sanat hayatına kattığı yeni değerler, düşünülerinde güç ve yazılarında - çalışmalarında bitmeyen direnç diliyorum.
Emekliliğin tarihini yazayım derken karşıma çıkanlar beni farklı yerlere sürükledi. En iyisi fazlaya kaçmadan yazımı burada keseyim! Seçime de damgasını vuran "emeklilik" olgusunun tarihsel öyküsünü de bir sonraki yazımda işleyeceğim.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
https://www.ssa.govl
https://www.theatlantic.com
https://www.nber.org
https://pensionaccess.co.uk
https://www-abs-gov
https://www.jubilaciondefuturo.es
https://www.ruta67.com
https://www.santafe.gob.ar
https://www.merriam-webster.com/dictionary/jubilee
http://www.worldwidewords.org/tw-jub1.html
https://www.iubilaeum2025.va/zh/giubileo-2025/giubilei-nella-storia.html
http://www.equiptoserve.org
https://nationalmotormuseum.org.uk/ufaqs/what-was-the-first-motor-car-to-run-on-the-british-highway/
Türk edebiyatında ihtifal ve jübileler, İbrahim Öztürkçü, Doktora Tezi
İrfan Yalın kimdir?
Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı.
Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu.
Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı…
|