27 Ağustos 2023
Festivaller, yapıldığı yerde yaşayan insanların o bölgeye yönelik aidiyet duygularını arttırması, yerel kültüre olan bağlılıklarını hissettirmesi yanında toplum içindeki tüm farklı kültürlerin birlikte barış içinde yaşamalarına, öz değerlerini özgürce paylaşmalarına da olanak sağlayan bir aktivite yumağı.
Festivaller yabancı katılımcılara yüzyıllar boyunca farklı kültürleri tanıtırken genç kuşaklara da aydınlık yarınların tohumlarını hazırlama ve zamanı geldiğinde serpme cesareti vermiş.
Bugün anladığımız şekliyle festivaller, bir bölgede belirli periyotta toplumun kendine has bir değerini kutlamak, tarihte yaşanmış bir olayı yada kişiyi anmak amacıyla yürütülen kültürel, sanatsal ve sosyal içerikli etkinlikler bütünü. Festivallere katılım amacı o bölgede yaşayan insanlarla etkinlikleri görmek için gelen yabancılar açısından farklılıklar gösterse de yapılan bilimsel araştırmalarda tüm bireylerde festivallere katılım dürtüsünün sosyalleşme, farklı kültürleri keşfetme, bir gruba ait olma güdüsünü hissettirmesi yanında güzel zaman geçirme gibi faktörler üzerinde oluştuğu görülmüş.
Etkinlikler 6000 yıldır toplumları yakınlaştırıyor, farklı kültürleri kaynaştırıyor, bireyleri sosyalleştiriyor
Günümüze yansıyan verilerden anlaşıldığına göre, Hıristiyanlığın ortaya çıkışından yaklaşık dört bin yıl önce Eski Mısır'da festivaller düzenlenmiş. Asıl amacı kutsalları kutlamak, doğanın korkulan yönlerine adaklar sunmak olan bu toplumsal faaliyetlerin bazıları müzikli olsa da müzik uzun yıllar boyunca festivallerin merkezinde yer almamış.
Paleolitik, Neolitik ve Tunç Çağı uygarlıklarına esin kaynağı olmuş olan kutsal varlıklar Eski Yunan’da her biri kendilerine daha sığ ve çok özel anlamlar yüklenilen, kudretleri azaltılmış ilahlara dönüştürülünce günlük yaşama katılmış, korkulan değil paylaşılan değerler haline gelmiş. Bu da kutsal varlıkları onurlarına etkinlik düzenlenebilecek değerler haline getirmiş, mitolojik kahramanları toplumsal paylaşımın odağına yerleştirmiş.
Hıristiyanlığın başlangıcından altı yüzyıl önce Eski Yunan’da Apollon onuruna her dört yılda bir Pythian Festivali düzenlemeye başlanmış, yapılan şenliklerde spor müsabakaları da tertip edilmiş.
Dionysos onuruna düzenlenen festivaller sırasında sarhoşluğun verdiği etki ile dans edenlerin hareketlerinin bir düzene oturması ve buna şiirlerin de eklenmesiyle tiyatro sanatı yeşermeye başlamış. İlerleyen yıllarda kutsalların onuruna düzenlenen tiyatro gösterileri “komedya” ve “tragedya” olarak ikiye ayrılmış; verilmek istenen duyguya göre sergilenecek oyunlar farklı temalarda tasarlanmış.
Kutsallara adanan etkinliklere Antik Yunan Medeniyetinde felsefe ve geometri festivalleri de eklenmiş, olimpiyat oyunlarının başlaması şenlikleri daha da zenginleştirmiş. Dört yıllık döngüler halinde yapılan antik çağın bu festivalleri toplumsal etkinlikleri belli aralıklarla yapma cesaretini toplumun tüm katmanlarına miras olarak aktarmış.
Tarıma bağlı bir yaşam süren Eski Yunan toplumundaki -neredeyse- bütün festivallerde toprak, ekin, hasat verimliliği, -bolluk - bereket ve sağlık temaları işlenmiş; salgın hastalıklardan delicesine korkan Yunanlılar her festivalde tanrılara sağlıklı olmak için yakarmışlar.
İlk yıllarda kadınlarla erkeklerin farklı yerlerden izledikleri festivaller kadınların toplumsal olarak bazı haklar elde ettiği Helenistik dönemin başlamasıyla birlikte içine cinsiyet gözetmeksizin tüm yurttaşları almış, kadınların yarışmalara katılmışlar hatta ödüller kazanmışlar.
Eski Yunan’da yapılan festivallerde müziğin önemli bir yeri olmuş; yürüyüş yaparken ilahiler söyleyen, şükür şarkılarını hep bir ağızdan haykıran kortejlerin içinde müzisyenlerle dansçılar da yer almış. Antik yazarların eserlerinden günümüze ulaşan izlere göre festivaller sırasında müzik yarışmaları düzenlenmiş, -seramik vazolar üzerinde görüldüğü şekliyle- gitarın babası “kithara” ile kanun ve flüte benzeyen erken dönem enstrümanları çalınmış.
Bilinen ilk müzik festivali, Olimpiyatların öncüsü olan ve MÖ 6. yüzyılın sonlarından itibaren Delphi'deki Apollon tapınağında düzenlenen Pythian Oyunları olarak tarihe geçmiş.
Bugün Dünyanın festivalleriyle ünlü Çin topraklarında kültürün önemli bir parçası sayılan aktivitelerin bir ölçüde binlerce yıl öncesinden geldiği düşüncesi, festival geçmişinin izlerini geleceğe taşıyan bir kültür mirası olduğunu ispatlaması açısından önemli.
Son yıllarda Çin topraklarında ortaya çıkarılan çok sayıda kültürel kalıntı üzerinde yapılan arkeolojik araştırmalar, ülkenin güneyinde binlerce yıl öncesinde belirli periyotlar halinde festivaller düzenlendiğini, kano yarışlarının yapıldığını, su yüzeyinde oyunlar oynandığı ve yelkenlilerin izleyicilerin önünde toplu halde geçiş seremonisi düzenlediklerini gösteriyor.
Çin toplumunun sosyal anlamda bel kemiğini oluşturan festivallerde uğuru simgeleyen "bahar" ve "bereket" kelimelerinin süs olarak kapılara, duvarlara, şehrin sokak ve caddelerine asılması yüzyıllar öncesinin günümüze olan yansımaları olarak görülüyor. Han Hanedanlığı döneminden beri süregelen Bahar Festivalinde bugün kötü ruhları uzak tutacağı inancıyla iki kutsal varlığın resmini kapılarına asan Çinliler, doğal felaketlerden korunmayı Song Hanedanlığı'ndan kalan beyitleri yazma geleneğini sürdürüyorlar.
Tarım içerikli festival temalarına, Eski Roma’da savaş konusu da eklenmiş, yaz dönemlerinde sürekli sefer halinde olan orduyu zinde tutmak için savaş tanrısı Mars onuruna birçok festival düzenlemiş. Kısa bir süre içinde de festivallerin çok büyük bir kısmı “Mars” ile alakalı olmuş.
Roma İmparatorluğu Eski Yunan başta olmak üzere etkileşim içinde oldukları bütün topluluklardan tanrılar devşirmiş, kutsal varlıklar bu sebeple sürekli değişmiş ve gelişim içinde olmuş. Denilebilir ki, Yunan Pantheonu’nun tümü Latincede karşılık bulmuş, Roma Halkı nezdinde itibar görmüş.
Yunan topraklarında ortaya çıktığı bilinen tiyatro Roma günlük yaşamında yeşermiş, önemli tiyatro yazarlarının kaleme aldığı oyunlar bu dönemin genel karakterini belirlemiş.
Roma Devletinin dine yaptığı baskılar nedeniyle bazı etkinlikler ve gelenekselleşmiş festivaller yasaklamış.
Yasaklamanın gerekçesi olarak toplumun ahlak ve günlük yaşam düzenini bozacağı gösterilmiş, bu bahanenin ardına devlete zarar verecek hareketlerin festivallerde planlandığı gizlenmiş.
Yasaklama gerekçesi olarak Roma senatörlerine karşı düzenlenen suikastların festival ortamında ortaya çıkarılması gösterilmiş. Buna bir de festivaller sırasında düzenlenen ziyafetlerde oldukça büyük bir israfın yaşandığı savı da eklenmiş.
Roma Halkının tüm baskılara ve yasaklara rağmen -yerine göre- gizli olarak toplanmaya devam etmesini tehlikeli bulan Roma İmparatorları halkın da katıldığı büyük resmi törenler yaparak bu tür toplantıları yok etmeye çalışmışlar; kısmen de başarılı olmuşlar.
MÖ 1500 yıllarına kadar uzanan antik Hint yazıtlarında izleri bulunan festivaller Hindistan’da çok dinli ve çok kültürlü yaşamın ayrılmaz bir parçası.
Tarihsel süreç boyunca Hindistan topraklarında festivaller, farklı inanç ve kültürel değerlerin bileşkesi olmuş, benzeşen yanları az olan toplulukların bir araya gelmelerine, birlikte eğlenip barış içinde paylaşarak sahip olduklarına, bağlılıklarına, kutsallarına şükranlarını ifade etmelerine fırsat vermiş.
Günümüzde 1.4 milyarı aşan nüfusu içinde Hindu, Müslüman, Sih, Hıristiyan ve çok sayıda farklı inanç sistemlerini barındıran Hindistan, tam manasıyla festival ülkesi! Düzenlenen etkinliklerde zengin ve çok kültürlü geleneklerin ortak yanları kolayca kaynaşıyor. Denilen o ki, yöntem ve dini inanışa göre, farklı kategorilere ayrılan her festivalin kendi tarihi, mitolojisi ve kutlanacak özel önemi varmış.
Bir yabancı için yılın –neredeyse- her döneminde eşlik edilebilecek bir festival bulunulabilecek Hindistan’da din, dil, kültür ve kast farklılıkları olmaksızın büyük bir coşku ve tutkuyla kutlanacak çok sayıda etkinlik var. Zengin-ayrıntılı süslemeler, sanatsal sunumlar, müzik ve dans gösterileriyle toplulukları bir araya getiren bu festivallerde sosyal bağların güçlendiği, ülkenin zengin kültürel mirasının gözler önüne serildiği inancı Hint diasporasını da yaşadıkları ülkelerde etkinlik düzenlemeye itiyormuş.
Galli şair Lord Rhys tarafından 1176'da Cardigan Kalesi'nde düzenlenen bir ozan yarışmasında sunulan müzik dinletisi, 18. yüzyılın sonunda, Londra’da evlerinden uzakta yaşayan Galli topluluk tarafından yeniden canlandırılmış.
Fransız Devrimi sonrasında bestecilerin sanatsal prestije sahip olmaya başlamaları müziğin eğlence amacıyla sunulduğu, yer yer ücretli katılımın yaşandığı festivallerin ortaya çıkmasını sağlamış.
İngiltere’de Hereford, Gloucester ve Worcester katedrallerinin koroları etrafında toplanarak Elgar, Vaughan Williams gibi ünlü bestecilerin eserleri üzerinde yaşatılan festivaller, bugün Dünyanın en eski rekabetsiz klasik müzik festivali olduğu iddiasıyla 300. yaşını kutluyor.
Almanya’da her yıl 500 bin civarında biletli katılımcısı olan Bayreuth Festivali ilk kez 1876 yılında kutlanmaya başlanmış. Brezilya İmparatorluğu'nun ikinci ve son hükümdarı 2. Dom Pedro bile Wagner konserinin keyfini çıkarmak için Brezilya'dan Almanya'ya giderek festivale katılmış.
Müzik festivalleri, 1990'lar sonrasında büyük bir ivme kazanmış, özellikle Avrupa’da yüz binlerce kişiyi bir araya getiren festivaller müziğin her türünde sanatseverlerle buluşmuş. Bugün dünyada kaç tane müzik festivali olduğunu tam olarak bilmek zor olsa da sadece İngiltere'de yılda yaklaşık 450 müzik festivalinin düzenleniyor olması etkinliklerin ne derece tabana yayıldığını gösteriyor olmalı!
"Festival" kelimesi ilk olarak on dördüncü yüzyılın sonlarından itibaren Latince dini bayram' anlamına gelen “festa” (sıfat haliyle “festivalis”) sözcüğünden Fransızcaya sıfat olarak girmiş; Orta Çağ İngilizcesinde de “festival dai" olarak dini bir bayram şeklinde kullanılmış.
“Festifall” şeklinde isim olarak görülmesinin ilk kaydı 1589'da yılında gerçekleşmiş; bu yıllarda “ziyafet” anlamlarında da kullanılıyormuş. Sonraki yıllarda İspanyolcaya “karnaval” sözcüğü ile eş anlamlı kullanılan “fiesta” şeklinde geçen kelime İtalyancada dini bayramlarda kullanılan çiçek çelenklerini tanımlamak için “festone” olarak türetilmiş. Bu anlamı İngilizcede "festoon" olarak yer bulmuş.
Farklı coğrafyalarda binlerce yıldan bu yana düzenlenen festivallerinin günümüze dek geldiği, hatta günümüzde kültürel ya da dini olarak düzenlenen birçok etkinliğin köklerinin bu dönemlerden taşındığı bilinmekte.
Örnek olarak Pers kaynaklarında MS 2. yüzyılda adı geçen, 2009 yılında Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu tarafından “Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi” içine dahil edilen “Nevruz Bayramı”, antik dönemde olduğu gibi günümüzde de Mart ayının 21 ila 23. günleri arasında kutlanmakta.
Diğer bir örnek de Miladi takvime göre 6 Mayıs’ta insanları kaynaştıran, -Mezopotamya ve Anadolu kökenli olduğu sanılan- Hıdrellez kutlamaları! Baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilen Hıdrellez Ortodokslarca “Aya Yorgi”, Katolik Dünyası için de “St. Georges günü” olarak karşılanmakta.
Bu konuda yapılan araştırmalarda festival yoğunluğu açısından 500’e yakın etkinlikle Marmara Bölgesi öne çıkmış. Bunda ülkenin en gelişmiş bölgesi olması, turistik arz olanaklarının yanı sıra ülke nüfusunun büyük bir kısmının burada yaşaması gösterilmiş.
Karadeniz bölgesi en fazla festivalin yürütüldüğü 2. alan olarak tespit edilse de nüfusla orantılandığında son derece etkin durumda olduğu gözüküyor. Üstelik gelişmişlik düzeyi bakımından beşinci bölgede yer almaktayken, düzenlenen festival sayısı bakımından ikinci sırada yer alması Karadeniz’deki kültürel geçmişin izlerini göstermekte. Ağırlıklı olarak Temmuz ve Ağustos aylarında gerçekleştirilen festivallerin temaları tarım, kültür ve kurtuluş günü üzerineymiş.
Ege ve İç Anadolu Bölgeleri festival sayılarıyla Marmara ve Karadeniz’in ardından gelse de Güneydoğu Anadolu en az festivalin düzenlendiği bölge olarak kayıtlara geçmiş.
Binlerce yıldan bu yana farklılıkları kaynaştıran, barış, eğlence, kültür, sanat paylaşımıyla kitleleri bir araya getiren festivaller ne yazık ki birkaç yetkilinin (!) isteğiyle yasaklanmakta, sürdürülebilirliği durdurulmakta.
Farklılıklardan hoşlanmayan, kültür birikimlerini tek tip elbise içinde görmek isteyerek muhafazakâr tabanına festivalleri yasaklayarak mesaj veren çağdışı akımlara söylenecekler havanda su dövmek gibi beyhude bir çabayı içeriyor.
İşin kötüsü muhalefetten de festival yasaklama konusunda ses getirir ciddi tepkiler yükselmiyor; birkaç cılız ses dışında kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Belki buna demokrat (!) kisveyle seçime katılıp tabanı, oyu, ciddi sayıda seçmeni olmasa da Meclis’te koltuk kazananları hiç dahi etmemek lazım.
Fakat üzüntü duyulan asıl şey ülkenin ana muhalefetinin iptal edilen festivallere dair çok az şey üretmesi. Dile getirilen tepkiler ülkenin gündeminde rüzgârda kısık sesle fısıldarcasına uçup gidiyor, gündemde kalmıyor, yasakçılara göz dağı verecek çıkarım sağlamıyor.
Katılımlarının engellenmesi bir yana, hakarete uğrayan, festivalin yapılacağı yere giremeyecekleri ilan edilen sanatçılarımıza bizzat Sn Kılıçdaroğlu’nun ve Sn Akşener’in sahip çıkmasını, kolay yetişmeyen değerlerimizi ellerinden tutarak o bölgeye götürmesini ve etraflarını saracak yöre halkıyla beraber gelecek güzel günlerde kutlanacak festivallerin hayalini kurmalarını beklerdim.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
İrfan Yalın kimdir? Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı. Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu. Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı… |
Hindi, Amerika'nın keşfi sonrasında Avrupa’ya getirildiğinde şaşkınlıkla karşılanmış
Yılbaşı ağaçları ve süslemeleri Hristiyanlıktan çok önce ortaya çıkan pagan adetlerinden biri
The Economist dergisinin gelecek yıl için beklentileri “belirsizlik” ve “istikrarsızlık” içerikleriyle dolu
© Tüm hakları saklıdır.