Ansiklopedi ile yakınlığı olmayan yeni kuşakları da düşünerek, önce tanımını yaparak başlamak istiyorum. Daha doğrusu tanımlar arasından bir derleme sunayım sizlere: Ansiklopedi belirli bir bilim dalına ya da genel bir bütüne dair olarak bilgiler içeren bir çalışma adı. Birçok bilginin sistematik ve alfabetik sıra ile düzenlenmesiyle oluşturulmuş bir başvuru kaynağı. Bilgiye ulaşımda ilk müracaat edilen, yerine göre referans olabilecek tarafsız yayın dizisi.
Ansiklopediler hazırlandıkları çağdaki genel bilgi düzeyini yani o günkü şartlarda bilimin ulaştığı seviyeyi, kültür, sanat ve teknik alanlardaki disiplinlerin tamamını veya belli bir bölümünü içinde barındırırlar. Kişi, eser, coğrafi bölge gözeterek kelime, kavram, olay ve açıkladığı konuların izahı gibi her türden bilgiye belli bir sistem içinde yer verirler. Alfabetik veya sistematik düzenlemeleriyle farklı konulara ait bilgileri kısa zamanda bulmaya yarayan ve konular arasındaki bağlantıları da belirten ansiklopediler, günümüzde de hem dijital olarak, hem -artık az da olsa- basılı olarak kullanılmaktadır.
Latince “encyclopaedia” kelimesi Yunanca “enkyklios paideia”dan gelmekte olup “bilgi dairesi, bilgi çemberi, genel eğitim ve öğretim” gibi anlamlar taşımaktadır. Eski Yunancada “içinde” anlamına gelen “en”, “çember-daire” anlamına gelen “kyklios” ve bilgi anlamına gelen “paideia” kelimelerinin birleşiminden oluşmuş. Genel bir ifadeyle bu kelime, eski Yunan ve Roma’da herkesin hayata atılmadan önce öğrenmesi gereken genel bilgileri ifade ediyormuş. Bu bilgi dairesinin içinde de “yedi sanat” varmış. “Septem artes liberales” yani tam olarak çevrildiğinde “yedi serbest sanat” olarak belirteceğimiz, doğayı ve evreni anlamamızı sağlayacak bu alt başlıklar, o gün de biliniyordu, bugün de temel bilim taşlarımız; gramer, retorik, diyalektik, aritmetik, geometri, astronomi ve müzik.
Google yokken kütüphane, Wikipedia yokken ansiklopedi vardı
Bilinen ilk ansiklopedi çalışması, MÖ 338 yılında ölen Plato’nun yeğeni Speusippus tarafından tasarlanmış. Speusippus amcası Plato’nun o gün için son derece popüler olan görüşlerini matematik, felsefe ve tarih başlıkları altında kategorize ederek ayırmaya ve bir seri halinde hazırlamaya kalkışmış.
Speusippus eski Yunan dilinde “eğitim salonu” anlamına gelen ve bugün kullandığımız “lise” kelimesinin kökeni olan “Lyceum”da, -başta amcası olmak üzere- bilge kişilerin görüşlerini aktardığı konuşmaların boşa gitmemesini istemiş. Aristo’nun ve Platon’un çok geniş kapsamlı konferansları, ilk ansiklopedi hazırlığına ilham kaynağı olmuş yani. Antik Yunan’da, o günün dünyasında bu iki filozof başta olmak üzere düşünürlere, gözlem yapanlara ve matematik, geometri, tıp ve astronomi gibi bugünün bilim dünyasını şekillendiren pek çok şeye o kadar değer verilmiş ki, söylenenlerin kayda alınması ve gelecek nesillere aktarılması konusundaki hassasiyet Speusippus sonrasında da devam etmiş.
İyi ki etmiş, biz de bu sayede o günün düşün dünyası hakkında bilgi sahibi oluyoruz.
Ansiklopedik kelimesini MS 1. yüzyılda Romalı Marcus Fabius Quanti Lianus kullandı
Roma döneminde oluşturulan, belli ölçülerde sınıflandırılan ve okunabilir hale getirilmiş olan bilgiler, yeni bir yorumla tekrar değerlendirilmiş. Mevcut bilgilerin o güne nasıl geldiğinden ziyade, bilgiyi genel olarak ele alıp, bilginin doğası, kaynağı, imkânı ve doğruluğu incelenmeye çalışılmış. Bugün “epistemoloji” olarak bildiğimiz ve ilk kez 19.yüzyılda bir İskoç düşünürü olan James Frederick Ferrier tarafından kullanılan tabir, -Türkçe karşılığıyla “bilgi felsefesi”- bir anlamda ansiklopedi oluşturmak kaygısıyla ortaya çıkmış. Yani biraz daha açmak gerekirse, ansiklopedi sayfalarında derlenen bilgilerin nasıl oluştuğundan ziyade, bilgiyi genel olarak ele alan, bilginin doğasını, kaynağını, imkanını ve doğruluğunu inceleyen, felsefenin temel disiplinlerinden biri olan epistemolojinin gelişim süreci de ansiklopedi çalışmaları ile başlamış.
MS 220 yılında Çin’de, imparatorluk emriyle hazırlanmış “Huang Ian” isimli bir ansiklopediden tarihsel kaynaklarda söz edilse de ne yazık ki günümüze ulaşmamış.
Roma döneminin ansiklopedi yazılımına en büyük katkısı, aynı türden eserlerin ve bilgilerin bir araya getirilmesi olmuş. Gerek o güne kadar ulaşmış yazılı kaynaklar, gerekse de o güne kadar kulaktan kulağa ulaşmış halk arasında çok etkili söylenceler, mitolojik fanteziler düzgün bir şekilde Latince gramerine uygun bir halde kayda alınmış. 3. Yüzyılda, Gaius Julius Solinus tarafından hazırlanan derlemeler, sonraki 1500 yıl için ilk başvurulacak kaynak niteliğinde olmuş, bilgiye ulaşma yolundaki arayışların başvuracağı öncü anlamdaki ansiklopedisi olmuş. Hatta şunu da burada belirtmeliyim ki, Roma İmparatorluğunun heykel ve resim sanatı için günümüzde bile başvurulan kaynakların orijini bu çalışmadan geliyormuş.
MS 550’li yılların İtalya’sının Squillace bölgesinin kralı, güçlü devlet adamı kralı olan Cassiodorus, elini ayağını tahtından, gücünden ve gösterişli yaşamından çekip kendini Tanrıya adadığı manastıra kapatınca ansiklopedi yazılımında bir basamak daha atlanmış. Çünkü o saygın gücünü ve tüm enerjisini mevcut bilgileri öğrenmeye, korumaya ve yazılı olmayanları eklemeye adamış.
1000 yıl önce İstanbul’da bir ansiklopedi
Onuncu yüzyılda Bizans İmparatoru VII. Constantin’in ( 905 - 959) talimatıyla İstanbul’da zamanın ehil ellerince düzenlenen “Excerpta Peiresciana”, “Excerpta Historia” çalışmaları olmuş.
1195 Yılında ölen başrahibe Herrad, derlediği “Hortus Deliciarum” çalışması ile ansiklopedi hazırlayan ilk kadın olmuş.
Bu dönemde İslam Dünyasında da yapılanlar var. El-Biruni, İbn Sina, İbnü’n-Nedim, Harizmi, Farabi tarafından kazandırılmış eserler biliniyor. Devrinde çok sayıda eser vermiş olan Fahreddin Er-Razi’nin Süryani - Hint ve Yunan tabiplerden derlediği ansiklopedisi, 17. yüzyıla kadar tüm dünyada tıbbın otoritesi kabul edilmiş.
Roma döneminde aynı türden eserlerin ve bilgilerin bir araya getirilmesi ansiklopedi çalışmalarını olumlu etkilemiş
Orta Çağ boyunca tüm bilgileri bir araya getirme konusundaki hassasiyetler devam etmiş. Dominikli yazar Beauvais Vincent’in ve papaz Gregorius Reisch’in, çalışmalarından da söz etmek gerekiyor.
Ve 18. Yüzyıla gelindiğinde ansiklopedi konusunda ciddi bir alt yapı oluşmuş, hepimizin bildiği ve markalaşmış ansiklopediler derlenmeye başlamış. Ve Amerika, Fransa, İngiltere, İtalya, Avustralya gibi büyük ülkeler kendilerine özgü bir ansiklopedi üzerinde çalışmışlar.
Bizde ilk “modern” ansiklopedi 19 yüzyılda
Kâtip Çelebi, Taşköprülüzade, Erzurumlu İbrahim Hakkı tarafından yapılmış denemeler var ama ilk Türkçe ansiklopedi Yeni Osmanlılar Cemiyeti üyesi Ali Suavi tarafından başlatılmış. Ama tamamlanan ilk Türkçe ansiklopedi Ahmet Rıfat Efendinin derlediği, Lugat’ı Tarihiye ve Cofrafiyye. Şemseddin Sami tarafından 1899 yılında 6 cilt olarak hazırlanıp bastırılmış olan ansiklopedi aydınlar arasında ciddi bir memnuniyet oluşturmuş, günün Osmanlı basınında iltifatlarla karşılanmış. Feylesof Rıza olarak bilinen Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın da bitiremediği bir ansiklopedi çalışması var.
MS 8 Yüzyıl’da Sevilli Isidore tarafından yazılmış, Orta Çağ‘ı yansıtan “Etymologiae” ansiklopedisinden günümüze ulaşmış bir sayfa
Cumhuriyet döneminin ilk çalışmaları Sabiha-Zekeriya Sertel çiftinin Faik Sabri Duran ile birlikte hazırladığı “Çocuk Ansiklopedisi” ve Hüseyin Kazım Kadri tarafından derlenen “Büyük Türk Lügati”. Harf devrimi sonrasında her iki çalışma da kesintiye uğramış ama sonraki yıllarda tekrar basılmışlar.
Harf Devrimi sonrası ilk çalışma “Hayat Ansiklopedisi”
1939 Yılında devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel imzasıyla “İslam Ansiklopedisinin” orijinal aslından Türkçeye çevrilmesi için İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne verilen talimat var. İÜ. Edebiyat Fakültesi nezaretinde kurulan redaksiyon ve tercüme heyetinin çalışmalarıyla basılan ilk fasikül de Dr. Adnan Adıvar’ın hitabıyla yayınlanmış.
1940 Yılında basılan bir başka eser de ismi sonradan Türk Ansiklopedisine çevrilen İnönü Ansiklopedisi.
Sonraki yıllarda ülkemizde de dünyada da basılan çok sayıda ansiklopedi var. Ama biri var ki, gerek kitap düşkünleri, gerekse de koleksiyonerler tarafından ilgiyle aranıyor; Reşat Ekrem Koçu’nun tamamlayamadığı İstanbul Ansiklopedisi”. Tabii ki, bu kadar çok sayıda ansiklopedi ve süreli yayın olur da onları tutku ile toplayan koleksiyoner olmaz mı? Her ne kadar son yıllarda dijital kaynakların özellikle ansiklopedi gibi basılı yayınları büyük ölçüde olumsuz etkilemesi söz konusu olsa da, koleksiyonerler tarafından eksik olan fasikül ve ciltlerin bulunması takdir edersiniz ki, farklı bir hazzı tetikliyor.
Reşat Ekrem Koçunun tamamlayamadığı çalışması hâlâ aranan gözdeler arasında
Konunun uzmanı değilim; amatör bir araştırmacı ve koleksiyoner olarak ansiklopedinin kültür tarihi hakkında derlediklerimi sizlerle paylaşmak istedim. Eksiğim, yanlışım, sürç-i lisanım varsa lütfen mazur görün.
Efendim, naçizane önerimi tekrarlıyorum; işiniz, yaşınız, sosyal ve medeni haliniz ne olursa olsun, mutlaka bir hobi edinin; varsa da geliştirin. Göreceksiniz, hobileriniz yaşamınızdaki renkleri arttırıp hayatı daha yaşanır kılacaktır, beklentilerinize ışıltı katacaktır.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..