13 Nisan 2025
‘’Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe.’’
Hayat tam da Hasan Hüseyin Korkmazgil’in unutulmaz dizelerinde söylediği gibi aynı düzlem üzerinde iki ayrı uçta bulunan ikilikleri dengelemeye çalışmakla geçiyor.
Yaşam, bir yanımızda yapraklar döktürürken diğer yanımızda baharlar açtıran, zihnimizin ikilik olarak tanımlamaya meyilli olduğu birlikle örülü.
Maalesef birliği oluşturan iki uçtan birini hayatımıza kabul edip diğerini dışarıda bırakma şansımız yok.
Hayatın olağan akışı içinde karşılaştığımız bütün duygular, yargılar, kavramlar birbirine yapışık ‘ışık ve gölge çiftleri’ olarak beliriyor.
Olumsuz bir duygu veya deneyim yaşadığımızda şikayetlenmek, meselenin tek bir açısına takılıp kalmak yerine hayatın içine dikkatle ve farkındalıkla bakmayı seçtiğimizde; hayatın her alanında aynı hattın iki ucunda zıddını barındıran ve birbiri olmadan yaşam bulamayan bu çiftlerin birliği ile karşılaşıyoruz.
Halil Cibran’ın yıllar boyu kendisine yurt olan kentten ayrılırken geride bıraktığı halka öğütlediği gibi keder varlığımızda ne kadar derin bir oyuk açıyorsa, taşıyabileceğimiz sevinç de o kadar fazla oluyor.
Baharın tüm renkleriyle, cıvıltısıyla ve güneşin tüm canlılığıyla içinden geçmekte olduğumuz karanlığı; aydınlatıyor olduğu gibi.
Halbuki hepimiz aynı güneşle aydınlanıyoruz.
Bazılarımız güneşi önüne alıp yolunu aydınlatmayı, gölgeleri ve karanlığı arkasında bırakmayı tercih ediyor. Bazılarımızsa güneşe sırtını çevirip kendi gölgesinde kalmayı ve hayata aslında hepimizin içinde var olan o karanlık yerden bakmayı tercih ediyor.
Maalesef karanlıkta kalmayı tercih edenler için güneş gölgeye sebep olmaktan öteye geçemiyor.
Fakat şunu atlamamak gerekiyor; tüm zıtlıklar aynı çizginin üzerinde bulunuyor ve biri olmadan diğeri var olamıyor. Yani iyi olmayı tercih eden birinin içinde kötünün var olmaya devam ettiği gibi, kötü olmayı seçenin de içinde iyi var olmaya devam ediyor.
Aynı düzlem üzerinde bulunan bu karşıtlar arasında bir denge tutturmak her insanın başta kendine, beraberinde de bağlantı, birlik içinde yaşadığı diğer tüm canlılara ve evrene karşı görevi.
Halil Cibran, ‘Ermiş’ adlı eserinde yukarıda bahsettiğim birliği şu sözlerle açıklıyor;
‘’ Evliyalar ve adil kişiler nasıl her birinizin içindeki en yüksekten daha yukarı çıkamazlarsa, kötüler ve zayıflar da yine sizlerin içindeki o en alçak noktadan daha aşağıya inemezler.
Nasıl tek bir yaprak bile sararmazsa bütün ağacın sessiz bilgisi olmadan, kusur işleyen de hepinizin gizli iradesi dışında kusur işleyemez.
……………………………………………………………………………………………………………………………………….
Eğer aranızda doğruluk adına cezalandıracak ve kötü ağaca baltayı vuracak olan varsa, köklerine baksın ağacın. Gerçekte iyi ile kötüyü, meyve veren ile vermeyenin köklerini sarmaş dolaş görecektir toprağın sessiz bağrında’’
Yaşam nehri; üzüntü-neşe, varlık-yokluk, iyilik-kötülük, eksiklik-bütünlük, yaşam-ölüm, kaos-dinginlik, karanlık-aydınlık, belirsizlik-netlik gibi pek çok farklı dinamiğin birlikteliğinde akıyor.
Gerçek özgürlük; hüzün, eksiklik, dert, yokluk vb. yaşamımızı kuşatmışken tüm çıplaklığımızla ve özgün varlığımızla bunların üzerine yükselebildiğimizde mümkün oluyor.
Yaşamla ve kendimizle bağımız; yaşamın kaosunun tam da ortasında dinginliğe erişebilmeye başladığımızda kuvvetleniyor.
Hayatta aradığımız netliğin tohumları, billur berraklığındaki zamanlardan ziyade sisli, bulanık, belirsizliğin hakim olduğu zamanlarda atılıyor.
Bütün tohumlar filize dönmek, toprağı delip gün ışığıyla kavuşmak için belli bir süre yerin altındaki ılıklığa ve karanlığa ihtiyaç duyuyor.
Belirsizliğin, keyfiliğin, kabalığın hakim olduğu zamanlardan geçiyoruz. Özellikle bugünlerde, hayatın özünde var olan bu birliği her fırsatta hatırlamamız ve etrafımızda bunu hatırlamaya ihtiyacı olduğunu hissettiğimiz herkese hatırlatmamız çok değerli.
Bu hafta sizlerle her türlü karanlığa rağmen direnerek hayata renk katmaya ve katkı sunmaya devam eden, sanata ilgi duyan herkes için de nefes alanı yaratacağına inandığım etkinlik önerileri paylaşmak istiyorum.
Art Weeks İstanbul 11. kez 11-14 Nisan tarihleri arasında The Ritz Carlton Residences İstanbul B Blok’ta.
Bilgili Sanat ve Sabiha Kurtulmuş tarafından düzenlenen sanat organizasyonun kürasyonunu Bilgili Holding Sanat ve Kültür Direktörü Begüm Güney üstleniyor.
İçinden geçtiğimiz zor günlerde sanatın iyileştirici gücünü bir kez daha hatırlatan bu renkli organizasyon tüm sanatseverlere ücretsiz olarak açık.
Etkinliğin 11. Edisyonu Artweeks Solo adını taşıyor ve geçmiş yıllardan farklı olarak sanatçıların solo gösterimlerine ev sahipliği yapıyor.
Dört katlı etkinlik alanının her bir köşesi birbirinden değerli sanatçıların kendilerine özgü hikayelerini, renklerini yansıttığı eserleriyle dolu. Rengarenk eserler arasında gezinmek, hayaller kurmak, sanatçılarla temas etmek ve denk geldiğim sanatçıların kendilerinden eserlerinin hikayesini dinlemek içimi ferahlattı, ruhumu aydınlattı ve yaşam damarlarımın beslendiğini hissettirdi.
Fırsat yaratıp bu etkinliği ya da çevrenizdeki sanat etkinliklerini ziyaret etmenizi, hem sanata desteğinizi sürdürmenizi hem de sanatın ferahlatıcı, iyileştirici gücünden faydalanmanızı tavsiye ederim.
Artweeks Solo’da pek çok değerli sanatçıyı bir arada ziyaret etme şansı yakalayabilirsiniz.
İrfan Önürmen’in farklı ölçülerdeki çerçevelere gerilmiş olan tül üzerine yağlıboya çalışmaları dikkat çekici. Önürmen’in hayatın içinden etkilendiği imgeleri resmettiği farklı boylardaki tül çerçeveler her bir imgenin yakınında bulunduğu diğer imgeyle olan ilişkisi ve konumuyla yeni anlamlar kazanıyor.
Elif Özen’in siyah beyaz, kağıt üzeri yağlıboya eserleri, Gizem Akkoyunlu’nun Uçurumun Kıyısında: Ölüm, Cadılık ve Modern Bedenin Sessiz Ayini isimli ölümün üç farklı tezahürünü anlattığı üçlemesi, Seda Dokumacı’nın teli siyaha boyadığı tuvalin üzerine sürtmek suretiyle ortaya çıkardığı siyah beyaz kadın portreleri, Nilay Özenbay’ın insanın içini açan pastel tonlarda ve çeşitli formlarda çalıştığı neşeli fiberglass heykelleri, Ekrem Yalçındağ’ın bahar esintisi taşıyan tonlardaki yuvarlak tabloları, Şerife Bilgili Ercantürk’ün giriş katında bulunan çarpıcı sarı eseri, Şeyda Cesur’un Nötr isimli yeni serisi, Şebnem Ercantürk’ün vahşi doğa ile temasları sonrası belleğinde yer etmiş olan imgeleri resmettiği siyah beyaz eserlerden oluşan ilk kişisel sergisi, Hazal Haznedaroğlu’nun heykelsi formları çağrıştıran, masalsı pastel tonlardaki eserleri, Günnur Özsoy’un havada sallanan neşeli, renkli metal heykelleri ve buraya sığdıramayacağım daha pek çok değerli sanatçı ve eserleri ruhunuzu şifalandırmak ve ferahlatmak üzere sizleri bekliyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (iKSV)tarafından düzenlenen 44. İstanbul Film Festivali 11-22 Nisan arası sanat severlerle buluşuyor. Festival’in seçkisi 139 uzun metrajlı ve 15 kısa filmden oluşuyor. Hafta içi gündüz seanslarında biletler indirimli, öğrenci bileti kapasitesi de sınırsız. Film severlerin dikkatine. Etkinlik programına bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Müzikseverler için bir öneri:
Cem Tuncer’in orkestranın şefi olduğu, piyanoda Serkan Özyılmaz, davulda Ferit Odman, kontrbasta Ozan Musluoğlu, tenor saksafonda aralarında Engin Recepoğulları, trumpette Can Çankaya gibi her biri birbirinden değerli caz sanatçılarından oluşan TRT İstanbul Radyosu Caz Orkestrası, sezonun son iki konseriyle 30 Nisan ve 8 Mayıs’ta AKM’de.
Mart ayında dinleme fırsatı yakaladığım orkestra yapısı itibariyle bir Big Band. Bir Big Band olması dolayısıyla da dinleyiciye küçük caz kulüplerinde yakalama şansının olmayacağı yoğunlukta bir müzikalite sunuyor.
Orkestra; aralarında Go go, Time Sensitive, Rhapsody in Blue gibi sevilen caz standartlarının da bulunduğu repertuarıyla, sergiledikleri performansla ve ortaya koydukları müziğin büyüleyici etkisiyle dinleyiciye içinde bulunduğu zamandan ve mekandan koptuğu bir deneyim yaşatıyor.
İstanbul’da sürdürülebilir koruma yaklaşımını hayata geçirmek üzere İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Mahir Polat tarafından kurulan İBB Miras adlı birimin şehre kazandırdığı kültür sanat kurumlarında şu sıralar görülebilecek etkinliklerinden bazıları şöyle;
- Müze Gazhane- Cem Güventürk ‘Ay, Güneş ve Ay’ sergisi bugün son gün.
- Casa Botter- ‘’Solo Botter: Burhan Uygur’’ sergisi 20 Mayıs’a,
- Artİstanbul Feshane- Ahmet Güneştekin’in ‘’Kayıp Alfabe’’ adlı sergisi 20 Temmuz’a,
- Bulgur Palas- ‘’Magnum İstanbul’da: İnsan Hakları- Olanlar Olmayanlar’’ 10 Haziran’a kadar görülebilir.
Sanat iyileştirir, belleği korur ve ortak duyguyu ayakta tutar.
Herkese gündemi tutmaya devam edeceği ve bunu yaparken hayatına kattıklarıyla, hayattan beslendikleriyle nefesine sahip çıkabileceği bir hafta dilerim.
İlksen Utlu kimdir? Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı. Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor. Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor. Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor. |
Algoritmaların yön verdiği bireysel dünyalar arasında kaybolmadan, birlikte yaşamayı hatırlamak
‘’Sadelik işlenince işe yarar kişiler çıkar ortaya’’
“Sevgi tek ve yegâne cevaptır”
© Tüm hakları saklıdır.