Muhtemelen bir çoğumuz aile ziyaretimizi yapacağımız yere ya da 9 günlük bayram tatilini değerlendireceğimiz destinasyona ulaştık.
Çocukluğumda; henüz dünya bu kadar küçülmemişken, yurt içi ve yurt dışına seyahat bu kadar rahat değilken aynı Barış Manço'nun unutulmaz şarkısında söylediği gibi erkenden kalkar, en güzel giysilerimizi giyinir önce anne-babamızın elini öper sonra da aile büyüklerini ziyarete çıkardık.
Ben Çukurova'da büyüdüğümden, toprağımız da nesillerdir orası olduğundan aile ziyaretlerimiz pek bir uzun sürer, Adana'dan başlayıp Tarsus'ta devam ederdi. Uzun sofralarda aile yemekleri yenir, her gidilen evde çaylar, kahveler içilir, yakın/uzak akrabalarla karşılaşılır ve mevsimine göre çocuklar ya bahçelerde ya da evlerin içinde koştururdu.
Kentleşme, göç, doğduğumuz memleketten başka yerlerde yuva kurma durumu, yoğun çalışma hayatı ve seyahat kültürünün gelişmesiyle bayram alışkanlıklarımız da değişmeye başladı.
Aile ziyaretlerinin yerini seyahatler almaya başladı. Aile büyüklerimizle önce telefon aracılığıyla, yakın zaman itibarıyla da teknolojinin de desteğiyle akıllı telefonlarda görüntülü konuşmalarla bayramlaşmaya başladık. Yeni dünyanın sunduğu olasılıklar ve imkanlarla hayatlarımız ve alışkanlıklarımız değişiyor ve dönüşüyor.
Önümüzde, bayramların yaz mevsimine denk geleceği bir süre daha var.
Bu sene Kurban Bayramı aynı zamanda okulların kapanması ve yaz tatilinin başlama fişeğinin de atılmasına denk geliyor.
21 Haziran'a kadar gündüzler uzamaya devam ediyor. Önümüzde aydınlık, sıcak, güneşten aldığımız enerjiyle ruhumuzun fıkır fıkır, neşeli olduğu ve yüzümüzün dışarı dönük olduğu hareketli bir yaz dönemi var. Doğayla birlikte bedenimizin ve ruhumuzun da yaz mevsimi başlıyor.
Yaz tatili dönemi boyunca bedenimiz ve ruhumuz her ne kadar hareketli ve fıkır fıkır olsa da, tüm bu bayram hareketi, tatil programları bir yandan da evde veya ofiste çalışma ritminin arasında kendimize kendimizle baş başa kalabileceğimiz zamanlar ayırmaya özen göstermemiz hem ruhumuzu hem de bedenimizi besleyecektir. Bu özen yaz mevsimini daha verimli, yaşadığımız anların daha farkında olarak ve keyfine vararak geçirmemize destek olacaktır.
Eşimize, dostumuza, ailemize, yuvamıza, çocuğumuza, işimize ayırmaya özenle gayret ettiğimiz zamanımızın bir kısmını da aynı özenle kendimize ayırmamız çok değerli. Kendimize ayırdığımız zamanlarda bir yürüyüşe çıkmak, günlük yazarak duygularımızı akıtmak, yoga- meditasyon yapmak, bir ağacın altında kitap okumak, çimlere uzanmak, hayal kurmak, kendimize bir kahve-çay ısmarlamak gibi basit ve ulaşılabilir eylemlerle kendimizle bağımızı güçlendirebiliriz. Bu şekilde, kendimizle kurduğumuz bu bağdan alacağımız enerjiden hareketle yaz mevsiminin beraberinde getirdiği hareketi daha keyifle göğüsleyebilir ve anlarımızın daha çok tadına varabiliriz.
Ben de geçtiğimiz hafta başı kendime bir fırsat yaratıp, köprüden önce son çıkış olarak tanımladığım, sahillerde yaz ve bayram tatili hareketinin ve kalabalığının başlamasına son birkaç gün kala Çeşme'ye gittim. Kendime kendimle baş başa kalabileceğim 2 gün hediye ettim.
Neler mi yaptım?
Denizine hayran olduğum ama yazın kalabalık ve sıcak sebebiyle erişim sağlayamadığım beyaz kumu ve turkuaz deniziyle meşhur Ilıca Plajı'nın tadını çıkarttım. Sahil yolunda arabayı park etmek sıkıntılı. Şansıma bir arkadaşımın evi sahilde bulunuyor. O sırada kendileri İstanbul'da olduğu için bir sürpriz yapıp arabamın, evlerinin önünde park halinde olduğu bir fotoğrafını çekip onlara gönderdim. Arabayı evin önüne park edip kolaylıkla plaja yürüdüm. Etrafta çift ve ailelerin olduğu denize yakın bir yere, arabamda dört mevsim hazır bulundurduğum hasırımı serdim. Kitabımı okudum, yazımı yazdım, önümdeki günleri planladım, öğleden sonra güneşinin ve Ilıca'nın efsane denizinin tadını çıkarttım. Ilıca'da deniz epeyce ılıktı.
Çeşme'ye giderken bir radyo programında deniz suyu sıcaklığının Çeşme'de 25 derece olduğunu öğrendim. Maalesef son yıllarda, içinde bulunduğumuz yüzyılda görülen en yüksek hava sıcaklıklarını yaşıyoruz. Endişe verici bir şekilde deniz suyu sıcaklıkları da son yüz yılın en yüksek sıcaklık seviyelerine ulaşmış durumda.
İnsan plaja yalnız başına gittiğinde, denize girerken eşyalarını sahilde bırakmak konusunda tedirgin olabiliyor haliyle. Fakat Ilıca halk plajında herkes o kadar kendi halindeydi ve kimse kimseyle ilgilenmiyordu ki Ege kültürüne bir kere daha hayran oldum.
Fakat benim yalnız başıma yaşadığım bu sakin ve güvenli halk plajı deneyimi, yaz tatili süresince plaj çok daha kalabalık ve karışık olduğu için aynı tatta olmayabilir.
Aynı günün akşamı bir arkadaş tavsiyesi ile Yalı mevkiinde, Ardıç Plajı'yla sırt sırta, sakin bir koyda bulunan Fethi'nin Yeri adlı balık restoranına gittim. Burası yazlık yerlerin birçoğunda göze çarpan, dekorasyon, tat, stil anlamında birbirinin benzeri olan popüler balıkçıların aksine çok sade, basit, kendine has, oturduğunuz masadan ayaklarınızın denize değdiği, önünüzde balıkçı kayıklarının salındığı, denizde yengeçlerin gezindiğini gördüğünüz, sakin ve hoş bir tonda müziklerin sofranıza ve muhabbetinize eşlik ettiği bir yer. Çok taze bir yeşil salata, güzel kızarmış bir kalamar tava ve çok tadında, suyu içinde kalacak ve dışı kıtır olacak bir şekilde pişmiş olan çok lezzetli bir sinarit balığı yeme şansım oldu. Fiyatlar da birbirinin benzeri olan süslü restoranlara oranla çok daha makuldü.
Hava çok nemli olduğu için puslu bir günbatımı eşliğinde günü batırdık. Yemekten kalkarken havanın neminden ötürü, tamamen açıkta oturduğumuz için saçımız dahil masadaki her şeyin biraz ıslanmış olduğunu fark ettim.
Yaşadığım bu samimi deneyimden çok memnun kaldım. Siz de özgün, samimi, dokusuyla, kokusuyla, tadıyla bulunduğu yerle uyumlu, gerçek bir deneyim sunan mekanlardan hoşlanıyorsanız Fethi'nin Yeri'ni tavsiye ederim.
Çeşme'deki ikinci ve son günümü de Dalyan Mevkii'nde bulunan Beach of Momo'da geçirdim. Burası da tatil henüz başlamamış olduğu için keyifli bir doluluktaydı. Hava çok sıcak olmasına rağmen hem rüzgar hem de Dalyan'ın serin denizi keyifli bir gün geçirmeme yardımcı oldu.
Momo'da dikkatimi çeken ilk yenilik giriş yolunda bulunan dükkanların düzenlemesi ve aralarına katılan yeni markalardı. Birbirinden şık pop up dükkanlar misafirlerin kadın- erkek plaj şıklığına renk katacak çok hoş bir ürün seçkisi sunuyor.
Sahile doğru inen merdiven sağlı sollu sepetlerin içine yerleştirilmiş rengarenk, suni çiçeklerle süslenmiş. Suni çiçek hiç sevdiğim bir şey değil ama çatır, plaj güneşinin altında canlı çiçekleri yaşatmanın da zor olabileceğini tahmin ediyorum.
Hafta başı olduğu ve henüz ortalık sakin olduğu için tam da istediğim ve ihtiyacım olduğu şekilde sakin bir ritimde etnik müzik listeleri çalıyordu plajda.
Momo'da ekip çok ilgili ve güler yüzlü. Mekanlarda duygunun ve müşteriyle ilişki kurma biçiminin tepeden aşağı doğru yayıldığına inanıyorum. Mekanın deneyimli yöneticilerinden olan arkadaşım Fulya Ulus Önder'in güler yüzlü ve titiz tavrının bu durumda değerli bir katkısı olduğu hissediyorum. Hayatın her alanında kadınların ellerinin değdiği yerler bir başka güzel ve keyifli oluyor.
Hava çok sıcak olduğu ve nispeten tok olduğum için bolca sıvı tüketmeyi tercih ettim. Mekanda sahilde atıştırmalık lezzetler servis ediliyor. Yemek için restoran bölümüne geçmek gerekiyor. Ben sahilde kalmak istediğim için atıştırmalıkları tercih ettim. Biraz da kendimi şımarttım. Trüflü patates kızartması ve çıtır kabak dilimleri hem çok lezzetliydi hem de plaj keyfimi neşelendirdi.
Yaz günlerinin en güzel saati olduğunu düşündüğüm günbatımları burada çok güzel oluyor. Hava nemden dolayı biraz puslu olduğu için günbatımında güneş yattıkça gökyüzünün de büründüğü renk ile birlikte deniz gümüşi bir renk aldı. Bu güzel günbatımını hafızama kaydedip günü sonlandırdım.
Beach of Momo, Dalyan misafirlerini rezervasyonla kabul ediyor. Mekan yaz boyu "Happy Hour"ları, yer verdikleri misafir Dj etkinleri ve konserleri ile öne çıkıyor.
Tatil için okuma önerileri
Yoğun bir yılın ardından eğer yaz günlerinde ve bayram tatilinde kitap okuyarak dinlenmekten keyif alıyorsanız sevdiğim yazar dostların yeni çıkan kitaplarından öneriler sunmak isterim.
Evrim Kuran'ın "Bir İmpostor Kitabı" alt başlığı ile sunduğu "Başarılı Bir Kadın Olduğum İçin Özür Dilerim" adlı son kitabı çok rahat okunabilir bir dile sahip araştırmalar, çarpıcı sonuçlar ve gerçek yaşam deneyimleri sunan bir psikoloji kitabı.
Balçiçek İlter'in bir masanın etrafında toplanmış dört kadın karakterin sohbeti üzerinden, zeki ve esprili bir üslupla güçlü kadınları anlattığı "Post- Modern Cadılar"ı.
"Ağıtların Tanrısı" adındaki anlatısı ve çocuk kitaplarından tanıdığımız Sepin Sinanlıoğlu'nun edebiyata giriş yaptığı ilk romanı "Hoyrat".
Ceyda Tavukçular'ın bütünsel sağlık, doğru beslenme, zihinsel, fiziksel ve ruhsal alanlarda iyi yaşama dair öneriler sunan "Yer Gök Sağlık"ı.
Mutfakta pratik ve yeni tarifler denemekten keyif alan biriyseniz namıdiğer Mösyö Şokola, Berat Çokal'ın 99 adet pratik tarif sunduğu "Resimli Yemek Kitabı".
Tüm babaların Babalar Günü'nü kutlar herkese sevdikleriyle, sağlıkla, mutlulukla geçirecekleri keyifli bir bayram ve tatil dönemi dilerim.
İlksen Utlu kimdir?
Çukurova'da doğdu ve büyüdü. Orta ve lise eğitimini Tarsus Amerikan Koleji'nde tamamladı.
Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu.
10 yıl İngilizce öğretmenliği yaptı.
Eğitim yolculuğu son yıllarda farkındalık çalışmaları alanında devam ediyor.
Bir eğitimci ve hayat öğrencisi olarak hayatın içinde yaptığı gözlemleri ve farkındalık üzerine yaptığı çalışmaları harmanlayarak, insan gelişimine ve iyi oluş hallerine katkıda bulunmak üzere kitaplar yazıyor.
Yazarın "Üzüntü ile Neşe, Gezerler Hep El Ele' ve "Ahenk İçinde' adlı kitapları bulunuyor.
|