12 Ocak 2020

Peki biz neyiz?

Biz neyiz peki? Adımız Saatli Maarif Takvimi'nden seçilmiş, anneannemizin evinde sıkıldığımızda takvim yapraklarını koparmış, iCal (Apple'ın takvim uygulaması) üzerinde toplantılarımızı işaretlemiş, retro ve trend olduğu için Saatli Maarif Takvimi almış biz, neyiz?

Caner Özyurtlu'nun yönettiği, hikâyesi Melikşah Altuntaş, Berrak Tüzünataç ve Caner Özyurtlu'ya ait olan Biz Böyleyiz, adeta "en ünlüler kadrosu" oluşturmuş: Özge Özpirinççi, Şebnem Bozoklu, Berrak Tüzünataç, Meriç Aral, Boran Kuzum, Engin Öztürk ve tabii Hümeyra!

Hollywood'da genelde böyle çok ünlülü filmler hayal kırıklığı yaratır (Once Upon A Time In Hollywood istisna). Çünkü genelde hikâye iyidir ama iyi işlenmemiş olur. Karakterler iyi yazılmamıştır ya da başka sorunlar vardır. Biz Böyleyiz'de hem herkese uygun bir ünlü var hem de hiç o Hollywood sorunları yok. Alabildiğine Akdenizli, alabildiğine sıcak ve duygu üstüne duygu yükleyen bir film. Berrak Tüzünataç'ın sadece 'Güzel kadın' olmaktan çıkıp hem oyunculuk hem de yaratma yeteneğini gösterdiği, Boran Kuzum'un tam da nesline uygun komiklikte olduğu ve komedide 'uzun uzun bakışılan dram dizilerden' daha bile iyi oynadığı bir film bu. Engin Öztürk'e 'Bir daha şarkı söylesene' diyeceğimiz, Özge Özpirinççi'ye ise var olan hayranlığımızın binle çarpılacağı bir film. Şebnem Bozoklu için zaten ekstra bir söze gerek yok, göz süzmesi yeter. Fakat tüm bu genç, güzel, yakışıklı arkadaşlar bir yana… Bir Hümeyra var ki filmde… Her kadın öyle yaşlansa, her insan öyle kırışsa, herkes böyle güzelleşse dünya bambaşka bir yer olurdu! Her oyuncuya böyle yaşlanmak nasip olmaz. Hala kameralar önünde, hala yıldız hatta gençliğinden daha çok yıldız…

Filmin sonunda beklenen son değil, gerçek hayata daha çok uyan son olması, biraz buruk bırakıyor insanı. Ama filmi bu kadar iyi yapan da zaten çok gerçek olması. 'Biz Böyleyiz', sadece herkese uygun bir ünlü sunmakla kalmıyor herkese uygun bir duygu da sunuyor.

Grubun en sıkıcı kişisi gibi hisseden de empati içinde, hiç büyüyememiş, diğerleri gibi hayat kuramadığını düşünüp çekinen de kendini görüyor filmde...

Bizim mikro jenerasyon

Böyle herkes için bir karakter, bir duygu varken bana düşen "Tam da biz" duygusu oldu. Sokakta dizlerini yaralayarak büyümüş ama annelerinin, teyzelerinin Facebook fotoğraflarının altına yazdığı yorumlar yüzünden kızarmış nesil. Telsiz telefonlarla okul arkadaşlarını, okuldan eve gelir gelmez aramış ve saatlerce konuştuğu için ailesinden azar işitmiş; şimdi de DM'den WhatsApp'tan sanki daha önce hiç karakter sayarak SMS atmamış gibi haberleşen nesil.

Müzik dinlemek için karışık kaset sarmış, hem CD hem USB'ye şarkı indirmiş, hem MySpace hem Spotify hem yeniden trend olan plaklar hem de Apple Music kullanmış kişiler.

Ayaklı birer "teknoloji gelişimi" arşivi olan bizim nesile "Xennials" deniyor. 1977-1986 (Bazı kaynaklar 1979-1982-83 olarak belirtiyor) doğmuş ara jenerasyon ya da uzmanların deyişiyle mikro jenerasyon.

Anne babaları gibi 30'larının sonunda düzgün bir hayata kavuşup ev alabilmiş ya da Internet'e başta burun kıvıran nesilden değiliz biz. Aksine, Amerikalı şirket Bankrate'in yaptığı araştırmaya göre hem maddi konularda hem de ilişkiler konularında en stresli nesiliz.

Yeni nesil gibi bilgi içine doğmadık, teknoloji ile gelişen mesleklerin eğitimlerini almadık -elde olsa alırdık- ama anne babalarımız gibi klasik kalıplara da sığamadık. Ne yeni nesil gibi rahat olduk aşk konusunda ne anne babamızın sözünden çıkabildik ne de biz büyürken artan "özgürlük" akımlarına sırtımızı dönebildik. Haliyle bizim neslin boşanma ve tekrar evlenme oranları diğerlerine göre yüksek. Ne anne babalarımız gibi "Aman elalem ne der"ciyiz ne de herkesle hemen senli benli olabiliyoruz…

Çoğunluğu 20'lerinin başlarında ilk kez cep telefonu sahibi olmuş bir nesil olarak Instagram'a da çok iyi uyum sağladık, Tik Tok'u bile yadırgamadık.

Bizim kendimizi bulma, bir yerlere ait olma arzularımız ve çocukluğumuzun analogluğunu özleme hallerimizle birlikte artan meditasyon, yoga, mindfulness trendleri bizden sonraki nesilleri de etkiledi. Çok şanslılar çünkü bu akımlarla artan çoğu farkındalığa bizden 10-20-25 sene önce kavuştular.

Psikologlara "arada kalmışlık hissi" ile başvuran ve nesillere uyum sağlasa bile hiçbirine ait hissedemediğini söyleyen 1977-1986 arası doğumluların sayısı da araştırmalara göre oldukça fazla.

Cep telefonu çağına doğanlar kardeşlerimiz, kuzenlerimiz; adını koymak için Google'da isim aradıklarımız çocuklarımız, arkadaşlarımızın çocukları… Savaş yaşamış, karartma görmüş, haberleri sadece radyodan dinlemiş olanlarsa anne-babalarımız, teyze-amcalarımız… Biz neyiz peki?

Meydan Larousse almak için kupon biriktirip Google'da arama yapmanın kitabını yazmış, Monica Lewinsky skandalında kadını suçlamış, #MeToo hareketinde ön saflarda durmuş, VHS/Beta kaset ayrımı yapıp üstüne korsan DVD almış, şimdi en az 2 film/dizi streaming servisine abone, adımız (Kesinlikle benimki değil) Saatli Maarif Takvimi'nden seçilmiş, anneannemizin mutfağında sıkıldığımızda takvim yapraklarını okumuş, iCal (Apple'ın takvim uygulaması) üzerinde toplantılarımızı işaretlemiş, retro ve trend olduğu için Saatli Maarif Takvimi almış biz; NEYİZ?

En şanslı nesiliz. Analog çocukluk, dijital yetişkinlik yaşamış nesiliz. Teknolojinin insan tarihinde daha önce görülmemiş bir hızla değiştiği dönemin canlı arşivleriyiz.

Yeşilçam filmlerini izleme şansı yakalamış, Gülen Gözler'i ezberlemiş, "Yeşilçam tadında" denilen dizilere denk gelmiş ve şimdi yeniden, bir dönemdeki tüm duyguları anlatabilen filmlerin başarıyla yapılmaya başlanmasını alkışlayanlarız. Biz Böyleyiz.

Ve "Biz Böyleyiz" filmi ekibinden yeni işler bekliyoruz dört gözle.

NOT: Biz Böyleyiz filmi sinemalarda gösterimde. 

Yazarın Diğer Yazıları

Oyun devam ediyor: 'Squid Game'in başrol oyuncuları Lee Jung-jae ve Wi Ha-jun, ikinci sezonda izleyicileri nelerin beklediğini anlattı

Netflix’in en popüler dizilerinden olan Squid Game, 26 Aralık’ta ikinci sezonu ile karşımızda olacak. Dizinin iki başrol oyuncusu Lee Jung-jae (Gi Hun yani Oyuncu 456) ve polis rolündeki Wi Ha-joon ile dizinin yeni sezon basın lansmanında online olarak bir araya geldik ve sorduk: Şimdi neler bekliyor bizi?

Melsa Ararat: Türkiye için umutlu, dünya için umutsuzum

"Kadın bakışının girdiği şirketlerde kârlılık oranı artıyor. Ama genel olarak şirketlerin özellikle çevresel sorumlulukları, sosyal sorumlulukları, yasal haklarına saygı, işten çıkartmaların azalması, yeniden yapılanmaların azalması, risklerin daha iyi yönetilmesi açısından baktığımızda bütün sektörlerde kadınların aynı olumlu etkiyi yarattığını ortalamada görüyoruz"

Bilge Kağan Etil: Beste yaparken içsel olarak duygu bütünlüğünü hissetmem gerekiyor

Red Bull 60 Seconds Solo'da yaylı tambur tercih eden Bilge Kağan Etil, bunun nedenini "Kendime yaylı tanbur almıştım kısa süre önce. Enstrüman bir nevi seçilmiş oldu" ifadeleriyle anlattı

"
"