25 Ağustos 2020

Endüstri 4.0’da istihdam

Tüm bileşenler bir yandan bazı meslekleri yok ederken bir yandan da pek çok yeni mesleği doğurmaktadır

İngiltere başta olmak üzere, bazı Avrupa ülkelerinde, 1600 - 1800 yılları civarında, birinci sanayi devrimi ile birlikte, toprak sahipliliği düzeni değişmiş ve ilk proletarya sınıfı doğmuştur. 1900’lü yıllarda ise, ikinci sanayi devrimi, zanaatkârları yok ederken, işçi sınıfının yaygınlaşmasına ve beyaz yakalılara özgü yeni mesleklerin doğmasına yol açmıştır. 1989 yılından itibaren ise, üçüncü sanayi devrimi, bilgisayar ve dijital teknolojileri üreten veya kendi alanlarında bunları kullanıma sokan yeni mesleklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Üçüncü sanayi devriminin yok ettiği, fakat pek çoğumuzun farkına varmadığı meslekleri mobil telefon örneği ile hatırlatmaya çalışalım. Mobil telefonlar henüz yokken telefon görüşmelerimizi sağlayan sekreterlerimiz / operatörlerimiz vardı. Cebimizde taşıdığımız ajandalarımız ve telefon fihristlerimiz vardı. Not defterlerimiz, kalemlerimiz vardı. Eskiden kimyasal filimler kullanan fotoğraf ve video kameralarımız vardı. Müzik kasetleri, video oynatıcılarımız vardı. Banka hesap cüzdanlarımız vardı. Fotoğraf albümlerimiz, seyahate çıkarken yanımıza aldığımız pusulalarımız vardı. Günlük hayatımızda kullandığımız pek çok araç gereci uygulama olarak mobil telefonlarımıza sığdırdık. Artık yoklar. Bunları üreten firmalar da, üretim sürecindeki meslekler de artık yok.

Dijital ortamda kullandığımız uygulamaların çok önemli bölümü, eskiden var olan birçok araç gereci ve mesleği ortadan kaldırmıştır. İleriye dönük olarak dördüncü sanayi devrimi de bugün var olan bazı meslekleri yok ederken, yeni mesleklerin doğmasına neden olacaktır. Yok edilen mavi yakalı mesleklerin yerine, kas gücüne çok daha az ihtiyaç duyan yeni meslekler doğmaktadır. Yok olacak beyaz yakalı mesleklerin yerine ise daha üstün eğitim ve nitelikli işgücü isteyen meslekler doğacaktır.

Dördüncü sanayi devriminin yaratacağı etkiler konusunda toplumdaki algı, bilinmezliğin yarattığı korkuyu yansıtmaktadır. Akıllı robotların insanların mesleklerini elinden alacak olmasından, hatta bununla da yetinmeyip, dünyanın yönetimini ele geçirip, insanlığı yok edeceklerinden korkulmaktadır.

Dördüncü sanayi devrimi ve akıllı robotların pek çok mesleği ortadan kaldıracağı hiç şüphe götürmez. Çünkü bu devrimin temel amacı, insan faktöründen mümkün olduğu kadar arındırılmış, bütünüyle otonom ve mükemmelleştirilmiş endüstriyel süreçlere dayalı bir üretim sisteminin inşa edilmesidir. Pek çok araştırmacı ve düşünür, bu tanımdan yola çıkarak, yapay zeka ve robotların tüm işleri insanların elinden alarak büyük bir işsiz kitlesi yaratılacağını ileri sürmektedir. Oysa tanımın içindeki "insan faktöründen mümkün olduğu kadar arındırılmış" nitelemesi endüstriyel ürünlerin üretimi için geçerlidir. Tüm sektörler için geçerli değildir. Bu yeni yapı insandan tamamen arındırılmış üretim süreci değil, üretim sistemindeki fiziksel insan-makine ilişkisinin yerine siber insan-makine ilişkisinin arttırıldığı bir sistem sunmaktadır.

Öncelikli hedef, kas gücüne dayalı emeğin kullanıldığı işlerin makinelere yaptırılmasıdır. Zaten, pek çok gelişmiş sanayi ülkesi bugün bu aşamayı çoktan geçti. Ağır sanayi, otomotiv, beyaz eşya gibi sektörlerde insanların yerini robotlar aldılar bile.

İkinci sanayi devriminde olduğu gibi, ülkelerin gelişmişlik ve eğitilmiş eleman düzeylerindeki farklılıklardan dolayı, sanayi ve teknolojideki gelişmeler tüm dünyada eşzamanlı olarak yaşanmamaktadır. Endüstriyel devrimlerin geçirdiği tüm geçmiş aşamaların, dünyanın farklı bölgelerinde halen uygulanmakta olduğunu görmek mümkündür. Bu aşamalar henüz dünya yurttaşlarının çoğuna ulaşabilmiş değildir. Dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan pek çok insanın halen elektriğe, temiz suya, sıhhi tesisata erişimi yoktur. Gene de dördüncü sanayi devrimi kaçınılmaz olarak gelişmekte olan ekonomileri çok daha fazla etkileyecektir.

Endüstri 4.0’ı yaşamaya başlayan ülkelerin yanı sıra halen ilkel komünal topluluklar da dünyada varlıklarını sürdürmektedir. Bundan sonra yapacağımız analizleri ve yorumları, bu gerçeği göz önünde bulundurarak yapmalıyız.

Değişim nerelerden başlayacak

Daha önceki yazılarımda Endüstri 4.0’ın bileşenlerini anlatmıştım. Anlatmaya çalıştığım tüm bileşenler bir yandan bazı meslekleri yok ederken bir yandan da pek çok yeni mesleği doğurmaktadır.

Endüstri 4.0’ın yakıtı olarak nitelendirdiğimiz Büyük Veri’yi ele alalım; ilk yok edeceği mesleklerden biri, benim de mesleğim olan piyasa araştırmacılığıdır. Veri büyüdükçe, örnekleme yöntemleri kullanarak araştırma bulgularına ulaşıp, genele yansıtma ve analiz yapma çağı bitiyor. Pek çok alanda var olan büyük veri tabanları üzerinde yapılan inceleme ve analizlerle çok daha sağlıklı sonuçlara ulaşmak mümkün oluyor.

Artık, birçok mesleğin temeli olan "Veri Uzmanlığı" ile ilgili meslekler doğacaktır. O zaman veri uzmanı nedir, sorusuna cevap aramakla işe başlayalım:

Veri uzmanı "doğru zamanlarda doğru araçları kullanarak, bir kurumun yapmak istediklerinden ve ihtiyaçlarından yola çıkarak, hangi veri tipinin, ne kadar ve nasıl kullanılması gerektiğini belirleyerek ve tanımlayarak, kurumlardan ve ortamlardan elde ettiği verilerden ihtiyaçları karşılayacak şekilde azami anlamları çıkarabilen ve veriyi yönetebilen kişi" olarak da tanımlanabilir.

Anjul Bhambhri'ye göre veri uzmanı yarı analist, yarı artisttir. Veri yönetimi demek, ihtiyaç olan veriyi tanımlayıp, üretildiği yerden, raporlandığı yere kadar;

  • tasarlamak,
  • analiz etmek,
  • incelemek,
  • keşfetmek,
  • yönetmek demektir.

Veriyi yönetmek, veriye sahip olmaktan daha değerlidir. İyi yönetilemeyen veri pahalı bir çöp olmaktan başka değer taşımaz.

Veri Uzmanı olabilmek için, veri analizi, veri madenciliği, istatistik, analitik ve önemlisi matematik gibi alanlarda bilgili olmak gerekmektedir. Bu özelliklere sahip kişiler için sonsuz mesleki kapılar açılmaktadır.

Önceki yazılarımda, Endüstri 4.0’ın bir başka bileşeni olarak anlattığım Bulut Bilişim Teknolojisi ise klasik anlamdaki arşivciliği ortadan kaldırmaktadır. Arşivcilik deyince aklımıza sadece tarihi belgelerin arşivlendiği kurumlar ve müzeler gelmesin. Tüm kamu ve ticari kurumların birer arşivi mevcuttur. Günümüzde bireylerin de büyüklüğü terabyte’lara ulaşan kişisel arşivleri oluştu. Bu arşivlerin artık dijital ortamda, bulut bilişim teknolojileri ile saklanması, klasik arşivcilerin yerine, yazılım yapmayı ve kullanmayı bilen kişiler için yeni meslekler yaratacaktır.

Klasik kütüphaneciler yerine bulut bilişim üzerindeki kitapları kullanıma sunan akıllı yazılımlar hizmet verecektir. Hazır kitaptan bahsetmişken, yayıncılık ve matbaacılık işlerinin de büyük değişim yaşayacağını belirtelim. Amazon, kişilere, yazdıkları kitapları basmalarının önünü açtı bile. Amazon’un zarar etme kaygısı yok; binlerce kitabı basıp, satılmasını beklemiyor. Zira bu kitaplar talep geldiği zaman ya dijital olarak ya da hızlı baskı yöntemleri ile talep adedi kadar basılmaktadır. Dolayısıyla dizgi, mizanpaj, baskı, kağıt vs masraflar ortadan kalkıyor. Neredeyse tüm tabletler birer e-kitap okuma cihazı haline geldi bile. Üstelik pek çok e-kitap okuyucuya ücretsiz sunuluyor.

* * *

Endüstri 4.0’ın başka bir bileşeni olarak anlattığımız Nesnelerin İnterneti ise pek çok mesleği devre dışı bırakacaktır. Konu ile ilgili yazdığım yazıda, klasik bir tedarik zincirinin, nesnelerin interneti ile nasıl değişeceğini yazmıştım. Zinciri, tüketicinin ürünü satın aldığı noktadan başlatalım. Ürün raftan alınıp, kasadan geçtiği andan itibaren, ürün üzerindeki çipin, satış yerindeki mağazanın deposuna bilgi vermesi ile stok sayımı ve sipariş listesi kolayca hazırlanacaktır. Dolayısıyla stok sayımı ve sipariş takip elemanlarına ihtiyaç kalmayacaktır. Çipli okuma, kasada da otomasyon sağlayacağından kasiyere de ihtiyaç kalmayacaktır. Kasadan geçen ürün bilgisi üretici firmanın satış departmanı ve üretim departmanlarına da ulaşacağından bu departmanlarda da bazı iş kademelerin ortadan kalkmasına neden olacaktır. Üretim departmanındaki bilgisayarlara ulaşan bu bilgiler, yapay zeka vasıtasıyla üretim planlamasını gerçekleştirip, robot çalışanlar vasıtasıyla üretilmeye başlanacağından, bu süreçte çalışan beyaz ve mavi yakalı çalışanların önemli bir kısmına da gerek kalmayacaktır. Buna karşın, bu süreçlerin işleyişini sağlayacak yazılımları yapan, işleten ve kontrol eden kişilere ihtiyaç duyulacaktır.

Nesnelerin internetinin ortadan kaldıracağı mesleklerden biri de araç sürücülüğü olacaktır. Yapay zekâ ve nesnelerin internetinin işbirliği sonucunda sadece karasal araçlar (otomotiv, kamyon, iş makineleri vb) değil, deniz (gemi, yelkenli, motor yat vb) ve hava araçları (uçak, helikopter vb) sürücülerine de gerek kalmayacaktır. Ama bu araçların sorunsuzca yürümesini sağlayacak yazılımcılara, programlayıcılara ve yöneticilere her zaman ihtiyaç duyulacaktır.

* * *

Yapay zekânın yok edeceği ve geliştireceği meslekleri daha önce üç bölüm halinde yazdığım yazılarda anlatmıştım. Ama yapay zekânın da yaratılıp, geliştirilmesi için matematikçilere, kendi alanındaki uzmanlara ve şimdilik yazılımcılara, programcılara ihtiyaç var. Burada dikkat ederseniz "şimdilik yazılımcılara, programcılara ihtiyaç var" dedik; çünkü amaçlanan, aslında, yazılımların da yapay zekâ tarafından yazılması yönünde. Bu tabii biraz Nasreddin Hoca’nın kendi bindiği dalı kesmesine benziyor. Ancak, temel yazılımcı ihtiyacının da ortadan kalkacağı ve diğer konularda olduğu gibi yazılım geliştirme konusunda da sadece uzmanlara ihtiyaç duyulacağı öngörülmekte. Dolayısıyla ileriye dönük öngörü, ihtiyacın daha çok yapay zekânın bir konuya uygulanmasının temel taşı olan modellemeyi oluşturacak ve tasarlayacak matematik uzmanlarının öne çıkacağı yönünde.

Endüstri 4.0’ın en hızlı şekilde ortadan kaldıracağı mesleklerin başında; muhasebeciler, kasiyerler, telefon operatörleri, tele-pazarlamacılar, vergi danışmanları, sigorta eksperleri, hakemler ve diğer spor görevlileri, mahkeme katipleri, restoran ve kafelerde çalışan garsonlar, emlak komisyoncuları, tarım işçileri, sekreterler, idari asistanlar gelmektedir.

Otomasyona en az yatkın mesleklerin başında ise; akıl sağlığı ve madde bağımlılığı hasta bakıcıları, koreograflar, doktor ve cerrahlar, psikologlar, insan kaynakları yöneticileri, antropologlar, arkeologlar, deniz taşımacılığı mühendis ve mimarları, satış yöneticileri, genel müdürler ve bugün bilgisayar sistemleri ve yazılımları ilgili işlerde çalışanların meslekleri gelmektedir.

Bu sanayi devrimi Algoritma Teknisyenliği, Etkileşimli Arayüz Tasarımcılığı, Evrensel Hizmet Danışmanlığı, Dijital Süreç Mühendisliği, Endüstriyel Veri Bilimciliği, Robot Koordinatörlüğü, IT/IoT Çözüm Mimarlığı, Bulut Hesaplama Uzmanlığı, Veri Güvenliği Uzmanlığı, 3-D Yazıcı Mühendisliği, Giyilebilir Teknoloji Tasarımcılığı ve İş Terapistliği gibi yeni meslekleri ortaya çıkaracaktır.

Dünya Ekonomik Forumu, Endüstri 4.0 ile ilgili olabilecek, yukarıda belirttiğimiz işleri ve benzerlerini yedi başlık altında toplamış. 2020 yılı Ocak ayında yayımladıkları, "Geleceğin İşleri" adlı raporda, 2018-2022 yılları arasında dünyada 133 milyon yeni iş olanağı doğacağı belirtiliyor. Söz konusu yeni istihdam olanaklarının 6.1 milyonu, 2020-2022 yılları arasında, "Geleceğin İşleri" olarak belirtilen 7 ana başlık altında gerçekleşecektir. Bu yeni istihdam olanaklarının dağılımı şöyle olacaktır; Bakım İşleri yüzde 37, Satış Pazarlama ve İçerik İşleri yüzde 17, Veri ve Yapay Zekâ ile ilgili işler yüzde 16, Mühendislik ve Bulut Bilişim işleri yüzde 12, İnsan ve Kültür işleri yüzde 8, Yeşil İşler yüzde 1,9.

Dünya Ekonomik Forumunun yayımladığı bu veriler, Endüstri 4.0’ın yaratacağı yeni mesleklerin ve işlerin sayısının, yok edeceğinden az olmayacağının sinyallerini vermektedir.

Proletarya gider prekarya gelir

Bu yeni kavramı daha iyi anlayabilmemiz için Kuşaklar ile ilgili yazdıklarımızın hatırlanması gerekir. Hatırlanacağı üzere Y ve Z kuşaklarının, önceki kuşak insanlarına göre daha fazla "ben-merkezci" olduklarını yazmıştım. Yani, her türlü ihtiyaçlarını kendi belirledikleri biçimde ve zamanda gidermeyi kendilerine ilke edinmişlerdir.

Sanat, kültür ve medya tüketim anlayışları da benzer güdülerle gerçekleşiyor. Ana akım medyayı sevmiyorlar; diledikleri filmi, diziyi ya da haber programını kendi belirledikleri saatlerde izlemek istiyorlar. Bu yüzden YouTube, Twitter, Netflix gibi mecralar bu kuşakların vazgeçilmezleri arasında yer alıyor.

İşlerini diledikleri zamanda, diledikleri yerde yapmak istiyorlar. Ofis ortamını sevmiyorlar, evden çalışma onlar için daha cazip. Üstelik daha önceki kuşaklara göre avantajları da var; Dördüncü Sanayi Devrimi'nin ihtiyaç duyduğu bilgi birikimi ve yeteneklere sahipler. Yazılım ve teknolojiye önceki kuşaklara göre daha hakîmler. Kendilerini teknoloji ve yazılım dünyasına adapte etmiş olanlar çok kolay iş buluyorlar. Hem de mevcut diğer iş kolları ile mukayese ettiğimizde çok daha yüksek ücret elde ediyorlar.

İş saatlerini kendileri belirleyen, ofis dışından çalışan bu yeni çalışan sınıfına "Prekarya" adı verilmektedir. Bu yeni sınıfın mensuplarının bazıları kendilerini "Freeter" olarak tanımlamaktadırlar. Freeter kelimesi, İngilizce "freelance (serbest çalışan)" ve Almanca "arbeiter (işçi)" sözcüklerinden türetilmiştir.

Bu yeni sınıfın mensuplarının önemli bir kısmı, birden fazla şirkete iş yapmaktadırlar. Bu işler yaşadıkları ülkelerin pazarları ile sınırlı da değildir. İnternet sayesinde dünyanın her tarafında kendilerine iş imkânı bulabilmektedirler. Doğal olarak, birden fazla ülkede, birden fazla şirkete iş yapan bu yeni sınıf üyeleri, sosyal sigorta güvencesi ve sendikal hakları olmadan çalışmaktadırlar. Bundan da rahatsızlık duymamaktadırlar. Elde ettikleri yüksek gelirlerle bu eksiklikleri giderebileceklerini düşünmektedirler.

Bazı yazarlar bu yeni sınıfı beyaz yakalılar olarak tanımlıyorlar. Ben bu tanımlamaya katılmıyorum. Bana göre bu yeni sınıfın yaka rengi mavi ve beyazın yan yana yer almasından oluşuyor. Prekarya mensuplarının tamamı yüksek eğitimli değiller. Sahip oldukları mesleki özellikleri, klasik iş ortamında ofis işi bulmaları için yeterli değildir. Ancak bu kesimdeki kişiler kendi imkânları ile kendilerini eğitmiş ve iş tecrübesi edinmişlerdir.

Öz yeğenlerimden birini bu kesime örnek olarak anlatmak istiyorum. Bu yeğenim liseyi, aile bireylerinin zoruyla, dışardan bitirmiştir. Ancak lise diploması olmadığı bir dönemde, ünlü bir özel üniversitede, 3D animasyon konusunda özel dersler vermiştir. Şimdi de yurtdışında ikamet etmekte ve kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürmektedir. Sahip olduğu uluslararası ün sayesinde dünyanın çok değişik yerlerinden kendine ulaşan müşterilere hizmet vermektedir. Ama kendisinin de sosyal güvencesi ve sendikal hakları yoktur. Kendisi tipik bir prekarya’dır.

Prekarya sınıfının avantajlı yanı, ürettikleri işler işverenler tarafından ücretlendirilirken kişilerin sosyal statüleri, eğitim düzeyleri, yabancı dil bilgisi gibi faktörlerin dikkate alınmamasıdır. Her ne kadar prekarya mensupları arasında da rekabetten dolayı ücretlerde indirim söz konusu olsa da sonuçta yapılan işin kalitesi ve yeterliliği ücreti belirlemektedir.

Prekarya henüz yeni doğmakta olan bir sınıftır. Bu sınıfın gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte devletler, sosyal güvenlik ve sendikal haklarını güvence altına alan yasal düzenlemeleri yapmak zorunda kalacaklardır.

Prekarya’ların en temel ortak özelliklerinin başında "creativity (yaratıcılık)" gelmektedir. Buluşların, icatların ve dolayısı ile endüstriyel devrimlerin oluşmasını ve sürekli gelişimini sağlayan itici güç "yaratıcılık", artık sadece buluşları yapan önde gidenlerde (liderlerde) değil, sürecin önemli parçası olan Prekarya’larda da aranmaktadır.

Gerçek beyaz yakalıların uyumu

Endüstri 4.0 ile birlikte iş yaşamı ve koşulları da hızla değişmektedir. Pandemi dönemi bu değişimi hızlandırmıştır. Evden çalışma uygulaması için çok uygun bir deneme dönemi olmuştur. Bu dönemde beyaz yakalıların önemli bir bölümü evlerinden çalışmak zorunda kalmıştır. Beyaz yakalıların için bu süreç, normal ofis ortamında çalışmaktan daha yorucu olmuştur. Pek çok şirketin üst düzey yöneticileri, evlerden çalışan memurlarının yemek saati dahil tüm vaktini "değerlendirmek" istemişlerdir. Mesai saatleri uzamış, personele yüklenen iş miktarı artmıştır.

Bu koşullar elbette, olağanüstü koşullarda yaşanan, sürecin nasıl yönetileceğini kimsenin bilmediği koşullardır. Evden çalışma sistemi yaygınlaştığında, sosyal güvencesi ve sendikal hakları olan bu kesimler, yeni çalışma koşullarının ve yasal yükümlülüklerinin belirlenmesini sağlayacaklardır.

Beyaz yakalıların önemli bir bölümünün de işlerini kaybedeceğini yukarıdaki satırlarda anlatmaya çalıştık. Dönüşümün ilk dönemlerinde kendilerini yeni düzene adapte edebilenler hızla iş bulacaklardır. Bu adaptasyon sürecinin en önemli özelliği, mevcut iş tanımlarına bilişim, yazılım, teknoloji gibi bilgi birikiminin ve deneyiminin de eklenmesidir. Örneğin, iyi bir pazarlama uzmanının aynı zamanda sosyal medya gibi dijital pazarlama yöntemlerini de etkin bir şekilde kullanması beklenmektedir. Buna hibrit iş tanımı denilmektedir. İlerleyen dönemlerde ise zaten yeni nesil, bu yeni mesleklerin gereklerine uygun eğitimi alacaklardır.

Geçiş döneminin doğurduğu önemli mesleklerden biri de, Dijital Dönüşüm Liderleri olarak Türkçeleştirebileceğimiz CDO (Chief Digital Officer) pozisyonudur. CDO’ların hem teknolojiden, hem stratejiden hem de pazarlamadan anlayan yöneticiler olmaları beklenmektedir. Geçmişte şirketlerin yönetim kurullarında Denetim Kurulu Üyeliği zorunluluk haline gelmişti. Çok yakın bir zamanda ise tüm şirketlerin yönetim kurullarında CDO özelliklerinde üyelerin bulunacağından hiç şüphem yok.

Büyük şirketler dijital dönüşümü yakalayıp kazançlarını yükseltmek, belediyeler ise şehirleri akıllı bir duruma dönüştürebilmek için CDO arayışına girmektedirler. Avrupa'da pek çok ülkede dijital dönüşümlerden sorumlu bakanlıklar kurulmaktadır. İngiltere'de Kültür Bakanlığı'nın ismi 2016'da Dijital ve Kültür Bakanlığı olarak değiştirilmiştir. Avrupa Birliği ise, dijitalden sorumlu bir başkan yardımcısı seçmiştir.

Cinsiyet eşitsizliği sorunu

Pek çok düşünür ve yazar, kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı mesleklerin Endüstri 4.0’ın yok edeceği mesleklerin başında geldiğini bu durumun da iş yaşamındaki cinsiyet eşitsizliğini daha da artıracağını iddia etmektedirler. Bu iddianın savunucuları; "Bilgisayar bilimleri, matematik ve mühendislik mesleklerinde erkeklerin ağırlığı devam ettiği için uzman teknik becerilere olan talebin artması toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini daha da artırabilir" iddiasındadırlar.

Günümüzde teknolojinin gelişme hızını ve bu hızın toplumsal yaşam üzerinde yaratacağı etkileri tahmin etmek oldukça zordur. Araştırmacılar, kadınlara özgü mesleklerin, yapay zekâ ürünlerinden en çok etkilenecek meslekler olduğunu iddia etmektedirler. Bu önerme kısmen doğrudur. Erkeklerin kas gücüne dayanan meslekleri ne kadar etkilenecekse, kadınların bugün sahip olduğu meslekler de o kadar etkilenecektir.

Endüstri 4.0’a geçiş sürecinde daha fazla kadının mevcut işlerini kaybedeceği gerçeğini kabul etsek bile, kadınların bu duruma karşı reaksiyonlarının (kendilerini geliştirip, adapte etme süreçlerinin) erkeklerden daha yavaş olacağını kim iddia edebilir?

Geleceğin meslekleri, artık kas gücünün kullanılmadığı meslekler olacaktır. Yukarıda da defalarca belirttiğim gibi kas gücüne dayalı işler robot makinelerce yapılacaktır. Tarihten günümüze kadarki üretim süreçlerini göz önüne aldığımızda, üretim süreçlerinde erkeklerin kadınlara göre mukayeseli üstünlüklerinin genel olarak kas gücünden doğduğunu söyleyebiliriz. Bu üstünlükleri sayesinde elde ettikleri avantajları süreç içerisinde de sürdürmüş ve beyaz yakalı işlerin önemli bir çoğunluğunu da ellerine geçirmişlerdir.

Cinsiyet eşitsizliğine sadece emek tarafından bakmak durumu analiz etmekte yetersiz kalabilir. Aynı konuya sermaye cephesinden de bakmamız gerekir. Kas güçleri sayesinde erkekler binlerce yıldır üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmuşlardır. Üretim güçlerine sahip olanlar elbette siyasi otoritenin ve devletin de yönetimini ele geçirmişlerdir. Böylece tüm toplumsal düzen erkeklerin lehine şekillenmiştir.

Endüstri 4.0’ın sağladığı toplamsal imkanların kadınların gelişimine çok olumlu katkıda bulunacağına inanmaktayım. Örneğin, uzaktan akademik eğitim olanağı, akademik eğitime paralel olarak sunulan, çeşitli kurumların sunduğu özel eğitimler (seminer, kurs vs) kadınların eğitim düzeylerinin hızla yükselmesine neden olmaktadır.

Ayrıca, Endüstri 4.0 ile birlikte esnek çalışma koşulları da hızla yaygınlaşmaktadır. Klasik ofislerin yerine bireylerin evden çalışma olanağı, saate bağlı olmadan esnek vardiya sistemi gibi yeni olanaklar, kadınların çalışma yaşamına girmesini kolaylaştırmaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü – ILO’nun Bakım Ekonomisi (Care Economy) olarak tanımladığı, ağırlıklı olarak kadınları kapsayan sektör artık resmiyet kazanmakta ve kurumsallaştırılmaktadır. Bakım Ekonomisi ağırlıklı olarak sağlık sektörü kapsamında görünse de, çocuk bakımı, erken çocukluk eğitimi, engelli bakımı ile yaşlı bakımı gibi alanları da kapsamaktadır. Yaşlanan dünyada yaşlılar ve hastalara bakım işleri hızla artmaktadır. Bu tür işler de genellikle kadınlar tarafından yürütülmektedir. Dünya Ekonomik Forumu verilerine göre, 2020-2022 yılları arasında ortaya çıkacak 2.4 milyon yeni iş imkanının yüzde 37’si Bakım Sektörü'nde olacaktır.

Endüstri 4.0 ile birlikte gelişmekte olan mesleklerin çok önemli bir kısmı, matematiksel modelleme, yazılım, sistem yönetimi ve teknoloji geliştirmeye yönelik olacaktır. Kadınların bu mesleki özellikler açısından erkeklerin egemenliğini kısa sürede kıracağına inanmaktayım. Kadınların analitik yanları ve sezgisel üstünlüklerini de göz önüne alırsak, gelecekte mesleki eşitsizliğin erkekler aleyhine gelişebileceğini de öngörebiliriz.

Ruhal Samanlı ve Barış Öztuna isimli akademisyenler, "Dijitalleşme ve Endüstri 4.0 İle Birlikte Gelen Kadın Dijital Dönüşüm Liderleri (CDO)" başlıklı makalelerinde, 2018 yılında Türkiye’de CDO pozisyonunda olan kadınların sayısını Linkedin’den tek tek sayarak ortaya çıkarmaya çalışmışlardır. Tüm CDO’ların Linkedin’e üye olduğunu varsayamasak da, bu veriler yine de duruma bir ışık tutabilecek niteliktedir. Ben de aynı yönetimi devam ettirerek 2020 yılı Ağustos ayı itibariyle aynı sayımı yaptım ve aşağıdaki sonuçları elde ettim.

Bu verilere göre, son 2 yıl içinde kadın CDO’larda yüzde 123 oranında bir artış gözlenmiştir. Kadınlar, toplam CDO’lar içindeki paylarını yüzde 24’ten yüzde 43’e yükseltmişlerdir.

Bu rakamlara bakarak kadınların Endüstri 4.0’ın sunacağı yeni işlere daha hızlı adapte olup, istihdamdaki kadın-erkek eşitsizliğini hızla eritebileceklerinin ilk sinyallerini görebiliriz.

Tüm bu öngörülerime karşın, gelir bölüşümündeki adaletsizliğin de artarak devam edeceğini düşünüyorum.

Önümüzdeki hafta yayınlanacak yazımda robotların iş yaşamımızı nasıl etkileyeceğini ve Endüstri 4.0’ın küresel olarak istihdamı nasıl etkileyeceğini inceleyeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları

Pullarla Olimpiyat Oyunları'nın kısa tarihi: 1920 Antwerp Olimpiyat Oyunları

1920 Olimpiyat Oyunları, 20 Nisan - 12 Eylül 1920 tarihleri arasında Belçika'nın Antwerp şehrinde yapıldı. Bu oyunlar, I. Dünya Savaşı'ndan sonra düzenlenen ilk Olimpiyat Oyunlarıydı

Pullarla Olimpiyat Oyunları'nın kısa tarihi: 1912 Stokholm Olimpiyat Oyunları

Osmanlı Devleti'ni temsilen ilk kez 1906 Atina Ara Olimpiyatları'na İzmir'den ve Selanik'ten üç futbol takımı katılmıştı. Bu organizasyon, IOC tarafından Olimpiyat Oyunları olarak kabul edilmediği için, Osmanlı Devleti'nin katıldığı ilk Olimpiyat oyunları 1912 Stokholm oyunlarıdır

Pullarla Olimpiyat Oyunları'nın kısa tarihi: 1908 Londra Olimpiyatları

Açılış töreninde, sporcular ülkelerinin bayrakları ile Kral ve Kraliçe'nin önünden geçerek bayraklarını öne doğru eğmeleri gerekiyordu. ABD sporcuları bu kurala uymayarak Kral'ın önünden bayrakları dik olarak geçtiler. Finli sporcular ise Rusya bayrağı altında yürümeyi reddederek bağımsız yürüdüler

"
"