04 Nisan 2020

Patrick Devedjian’ın Koronavirüs'ten ölümünün aklımıza getirdikleri…

Asırlarca yan yana yaşayan Türk ve Ermeni halklarının, 1915 olaylarının yol açtığı ortak acılara karşılıklı saygı göstermeleri temelinde barışmalarını temenni ediyoruz

Takvimler 28 Mart'ı gösterdiğinde Tahran’da maruz kaldığımız terör saldırısı aklımıza takılır. Emeklilik halet-i ruhiyesiyle artık bu tarihi atlamıyoruz. Faal diplomat olduğumuz dönemlerde, bu meşum günü, iş yoğunluğundan ötürü unuttuğumuz olmuştur. "Tahran’dan kederli hatıralar" başlıklı yazımızı (28 Mart 2018) okuyanlar bilirler. 28 Mart 1984, Ermeni teröristlerin, Tahran’ın iki farklı semtinde, bize ve T.C. Tahran Büyükelçiliği Askeri Ataşe Yardımcısı İsmail Pamukçu’ya, siyasi cinayet saikiyle, ayrı ayrı saldırdıkları gündür.

Tesadüf bu ya, 28 Mart gecesi Fransa’daki Ermeni diasporasının önde gelen ismi, tanınmış politikacı, ASALA ve diğer Ermeni terör gruplarının avukatlığını üslenmek suretiyle nam yapan siyasetçi Patrick Devedjian Koronavirüs'ten hayatını kaybetti. Ailesine taziyelerimizi sunarız.

İsmail Pamukçu ve bana saldıran teröristleri İslamcı İran yönetimi yakalamayı ve cezalandırmayı uygun görmediğinden, bu zevatın Patrick Devedjian gibi özünü Ermeni davasına adamış avukatlara hiç ihtiyaçları olmamıştır.

Şunu kabul edelim: Fransa’daki Ermeni lobisi, 1970’lerden itibaren sesini iyi duyuran, güçlü, iyi örgütlenmiş, siyasetin tam ortasında, tüm siyasi partilerin dikkate almak zorunda bulundukları bir teşkilatlanmadır. Patrick Devedjian’ın, 2001 yılında Fransa Parlamentosu’ndan geçen "Ermeni soykırımının tanınması yasası"nın kabulünde önemli bir rol üstlendiği bilinmektedir. 2011 yılında, sözde Ermeni soykırımın tanınmasını perçinlemek amacıyla, Yahudi soykırımını reddetmenin suç kabul edildiği örneğinden hareketle, Ermeni soykırımının reddinin Fransa’da suç kabul edilmesine ilişkin yasa tasarısının 2011 yılında Parlamento’da kabul edilmesinde yine Devedjian’ın çabaları ve katkıları söz konusudur. Neyse ki Fransa Anayasa Mahkemesi, 2012 yılında, fikir özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle anılan yasayı iptal etmiştir.

Patrick Devedjian, Ermeni davası yolundaki başarı öyküsüne, ünlü ABD’li profesör Bernard Lewis’i, Ermeni soykırımını reddettiği için Fransız Mahkemeleri önünde tazminat ödemeye mahkum ettiğini de dahil etmektedir. Ünlü tarihçinin, prestijli Fransız gazetesi Le Monde’da 1993 yılında yayınlanan mülakatında, Ermeni soykırımı iddialarının, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu döneminde meydana gelen olayların Ermeni versiyonunu yansıttığını vurgulamasının, bu ülkedeki Ermeni derneklerinin toplu tepkilerine yol açtığını hatırlıyoruz. Ermeni derneklerinin, Devedjian’ın aracılığıyla, bu mülakat nedeniyle Bernard Lewis aleyhine Fransız mahkemesi nezdinde açtığı davada, ünlü tarihçinin görüşleri aleyhinde herhangi bir hüküm verilmemiş, ancak mülakat nedeniyle Ermeni toplumunun gücenmiş olabileceği gerekçesiyle sembolik bir manevi tazminat kararı (1 Franc) alınmıştır. Alışılageldiği üzere, Ermeni lobisi, anılan mahkeme kararını Ermeni görüşlerinin zaferi şeklinde sunmuştur. Kararda 1915 olayları soykırım teşkil etmektedir manasına gelecek herhangi bir ifade veya hüküm bulunmamasına rağmen!

Devedjian’ın vefatıyla ilgili Fransız ve Ermeni basınında yayımlanan yazılarda dikkatimizi çeken nokta, müteveffanın, Türk diplomatlarını öldüren Ermeni teröristleri yüceltmesi, bu militanları haklı davaları uğruna mücadele eden direnişçiler olarak kabul etmesi, Ermeni toplumu içinde kahraman kabul edilmeleri bakımından zihni bir zemin hazırlama çabalarıdır. İşin ilginç yanı, Devedjian, sorulara cevaben, Ermeni davasının uluslararası toplum nezdinde Ermeni terörü vasıtasıyla tanındığını itiraf etmektedir. Bu ifadenin arkasında terör amaca ulaşmak üzere meşru bir yöntemdir savı yatmaktadır. O zaman "Taliban meşru görülmeli, saldırıları eleştirilmemeli" sonucuna varırız.

Devedjian, vefatıyla, asılsız ve taraflı anlatılara dayalı, gerçekliği tartışmalı belgelerle savunulan, 1915 olaylarının 20. yüzyılın ilk soykırımını teşkil ettiği gibi iddialı yalanlarla süslenmiş Ermeni yanlısı görüşlerini, sanki global kabul görmüş gerçekler imişcesine, Fransız basınında bir kez daha yayımlatarak son görevini de başarıyla yerine getirmiştir. Günahları affolunur mu? Bilemiyoruz.

Dışişleri Bakanlığı’nda peş peşe iyi tayinler yapan meslektaşlarımıza sataşmak üzere "şu bakanlığın kaymağını yedin yahu" deyip dururduk. Doğrusunu söylemek gerekirse, Devedjian’ın arkasından  söylenmesi gereken en anlamlı söz, adı geçenin Ermeni davasının kaymağını yiyerek dünyamızdan ayrıldığıdır. Öğrencilik yıllarında aşırı sağ örgütlere üye olan, faşist damgasını yemiş genç avukat, yıllar içinde Ermeni iddiaları üzerinden, terör savunuculuğu yaparak bakan seviyesine kadar yükselmiştir. Koronavirüs krizi şartları olmasaydı, defterinin, görkemli bir cenaze töreniyle kapatılmış olacağını tahmin etmek zor değildir.

1970’li yıllardan günümüze başımıza dert olan Ermeni meselesinde, Ermeni diasporasının önde gelen bir aktör olduğu dikkatlerden kaçmaktadır. Diaspora, Türkiye ve Ermenistan’ın uzlaşmaları yönünde değil, düşman kalmaları yönünde çabalarını sürdürmektedir. Ermenistan’ın her sene azalan nüfusu 3 milyona inmiştir. Ülke dışında yaşayan Ermenilerin sayısının 4 milyona yaklaştığı söylenmektedir (1,2 milyon Rusya’da, 1 milyon ABD ve Fransa’da). Özellikle ABD ve Fransa’da yaşayan Ermeniler maddi açıdan güçlü, iyi örgütlenmiş, etkili, iyi entegre olmuş ve seslerini duyurabilen toplumlardır. Her iki diasporanın, 1991 yılında SSCB boyunduruğundan kurtulan anavatanlarını, demokratik, yolsuzluklardan arındırılmış, çağdaş ve müreffeh bir ülkeye dönüştürmek üzere bir gayret içine girdikleri görülmemiştir. Bağımsızlıktan 20 yıl sonra Ermenistan yine Rusya’nın otlağı haline dönüşmüştür. Enerji alanında tamamen Rusya’ya bağımlı olan, siyasi ve askeri açılardan Moskova’nın sözünden çıkması mümkün gözükmeyen Ermenistan’ın, mevcut koşullarda, kısa ve orta vadede kalkınması, barış ve huzura kavuşması rüya niteliğindedir. Ermeni diasporası, Güney Kafkasya’da tecrit edilmiş durumda bulunan Erivan’ın, Türkiye ve Azerbaycan ile sorunlarını çözmedikçe, Ermeni halkının refaha ve huzura kavuşamayacağını gayet iyi bilmektedir. Tüm bu gerçeklere karşın, varlık nedeni olan Ermeni soykırımı iddialarını sektör haline dönüştüren diaspora, bu işin kaymağını yemeyi sürdürecek, yeni Devedjian’lar üretecektir.

Ermenistan’ın yolsuzluklara savaş açan yeni başbakanı Nikol Paşinyan’ın, son dönemde, sözde Ermeni soykırımı kararları alan parlamentoların, Ermeni iddialarına inandıklarından değil, izlediği politikalardan ötürü sinirlendikleri Ankara’yı cezalandırmak amacıyla bu kararlara yöneldiklerini kavradığını umuyoruz. Müreffeh, çağdaş ve huzurlu Ermenistan’ın yolu, Moskova’dan mı, yoksa Brüksel’den mi geçmektedir? Paşinyan’ın önündeki en büyük sual budur, gerisi teferruattır.

Yazımıza, 1994 yılında Atina’da teröre kurban verdiğimiz, Dışişleri’ne birlikte girdiğimiz, sevgili arkadaşımız Ömer Haluk Sipahioğlu ve diğer 40 Dışişleri şehidinin aziz hatıralarını saygıyla anarak son verirken, asırlarca yan yana yaşayan Türk ve Ermeni halklarının, 1915 olaylarının yol açtığı ortak acılara karşılıklı saygı göstermeleri temelinde barışmalarını temenni ediyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

Sudan'da devam eden ordular savaşında Rusya taraf değiştirdi, BAE dünyaya meydan okuyor

Sudan'da 25 milyon insanın önümüzdeki dönemde açlıktan ölmelerini önlemenin yegâne yolu, RSF güçlerine sağlanan desteğin kesilmesiyle mümkün hale gelebilecek ateşkesin ilanından geçmektedir. Sudan’ı dost kabul eden ülkeler (Ankara dahil), petrol zengini BAE yönetimine, bir arada, çekinmeden ve yüksek sesle, General Hemedti ile ilişkiyi kesmesini duyurmalıdır/buyurmalıdır

İsrail futbol ve basketbol takımlarına niye yasak getirilmiyor?

Yakın gelecekte, İsrailli sporseverlerin artık yurt dışına takımlarını desteklemek üzere seyahat etmeleri giderek sıkıntılı hale gelecek, belki de mazide kalacak. İsrail'in bölgedeki saldırgan politikası devam ettiği sürece, İsrail vatandaşları ABD dışında bir yerlere seyahat edemez durumda kalacaklar

ABD, İsrail, Moldova ve Arjantin, hepsi Küba'ya karşı

Son ABD seçimlerini bir yandan T.C. vatandaşı bir yandan Küba dostu kimliğiyle izledim, aklı başında insanlar grubu içinde yer alıp Kamala Harris’in kazanmasını arzu ettim. Maalesef yine Trump kazandı, mazlum Küba halkının çilesi yine devam edecek

"
"