12 Şubat 2023

Demokrasimizin depremle sınavı

1999 depremi sınavından alnının akıyla çıktı Dışişleri

Deprem hepimizin dengelerini alt üst etti. Bizler, şanslı olanlar, acıklı deprem manzaralarını, başkentte, rahat koltuklarımızdan, endişeyle ve üzüntüyle izliyoruz. Nezle/gripten ötürü, iki haftadır dışarı çıkamadığım evden, gün boyunca, depreme dair gelişmeleri mecburen ekranlardan izliyorum. Diğer yandan, Afrika, Latin Amerika ve Balkanlar'daki gelişmeleri takip etmeyi ihmal etmiyorum. Ancak, mevcut koşullarda, geleneksel coğrafyalarıma dair yazı karalamak mümkün değil.

1999 depreminde Dışişleri

1999 depremi sırasında, Ankara'da Dışişleri Bakanlığında Personel Dairesinin başındaydım. Bakanlığımız, yurt dışından gelen arama kurtarma ekiplerinin ve dost ülkelerin yolladıkları yardım malzemelerinin, İstanbul Atatürk Havalimanından, sorunsuz biçimde ve gecikmeden, deprem mahallerine sevki görevini de üstlenmişti. Depremin ilk gününden itibaren, müsteşarımız rahmetli Korkmaz Haktanır, her sabah muntazaman düzenlediği koordinasyon toplantılarında, yurt dışından gelen ekipler ve yardımlar konusundaki gelişmeleri yakinen izledi. Büyükelçi Haktanır'ın, her gün öğle saatlerinde, Başbakanlık müsteşarının önderliğinde yapılan ve ilgili bakanlıkların katıldıkları koordinasyon toplantılarına da iştirak ettiğini hatırlıyorum.

Korkmaz Haktanır

1999 depreminde Atatürk Havalimanı

Yurt dışından gelen kurtarma ekiplerinin ve yollanan yardım malzemelerinin, İstanbul Atatürk Havalimanından sorunsuz ve vakit kaybetmeksizin ilgili bölgelere intikali konusundaki sorumluluk müsteşar yardımcısı büyükelçi Aydemir Erman'a verildi. İki üç genç diplomat ve Levazım şubesinden birkaç tecrübeli ve becerikli memuru yanında götüren Aydemir abimiz, İstanbul'daki zor ve hassas görevi, bir aksaklığa meydan vermeden başarıyla yürüttü. Kurtarma ekipleri ve yardım malzemelerinin intikallerinde ciddi bir şikayetle karşılaşılmadı. Bu zor görevi sırasında karşılaştığı güçlükleri aşmasını teminen, Dışişleri Bakanlığı büyükelçi Erman'ın arkasında durdu, her türlü talebini karşıladı, yaptığı harcamalar ödendi. 1999 depremi sınavından alnının akıyla çıktı Dışişleri.

Ecevit'in kışlık deprem çadırları

Deprem döneminde Başbakan Rahmetli Bülent Ecevit'in talimatıyla, Dışişleri Bakanlığının, yurt dışından, soğuk hava şartları için imal edilmiş özel kış çadırları getirdiğini hatırlıyorum. Dış temsilciliklerimizin, farklı ülkelerden, bu çadırları tedarik ederken yaşadıkları ilginç anılar, uzun süre meslektaşlarımızla sohbetlerimize konu teşkil etti. 

Konsolosluklarımızın deprem kampanyaları

Dışişleri, afetzedeler için yurt dışından yardım toplanması konusunda da hayli aktifti. Başbakanlığın, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının yardım toplamalarını düzenleyen genelgesi istikametinde, özellikle vatandaşlarımızın yoğun oldukları ülkelerde, ciddi miktarlarda yardım toplandı. Bilhassa Almanya'daki başkonsolosluklarımızın kampanyalar düzenleyerek adeta yarışa girdiklerini, vatandaşlarımızın bu kampanyalara büyük rağbet gösterdiklerini hatırlıyorum. Bu vesileyle, toplanan yardımların gönüllülük esasına dayandığını, kimsenin yardıma zorlanmaması gerektiğini veya yardımların belirli bir kuruluşa yönlendirilmesinin yanlış olduğunu tekrarlamakta yarar var. Yardım gayretlerimizin ertesinde, bazı misyon şeflerinin, "tüm çalışanlar şu miktarda yardım yapacak" yönünde talimatlar verdiği, bu buyrukların hoşnutsuzluk yarattığı, şikayetlere yol açtığı kulağımıza geldi. Ülkemizin yaşadığı son deprem vesilesiyle benzer serzenişlere şahit oluyoruz. Çalışanlara, "şu miktar yardım yapın"; "yardımlar şu kuruma yapılacaktır" biçiminde yönlendirmeler eşyanın tabiatına aykırıdır. Bir kurum, halkın nezdinde ne kadar güvenilir ise o ölçüde yardım toplamaya muktedirdir. Almanya'daki başkonsolosluklarımız, 1999 depremi sırasında, ne mutlu ki, vatandaşlarımızın güven duydukları kurumlar olduklarını kanıtlayarak sınıflarını geçmişlerdir.

1999 depremi

Teftiş gördük

Yardım kampanyamız çerçevesinde hesaplarımıza ciddi meblağların aktığı günlerde, bir sabah, Başbakanlıktan bir müfettiş randevusuz odama geldi; yardım faaliyetlerimiz hakkında çeşitli sorular sordu. Kendisinin önüne tüm yardım dosyalarımızı koydum, çayını söyledim; dosyaları bir iki saat karıştırdıktan sonra teşekkür edip ayrıldı. Önceleri yadırgadığım, hatta sinirlendiğim bu teftişin, dönemin yönetiminin ciddiyetini ortaya koyması açısından örnek teşkil ettiğini düşünüyorum. İdarenin her faaliyeti denetime tabidir prensibi ne kadar uygulanıyor ise yolsuzluklara o kadar az rastlanır.

Dış yardımların ne kadarı amaç için harcanıyor?

Birçok ülkede, yardımlar, kiliseler, kızılay/kızılhaç dernekleri ve yetkili hükümet dışı kuruluşlar tarafından toplanır. Bu yardımlar afetin meydana geldiği ülkenin hükümetine doğrudan verilmez. 1999 depreminde İsviçre CARITAS'ının özel bir gece düzenleyerek birkaç milyon İsviçre frangı toplamaya muvaffak olduğunu hatırlıyorum. Bu meblağı, Türkiye'de işbirliği yaptığı, birlikte çalıştığı bir vakıf üzerinden yardıma dönüştürdü. Bu defaki depremde ülkemize yapılacak bağışlar için de bu geleneksel yöntem geçerli olacaktır. Yardımların önemli bir kısmının, yardımı toplayan kurumun çeşitli masraflarının karşılanmasına vesile olan bu yöntem, tabiatıyla hayli eleştiriye maruz kalmaktadır.

Cumhurbaşkanı Demirel yardım çekini Dışişlerine verdi

1999 depremine dair hatırladığım bir başka veçhe, merhum devlet büyüğümüz Süleyman Demirel ile ilgili. Ülkemizin 9. Cumhurbaşkanı'nın özel kalem müdürü telefon açarak, cumhurbaşkanımıza ulaştırılan kardeş Pakistan'a ait bir milyon dolarlık yardım çekinin bakanlığımıza teslim edilmesi talimatını verdiğini söyledi. Bu meblağ Bakanlığımızın topladığı yardım hesabını hayli yukarı çıkarmış, şevkimizi daha da yükseltmiş idi. Sayın cumhurbaşkanının yardım çekini doğrudan Dışişleri Bakanlığına vermesi, bu kuruma yönelik güvenin bir kanıtı kabul edilmeli.

Siyasilerimizin depremle sınavı 

Son depremin tarihimizin en büyük en yıkıcı depremi olduğu söyleniyor. Bu büyük felaket maalesef seçimlere 3-4 ay kala meydana geldi. Deprem öncesinde hükümet ile muhalefet arasında karşılıklı eleştirilerde kullanılan üslubun giderek sertleştiği, sarf edilen cümlelerde nefret ve öfke payının giderek arttığı dikkat çekiyordu. Deprem sonrasında bu ilişkilerin daha da gerildiğine şahit oluyoruz. Bu ortamda seçimler nasıl yapılır? Deprem bölgelerinde seçmen listeleri nasıl asılır? Seçim sandıkları nasıl kurulur? Bu suallerin cevabı sadece ortak akılla verilir. Türkiye, tarihinin en kritik seçimleri öncesinde çok büyük bir sınavla karşı karşıyadır. Bu sınavdan alnımızın akıyla çıkabilirsek, önümüzdeki her türlü diğer engelleri rahatlıkla aşabiliriz. Siyasilerimizin ülkemizi bu derin badireden çıkarabilecek aklı-selime sahip olduklarına inanmak istiyorum.

Hasan Servet Öktem kimdir?

Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce’de doğdu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında “meslek memuru” olarak Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana’da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye’yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu.

Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı’ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24’te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika ve Latin Amerika'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

ABD, İsrail, Moldova ve Arjantin, hepsi Küba'ya karşı

Son ABD seçimlerini bir yandan T.C. vatandaşı bir yandan Küba dostu kimliğiyle izledim, aklı başında insanlar grubu içinde yer alıp Kamala Harris’in kazanmasını arzu ettim. Maalesef yine Trump kazandı, mazlum Küba halkının çilesi yine devam edecek

Moldova, Gürcistan ve Bulgaristan seçimlerinde Rusya'nın artan rolü

Aday ülkelere, geleneklerinizi bir kenara bırakın, benim değerlerimi ve anlayışımı kabul edin, bana (adeta) teslim olun yönünde baskı yapan Avrupa Birliği’nin, Moldova ve Gürcistan’da, genç nüfus nezdindeki yumuşak gücü yükselmeye devam ediyor

Siyasetçiler niye koltuklarına yapışırlar: Afrika ve Latin Amerika'dan örnekler

Koltuğa yapışma hastalığı Afrika'ya mahsus değil, AB, ABD, Japonya ve bazı batılı ülkeler dışında tüm dünyada karşımıza çıkıyor, Rusya, Çin, Türkiye dahil. Bu bir meslek hastalığı, insani bir zafiyet.

"
"