04 Temmuz 2021

"Denemecilik" kitabı, yazıyı "deneme" cesaretimizi artırıyor

Brian Dillon'ın, "biçim, duygu ve kurmacadışı üstüne" alt başlıklı Denemecilik kitabı, Montaigne'den bugüne pek çok yazarın metinlerine göndermelerle "deneme" türüne yeni açılımlar getiriyor

Edebiyatın bir türü "deneme" ile kişinin yaşama biçimi "aylaklık" arasında tam tamına adlandıramadığım bir yakınlık gördüğümü söylemeliyim. Nedense her ikisinin de bir tür "özgürlük" ve "kuralsızlık" alanı olduğunu düşünüyorum. Her ikisi de "genel" olana bağlanmayan "bireysel" bir yönelişi, kendine ait olmayı önceliyor. Bertrand Russel'ın "Aylaklığa Övgü" (Aylaklığa Övgü, Cem 2016) yazısı ve bir de satır aralarından seçtiklerimi sanal ortamdaki "450 Yıl Sonra Montaigne'le Görüşmeyi Deneme/k" yazımda toparladığım Montaigne külliyatının, bu yakınlaştırmamda payı olmalı. Dışarıdan bakıldığında detayları pek seçilemeyen serbestlik alanının, kendi içinde kendi kurallarıyla oluşturduğu öznel bir bütünsellikten söz edilebilir bu iki dünyada. 1571 yılının Mart ayı sonlarında, dünyayı aşağıda bırakıp dünyanın okuyacağı Denemeler kitabını yazmak için kulesine çıkan Montaigne'in kulesine çekildikten sonraki sözü, tanımlarına sınır çizilemeyen "aylaklık" ile "deneme" arasındaki serbestlik/bireysellik vurgulu yakınlaşmayı gösteriyor sanki: "Bana göre, evinde kendisiyle baş başa kalacağı, özellikle kendini ağırlayabileceği, saklanacağı bir yeri olmayan bir insan acınacak bir insandır."

Montaigne'in edebiyat dünyasına armağanı bilinen "deneme" türüyle ilgili açıklamaların söz yerindeyse anlaştığı belirleme, "deneme" türünün ortak bir ölçüyle tanımlanamayacağıdır. Özgür ruhlu bir yazarın, özgürce kalem oynatmasıdır deneme ve okura verecek bilgisi yoktur deneme yazarının. Bu belirsizliği, en açık biçimiyle Montaigne'in Denemeler kitabında deneyleyebilir okur. Hemen belirtmem gerekir ki Montaigne, Türkçe okurunun 1940'lı yıllardan bu yana uzunca bir süredir Sabahattin Eyuboğlu çevirisiyle okuduğu tek kitaplık seçki Denemeler yazarı değildir. Dört ciltlik Denemeler külliyatı (Say 2019; Çev. Engin Sunar) okuduğunda Eyuboğlu seçkisindeki başlıkların/bölümlerin asıl metinde yerlerinin pek olmadığı görülür. Eyuboğlu'nun başlıklandırdığı seçkisi okununca sanki Montaigne, belli konularda yazmak istiyormuş gibi bir izlenim doğuyor okurda oysa yazmayı bile sevmeyen Montaigne'in bu tür bir amacı yoktur kendine bakıp yazdıklarında. Montaigne ara ara yazarken karşısında kendisini okuyan/okuyacak bir okurun varlığını düşünmeksizin, yazıları boyunca kendisinden söz eder durur, kendisiyle konuşurmuş gibi.

Adorno'nun, "Biçim Olarak Deneme" (Edebiyat Yazıları, Metis 2012) başlıklı ufuk açıcı yazısında "deneme" hakkındaki "Âdem ile Havva'dan değil de, neden söz edecekse ondan başlar;" belirlemesi, bu türün sınır tanımayan yönünü vurgular. Aynı yazının şu cümlesi, sözü "deneme" üstüne olanların gelip buluştukları hareket noktasıdır: "Bilimsel bir şey üretmek ya da sanatsal bir şey yaratmak yerine, çocuksuluğun esinini yansıtır onu çabası, hiç sıkılmadan, başkalarının çoktan yapmış olduğu şeylere tutulur."

Brian Dillon'ın, "biçim, duygu ve kurmacadışı üstüne" alt başlıklı Denemecilik (Everest, Nisan 2021; Çev. Selahattin Özpalabıyıklar) kitabı, Montaigne'den bugüne pek çok yazarın metinlerine göndermelerle "deneme" türüne yeni açılımlar getiriyor. Denemecilik kitabı, adını aldığı "haritalanmamış bir arazi ya da ova" bildiği "deneme" türünün tanımından kaçınmaya özen gösterip bir yandan sözcüğün kökenine dek uzanırken diğer yandan da türün belirsizliklerine yeni zenginlik belirsizlikleri ekleyen türdeki yazı denemelerinden oluşuyor.

Kitabın hemen başlarındaki "Bir yazı tipi hayal edin ki şöyle bir şey olması gereken tam adını tanımlamak çok zor olsun: Bir çaba, bir girişim, bir tecrübe. Tahmin ya da risk, ardından muhtemelen başarısızlık gelen" uyarısı, kitabın sonuna dek bir tür örnekleme yazılarıyla sürdürülüyor diyebiliriz. Montaigne ile başladığı, Sainte Beuve ile modern biçimini aldığı söylenen tür adına yapılan, "bir çaba, bir girişim, bir tecrübe" ise kitabın fazlası da yok eksiği de. Açıkçası, her bir yazara göre biçimlenmiş, "kendi kurallarını yaratan oyun" için oyunu oynamaktan başka seçenek kalmıyor.

Denemecilik kitabının ayrı ayrı yazıları var ancak bilindik biçimiyle bölümleri yok. Bu da, kişisel oyunun bir tekniği olmalı. "İçindekiler' listesi bile olmayan kitabın her biri "italik' dizilmiş; Kökenler üstüne, Denemecilik üstüne, Listeler üstüne, Dağılma üstüne, Anksiyete üstüne, Avunma üstüne (birkaç kez tekrarlanmış), Üslup üstüne, Savurganlık üstüne, Beğeni üstüne, Cümleler üstüne, Melankoli üstüne, Fragman üstüne, Aforizmalar üstüne, Ayrıntı üstüne, Farklılaşma üstüne, Kendi kendine konuşmak üstüne, Tutarlılık üstüne, Savunmasızlık üstüne, Dikkat üstüne, Merak üstüne, Yeniden başlamak üstüne ile başlayan yazıları var. Dillon'ın bu adlandırması, Bacon'ın her bir yazısının başlığı "üstüne" ile biten Denemeler kitabını çağrıştırıyorsa da Denemecilik kitabının yazıları, başlangıç adlandırmasına büsbütün odaklı yazılar değil, kitabın bu yönüyle Montaigne'in Denemeler kitabına yakın durduğunu söylemek mümkün.

Çağdaş yazar Brian Dillon (d.1969), kitabında Cervantes'in Don Kişot gezilerine ve Montaigne'in yazınsal yaşamına benzer şaşırtıcı yolculuklara çıkarıyor okurunu. Denemecilik kitabının her bir yazısında farklı yazarlarla karşılaşan okur, çok zaman bu şaşkınlığın heyecanını da yaşıyor. Türkçe okurunun, bazılarıyla yakınlıkları olan William Carlos Williams, Francis Bacon, Montaigne, Robert Musil, Virginia Woolf, Theodor Adorno, Oscar Wilde, Walter Benjamin, William Gass, Frederich Schlegel, Giorgio Agamben, Roland Barthes, E. M. Cioran, Blaise Pascal, Gertrude Stein, Susan Sontag, Julie Kristeva vb. pek çok kurmaca ve kurmacadışı yazarıyla yazı yolunda buluşabilmesi bir kazanç sayılmalı. Kitabın sonuna eklenen "Okuma Listesi" başlığında, kitapta adı geçenlerden dilimize çevrilmiş olanların belirtilmiş olmasını da Türkçe okurunun kazancına eklemek gerekir.

Deneme türünde "eksik olmanın da kendi içinde bir değer olduğu" teziyle yola çıkan Dillon, bu tür yazılarda parçaları bir arada tutanın "yazan 'ben' olduğunu" vurgulaması, denemeyi var eden önemli bir ayrıntı. Bu ayrıntıya, Ingeborg Bachmann'ın "Yazan Ben" (Frankfurt Dersleri, YKY 2020) başlıklı yazısını ekleyerek bakmakta yarar görüyorum. Denemeyi bir tür arayış olarak gören Dillon, bu görüşünü örneklendirmek için birbirine oldukça uzak duran metinlerden yararlanıyor yazılarında. Musil, kahramanı Ulrich ile Rabelais de masalsı dev yaratığı Gargantua'sıyla arayışı örneklendirir okur için. Adorno, Virginia Woolf, Cioran vb. adları bilindiklerden pek çok alıntıyla yazının ne'liğine dair önemli ayrıntılar içeren Denemecilik kitabından Adorno'nun yazıya dair şu sözlerini aktarmak isterim: "Gereği gibi yazılmış metin örümcek ağına benzer: Gergin, eşmerkezli, saydam, sıkı örgülü. Uçuşan her şeyi kendine çeker. Arasından geçmeye çalışırken ağa yapışıp kalan metaforlar, onu besleyen avlardır. Konu ve malzeme kendiliğinden ona doğru kanat çırpıyordur." Dillon, "Sevgili denemeci, senin üslubunu beğeniyorum" derken denemenin bu dil/anlatım ayrıcalığına dikkat çekmiş olmalı.

Sonlarında William Carlos Williams'ın, "Mükemmel denemede, bedendeki kemiklerin ve zihindeki düşüncelerin sabit, kalıcı ve asla değişmez oluşu gibi, her sözcüğün numaralanmış olması gerekir" uyarısını aldığım Denemecilik kitabından, "essai [deneme] 12.  yüzyıla tarihleniyor ve Geç Latince 'tartı, tartma' anlamındaki exagium'dan geliyor" oluşu ile deneme türünde "eksik olmanın da kendi içinde bir değer olduğu" bilgisini edindim öncelikle. Adorno'nun "Biçim Olarak Deneme" ve bir de kendisini "denemenin bekçisi" sayan Denemeli Denemesiz yazarı Nermi Uygur'un, "Denemeci" (Güneşle, YKY 1997) yazılarına ekledim okuduğum bu yeni kitabı. Özün özü, yazı yolunda denemeyi deneyecekse herhangi birimiz, "Yazarken yazmayı başaramamış olacak" demektir. Böyle de olsa yazıyı deneyecek cesareti yeniden bulmalıyız kendimizde.

Yazarın Diğer Yazıları

Kültürün iktidarı: Doğu/İslâm coğrafyasında "iktidar" ya da "muktedir" olmak

Kültürün İktidarı & Siyasal Teoloji ve Kültürel Egemenlik kitabını Doğu/İslâm dünyasına kültür tarihi gezisi saymıştım. Öylesine geniş tarihî coğrafyada onca devletin, kişinin ve kitabın adı geçen bir gezi…

Elvan Kaya Aksarı ile "Saatçi İbrahim Efendi Tarihi" romanı hakkında: Saatlere değil, zamana memur edilmiş bir çelebi...

"Türkiye'nin aradığı kişi Saatçi İbrahim Efendi demek, bir mehdilik iddiası gibi algılanabilir. Türkiye bir kişiden ziyade bir ruhu arıyor. İbrahim Efendilere de tercih ve yaşama hakkının tanındığı bir hürriyet ortamı. Zekeriya sofrası yahut çilingir sofrası olsun adı. Kendin pişirip kendin yediğin sürece bunun kıymeti yok. Sofraya insanı meze yapan değil, insanı kazandıran bir toplum…"

Ahmet Hamdi Tanpınar'ı altmış iki yıl sonra hatırlamak…

"Tanpınar'ın romancılığını, onun zengin dünyasından seçeceğim birkaç sözcük ile anlatacak olsaydım -bu olmaz ya- Tanpınar için kültürün, hüznün, zamanın ve insanın romancısı derdim herhalde"