Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz Temmuz Ayı başında NATO Zirvesi'ne giderken havaalanında yaptığı açıklamalardaki Avrupa Birliği'ne yönelik olumlu ifadeleri, donma noktasına gelen ilişkilerin yeniden canlandırılacağına ilişkin bir beklenti yaratmıştı. İspanyol Parlamenter Nacho Sanchez Amor'un pek de parlak bir gelecek sunmayan Türkiye raporunun Avrupa Parlamentosu'nca kabul edilmesi ve Dışişleri Bakanlığı'nca rapora ilişkin yapılan sert açıklama, Türkiye-AB ilişkilerinde yeniden bir gerginlik yarattı. Şüphesiz Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğine hala nihai onayı vermemiş olması ve İsrail-Hamas savaşına ilişkin görüş ayrılıkları Türkiye'yi AB'den daha da uzaklaştırdı. AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Borrell'in önümüzdeki ay başında yapılması öngörülen AB zirvesinden önce vaziyeti kurtarma çabalarından bir sonuç çıkması kolay görünmüyor.
AB'den beklediği karşılığı bulamayan Türkiye'nin bu kere Avrupa ülkeleri ile ikili ilişkilerini geliştirmeye ağırlık vermeye başladığı dikkat çekiyor. Bu çerçevede, NATO ve G-20 Zirveleri vesileleriyle Cumhurbaşkanı Erdoğan bir dizi batılı ülke liderleriyle görüşmeler gerçekleştirdi. Avusturya Başbakanı Karl Nehammer, 10 Ekim'de Türkiye'ye geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta Berlin'i ziyaret etti. 7 Aralık'ta Yunanistan ile, Aralık ortasında da Macaristan ile Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Toplantıları'nın düzenlenmesi öngörülüyor. Bilinçli olarak mı tercih edildi bilemiyorum ama, ilişkilerin normalleştirilmesi sürecine neyin peşinde koştuğu belli olmayan Orban'ın Macaristan'ı hariç tutulacak olursa, ilişkilerin en fazla sancılı olduğu ülkelerden başlanılmış.Avusturya Başbakanı Nehammer'in Türkiye ziyareti
Birinci Dünya Savaşı'ndaki müttefikimiz Avusturya ile 100 yıllık ilişkilerimiz en kötü dönemlerini yaşıyor. Avusturya, Türkiye'nin AB üyeliğine en fazla karşı çıkan ülkelerin başında gelir. Türkiye, AB ile müzakerelere başladığında Avusturya'daki sağcı partiler seçimlerde "Viyana, İstanbul olmasın" sloganını kullanmışlar. Benim büyükelçilik dönemimde de aşırı sağcı özgürlük partisi, Avrupa Parlamentosu seçim kampanyasında "Türkiye dahil değildir" diye posterler bastırarak Viyana'nın tüm sokaklarına astırdı. Avusturya'nın bu menfi tutumu hiç değişmedi. Hatırlayabildiğim kadarıyla son 10-15 yıldır başbakan düzeyinde Avusturya'dan Türkiye'ye gelen giden olmadı. Avrupa'nın en genç başbakanı Kurz'un kısa süren Başbakanlığından sonra koltuğu devralan Nehammer yine efendi adammış. Türkiye'yi ziyaret ederek Ankara'daki basın toplantısında Erdoğan'ın Berlin'de yaptığı gibi sözlerine dostların açık konuşması gerektiğini vurgulayarak başladıktan sonra, lafı evirip çevirmeden ülkesinin Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin görüşlerinin çok net olduğunu, tam üyeliği iyi bir seçenek olarak görmediklerini, Türkiye'ye sık sık farklı hedefler gösterilmesini doğru bulmadıklarını söyledi. Yaşanan tüm siyasi gerginliklere rağmen, son 10 yıl içerisinde Türkiye'deki yabancı yatırımcılar arasında daima ilk beş içerisinde yer alan Avusturya'nın Başbakanı, Türk ekonomisine övgüler yağdırarak ekonomik ilişkileri daha da geliştirmek istediklerini dile getirdi. Bol bol dostluktan söz ederek adeta günah çıkardı.
10 Ekim'de Gazze'deki İsrail saldırıları henüz soykırım boyutlarına ulaşmamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan eleştirilerini daha ziyade Akdeniz'e uçak gemisi gönderen Amerika'ya yöneltti. Konuk Başbakan ise bu topa hiç girmedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Berlin ziyareti
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya ziyaretinin aslında Türkiye'deki genel seçimlerden önce gerçekleştirilmesi öngörülüyordu. Ama yabancı ülkelerin topraklarında seçim propagandası yapmasını yasaklayan Almanya, bu ziyarete o zaman sıcak bakmamıştı. Almanya 2017'deki anayasa değişikliği referandumu sırasında Hollanda'da yaşanan krizi hatırlayarak yağmurdan kaçayım derken bu sefer doluya tutuldu. Berlin ziyareti zamanlama açısından daha kötü bir tarihte yapılamazdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Şansölye Olaf Scholz arasında ziyaret öncesindeki karşılıklı söz düellosu çarşambadan sonra perşembenin geleceğini belli ediyordu. Ziyaretin ertesi günü Türk medyasında, "İsrail'e one minute ayarı," "Davos ruhu canlandı" ;Alman basınında da "Erdoğan fırça atmaya gelmiş", "Başbakanlık'ta bir Hamas sempatizanı" gibi yer alan başlıklar, ziyaretin her iki taraf için de iç politik şova dönüştüğünü gösteriyor.
Basın toplantıları genelde resmi görüşmelerden sonra kapalı kapılar ardında neler görüşüldüğü hakkında, uygun görüldüğü ölçüde, kamuoylarını bilgilendirmek için düzenlenir. Berlin'de tam tersi oldu. Herhalde görüşmelerin nasıl olsa bir sonuç vermeyeceği baştan kabul edilmiş olmalı.
Yurt dışı gezilerde milletvekillerinin heyetlere dahil edilmesine alışmıştık. Şimdi milletvekilleri bir de resmi görüşmelere girmeye başladılar. Berlin'deki görüşmelerin medyaya yansıyan fotoğraflarından,9 kişilik resmi heyetin yarıdan fazlasının milletvekili ve bakanlardan oluştuğu dikkat çekiyor. Dışişlerinden bir tek Berlin büyükelçisi heyete dahil edilmiş. Zavallım o da ancak arkalarda köşede kıyıda kendisine bir sandalye bulabilmiş.
Atina'da yapılacak Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Toplantısı
Sırada 10 gün sonra Atina'da düzenlenecek Yüksek Düzeyli işbirliği Konseyi Toplantısı var. Yunanları, Cumhurbaşkanı Erdoğan acaba "Hamas terörist değildir' söylemini burada da devam ettirir mi?" diye şimdiden bir korku sarmış. Basında ziyaretin ertelenmesini talep edenler var. Yunan gazetecilerin çanak soru sormakta üstüne yoktur. Umarım Atina'da da yeni bir Berlin krizi yaşanmaz. Belki de en iyisi hiç basın toplantısı yapılmaması.
Dış politikada başarılı bir ziyaret için iyi bir hazırlık yapılması gerekir. Ziyaretten ne beklenildiği, zamanlamasının uygun olup olmadığı, kimlerle görüşülmesi gerektiği önceden düşünülüp planlanmalıdır. Ziyaret edilecek ülkede yayınlanmak üzere olumlu mesajlar içeren mülakatlar verilerek kamuoylarının hazırlanması her zaman yararlı olur. Ziyaretin sonucunda da neler elde edildiği, varsa takip edilmesi gereken konular ayrıca değerlendirmelidir. Aksi takdirde ziyaret yapmış olmak için ziyaret yapılmış olunur.
Hasan Göğüş kimdir?
Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.
Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.
Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.
Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.
Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.
|