22 Haziran 2024

Siyasette normalleşmenin dış politika boyutu

Dış politikada nasıl “ha” deyince normalleşme olmuyorsa, siyasetin dış politika boyutunda da normalleşme o kadar kolay olmayacak gibi görünüyor...

Toplum olarak dış politikaya pek meraklı olmadığımızdan, genellikle iç politikada kullanılan kavramları, dış politikaya taşırız. Bunun ilk istisnası istikşafi görüşmelerle olmuştu. Ege’deki Türk-Yunan sorunlarını çözümlemek amacıyla yaratılan “istikşafi görüşmeler” tanımı, Ahmet Davutoğlu’nun 2015 yılındaki seçimlerden sonra gerçekleştirdiği temaslar için iç politika terminolojisinde kullanıldı. Son günlerde de normalinde hasımhane devletler arasındaki ilişkilerde rastladığımız normalleşme kavramını siyaset dilinde görmeye başladık.

Prof.Dr. Evren Balta normalleşmenin evrimini, ekonomi, dış politika ve siyaset alanlarında ne anlama geldiğini analiz eden Yetkin Report’taki “Normalleşmenin inşası normalleşmenin ötesinde bir proje olmalı” başlıklı yazısında, normalleşmenin siyaset dilinde esasen Covid-19 salgını sırasında yaygın olarak kullanıldığını hatırlatıyor. ”Normalleşme”, iktidarın tercih ettiği deyimiyle “yumuşama”, medyanın da pompalamasıyla kısa sürede gerçek anlamından saptırılarak adeta bir al/ver sürecine dönüştürüldü. Bu süreç içerisinde iktidar muhalefeti uslu durdurmaya , muhalefet ise kendi önceliklerini iktidara yaptırmaya çalışıyor. Kamuoyu da bu işten kim karlı çıkacak onun hesabının peşinde. Bu sürece belki de normalleşmeden ziyade diyalog süreci demek daha doğru olacaktır.

Dış politika boyutunda normalleşme

Normalleşmenin dış politika boyutuna gelecek olursak, 2 Mayıs’ta ve 11 Haziran’da yapılan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ana muhalefet lideri Özel arasındaki görüşmelerde nelerin ele alındığına ilişkin bilinenler, iki partinin sözcülerince yapılan açıklamalarla sınırlı kaldı.11 Haziran’da ilk açıklamayı yapan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, görüşmede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra daha da artan İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve nefret söylemine karşı siyasi partilerce ortak tutum sergilemek, Gazze ve Filistin devletinin tanınması konusunda Özgür Özel’in sosyalist Enternasyonel Başkan Yardımcılığından yararlanmak, Suriye’nin kuzeyinde PKK/YPG tarafından teröristan kurulmasını önlemek için birlikte hareket etmek ve 20 Temmuz’da Kıbrıs’a beraber gitmek gibi önerilerde bulunduğunu söylüyor. CHP Sözcüsü Deniz Yücel’in 19 dakika süren basına yaptığı açıklamada ise, Kıbrıs Barış harekatının 50.yıl kutlamaları vesilesiyle Ada’ya yapılacak ziyaretle ilgili bir soruya verdiği cevap haricinde dış politikaya hiç değinilmiyor.

CHP’nin çağdışı “Çağdaş Türkiye için değişim” başlıklı parti programı

Özgür Özel’in görüşmelerde dış politikayla ilgili ne gibi önerilerde bulunmuş olabileceğini araştırırken doğal olarak aklıma ilk olarak CHP’nin resmi web sitesindeki parti programına bakmak geldi. ”Çağdaş Türkiye için Değişim” başlığını taşıyan program toplamda altı bölüm ve 350 sayfadan oluşuyor. Dış politika, dördüncü bölümde 2023 seçimleri için hazırlanan 6’lı masanın ortak mutabakat metninde olduğu gibi ulusal güvenlik ile birleştirilerek işlenmiş .Böyle bir yaklaşım, dış politikaya hala güvenlik optiğinden bakıldığına işaret ediyor. Programda Suriye ile ilgili tek bir cümle yok. Oysa, ”Bugün dış politikada Türkiye’nin en önemli meselesi nedir?” diye soracak olsanız, ne Gazze, ne Rusya-Ukrayna Savaşı, ne de Kıbrıs’tır; demografik, güvenlik ve ekonomik alanlarındaki yansımalarıyla giderek derinleşen sığınmacılar sorunudur derim. CHP bu sorunu nasıl çözecek? Kemal Kılıçdaroğlu ile Ümit Özdağ arasında genel seçimlerden önce giderayak mutabık kalınan “Zafer Turizm” yöntemi hala geçerli mi? Bu konularda Cansu Çamlıbel’in bu sitede Gölge Dışişleri Bakanı Prof.Dr. İlhan Uzgel ile yaptığı mülakattaki birkaç cümle haricinde elde bilgi bulunmuyor. Filistin meselesi programda üç satır ile geçiştirilmiş.1994 yılında Teşkilat haline dönüştürülen AGİT’e, hala Konferans (AGİK) olarak atıfta bulunuluyor. Öte yandan, bir NATO ülkesinde iktidara aday bir siyasi partinin programındaki “nükleer silahlardan arındırılmış bir güvenlik konseptini uluslararası platformlarda destekler” ifadesini de anlamak zor. Uzun araştırmalardan sonra web sitesindeki buram buram naftalin kokan parti programının 2008 yılında kaleme alındığını öğrendim. Anlaşılan o tarihten bu yana herhangi bir güncelleme veya ekleme de yapılmamış.

Normalleşme sürecinde CHP dış politika alanında neler önerebilir?

2 Mayıs’taki ilk görüşmede belli ki CHP tarafı dış politika konularında kendilerine düzenli bilgi verilmesini talep etmiş olmalı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yoğun programı arasında alel acele CHP’nin genel başkan yardımcısı Prof.Dr.İlhan Uzgel ile görüştü. Aslında son dönemde gittikçe içine kapanan Dışişleri'nden bilgi almak sadece muhalefet için değil, herkes için sorun haline geldi. Oysa Dışişleri'nin bilgisayarlarında gizlilik derecesi taşımayan talep edene göre verilebilecek türlü çeşitli bilgi notları vardır. Ama bakanlıkta çalışan üst düzey diplomatlar bile gölgelerinden korkar hale getirildiklerinden artık kimse not talebinde bulunmaya cesaret edemiyor. Eski Türkiye’de Avrupa Konseyi, AGİT, NATO toplantılarına katılan Türk Parlamento heyetlerine Dışişleri bürokratlarınca parti ayrımı gözetmeksizin brifingler verilirdi. Hala devam etmiyorsa, normalleşme sürecinde bu uygulamanın canlandırılması istenebilir. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, seleflerinin kapısının önünden dahi geçmedikleri TBMM Dışişleri Komisyonuna düzenli olarak davet edilmesi üzerinde durulabilir. Sadece tezkereden tezkereye değil, TBMM’de dış politika üzerinde belirli aralıklarla genel görüşmeler düzenlenerek muhalefetin bilgilendirilmesi gündeme getirilebilir. AİHM kararlarının uygulanmasına, Anayasanın 90.maddesi uyarınca iç hukukun da bir gereği haline geldiğinden, dış politika başlığı altında bilerek değinmedim.

Dış politikada nasıl “ha” deyince normalleşme olmuyorsa, siyasetin dış politika boyutunda da normalleşme o kadar kolay olmayacak gibi görünüyor.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Trump'ın adli sicil dosyası gittikçe kabarıyor

Amerikan demokrasisini beğenmeyebilirsiniz. Amerika’nın insan hakları alanındaki çifte standart uygulamalarını eleştirebilirsiniz. Ülke içerisinde veya dışında giriştiği kirli işleri kınayabilirsiniz. Ama Amerika’da hiçbir kötülük gizli, hiçbir suç da cezasız kalmıyor...

Seçmenden bir mesaj da Hindistan'da

Türkiye’den sonra Hindistan’da da seçimlerde tencerenin önemi ortaya çıktı

Kim kimi uyutuyor?

1960’lı yıllarda çoğu belediyenin maaşlı, kadrolu itlaf ekipleri vardı. Çocukluğumun bir bölümünün geçtiği bir Anadolu kasabasında köpeklerin av tüfeğiyle bu ekipler tarafından uyutulduğuna şahit olmuştum. Ne zaman bir tüfek sesi duysam hala o anları hatırlayarak bir irkilirim...