11 Haziran 2022

Bahar havası, oldu kasap havası

Tam da parmaklarımızı tahtaya vuralım derken, 16 ayda çeşitli güçlüklere karşın yaratılan olumlu hava bir ayda toz duman oldu. Havanın bulanması geçtiğimiz nisan ayı sonunda Türk ve Yunan F-16'ları arasında yaşanan it dalaşlarıyla başladı

Türk-Yunan ilişkilerinin mehter yürüyüşü devam ediyor. Sadece ara sıra yürüyüşün ritmi değişiyor. Bazen iki ileri bir geri, zaman zaman da bir ileri iki geri. Velhasıl kelam, "garp cephesinde yeni bir şey yok".

Zor geçen bir yıldan sonra, 2021 yılına büyük ümitlerle girilmişti. Yıl içerisinde beş yıl süreyle ara verilen istikşafiler, yeni bir heyecan yaratsın diye istişarilere dönüştürülerek tekrar başlatıldı. Dışişleri Bakanlıkları arasında siyasi istişareler canlandırıldı. Karşılıklı bakan ziyaretleri teati edildi. Açılan tüm bu diyalog kanalları, bu yıl 13 Mart'ta Yunanistan Başbakanı Mitsotakis'in beklenmedik İstanbul ziyareti ve kravatlar fora edilerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile samimi bir ortamda yenilen çalışma yemeğiyle taçlandırıldı.

İlişkiler nasıl bozuldu?

Tam da parmaklarımızı tahtaya vuralım derken, 16 ayda çeşitli güçlüklere karşın yaratılan olumlu hava bir ayda toz duman oldu. Havanın bulanması geçtiğimiz nisan ayı sonunda Türk ve Yunan F-16'ları arasında yaşanan it dalaşlarıyla başladı. Başbakan Mitsotakis'in Washington ziyareti ve Kongre'deki konuşması havayı iyice kararttı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Mitsotakis'in isim vermeden Türkiye'yi hedef aldığı konuşmasından beş gün sonra, Bakanlar Kurulu ertesinde "Artık benim için Mitsotakis diye biri yoktur" dedi. Geçen hafta da partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Yunanistan ile yüksek düzeyli stratejik işbirliği konsey anlaşmasını bozduğunu açıkladı. İki ülke arasındaki gerilim hafta içerisindeki karşılıklı sert açıklamalarla daha da tırmandı.

Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri

Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri (YDSK) Türkiye'nin yabancı ülkelerle ilişkilerinin devlet başkanı düzeyinde ele alındığı bir platform. Konseyin toplantılarına devlet veya hükümet başkanlarının yanı sıra çok sayıda bakan katılıyor. Bu nedenle YDSK'lara ortak hükümet toplantısı demek de mümkün. YDSK'lar genelde üç aşamalı olarak gerçekleştiriliyor. Önce bürokratlar ikili düzeyde bir araya geliyor. Daha sonra bakanlar muhataplarıyla görüşüyor. Son aşamada da ortak hükümet toplantıları yapılıyor.

YDSK, Davutoğlu'nun dışişleri bakanlığı döneminde komşularla sıfır sorun politikası çerçevesinde geliştirilen araçlardan biri. Ama daha sonra Özbekistan'dan tutun, İspanya'ya kadar neredeyse YDSK yapmadığımız ülke kalmadı. Yanılmıyorsam ortak hükümet toplantısı uygulaması, ilk olarak Almanya ile Fransa arasında yapılmaya başlanılmış. Ancak bu formatta YDSK uygulaması Türkiye'nin uluslararası diplomasiye bir armağanı olmalı.

Yunanistan ile Yüksek Düzeyli İşbirliği Toplantıları

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Yunanistan ile stratejik İşbirliği konseyi anlaşmasını bozduk", sözlerini duyunca, hemen aklıma Atina Büyükelçiliğim sırasında, 14-15 Mayıs 2010 tarihlerinde düzenlenen ilk toplantı geldi. Aslında Yunanistan ile başlatılan bu mekanizmanın başlığında stratejik ifadesi yer almıyor. Adı sadece Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyidir (YDİK). Ortak bildiriyle hayata geçirildiği için ortada bozulacak bir anlaşma da yok.

Yorgos Papandreau sadece Yunanistan'da değil, hayatımda gördüğüm en vizyoner devlet adamlarındandır. Ne yazık ki yanlış bir ülkede, yanlış bir zamanda başbakanlık yaptı. Sadece iki sene iktidarda kalabildi. Yunan Dışişleri Bakanları mutaden göreve geldikten sonra ilk yurt dışı gezilerini GKRY'ye yaparlar. Aynı şekilde bizim bakanlar da ilk olarak KKTC'yi ziyaret ederler. Papandreou, bu geleneği bozarak 7 Ekim 2009 tarihinde Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık koltuğuna oturduktan iki gün sonra Türkiye'ye gelmek cesaretini gösterdi. Aradan iki ay geçmeden de Davutoğlu, Yunanistan'a iade-i ziyarette bulundu. Yunanistan ile YDİK toplantılarına başlanılmasına ilişkin karar, Davutoğlu'nun bu ziyareti sırasında Papandreou ile yaptığı görüşmede alındı.

Birinci YDİK'in yapıldığı 14-15 Mayıs 2010 tarihleri, Türk-Yunan İlişkileri açısından tarihi bir gün sayılabilir. 10 Türk bakanın aynı gün Atina sokaklarında boy göstermesi Yunanistan bakımından kolay yutulabilecek bir lokma değildi. Nitekim öyle de oldu. Gözlerden ırak olsun diye Yunan Dışişleri ilk başta toplantının şehir merkezine 42 km mesafedeki Lagonisi tatil köyünde yapılmasını istedi. Bizim tarafta da, Başbakanlık protokol yetkilileri resmi heyet için doğrudan Ankara'dan şehrin göbeğindeki "Grande Bretagne" otelinde yer ayırtmıştı. Her iki taraftaki inatlaşma, az kalsın toplantının iptaline bile yol açacaktı. Sonuçta Hilton Oteli üzerinde uzlaşı sağlandı. Tarihi YDİK toplantısı Türkiye ile Yunanistan arasında 22 anlaşma imzalanmasıyla sonuçlandı.

Hiç unutmuyorum resmi heyet, bürokratlar, basın mensupları, güvenlik görevlileri ve işadamlarıyla birlikte YDİK için Yunanistan'a gelenlerin toplam sayısı 342 kişiydi. Neredeyse bir ara Atina Havaalanına inen her uçaktan bir Türk delegesi çıkıyordu. Allah'tan Yunan Protokolü büyük bir esneklik göstererek sadece bakanlar için açılan şeref salonundan herkesin yararlanmasına izin verdi. Tabiatıyla heyet bu kadar kalabalık olunca sorunlar yaşanılması da kaçınılmaz oluyor. Pasaportundaki KKTC damgası nedeniyle ülkeye girişine izin verilmeyen, kalacak otel bulamayan, servis aracını kaçıran telefona sarılıp Büyükelçiliği arıyordu. Zaten her ziyarette en ufak bir aksaklıkta parmaklar hemen Büyükelçiye çevrilir. Bu deneyimi yaşadıktan sonra, canımdan o kadar bezmiş olmalıyım ki, beddua etmek istediklerime, "Allah seni Atina'ya sefir tayin ettirsin, sonra da YDİK yaptırsın" demeye başladım.

Atina'daki ilk toplantıdan sonra üç YDİK daha yapılabildi.2016 yılından bu yana da ertelenip duruyor. 

Doğu Ege adalarının silahlandırılması

Yunanistan her ne kadar aksini iddia etse de, Türkiye ile Yunanistan arasında Ege'de birbirleriyle bağlantılı bir dizi sorun var. Bunlar arasında elimizin en güçlü olduğu dosyalar, uluslararası antlaşmalarla askerden arındırılması kaydıyla Yunanistan'a devredilmiş olan Doğu Ege Adalarının Yunanistan tarafından silahlandırılması ve Yunanistan'ın altı millik karasularına karşılık 10 millik hava sahası iddiası. Türkiye adaların silahlandırılmasına olan itirazlarını ilk kez 1970'li yıllarda Birleşmiş Milletler nezdinde kayda geçirmiş. NATO'da ve AGİT'de konuyla ilgili yeni bir belge kabul edilirken Türkiye'nin görüşleri her defasında mutlaka çekince olarak zabıtlara işlenir. Geçtiğimiz yıl da BM Daimi Temsilcimiz, Genel Sekretere bu konuda iki mektup gönderdi. Yunanistan Türkiye'nin tezlerine karşı çıkacak hukuki argüman bulmakta çok zorlanıyor. Daimi Temsilci Sinirlioğlu'nun bütünüyle hukuksal temele dayanan 30 Eylül tarihli ikinci mektubu Yunanistan tarafından içi boş bir mektupla, ancak sekiz ay sonra cevaplanabildi. Hukuken elimizin bu kadar sağlam olduğu bir konuda, üstü kapalı olsa da kuvvet kullanma tehdidinde bulunmaya ne kadar gerek var, bilemiyorum. Korkarım bu tür söylemler, maalesef hem Yunanistan'ın yaymaya çalıştığı "Türkiye tehdit ediyor" algısının taraftar bulmasına, hem de AB'nin Atina'nın arkasında kenetlenmesine yol açıyor. Yunanistan'ın dilinden düşürmediği uluslararası hukuk tezini, kendi silahıyla vurarak hukuk yoluyla çürütmek mümkün. Hukuktan korkmamalı, hukuktan şaşmamalı.

Seçim öncesi dönemler Türk-Yunan ilişkileri için daima zor olmuştur. Anlaşılan bu kere, "Kim daha milliyetçi yarışı" biraz erken başladı. YDİK Anlaşmasının bozulması ne kadar gereksizse, Mitsotakis'in İstanköy'ü ve keçi adalarını ziyaret etmesi de o kadar yersiz.

Umarım sonuçta akli selim galip gelir de, sembollerle sürdürülen söylem savaşı daha da alevlenip bu hava sıcaklığında sıcak bir çatışmaya dönüşmez.

Yazarın Diğer Yazıları

5 Kasım’da kim kazandı, kim kaybetti?

Amerikalılar suç dosyası kabarık bir hükümlüyü cumhurbaşkanı yapmakta sakınca görmedi. Savcı Harris’in şahsında adalet de büyük bir yara aldı

Kıbrıs’ta erken doğum sancıları mı?

Birileri bir sabah kalktığımızda, “Christodoulides gelsin TBMM’de Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliğini kabul ettiğini söylesin, biz de GKRY’ni tanıyalım, Kıbrıs sorununu çözelim” derse şaşırır mıyız?

BRICS her şeye karşı

BRICS’ten beklentileri fazla abartmamakta yarar var. Birleşmiş Milletler'de nasıl güvenlik konseyinin beş daimî üyesinin veto hakkı varsa, İslam İşbirliği Örgütü'nden nasıl Suudi Arabistan’ın istemediği bir karar çıkmazsa, BRICS’te de son tahlilde Rusya ve Çin’in dediği olur

"
"